19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 6 ARALIK 2008 CUMARTESİ ‘Biz müziksiz duramayız ki’ Lüleburgaz’da Romanların yaşadığı bir mahalle Altıyol. Çoğunlukla günlük işlerle geçimlerini sağlayan Roman vatandaşların en önemli gelir kaynaklarından biri müzik. Hemen hemen herkesin ezberlediği siyasal ve sosyal nedenlerle kapalı bir topluluk olarak yaşayan Romanlar, müzik aracılığıyla dünyaya açılmışlar. Müzik dertlerinin tümüne derman olmamış tabii, ama onsuz yaşamayı da düşünemiyorlar. Lüleburgaz, Altıyol... Kökeni Selanik ve Serez olan Romanların yaşadığı mahalle. Çoğu pazarcılık, hammallık ve illa da “müziksiyenlik” yapan Romanlar kendi kültür ve ananelerini korudukları, yaşamlarını günübirlik gelirleriyle temin ettikleri bir hayat sürüyor burada. GAMZE Mahalleden ulusal ve uluslararası ölçekte müzisyenler çıkmış: Küçük Hasan, Zurnacı Recep, Caz Ali, Ahmet Özden... Müzik ERBİL işlerini daha örgütlü bir şekilde icra etmeye ise 2004 yılında başlamışlar. Geç başlayan dernek faaliyetleri, hızla çoğalmış öyle ki, mahallede üç tane dernek var: Lüleburgaz Müsizyenler Derneği, Roman Halk Dansları Derneği, Roman Sev Kültür ve Dayanışma Derneği. Kimine göre, işin nasıl yürütüleceğine dair, kimine göre akçalı meselelerden anlaşamamışlar ama şimdi ayrı ayrı alanlarda faaliyetlerini sürdürüyor dernekler. Müzisyenler Derneği’nde “ustalar”la konuşuyoruz. Mümin Abi, Küçük Hasan, Necmi Abi... Ustaların dernek işlerine fazla karışmadığı anlaşılıyor. Yetenekleri konusunda da son derece mütevazılar. Nota bilmediklerini ve bunun önemli bir eksiklik olduğunu anlatıyorlar. Hatta bu yüzden müzisyen değil, çalgıcı olarak adlandırılmayı istiyorlar. İşte tam o noktada, kahvehane düzenindeki dernek odasında müthiş bir tartışma kopuyor. Derneğin şimdiki başkanı Elmas Bozyeli, bu ayrımı kendisinin kabul etmediğini söylüyor. Ne de olsa, başkanlığını yaptığı derneğin ismi Müzisyenler Derneği. Ustaların “çalgıcı” olarak adlandırılmasını hazmedemediğini anlatıyor. Nota bilgisinin önemli olduğu iddiasına karşın, “O zaman, onlara sanatkar denir. Buradaki insanlar yine müziksiyen ama, çalgıcı değil” diyor. Mümin Abi, 68 yaşında, 55 yıl klarnet çalmış ve son 4 yılda rahatsızlığı nedeniyle bırakmış. Dişlerini gösteriyor ve ortada üflemelinin hacmine uygun bir boşlukla karşılaşıyoruz. “Biz müziksiyen değiliz, çalgıcı. Müziksiyen olmak için napmak lazım? Konservatuvar okuyacaksın.” Ona göre nota bilmek de yeterli değil. “Nazariye öğrenmek lazım, beste yapmak lazım.” Masamızda Küçük Hasan var, İstanbul Eyüp Sultan’daki Mehter ekibinde çalışan başka arkadaşlar var. MÜZİSYENLER PARAYI SEVMEZ ‘Trilyon versen torunları sayamam’ Asım abi, haftanın yedi günü çalışıyor; ayakkabı boyacısı... 75 yaşında ama 5 yıldır bu işi yapıyor. Daha önce 50 sene hammallık yapmış, askerden gelince başlamış hammallığa. 70’ine gelince bırakmak zorunda kalmış: “Ammallık ağır gelir be abla, ne yapacan...” “Nerede oturuyorsun?” deyince, önce “Burgazlıyız biz, burdan işte” yanıtı veriyor. Babası Serez’den gelmiş, kendilerini Lüleburgaz’ın “yerlisi” sayıyor. Daha üsteleyince “Altıyoldanım ben” diyor. “Altıyolda ep Romanlar oturur. Kimisi davul çalar, kimisi ammallığa gider, kimisi pazara gider.” Üç kardeşmişler, diğer iki kardeşi ölmüş. Kardeşi Arif 67 yaşında ölmüş, onu çağırıyormuş. Ama “daha yapacak işlerim var benim” diyor. Kızı var, “hanımı” var; onlara bakacak. Yine baştan biraz sıkılıyor “Kaç çocuk var?” sorusunu sorunca. 8 çocuk varmış, 4 kız, 4 erkek. Kızlardan biri dışında hepsini evlendirmiş. Karısını soruyoruz, “Benim anım, ev anımı. 20 yıl yoğurtçuda çalıştı, sigortasını yapmadı yoğurtçu. Şimdi emekli olacaktı, olamadı.” Bir ara çevredeki esnaf takılıyor Asım abiye, “Habibe ana geliyor” diye. Telaşlanıyor. “Ne o korkuyor musun karından?” diyoruz, “Asabi, asabi benim anımım. Arada kafayı bozuyor” diyor. “Kızdırıyorsun yani hanımı?” deyince kendisi kızıyor: “Uyumadın galiba sen, ben azırolda dururum. Niye kızdıracam ben ya, onun yanında subay gibi dururum, emniyet amiri gibi dururum. Başkasına kızar benden çıkarır.” “Niye ayrılmadınız peki?” “Kızan yaptık.” Kaç torunu olduğunu sorunca Asım abi bir duruyor, sonra: “Çok kalabalık abla, içbirini sayamam. Sen bana bir trilyon versen sayamam” diyor. Altıyol’daki Romanlar daha çok köy düğünlerine gidiyor. Folklor işleri yapanlar var, onlar ayrı. Necmi Abi, bu işlerle uğraşıyor. Ülke içinde ve dışında çeşitli turnelere gidiyor. “Asıl folkloru yaz sen”, diyor. “Otantik meselesi var, bunları daha açık konuşuruz. Mahalleden bişey bulamazsın, niye bulamazsın. Ee, moderen oldu artık.” Bölgede 50100 yıl öncesi geleneklere uygun olarak düğünlerin yapıldığı tek bir yer kaldığını söylüyor, Necmi Abi, Tatarköy. Gerisi hep “moderen” olmuş: “Şarkılar pop şarkılar, arabeks parçalar, devamlı oynamak da oynamak.” “Müzikten para kazanıyor olmasaydınız, müzikle ilişkiniz nasıl olurdu?” Necmi abi yanıtlıyor: “Biz müziksiz duramayız ki. Ben şimdi trilyonluk olsam yine müzüğü aklımdan çıkaramam. Müzisyenler parayı sevmez, sevse müthiş zengin olur ama parayı sevmez. Bu aleti çalan, çoban dahi olsa merhametli olur. Sözüne sadık olur.” “BİZE ERGÜN BAYRAM” Lüleburgaz Müzisyenler Derneği Başkanı Elmas Bozyeli ile dernek faaliyetleri üzerine konuşuyoruz. Folklor çalışmaları var, eğitim çalışmaları... “Kültürü yaşatma meselesi önemli” diyor. “Peki kriz çalışmaları, üyelerinizi nasıl etkiliyor?” Gülüyor. “Bize ergün kriz, kriz işte şuraya bak, burada erkez işsiz. Krizde ne olmuş, dolar yükselmiş, napalım, bizim dolarla işimiz yok.” “Düğünler azalmıyor yani?” “Adam kızı kaçırmış, düğünü yapacak tabii.” Daha sonra, Batı Trakya Romanları Kültür ve Dayanışma Derneği’ne uğramak üzere yola çıkıyoruz. “Maalleye gasteciler gelmiş”, büyük şamata var! Ancak kısa bir süre sonra çevremizi “hoop, hoop, fotoğraf çekemezsiniz” diyen “yetkililer” sarıyor. Ciddi gerilimli bir tartışmanın ardından, nihayet birlikte çay içmeye başlayabiliyoruz. Sohbetimiz sırasında bu saldırganlıklarının sebebini öğreniyoruz, daha önce yaşanan bir iki medya tecrübesinden ağızları yanmış. Canları çok sıkkın, tedirginler önceki tecrübelerden... “Böyle boynundan tutarlar seni, ekip arabasına koyunca... biz yedik o zapartayı, o şeyden ben çok ağzım yandı. ele gene bi de romansan, düştün karakola, anarşikten beter ederler adamı.” Altıyol’dan dünyaya açılan pencere Ahmet Özden de Altıyol’un çıkardığı ünlü müzisyenlerden biri. İstanbul Kumpanya ve Trakya Blues gruplarının kurucularından. Folk Caz olarak bilinen müzik türünü icra eden bu gruplar Türkiye’nin dışında da belli bir tanınmışlığa sahipler. Ahmet Özden Folk Caz’ı “içinde farklı yerel enstrümanların da bulunduğu, sololarla zenginleştirilmiş caz” türü olarak tanımlıyor. Dedesi Yunanistan’dan, Selanik’ten gelmiş, babası ve amcası o dönem Vize’deki ünlü orkestranın üyeleri. Tahir Usta’nın torunları olarak tanınıyorlar. Baba tenor çalıyor. Özden “Babam tenoru çaldığında ben hayranlıkla dinlerdim” diye anlatıyor. O dönemin önemli isimlerinden biri olan amca, Sırtlan Ahmet diye bilinen zurnacı, eline ne geçerse çözüyor ve çalıyor. “İşte bu onların bana bıraktığı miras, biz de devam ettirdik” diyor Ahmet Özden. Kendisinin müzikle ilişkisi ilkokula uzanıyor, Ahmet amcası okuldan önlükleriyle alıp düğünlere götürüyor Özden’i. “Düğünlerde çalardık” diyor, “Sonra Ergün Şenlendirici ile tanıştık, burada bir düğüne geldi. İlk defa zurna ve trompet çaldık o düğünde, gizli kayıt yapılmış. O kayıt Okay Temiz’e gidiyor. Okay Temiz hemen beni çağırttı. Kültür Bakanlığı grubu kuruyordu o zamanlar; Fikri Sağlar dönemiydi. İşte o zamandan beri hâlâ Okay Temiz’le çalışıyorum.” Ahmet Özden 89 yıl kadar önce de İstanbul Kumpanya’yı kurmuş. Şu sıralar ise 25 kişilik bir “Davul Zurna Orkestrası” projesi üzerinde çalışıyor: “Yörenin giysileriyle folklorcular da geliyor sahneye. Bu bizim kültürümüz, zurna bize ait bir alet, bizim temel enstrümanımız. Artık zamanıdır diyorum, bunu daha güçlü bir şekilde anlatalım.” “SEN ZURNA ÇALAN KIZ GÖRDÜN MÜ?” Sonra Batı Trakya Romanları Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Gülce, bizi derneğe götürüp gazete kupürlerinden oluşan panoyu gösteriyor: “İşte bunları yapıyoruz”. Etkinlikler, gösteriler, eğitimler... Flash TV’de yayımlanan Roman Şov programına katılan Roman Sev Dayanışma ve Kültür Derneği Başkanı Mehmet Özden ile de konuşuyoruz. Önce bizden özür diliyor ve bir kez daha dertlerini anlatıyor: “Bizi ööle bir tarif etmişler ki abla. Altıyol dediğin zaman bu insanları öcü gibi göstermişler. Buradaki insanlar işe gidiyor, fabrikada 34 gün sonra işten atılıyor.” Bugünlerde Flash TV’deki Roman Şov programına çıkmışlar. “Kültürümüzü tanıtmak istiyoruz” diyor. Tekrar çağırmışlar Flash TV’den ama, gidememişler. Çekmeceyi açıyor, “para yok”. Bir de ilginç bir projesi var Mehmet Özden’in. Kız öğrencilere zurna öğretmek. Lüleburgaz’daki tüm okullara gitmiş, kartını bırakmış, talep olursa gelsinler diye. Şimdilik talep yok, ama olursa Türkiye’de ilk olacak. “Size de sorayım, keman çalan kızımız var, sen bir zurna çalan kız gördün mü? Benim amacım bu işte” diyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle