14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 04 14/2/08 16:07 Page 1 CUMARTESİ EKİ 4 CMYK 4 16 ŞUBAT 2008 CUMARTESİ Konser Bedük’le dans gecesi Funk, disco ve house müzik türlerini eğlenceli melodilerle birleştiren Bedük, bu akşam saat 23.00’te Babylon sahnesinde olacak. Enerjisi yüksek şarkılarıyla müzikseverlere eğlenceli saatler geçirten Bedük’ün özellikle ‘My Woman’ şarkısa müzik camiasında çok beğenildi. Kıpır kıpır haliyle dikkatleri üzerine çeken Bedük, en sevilen şarkılarını seslendireceği gecede, sevenlerini sabaha dans pistinden indirmeyecek. (0212 292 73 68, biletler 25 ve 15 YTL) Farklı kültürler aynı sahnede Bağımsız müziğin en önemli temsilcilerinden Transglobal Underground, bu akşam Ghetto’da olacak. Farklı geçmişler ve kültürlerden gelen DJ, prodüktör ve müzisyenlerden oluşan topluluk, müzikal sınırlamaları kabul etmeyen, bağımsız bir grup.Topluluk birçok ülkenin kültüründen ilham alıyor, onlardan izler taşıyor. (0216 556 98 00, biletler 34 ve 24 YTL) Ünlü tenor Türkiye’de Dünyanın yaşayan en ünlü tenorlarından José Cura, 25 Şubat Pazartesi akşamı Mario De Rose yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası eşliğinde İş Sanat Kültür Merkezi’nde olacak. Küçük yaşta yeteneği keşfedilen Cura, gitarla başladığı eğitimine koro şefliği, piyano ve şan gibi çok farklı alanlarda devam etti. Sahneye ilk olarak 1992 yılında Verona’da Henze’nin Pollicino’sunda oynayarak adım atan Cura, İş Sanat’ta en ünlü operalardan en sevilen aryaları seslendirecek. (0212 316 10 83, biletler 75, 65, 55 ve 45 YTL) Helldorado turnede Norveç’ten çıkıp Vahşi Batı’nın müziğini yapan ve Türkiye’de de hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip Helldorado 27 Şubat2 Mart tarihleri arasında Türkiye’de kısa bir turneye çıkacak. 2001’de Norveç’te kurulan topluluk, son albümü ‘The Ballad of Nora Lee’yi 2005 yılında piyasaya sürdü. The Cramps, 16 Horsepower, Chris Isaac ve The Gun Club’ın karışımı olarak yorumlanan topluluk, 27 Şubat Çarşamba Ankara Saklıkent, 28 Şubat Perşembe Beyoğlu Studio Live, 29 Şubat Cuma Antalya Jolly Joker Pub ve 2 Mart Pazar ise İzmir Ooze Venue’de sevenleriyle buluşacak. (0216 556 98 00, biletler 34 YTL) Ayangil Türk Müziği Orkestra ve Korosu 25. kuruluş yıldönümü konserlerine devam ediyor. ‘Peşrev’den Suit’e’ Ayşe Tütüncü ve grubu Ayşe Tütüncü Piyano Perküsyon Grubu, 23 Şubat Cumartesi akşamı saat 18.30’de Nazım Hikmet Kültür Merkezi Ruhi Su Salonu’nda bir konser verecek. Toplulukta, vurmalılarda Saruhan Erim, Serdar Gönenç ve Timuçin Gürer, saksafonda Yahya Dai ve klarnette Oğuz Büyükberber yer alıyor. Eski ve yeni birçok bestenin seslendirileceği konser müzikseverlere unutulmaz saatler yaşatacak. (0216 414 22 39, biletler 10 ve 15 YTL) K anun sanatçısı Ruhi Ayangil’in kuruculuğunu ve yöneticiliğini yaptığı ‘Ayangil Türk Müziği Orkestra ve Korosu’ 18 Şubat Pazartesi akşamı CRR Konser salonunda bir dinleti gerçekleştirecek. Topluluğun 25. kuruluş yıldönümü konserlerinin ikincisi olan etkinliğin başlığı ‘Peşrev’den Suit’e Farklı Tınılar’. Ferit Alnar, Refik Fersan, Hüseyin Sadettin Arel’in yanı sıra Ayangil’in eserleri BÜLENT de dinleyiciyle buluşacak. Ayangil çok genç yaşlarında Ferit ERGÜDEN Alnar’ın ‘Kanun Konçertosu’nu [email protected] seslendirerek ünlenmişti. Makam müziğinin, Batının orkestral çoksesliliğiyle kaynaştığı bu eser onun gelecekteki müzik anlayışını biçimlendirmesinde oldukça etkili olacaktı. Anlar gibi Türk Beşlerinden olan Cemal Reşit Rey’e gidip ‘Ben Batı müziği öğrenmek isteyen bir alaturkacıyım’ dediğinde ‘Gel, müziğin alaturkası alafrangası olmaz’ cevabını alır. Ayangil’in ‘makam temelli çoksesli müzik tekniği’nin oluşturulması düşüncesi 25. yılını bulmuş bu orkestrayla somut projelere dönüşmekte. Orkestranın kuruluşunda yakın zaman önce kaybettiğimiz Aydın Gün’ün önemli katkıları olmuş. Hem Türk müziği, hem de Batı müziği çalgılarından oluşan bu topluluk, müzik serüvenini hiçbir kuruma bağlı olmaksızın sürdürmekte. Bir yandan geçmişin önemli eserleri bilimsel olarak araştırılıp ortaya konulurken, diğer yandan çok seslilik boyutuyla makamsal müziğin geleceğine yönelik önermeler sunulmakta. farklı tınılar uzmanlarını hayran bırakacak ustalıkla gerçekleştirdiği süslemeler aslında tüm müziklerin nasıl geçişimli olduğunu ortaya çıkarıyor. Ayangil’in diğer bir önermesi ve aynı zamanda rüyası ise Batı ve Doğu çalgılarının birlikte öğretildiği ulusal konservatuarların kurulması. Konservatuarları daha çok popçu yetiştirdiği günümüzde, bu durumdan rahatsız olmayıp makamsal sanat müziğinden rahatsız olmak anlaşılır bir şey değil. Eğer kendi kültürel mirasımız, zenginliğimiz olan bu çalgıları ve müzikleri değerlendiremezsek, Batı’nın sahiplenmesi kaçınılmaz olur. Yurtdışında katıldığım müzik konferanslarında makamsal müziğe nasıl kafa yorulduğunu gördüm. Ancak Hint, İran makamsal müziklerinin yanında Türk müziği yeterince keşfedilmemiş durumda. Türk müziğinin daha çok eğlenceye ve söz yoluyla anlaşılır şarkılar haline gelmesi popülist anlayışların sonucudur. Konser salonlarında çalınan bir ud suitini, senfonik orkestra eşliğinde peşrevlerini, saz semailerini çok rahat hayal edebiliriz. Geçmişin Türk müziği eserlerinin günümüzde nasıl icra edildiği çok tartışılır bir durumda. Bu konuları müzikçilerimizin olduğu kadar aydınlarımızın da düşünmesi gerekmektedir. Ayangil, Türk müziğini çok sesli bir boyutta düşünerek büyük bir cesaret örneği göstermiştir. Onu hem Türk müzikçiler hem de Batı müzikçiler eleştirdi. Çünkü zor olanı, doğru olanı ve araştırılması, çaba gösterilmesi gerekeni istiyordu. Ben kendisini tavır olarak Türk müziğinin ‘avangard’ı olarak görmekteyim. ‘Ayangil Türk Müziği Orkestrası ve Korosu’nun Pazartesi akşamı gerçekleştireceği konserin başlığı olan ‘Peşrev’den Suit’e Farklı Tınılar’ sanırım konserin niteliğini oldukça anlatıyor. Bir kanun üstadının entelektüel boyutta makamsal müziği çok sesli bir boyutta sunduğu bu konserin dinlenilmesi kadar üzerinde konuşulması da önemli olacaktır. Bebeklere yardım konseri Besteci ve piyanist Anjelika Akbar, VKV Amerikan Hastanesi tarafından kurulan Bebekleri Yaşatalım Fonu yararına yarın saat 15.00’de Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Salonu’nda bir konser verecek. Kendisi de hamile olan ünlü sanatçı Akbar, en sevilen şarkılarını prematüre bebeklerin yararına yapılan bu konserde seslendirecek. (0216 556 98 00, biletler 39.50 YTL) ULUSAL KONSERVATUARLAR Batıda son 50 yıldır oldukça etkili olan ‘historical performance’, yani eski eserlerin müzikoloji biliminin katkılarıyla dönemlerinin stilleri, çalgıları, anlayışlarıyla seslendirilmesi anlayışı büyük ilgi gördü. Sonuçlar ise gerçekten heyecan verici boyutlara ulaştı ve bu süreç devam etmekte. Klavsen, lavta, gamba gibi unutulmuş çalgılar tekrar çalınır oldu. Korolar Ortaçağ, Rönesans müziklerinin mükemmel icralarını yapmaya başladılar. Hem sanatçı hem de bilim adamı niteliğine sahip ender müzisyenlerimizden olan Ayangil’in bu çabalarını da böylesine bir bağlamda düşünmek olanaklı. Ali Ufki’nin Dimitri Kantemir’in 400 yıl önceki yazılı metinlerinden alınan eserleri üzerine düşünülüyor ve çalınıyor. Ayangil’in Türk müziği üzerine önemli önermeleri bulunmakta. Türk Makam Sanatı’nın, diğer makam sanatları içerisinde farklı bir niteliğinin olduğunu düşünüyor. Sözgelimi Itri’nin Neva makamındaki eseri Nevakar’ın eşsiz bir niteliği olduğunu vurguluyor. Ona göre Türk müziği çok seslendirilmemiş ezgiler karakterinde. Ayrıca ciddi bir bestecilik geleneği oluşmuş. Aslında tek sesli müzik diye bir şey yok. Tüm müzikler tınılarıyla, ritmleriyle, doğal olarak tınlayan armonikleriyle çok sesliliği bir şekilde içlerinde nüve olarak barındırıyorlar. Ters yönde düşünülürse Batının çok sesliliği de zaman zaman çeşitli nedenlerle teksesliliğe (monofoni) yönelmiştir. Tamburi Cemil’in 20 yy’ın başlarında Batıda verdiği konserlerin büyük ilgi görmesinin ötesinde, günümüzde Barok müzik Hayko Cepkin turnesi Yaptığı albümlerle müzik kariyerini sağlam temeller üzerine oturtan Hayko Cepkin, Türkiye’nen pek çok şehrine uğrayacağı turnesine hazırlık yapıyor. Cepkin, ‘Hayko CepkinTanışma Turnesi’ isimli turne kapsamında ilk önce 24 Subat Pazar akşamı İzmit Maas Club’da sevenleriyle buluşacak. Ardından sırasıyla 23 Şubat’ta Kütahya Belediye Kültür Merkezi, 24 Şubat’ta Uşak Kapalı Spor Salonu, 26 Şubat’ta Muğla Kültür Merkezi, 27 Şubat’ta Afyon Halk Eğitim Merkezi, 28 Şubat’ta Eskişehir 22 Park ve 29 Şubat’ta ise Ankara Saklıkent’te konser verecek. Sanatçı Mart ayı boyunca da konserlerine devam edecek. (0216 556 98 00, www.haykocepkin.com) [email protected] Dubstep’in yeni kahramanı: Burial Son iki yıldır underground müzik çevrelerinde ismi efsane gibi dolaşan birisi var: Burial. 2006 yılında kendi ismiyle ilk albümünü yayımlayan bir müzisyenin bu kadar kısa sürede böylesine dikkat çekmesinin üç önemli nedeni var. Birincisi, dubstep adı verilen elektronik müzik türüne yeni bir açılım getirerek daha geniş kitlelere yayması. İkincisi, müziğinin gece karanlığındaki kentli yalnızların atmosferini büyük bir başarıyla yansıtması. Üçüncüsü, gerçek kzulal?yahoo.com kimliğini gizlemesi. Burial, çok ender olarak verdiği röportajlardan birisinde, ailesi dışında yalnızca beş kişinin kendisinin “Burial” adıyla albüm yayınladığından haberdar olduğunu söyledi. Önceleri kadın mı erkek mi onu bile bilmiyorduk, sonraları Londra’nın güneyinde yaşayan 20’li yaşlarında bir erkek olduğunu öğrendik. Uzaktan çekilen ve sadece belli belirsiz gölgesini gösteren birkaç imaj dışında hiçbir fotoğrafı yok. İyi müzik yapmasa, bu gizliliğin dikkat çekmeye yönelik bir yöntem olarak uygulandığını düşünebilirsiniz. Fakat durum böyle değil; 2007’nin son aylarında çıkan albümü “Untrue”, önde gelen birçok müzik dergisi ve internet sitesinde yılın en iyi albümleri arasında gösterildi. Öyleyse, neden başarılı bir müzisyen kimliğini gizler? Burial, melodiler ile tanınmak istediğini ve eğer kimliği ile ortaya çıkmazsa insanların daha çok müziğine yöneleceklerine inandığını söylüyor. Bu nedenle de, canlı performans yapmıyor, radyo/tv programlarına çıkmıyor ve fotoğraf çektirmiyor. Bana göre, insanların kendileriyle ilgili her türlü gereksiz ayrıntıyı medya aracılığıyla ortaya dökerek popülerleşmeye çalıştığı bir dönemde, bir sanatçının bu tuhaf ortamın dayattığı kurallara karşı çıkmasına ancak saygı duyulur. Bir müzisyen için önemli olan insanların hayatında müziğiyle yer almaksa, cafcaflı fotoğraflara ve skandallara gerek yok, bırakın şarkılar konuşsun. ZÜLAL KALKANDELEN İngiliz garaj müziği prodüktörlerinin, dub, reggae, house, twostep ve elektronik müziğin farklı sesleri ile oluşturdukları “drum’n’bass” adı verilen türü geliştirmesiyle ortaya çıktı. Sert ritim örgüsü, ön plandaki basları, karanlık havası ve sunduğu geniş prodüksiyon olanaklarıyla şaşırtıcı bir tür bu. Öyle ki, müziği yapan prodüktörlerin önceliklerine göre kimi zaman daha tempolu, kimi zaman daha yavaş olabiliyor; bazen insan sesleri kullanılırken bazen vuruşlar öne çıkabiliyor, altyapısı sürekli gelişip değişiyor. Önceleri Londra’nın arka sokaklarındaki garajlarda üretilen bu prodüksiyonlar, yeraltı müzik çevresindeki partilerde çalınırken, 2000’li yıllara GARAJLARDA DOĞUP GELİŞEN MÜZİK Gelelim Burial’in yaptığı müziğe… “Dubstep” denilen bu tür, yaygın olarak bilinmediğinden, önce bu konuda kısa bir açıklama yapmak gerek. Dubstep, ilk olarak 1990’lı yıllarda, gelindiğinde, giderek daha geniş bir kitleye hitab etmeye başladı. Bunda Hyperdub Records’un bu türdeki çalışmalara öncülük etmesinin büyük bir etkisi oldu. Burial’ın sırrı ise, dubstep’in karanlık ve çoğu zaman da soğuk tonlamalarının içine günlük yaşamdan izleri ve duyguları sokmaktaki başarısında yatıyor. “Untrue” adlı albümü, kentlerdeki, özellikle Londra sokaklarındaki yalnızlığı yansıtıyor. Sirenler ve konuşma sesleri, uğultular, yağmur ve çakmak sesi, dış dünyaya ait anlık kıpırtılar… Bozularak farklılaştırılan ve cinsiyetini bile tahmin edemediğiniz insan sesleri, nereden geldiği belli olmayan ve eski plak kayıtlarını andıran çıtırtılar; gerçek hayatla hayalleri harmanlayan sınırsız bir ses bileşkesi… Burada albüme, “Untrue” (Doğru olmayan) adının koyulmasında ironik bir yaklaşım olduğunu belirtmek gerek. Duyduklarınızın hangisinin ne olduğu, biraz da dinleyenin hayal gücüne kalıyor. Karışık bir iş; insanların çoğunun oldukları gibi davranmadıkları hayatta neyin gerçek olduğunu anlamak gibi… Burial’in müziğinin etkileyiciliği, dinlerken adeta insanı çevreleyen bir atmosfer yaratmasından geliyor. Çünkü yaşanan anın müziğini yapıyor Burial. Garip bir melankoli var şarkılarında, fakat ritimler daha çok bundan kurtulma çabasını sezdiriyor. “In McDonalds” adlı şarkıyı ilk dinlediğimde, adında “McDonalds” geçen bir şarkı nasıl bu kadar melankolik olur diye merak etmiştim. Yanıtımı, İngiliz müzik dergisi “The Wire”da Burial ile yapılan bir söyleşide buldum: “Benim müziğim, genç yaşta hayatın zorluklarıyla mücadele ederken, sizinle ilgilenecek bir meleği düşlediğiniz anlarla ilgili. Gidecek hiçbir yeriniz olmadığında, yapabileceğiniz tek şeyin gece geç bir saatte McDonalds’da oturmak olduğu anlarla ilgili.” Albümün en güzel şarkısı “Archangel” ise, Burial’in köpeği öldüğünde üzüntüsünü aşmak için bestelediği bir şarkı. “Untrue”, son aylarda dinlediğim en ilginç ve heyecan verici albüm. Buna karşın, bazılarının bu görüşte olmayabileceğini de tahmin ediyorum. Düşük tempolu olduğundan, özellikle dans pistlerine uygun değil. Burial’ın kendi anlatımıyla, “Uzaktan duyduğunuz ama kendinize yakın hissettiğiniz bir ses gibi. Yağmurun sesini ya da balinaların şarkılarını duymak gibi, karanlıkta uzaktan bir yerlerden gelen sesler gibi.” “Untrue”, dinlerken düşündürüyor, aklınıza takılıp kalıyor ve sizi hiç yalnız bırakmıyor… RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle