17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 MAYIS 2008 CUMARTESİ 3 Nâzım Kumpanya piyasanın bireyselleştirici müzik anlayışına karşı sahnede Nâzım Kumpanya kimi profesyonel, kimi amatör 15 müzisyenin “birlikte şarkı söylemek” üzere biraraya gelmesi sonucu 2007’nin Ekim ayında kurulmuş. Grup kendisini “eşliksiz koro, eşlikli solistler topluluğu” olarak tanımlıyor. İlk konserini 12 Mayıs’ta gerçekleştiren koro kadrosunda Mutlu Ödemiş (şef), R.Yiğit Özatalay (piyanist), Şebnem Ünal (soprano), Nevra Yapıcı (soprano), İmre Mıngıroğlu (soprano), Nimet Çakıcı (alto), Gülcan Altan (alto), Seyhan Şahin (alto), Gökhan Şeşen (tenor), Burhan Şeşen (tenor), GAMZE Emin İgüs (tenor), Özgür Ay (tenor), Vedat Sakman (bas), ERBİL Ufuk Karakoç (bas) ve Murat Güner (bas) bulunuyor. Nâzım Kumpanya, 2 Haziran günü İstanbul Kadıköy’deki Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde ikinci kez sahne alacak. Grup üyeleriyle müzik, koro tercihi ve birlikte iş yapma deneyimleri üzerine sohbet ettik. İçlerinde Vedat Sakman, Emin İgüs, Ufuk Karakoç, Burhan ve Gökhan Şeşen gibi tanınmış müzisyenlerin de yer aldığı Nâzım Kumpanya üyeleri müziğe ve dünyaya bakışlarındaki “ortaklıkların” kendilerini bir araya getirdiğini söylüyor. Grubun neden Kumpanya ismini seçtiği ve neden Nâzım Kumpanya adını aldığı şeklindeki soruya Emin İgüs şöyle yanıt veriyor: “Bu yapılanmayı oluştururken yola çıkarken tek hedefimiz ‘birlikte müzik yapmak, birlikte şarkı söylemek’ değildi. Bu yapılanmanın iki boyutu var: Bir müzikal, iki düşünsel boyut. Düşünsel boyut bizim için çok önemli başlangıç itibarıyla. Çünkü biz burada ciddi müzik geçmişi olan insanları, onlara göre daha kısa müzik geçmişi olan insanlarla biraraya getirmiş olduk ve bunu yaparken de birbirimizden alacağımız ve birbirimize vereceğimiz şeyler olduğunu düşündük. Bu beraberlikten bir öğrenme, öğretme ve paylaşma ilişkisi yaratmaya çalıştık. Şu gerekiyordu: Bu çalışmanın yapıldığı mekana gelen bütün koro elemanları, hem kendi kimlikleriyle gelecekler, hem de o kimliklerin giysilerini kapıya asmayı başaracaklar. İkisini bir arada başardığımızda hem güzel bir ses, hem de anlamlı bir düşünsel birliktelik çıkarabileceğimizi varsaydık. Farklı müzikal birikimlerle, farklı müzikal yaşamlarla gelen bu insanların bu birikimlerini ve yaşamlarını da koruyarak burada geniş bir perspektif oluşturabileceğimizi düşündük. İşte bu nedenle Kumpanya adı bize uygun düştü. Biz, Kumpanya sözünün içine arkadaşlık, yol arkadaşlığı, birlikte iş yapmak, birlikte üretmek ve paylaşmak gibi anlamlar yükledik ve bu ismi seçtik. Bir de bu Kumpanya’nın oluşumu çağrısını Nâzım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM) Müzisyenler Atölyesi yaptı ve bu çerçevede de Nâzım Kumpanya adını aldık.” Bir başka kritik soru, “neden bir koro oluşturmayı tercih ettikleri” yönünde. Bu soruyla birlikte, Gökhan Şeşen daha önce grup içinde dile getirilmemiş bir “açıklamayı” da yapıyor. Kendisinin başlangıçta bu çalışmaya çağrılmadığını ama “ben de söyleyeceğim bu koroda” şeklindeki ısrarı sonucunda koroya dahil olduğunu anlatıyor. Ona göre koro, birlikteliği getiriyor. “Bizim işimiz şarkı söylemek, oluşturabileceğimiz en anlamlı birliktelik şarkı söyleyerek olacaktır” diyor. Grup Gündoğarken deneyiminin kendilerine grup olarak çalışmanın ne kadar zor olduğunu gösterdiğini vurgularken, Kumpanya’daki gönüllülüğün çok önemli bir kazanım olduğunu belirtiyor. Yedi aylık tecrübelerinin aslında büyük önem taşıdığını ve kendilerini heyecanlandırdığını söylüyor. Devlet Konservatuvarı’nda şan eğitimciliği yapan Şebnem Ünal da grup çalışmalarının güçlüklerini vurguluyor ve Nâzım Kumpanya’nın yedi aylık çalışmasının ciddi bir aşama ifade ettiğini söylüyor. Çoksesli müzik yapmanın “ciddi bir iddia” olduğunu belirten Ünal, grubun bu iddiayı taşıdığına inanıyor. Çoksesliliğin iddialılığı üzerinde duran bir başka kişi Vedat Sakman. Koro olmayı “birlikte yaratma ruhunun önkoşul olması” nedeniyle önemsediğini söyleyen Sakman, “Profesyonel olan ya da profesyonel müzik yapmayan insanlar olarak bir araya geliyoruz. Tek enstrümanımız var: Sesimiz. Birlikte birşeyler söylüyoruz, kendimizi ifade ediyoruz. Bu önemli” diyor. Burhan Şeşen, diğer isimlerle birlikte çalışmanın kendisi için önemini vurguluyor. İlk kez 4 sesli olarak düzenlemelerin yapılmış olmasının kendisi için çok ilginç olduğunu ekliyor. Örneğin Vedat Sakman’ın şarkılarının koro için düzenlenmesinin ayrı bir önemi olduğundan bahsediyor: “Bizimkiler için de öyle, türküler için de öyle oldu. Çok hoşumuza gitti, bu başka bir tını. Bence hakikaten insan sesi en güzel enstrüman eğer doğru kullanılırsa. Ve bu çok önemli bir şey.” Emin İgüs, koro tercihine yönelik olarak, “birlikte iş yapmanın 1980’den beri bize dayatılan yaşam felsefesine bir karşı duruşu da içerdiğini” söyleyerek yanıt veriyor. İgüs, grup içinde koro eğiliminin giderek güçlenmesi yönündeki değerlendirmeleri ise şöyle karşılıyor: “Bunu arzu Nim ediyoruz. Çok zor bir et Ç işe soyunduk. İnsan seslerini biraraya getirerek müzik yapmak ve özellikle bir de eşliksiz koroysa çok zor. Ama bir açıdan da belli avantajları var, birlikte iş yapmanın bir Onlar birlikte şarkı söylüyor anlamda kolay yolu. Yani herkes sesini koyuyor. Yani bir senfoni orkestrası kurmak başka bir şey, bir koro kurmak başka. Birincisinin teknik olarak zorlukları var, ikincisinin süreç içinde ortaya çıkacak zorlukları var. Çünkü ‘eşliksiz koro’ dünyanın en zor ses çıkarma işlerinden biridir. Ama başarırsanız çok önemli bir iş yapmış olursunuz.” en Gülcan Altan da koro tercihinin aynı n Şeş zamanda bir tavır alış içerdiğini düşünüyor. “Bir duruş göstermek adına Nâzım Kumpanya bir çok şeyi başaracak. Kumpanya’nın birlikte ürettiği her şey, birlikte söylediği her ses bir farkındalık yaratacak. Çoğunluğun çıkardığı tek bir ses olmak bence her şeyi çok kolay değiştirebilir. Hem birey olmak, hem bir olmak. Kumpanya ilk provasında bunu başardı. Ve bunu ne kadar çok insana Ünal ulaştırırsa o kadar başarılı olacak ve em amacına ulaşacak.” Seyhan Şahin, bizim topraklarımızda birlikte şarkı, türkü söyleme geleneğinin aslında bulunduğunu ama bunun artık yitip giden bir alışkanlık olduğunu söylüyor. Müzik alanının fazlasıyla “bireyselleştiğini” ve Nâzım Kumpanya’nın bu anlamdaki farklılığını vurguluyor: “Buradaki müzisyenler zaten kendi başlarına bireysel anlamda müzik hayatlarını sürdürüyorlar. Tek başlarına zaten varlar ama burada bulunmayı ve birlikte var olmayı seçiyorlar. Bu çok özel bir anlam taşıyor. İçerik anlamında da burada yaptığımız işin farklı yanları var. O Vedat Sa farklılığı koral anlamda daha iyi yerlere km an taşıyabileceğimize inanıyorum ve bunu yaparken birlikte yürüme geleneğini sürdürmenin önemli olduğunu düşünüyorum.” Nâzım Kumpanya’nın piyanisti Yiğit Özatalay da kendi konumunun farklılığına karşın grubun biraradalığını çok önemsiyor. Başlangıçta düşünsel temeli daha fazla önplanda tuttuğunu ama zamanla müzikal üretimin de kendisi için öne çıktığını belirten Özatalay, koroda sözün önemine dair şunları vurguluyor: “Müzikte söz önemli. Yani bu koroda seslendirilen sözlerin Burhan Ş de ortak bir duruşu var. Bazen çok kişisel bir eş en aşk teması bile işlense, aslında bu toplumsal içerikli bir söze dönüştürülebilir. Bu da hayata yakınlıklıkla ilgili diye düşünüyorum. Yani benim iyi müzikten de anladığım hayata yakın olmasıyla ilişkilidir. Müziğin tarihsel gelişimi içinde de ben bunu görüyorum. Daha ideali yansıtan, daha hayatı tasvir etmeye, betimlemeye yönelik müzikten bahsediyorum.” Peki ya Kumpanya’nın “iyi iş çıkarması” durumunda piyasanın çarklarının bu yönde G ül harekete geçerek onu varmak istediği ca n hedeften uzaklaştırması olasılığı? A Emin İgüs bu soruyu kurumsallaşmanın ve düşünsel temelin önemine vurgu yaparak yanıtlıyor. Ayrıca gönüllülük koşulunun da özel bir bağışıklık yarattığını ekliyor: “Bu kurumsallaşmayı sağladığınız durumda, piyasa size hangi darbe indirici araçla gelirse gelsin ona direnebilirsiniz.” Seyh Kurumsallaşma içinse an mevcut birikimin Ş kişilerden bağımsız İlk konser, “eşliksiz koro, eşlikli olarak muhafaza solistler topluluğu” nitelemesine edilmesinin uygun bir kimlik ortaya çıkardı. araçlarının Peki, “Nâzım Kumpanya budur” geliştirilmesi ve diyebilir miyiz, yoksa farklılaşmalar başka disiplinlerle olacak mı? Koro niteliğinin daha ilişkiler önem fazla önplana çıkması beklenebilir taşıyor. İgüs, ayrıca mi? piyasanın soğurucu Ufuk Karakoç: Bu kimlik etkilerine karşı yeterince donanımlı değişecektir, koro parçaların sayısı olduklarını vurguluyor ve artacaktır. Her zaman aynı repertuvar Yiğ it Ö “Çok hata yapabiliriz olmaz zaten. Buradaki insanların za ama bu konuda değil” hepsinin ortak bir düşüncesi var. Sanat diyor. denen eylemi yapmanın bir ihtiyaçtan, Em in sergi Beden ve mekana dair Şeyma Üstüner Uzunöz”ün ‘Beden ve mekana dair’ adlı takı sergisi, mimari biçimlere, kültürel açıdan küreselleşmeye dair göndermeler yapıyor. Sanatçı, günümüz bilimsel ve teknolojik gelişmelerinin neden olduğu değişim ve dönüşümlere rağmen belleklerde ki evin anlamının değişmediğini ve zaman, dil, din, ırk, toplum yapısında değişimler yaşansa da duvar, çatı, pencere, kapı formlarının anlamı herkes için aynı kaldığını vurguluyor yapıtlarında. Ayşe Takı Galerisi’nde 26 Mayıs’ta açılacak sergi, 14 Haziran’a dek sürecek. (Tel: 0 212 343 21 54) İg üs Hollywood’dan İstanbul’a Meydan Alışveriş Merkezi, misafirlerini eşsiz bir deneyime davet ediyor. Rocky Balboa’dan Fight Club’a, Matrix’ten Forrest Gump’a, Saw’dan Godfather’a unutulmaz Hollywood filmlerinde kullanılan orijinal sertifikalı kostüm ve aksesuarları bir araya getiren Meydan, Hollywood’un gösterişli dünyasının kapılarını ziyaretçileri için aralıyor. Aralarında Brad Pitt’in Fight Club filminde giydiği yeşil kürk mont ile kırmızı deri ceketin, Keanu Reeves’in Matrix Trilogy’de giydiği siyah montun ve Saw filminde kullanılan kayıt cihazının da bulunduğu bu çarpıcı koleksiyon, dünya üzerinde ilk kez 1 Haziran’a dek Meydan Alışveriş Merkezi’nde bir arada sergilenecek. Hollywood Sergisi, 0511 Haziran tarihleri arasında Gaziantep M1 Merkez Alışveriş Merkezi’nde, 1322 Haziran Adana M1 Merkez Alışveriş Merkezi’nde, 25 Haziran 1 Temmuz Konya M1 Merkez Alışveriş Merkezi’nde, 313 Temmuz Ankara Antares Alışveriş Merkezi’nde, 1620 Temmuz Kartal M1 Merkez Alışveriş Merkezi’nde sergilenecek. (Tel: 0 216 526 01 01) Gö k ha Şe bn Video Stills Lucca Art projesi, yeni bir sergi daha sunuyor. Video sanatçısı Genco Gülan’nın hareketsiz video görüntülerinden oluşan ve ana teması su olan Video Stills adlı sergideki görüntüler sanatçının daha önce Rio Modern Sanatlar Müzesi ve Proje 4L’de sergilenmiş olan ‘Telerugby’, ‘Shopping Water’ gibi videolardan ve Pera Müzesi’nde Mayıs ayında yeni versiyonu sergilenecek olan ‘Suboya’ adlı performanstan seçildi. Hepsi video kamera ile çekilmiş olan kareler fotoğraf kağıdı üzerinde dönüşürken suyun parıltısını da beraberlerinde taşıyorlar. Sergi, 15 Haziran’a dek görülebilecek (Tel: 0 212 257 12 55) tiyatro Bilitis’in Şarkıları Fransız Kültür Merkezi’nin katkılarıyla sahnelenen ve ilgiyle izlenen “Bilitis’in Şarkıları”, 28 Mayıs’da Oyun Atölyesi’nde tek temsil olarak oynanacak. Öykü, yazarı Pierre Louys’un hayal ettiği, M.Ö. 6. yüzyılda yaşamış bir kadın şairin sıra dışı aşk serüvenlerinden bahsediyor. Filiz Kutlar ve Erkan Sever’in rol aldığı oyunun başında 16 yaşında olan Bilitis, bir çoban ile ilk aşkını yaşar ve hayal kırıklığına uğrayınca doğduğu yerleri terk edip Midilli adasına yerleşir. Burada kadın şair Sapho ile tanışır ve ondan hayatı ve şiir yazmayı öğrenir. Daha sonraları Mnasidika adlı yaşıtı bir kızla büyük bir aşk yaşar ancak Bilitis’in aşırı kıskançlığı yüzünden bu aşk biter, Mnasidika ondan kaçar. Bilitis, başka kadınlarla acısını dindiremez ve adayı terk ederek Kıbrıs’a yerleşir. Kıbrıs’ta kendini Afrodit’in tapınağına adar ve fahişe olur. Tapınak fahişeleri bugün anladığımız anlamda fahişeler değildir. Bilitis burada yaşlanıncaya kadar adaya uğrayan gemicilere aşk dağıtır. (Tel: 0 216 345 39 39) ‘Daha söyleyecek çok n lta şeyimiz var’ yapsın. Zaman içinde bu olacaktır. Gelecek dönemlerde bunu yapacağız. Nimet Çakıcı: Nâzım Kumpanya’nın daha baştan çok önemli bir şansı olduğunu düşünüyorum. Çünkü Vedat Sakman, Gündoğarken, Emin İgüs ve Ufuk Karakoç zaten kendi besteleriyle tanıdığımız müzisyenlerdi. Dolayısıyla özellikle onların beste ya da düzenleme anlamındaki birikimleriyle yola çıkmanın avantajı bu konserimize yansıdı. Yani ustaların şimdiye kadar biriktirdiklerini paylaştıkları bir çerçeve baskındı. Bu ilk konserimiz bir tür sınamaydı aslında. Biz birlikte birşeyler yapıyoruz ve bundan çok keyif alıyoruz ama bu kolektif olarak yaptığımız şeyin seyirciyle, dinleyiciyle temasını merak etmiyor değildik. Ben konserin sonrasında, bütün bu birikimlerin bizi yönlendireceğini ama özellikle biz genç kadroların daha fazla sorumluluk alacağını düşünüyorum. Doğru söylemek, seslendirmek, doğru icra, düzenleme ve beste yapmak gibi... Kumpanyanın asıl işinin burada başladığını düşünüyorum. Nâzım Kumpanya adıyla ortaya koyacağımız bir birikimden söz ediyorsak bunun için biraz zamana ihtiyacımız var. Kendimize bu zamanı tanımamız gerekiyor. in ah Hikayeci 1961 yapımı Fransız filmi “L’année Dernière à Marienbad”dan (Geçen Yıl Marienbad’da) yola çıkılarak çalışılmış bir performans olan Hikayeci’nin konsept ve yönetimi Murat Daltaban’a ait. Performansın oyuncuları Melike Güner ve Ömer Sarıgedik. Anlatıcı’nın merkezde olduğu performansda, bir oyuncu ve bir müzisyen filmi seyirciye filmin malzemeleriyle yeniden anlatıyor. Hikayeci, Bilsar Binası’nda 26, 27 ve 28 Mayıs’ta. (Tel: 0 212 245 90 00) lay ta Uf u kK ar oç ak bir dertten, “söyleyecek bir şeyimiz var”dan çıktığına inanan insanlardan oluşan bir birliktelik bu. Tabi bunu başka amaçlar için yapanlar çoğunlukta. Onlar yoz bir çoğunluk, piyasayı belirliyorlar. Başka amaçları var. Dertlerini anlatmak ya da bir şeyin altını çizmek gibi bir problemleri yok. Durum böyle olunca seçilen programlar da her zaman bu amaca göre değişecektir. Başlangıçta uzunca toplantılar yaptık, uzun uzun tartıştık bu repertuvarı oluşturmak için. Şimdilik ortaya çıkan budur. Ama değişim kaçınılmaz, çünkü diyecek çok şeyimiz var. Gökhan Şeşen: Başında da söylediğimiz bir şey vardı. Koro kendi şarkılarını üretsin, söz ve müziklerini Hangisi Karısı Gramofon Oyuncuları’nın ilk oyunu Ray Cooney’in “Hangisi Karısı” adlı farsı, aynı anda iki karısıyla, iki ayrı evliliği mükemmel bir şekilde sürdürmekte olan bir taksi şoförünün komik öyküsü anlatılıyor. Bir gece birkaç sokak serserisiyle dalaşıp hastanelik oluncaya kadar iyi giden süreç, John’ın yanlış eve gelmesiyle işlerin karışmasını fars türünde anlatıyor. Serkan Üstüner’in yönettiği, Desen Uygur, Şirin Keskin, Evren Tamkafa, Faruk Barman’ın rol aldığı oyun, bugün ve 31 Mayıs’ta Oyuncular Tiyatro Kahve Cem Safran Sahnesi’nde. (Tel: 0 212 245 13 14) snmdnmz?gmail.com C MY B C MY B ıcı ak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle