22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 07 14/2/08 16:07 Page 1 CUMARTESİ EKİ 7 CMYK 16 ŞUBAT 2008 CUMARTESİ 7 ‘Men of Allah’, İran’daki gizli cinselliği anlatıyor İran’daki yasaklardan dolayı çalışmalarını ülkesinde sergileyemeyen Ramin Haerizadeh: Türkiye’de yaşanan endişeyi anlıyorum. Oldukça tanıdık geliyor bana! Sergi Gaudi ve Mompou İstanbul’da Mimar Antoni Gaudi (18521926) ve besteci Frederic Mompou (18931987) Kadir Has Üniversitesi’nin düzenlediği ‘Işığın Sesi’ adlı sergide bir araya geliyor. Etkinlik kapsamında, Gaudi’nin eserlerinden oluşan fotoğraf sergisinin yanı sıra, dijital ortamda işlenmiş görüntülerin eşliğinde Mompou’nun bestelediği eserlerin çalındığı piano konseri ve iki sanatçının ortaya koyduğu sanatın asıl çıkış noktasını konu alan konferanslar dizisine de yer veriliyor. Serginin teması ise, Antoni Gaudi’nin mimarisi ile, Frederic Mampou’nun müziği arasında zekice oluşturulmuş; ziyaretçileri sanatın anlamı üzerinde düşünmeye ve anlamını çözmeye iten diyalog. Sergi 9 Mart’a kadar sanatseverlerle birlikte olacak. (Tel: 0 212 533 65 32) R amin Haerizadeh, Tahranlı bir fotoğrafçı. ‘Men of Allah’ (Allah’ın Erkekleri) ismiyle Galeri Artist’te açtığı sergisinde İran’da gizlenmek zorunda kalan cinselliği anlatıyor... Uzaktan bakıldığında çıplak ya da kadın kıyafeti giymiş erkekler olarak görülen fotoğraflarında Haerizadeh’in kullandığı model de kendisi... Haerizadeh ile sergisi hakkında konuşmak için buluştuk. Ancak yalnızca İran’da gösteremediği ‘Men of ŞİRİN Allah’ sergisindeki GÜVEN fotoğraflar hakkında konuşmakla kalmadık. İran ve İranlı sanatçıların ne kadar özgür olduğundan da bahsettik. İran’da işlerin yeraltından ilerlediğini vurguladı... Eleştirecek çok fazla şeyin olduğunu ancak ülkesindeki baskının bir yandan da onu beslediğini sözlerine ekledi. Nitekim Haerizadeh bir sonraki sergisinde İran’daki polisleri ve türbanı konu alacakmış. Başı örtülü kadınların saçlarının ufak bir kısmının dahi görünmesine engel olan polisleri... Tüm bunları konuşurken Haerizadeh’e gündemdeki soruyu sormayı da unutmadık tabii. Acaba o Türkiye’nin İran’a dönüşebileceğini düşünüyor muydu?.. Serginizin adı ‘Men of Allah’. Neyi anlatmaya çalışıyorsunuz? “Eski İran tiyatrosu hakkında yazılar okuyordum. Özellikle de iki yüzyıl öncesiyle ilgili... O dönemde kadınların tiyatrolarda oynamasına izin verilmiyor. Bu yüzden erkekler kadın rollerini de canlandırıyorlar tabii. Okuduğum oyunlardan birinde bir sahne vardı, aklımda çok yer etti. Savaş sırasındaki bir evlilikle ilgiliydi. Gelini de damadı da erkekler oynuyordu. Bu benim kafamda bir ampul yaktı. Başta erkeklerin kadın kıyafetleri giydikleri oyunlardan ilham aldım yani. Daha sonra cinsellik kavramını da işin içine ekledim. Gizlenmiş cinsellikle ilgili çalışmalar yapmaya karar verdim. Müslüman ülkelerde cinsellik gizleniyor. Yokmuş gibi üstü kapatılıyor konunun. Sonuçta ben bir erkeğim, bu duruma erkek bakış açısıyla bakıyorum. Mesela bir erkek ve kız sokakta elele bile tutuşamıyor. Cinsellik sürekli gizleniyor. Bu aslında bir anlamda insanların birbirlerini tanımamalarına da neden oluyor. Ben de bu tarz şeyleri birleştirerek böyle bir sergi açmaya karar verdim.” Fotoğraflarda kendi yüzünüz var... “Bir sanatçı olarak kendimi bu sorunun ortasına koymak istedim. Yüzümün resimlerini çektim. Annemin dolabılını açıp, oradan aldığım giysilerle kolumu, bacağımı sardım ve bunların da fotoğraflarını çektim. Kendi vücudumu scan’ledim. Sonra bunları bir araya getirdim.” Bu serginizi Türkiye’de açmaya nasıl karar verdiniz? Tepki almaktan korkmadınız mı? “Hayır. İran ve Türkiye komşu ülkeler. Birbiriyle ilişkisi olan iki ülke... Geçmişe baktığımızda Atatürk ile Rıza Şah arkadaşlar aslında. Ben hep ikisinin ülkeyi yönetme konusundaki farklılıklarını düşünmüşümdür. Sonuçta ikisi de kendi düşünce tarzını ülkelerine yaymaya çalışmıştı. Atatürk başarılı olmuştu, Rıza Şah ise olamamıştı. Bunun baş nedeni İran’ın geçirdiği İslami devrim... Atatürk’ün düşünce tarzı bugün hala Türkiye’de geçerli. Bu maalesef İran’da olamadı.” İran’da yaşıyorsunuz. Orada sanat yapmak nasıl bir şey? Kardeşim ressam. Onunla birlikte yaşıyoruz. Evimizi stüdyo olarak kullanıyoruz. Genellikle sabahtan akşama kadar çalışıyoruz ikimiz de. İran’da ‘Men of Allah’ sergisindeki resimlerle ilgili sorunlar yaşıyorum elbette. Bunları orada gösterme özgürlüğüm yok. Ben iki yaşımdayken İslami devrim oldu. Pek çok kez de savaş... İran’da hep engeller var. Ben bu tarz şeylerle büyüdüm. Bunlar bilinçaltıma yerleşti. Sonuçta yaptığım tüm sanat eserlerinde bunların izleri var. Çalışmalarıma duygularımı koyuyorum, eserlerimle kendimi ifade ediyorum. İran’da gördüğüm sorunları eleştiriyorum. Sonuçta sanatçı her zaman isyancı olmalıdır. Baş kaldırmalıdır, isyan etmelidir.” Fotoğraflarınızı gösteremiyorsunuz ama orada yaşıyorsunuz... “Evet. Bir sanatçı için yaptığı sanatı kendi ülkesindeki insanlara gösterememesi çok zor aslında. Bu büyük bir problem benim için. Ben çalışıyorum, bir şeyler üretiyorum ama İranlılara gösteremiyorum. Bu arada İran’da aslında herşey yeraltından ilerliyor. Sonuçta ben evimde arkadaşlarıma fotoğraflarımı gösteriyorum. Fotoğraflarımı koleksiyonculara, çalışmalarımla ilgilenenlere evimde gösteriyorum. Yeraltından yürüyor yani işler.” İran’da sanatınızı nasıl icra ediyorsunuz? Sınırlarınız ne, nereye kadar özgürsünüz? “Pek çok sınır var İran’da. Din, çıplaklık ve hükümet eleştirisi... Bunları İran’da yapamazsınız.” Başka yerde yaşamayı düşünmediniz mi? “Ben ilhamlarımı İran’dan alıyorum. Sonuçta İran’da pek çok zıtlık var. Her gün birbirinden ilginç haberler duyabilirsiniz İran’da. Tepki verecek pek çok olay var. İran beni bu anlamda besliyor yani. Sonuçta keyfi yerinde olan biri için sanatla ilgili çok fazla bir şey olmayabilir. İran’daki baskıdan dolayı bize çok fazla malzeme var aslında.” Sergileriniz için genellikle müslüman olmayan ülkeleri mi tercih ediyorsunuz? “Çok katı ve uç sınırda müslüman bir ülke olmadığı sürece benim için sorun yok. Burası gibi mesela...” Fotoğraflarınızda erkekler var çoğunlukla. Kadın model kullanabiliyor musunuz? “Bir ressam arkadaşım Nergis ile iki yıldır çalışıyoruz. Ama çok zor oluyor tabii. Mesela Paris’te bir sergim vardı. Fotoğraflarımı deniz yoluyla Paris’e yolladım. İranlı gümrükçüler resimleri buldu ve korkunç şeyler oldu.” Ne oldu? “Nergis için kötü oldu.” İran’da fotoğraflarda kadın kullanılabiliyor değil mi? “Evet ama çıplaklık olmayacak tabii ki.” Başları açık olabiliyor mu? “Hayır genellikle kapalı oluyor.” Peki İran’da mutlu musunuz? “İran’da çok fazla gerginlik var. Yarın ne olacağı tahmin edilemiyor İran’da. Bu en önemli sorun. Sonuçta ben sanat yapıyorum. Yaptığım işi de severek yapıyorum, bu işten para kazanıyorum. Ama yarın öbür gün ne olur acaba diye korku içindeyim. Ya bir gün birileri gelir ve beni tutuklarsa? Ne olacağını bilemiyorum. Ama ne yapabilirim ki? Sonuçta bu benim işim ve bir şeyler yapmak zorundayım.” Buradaki ve diğer yurt dışındaki sergilerinizden İran hükümetinin haberi olmuyor mu? “Ben yurt dışında açılacak sergilerimin davetiyelerini kendime de yolluyorum. Yani bir nevi haberdar ediyorum. Haberdar etmesem de haberleri oluyordur mutlaka.” Sergiden sonra İran’a dönerken korkmuyor musunuz? “Elbette tedirginlik yaşıyorum. Her pasaport kontrolünden geçişimde tedirgin oluyorum. Fakat orası benim ülkem ve orada yaşamaya devam etmek istiyorum.” İran’da sanatını yurtdışında sergileyen ve İran’da gizli yürüten sanatçılar çok mu? “Sanıyorum yaklaşık 10 kadar sanatçıyız. Tabii yurt dışında yaşayanlar hariç. İranlı sanatçıların tanıtılmasında Dubai’deki Sotheby’s’in ve Christies’in 2 kez yaptığı müzayedenin çok büyük etkisi var. Bu müzayedeler İranlı çağdaş sanatçıları tanıtıyor. Bunlar sanatta otorite kabul edilen iki kuruluş. İranlı sanatçıların dünya çapında tanınmasında büyük katkıları oluyor.” Türkiye son günlerde İran’a dönüşebileceği konusunda bir rejim kaygısı yaşıyor. Siz İran’da yaşayan bir sanatçı olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? “Türkiye’de yaşanan endişeyi anlıyorum. Oldukça tanıdık geliyor bana. Bizdeki entelektüel zümre, insan hakları adı altında bazı değişimleri hoşgörüyle karşılamıştı. Daha iyiye doğru bir gidiş olacağına inananlar vardı. Daha fazla özgürlük olacaktı... Şah devrilecek, monarşi bitecek ve bu iyiye bir adım olacaktı...” Lamekan 2006 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü bitiren ve Yüksek Lisans çalışmalarına tez aşamasında devam eden sanatçı Lale Delibaş ‘Lamekan’ adlı ilk kişisel sergisi ile Mac Art Gallery’de izleyiciler ile buluşuyor. ‘Lamekan’ tasavvufta mekandan münezzeh olma, arınma; ezeli ve ebedi olma’ anlamına gelirken sözlük anlamı olarak da ‘mekansızlığı’ ifade ediyor. Sanatçı kullanmış olduğu dikiş tekniği ile tüm dinlerin temelinde olan ölüm ve doğuş karşısında insanın duyduğu acıya, tuval üzerine tek tek yerleştirdiği harfler ve bu şekilde ortaya koyduğu metinleri ile de insanın toplum içerisinde örgütlenirken toplumun parçası olmak adına uğradığı benlik yitimine, göndermede bulunuyor. Lale Delibaş sergide kullandığı tüm metinleri Mevlana’dan seçmiş. Sergi 14 Mart tarihine dek açık kalacak. (Tel: 0 212 343 85 40) Rus tarihine farklı bir bakış Küratörlüğünü Moskova Fotoğraf Evi Müzesi Direktörü Olga Sviblova’nın üstlendiği ‘Sessiz DirenişRus Fotoğrafında Resimsellik’ sergisi, Rusya’da 1990’ların ortalarında ‘yeniden keşfedilen’, aynı dönemde yaşamış, birbirlerinden etkilenmiş bir dizi sanatçının yapıtlarıyla 20. yüzyılın başlarındaki Rus sanatının gelişimi ve ülkenin kültürel tarihinden bir kesit sunuyor. Sergide aralarında Alexander Rodchenko, Sergei Lobovikov, Alexander Grinberg, Yuri Yeremin ve Aleksei Mazurin’in de bulunduğu ünlü 18 Rus fotoğrafçının, 1898’lerden 1940’lara uzanan süreçteki üretimlerinden toplam 194 orijinal baskısı sergileniyor. Dünyada 1800’lü yılların sonlarında ortaya çıkan 1930’lu yıllarda etkisini kaybeden ‘resimsellik akımı’, Rusya’da 1920 ve sonrasında önem kazanmış. Yine de Avrupa’da sergilenen fotoğraflarıyla geç de olsa bu akımın önemli temsilcileri Rusya’dan çıkmış. Bu akıma ait sanatçılar genellikle ressam taklitçiliğiyle suçlansalar da fotoğraf sanatının bugünkü halini almasında büyük bir katkıları var. Resimsellik akımının temsilcileri, estetiğin içerikten, fotoğraf içindeki uyum ve dengenin gerçeklikten daha önemli olduğunu savunuyorlardı. Işığın her türlü oyununu, değişik tekniklerle yumuşak tonlamaları kullanıp, dramatik ve şiirsel çalışmalar yaratırlar. Kişisel ifade biçimleri, yetenekleri ve bakış açılarıyla fotoğrafa yeni bir kişilik ve gerçeklik kazandırmaya çalışan ‘Resimselciler’, gerçek sanatın amacının gerçeğin ve doğanın yeniden üretilmesi olduğu görüşünü savunurken, kişisel ifade biçimlerini ve yeteneklerini ortaya koymuşlar. Resmin estetik ve görsel özelliklerini kullanan Resimsellik akımında, gerçek görüntülerden yola çıkarak fotografik öğeler ve resimsel ifadeler arasında yaratılan uyum, çekim ve baskı aşamasında kullanılan teknik ve estetik müdahale yöntemleri, resimsel ifadeyi güçlendiriyor. Rus resimsel fotoğrafının sanatçıları, “Ekim Devrimi’nden sonra, 1920’lerde yönetimin baskısı altında kaldılar. Kişisel varoluşlarını ve estetik deneyimlerini ifade etmeyi arzulayan Resimsel akımın temsilcileri, burjuva ideolojisinin destekçileri, ‘idealistbireyciler’ ve devrimöncesi yaşam tarzının savunucuları olmakla, ‘Turgenyev’in duygusallığı’yla, sınıf çatışması kuramı yerine burjuva değerleri öne çıkartmakla suçlandılar.” İdeal olan nedir sorusunun yanıtını arayan bu sanatçılar komünist rejimi eleştiriyordu. Görüşlerine katılın katılmayın, gerçekten görülmeye layık eserler. Bakıldığında resimden zor ayırt edilen fotoğraflar Rus sanatının önemli bir bölümünü oluşturuyor. Olga Sviblova, “Resimselliği Rus fotoğraf tarihinin yeniden yapılanması olarak tanımlayabiliriz. Resimsellik akımı, bir anlamda direnmenin estetiğidir. Devrim, her şeyi yerle bir etmişti. Bu akım, insanlar yiyecek bir lokma bulamazken, geleceğe dair umut arayışı içindeyken, fotoğraf sanatının yarattığı devrim olarak adlandırılabilir. Bu akımın temsilcileri de geleceğin cennetini bulmak için bugünün gerçekliğini yansıttıklarını belirtiyorlar” dedi. SSCB’nin dağılmasıyla her şeyin yüzyıl başındaki gibi tekrar kökten değiştiği Rusya’da resimsellik akımının da yeniden önem kazandığını vurguladı. İstanbul Modern’deki sergi 25 Mayıs’a kadar açık kalacak. Cintemani Uygur Medeniyeti’nden bu günlere miras kalan bir motif olan cintemani, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Ana Sanat Dalı öğretim görevlisi seramik sanatçısı Meliha Coşkun’un ilk kişisel sergisinde sanatseverlerle buluşuyor. Çintemani Uygurlardan beri kullanılmış, değişik kültürlerde dinlerde farklı anlamlar ifade eden bir motif olma özelliğini kazanmış. Çintemani, çintamani, benek, pars beneği, üç top ve Farsça’daki pelenk isimleriyle de bilinen cintemani seramik sergisi, 24 Şubat tarihine dek Arnavutköy Art Gallery’de izlenebilir. Tel: 0212 257 06 67 Bir Sergi Hazırlamak değerlendirilecek. Birinci seçilecek fotoğrafın sahibine, Türkiye’de dilediği bir ildeki Sinan eserlerini görebilmesi için yol ve iki günlük konaklama giderlerinin karşılandığı bir seyahat armağan edilecek. Sergilenmeye değer bulunan fotoğraflar, başta İstanbul ve Mimar Sinan’ın doğduğu kent olan KayseriAğırnas’ta olmak üzere diğer illerde bulunan üniversitelerde ve Sinan yapıtlarında düzenlenecek olan sergiler aracılığıyla tanıtılacak. Fotoğraflar, Multi Turkmall’un açtığı İzmir’de Forum Bornova ve Mersin’de Forum Mersin Alışveriş ve Yaşam Merkezleri’nde düzenlenecek birer sergiyle de kamuoyuna sunulacak. Fotoğraflar ayrıca, Çekül Vakfı tarafından yayımlanacak sergi kataloğunda da yer alacak. Üç kategorinin en çok oy alan fotoğraflarının sahiplerine ise Mimar Sinan ve eserleriyle ilgili birer kitap hediye edilecek. Katılımcıların fotoğraflarını yarıştırmaktan çok, halkın ilgisini Mimar Sinan’ın eserlerine çekmeyi amaçlayan Sinan’a Saygı Fotoğraf Yarışması ile ilgili ayrıntılı bilgiye www.sinanasaygi.com internet sitesinden ulaşılabilir. Gültekin Çizgen danışmanlığında düzenlenen “Bir Sergi Hazırlamak” başlıklı fotoğraf atölyesine katılan 20 gönüllünen çalışmaları sergi oldu. 52 fotoğraftan oluşan sergi Fototrek Fotoğraf Merkezi’nde 29 Şubat’a kadar görülebilir. (Tel: 0212 251 90 14) Fotoğraflar ‘Sinan’a Saygı’ için bir araya geliyor ÇEKÜL Vakfı’nın Mimar Sinan’ın mimarlık mirasını korumak ve yaşatmak amacıyla başlattığı “Sinan’a Saygı Projesi” kapsamında düzenlenen “Sinan’a Saygı Fotoğraf Yarışması”na başvurular 28 Şubat 2008’de sona eriyor. Yarışmayı kazanan kişiye, Türkiye’de dilediği bir ildeki Sinan eserini görebilmesi için iki günlük seyahat armağan edilecek. Bu yıl “Sinan ve Yaşam: Günlük Hayatımızın İçinde Mimar Sinan Eserleri”, “Korunamayan Sinan: Büyük Ustanın Eserlerinde Koruma Sorunları” ve “Kubbelerin Mimarı: Sinan’ın Eserleri” olmak üzere üç ayrı temada gerçekleştirilen Sinan’a Saygı Fotoğraf Yarışması’na katılmak isteyenler fotoğraflarını 28 Şubat 2008 tarihine kadar www.sinanasaygi.com internet sitesine dijital ortamda gönderebilecekler. Fotoğraflar, internet üzerinden herkese açık bir oylama ile değerlendirilecek. Multi Turkmall’un kurumsal desteği ile ÇEKÜL tarafından yürütülen “Sinan’a Saygı Projesi” kapsamında düzenlenen fotoğraf yarışmasında, türbe, külliye, cami, çeşme, su kemeri gibi Mimar Sinan’a ait yapılardan herhangi birini içeren fotoğraflar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle