Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 6 ARALIK 2008 CUMARTESİ Konser Junior Sanchez The Hall’da New York house müzik sahnesinin en önemli isimlerinden Junior Sanchez, bu gece The Hall’da sahne alacak. Ünlü Dj/prodüktör Junior Sanchez New York house sahnesine The Limelight ve Shelter gibi ünlü kulüplerde düzenlediği partilerle giriş yaptı. Genç DJ’lerden ve parti promotörlerinden oluşan NASA Babies isimli grubun bir üyesi olarak kısa sürede New York kulüplerinde oldukça tanınan bir isim oldu. 1992’de Armand Van Helden ile tanıştıktan sonra kariyerine yeni bir yön veren Sanchez, DJ/prodüktör olarak kısa sürede alanının en iyi isimlerinden arasına girdi. Sanchez, bu gece RedBull Music Academy’nin sponsorluğunda The Hall sahnesinde İstanbullulara ünlü New York kulüplerini aratmayacak bir gece yaşatacak. (0 212 244 87 36, biletler 30 ve 25YTL) Parkorman’da Amon Amarth konseri Avrupa’nın sayılı metal gruplarından olan Amon Amarth, yeni albümü “Twilight of The Thunder God”daki şarkılarını bugün Parkorman’da Türk hayranları için söyleyecek. 1992 yılında Stockholm’un bir banliyosu olan Tumba’da kurulan Amon Amarth, Türk müzikseverler ile ikinci kez buluşmak için İstanbul’a geliyor. Akılda kalıcı melodileri, epik şarkı sözleri ve Viking mitolojisinden bolca yararlanmaları ile tanınan Amon Amarth, 2002 yılında da “Versus The World” albümünü piyasaya çıkardı. Bu albümlerinden sonra çıktıkları 3 Amerika ve 1 Avrupa turnesindeki canlı performansları ile Amon Amarth, metal camiasında adından söz ettirmeye başladı. Farklı müzik tarzlarıyla geniş bir hayran kitlesine sahip olan Amon Amarth’ın konseri 21.00’de başlıyor. (0 212 556 98 00, biletleri 67 ve 39 YTL) KadıköyCaz 4 başlıyor! İstanbul Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin (NHKM) düzenlediği KadıköyCaz etkinliklerinin dördüncüsü 821 Aralık tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. “Türkiye için caz müziği nerede duruyor? Türkiye’li bir caz mümkün mü? Cazın varoluş koşullarının bizim coğrafyamızdaki karşılığı nedir?”... gibi soruların yanında “cazda kolektif deneyimler” üzerine de tartışmayı önüne koyan KadıköyCaz4 kapsamında Sarp Maden Quartet, Oğuz Büyükberber Trio, Yahya Dai Quartet ve Evo Trio’nun kendi eserlerinden oluşan performansları, Hülya Tunçağ, Murat Beşer, Orhan Kâhyaoğlu ve Genco Arı’nın konuşmacı olarak katılacakları “Cazda Kolektif Deneyimler” paneli, Ayşe Tütüncü, Oğuz Büyükberber, Yahya Dai, Saruhan Erim ve Timuçin Gürer’in paylaşacağı “Müzik ve Hallerimiz” konulu sohbetler ve cazın unutulmayacak isimlerinin yaşamlarından ve konser kayıtlarından oluşan filmler yer alıyor. (0 216 414 22 39) Müzikte sessizliğin senfonisi Bir arkadaşım yazılarım için, “Türk Rock’ına neden hiç yer vermiyorsun” diye serzenişte bulunmuştu. Bende ona “En son gittiğin konseri ve aldığın albümü söyler misin?” diye sordum. Aldığım yanıt tabi kii sessizlikti. Geçen senenin başında gittiğim iki konseri unutamam. Birinde 10 kişi diğerinde ise 30 APTÜLKADİR kişi vardı. O 30 kişi de orada kapılar beleşe açıldığı için bulunacaktı. Bu yabancı gruplar için farklı mı? ELÇİOĞLU Metallica konserinin şaşası sizi yanıltmasın. Şu anda dünyayı yerinden oynatan AC/DC konserlerinin biletleri Avrupa’da aylar önceden bitti bile. Açın interneti bir bakın AC/DC’nin Paris konserlerinde yer yok. Hadi oraları Avrupa’nın göbeği diyeceksiniz, eh o zaman komşulara bakalım. Bulgaristan, Yunanistan’da da durum aynı. Üstelik kimi yerlerde biten biletler gelecek ay için değil, dört, beş ay sonra yapılacak konserlerin biletleri. Ülkemizde Türkçe çıkan dünyaca ünlü dergilerden birinin son sayısında yıl sonu için dünyadaki en iyi 50 albüm seçilmiş. Derginin çıktığı ülkeler için de aynı seçmelerin yapılması gelenek haline gelmiştir. Ancak bizde çıkanda Türkiye için böyle bir bölüm yer almıyor. Çünkü dergi Türkiye’de bu yıl çıkan 10 albümü bile bulamamış. Dolayısıyla bir elin parmağından bile az olan örnek içinden sıralama yapmanın gereksiz olduğunu düşünüp vazgeçmişler. Bir hamle ile kitaplığa elimi atıp aynı derginin bir yıl önceki sayısına baktım. 2007’nin yıl sonu toparlamalarında Türk Rock albümleri diz boyu. Bir yıl içinde ne oldu da böyle kısırlaştık. Hemen atılıp, “MP 3, internetten indirme” laflarına sığınmayalım. Artık müzik dinlemediğimizi itiraf edelim. Bizi fena halde sanattan, müzikten uzaklaştırdılar. Yakınında olduğunu sananlar da dinlemiyor, seyrediyor. insanları uzun zamandır görmemiştim. Bu güzel bir şeydi hani, daha bundan birkaç ay önce Ken Loach gibi dünya umudu bir yönetmenin bile filmini izlerken salonda benden başka 3 kişi vardı. “Şimdi salonların tekrar dolması ne güzel” dedim demesine ama bir süre sonra Loach’ın filmini gene 4 kişi izleyeceğimi anladım. Zira yabancı film oynatan sinemalarda da artık Türk filmine yer verildiğini gördüm. Bu furya ile bir salonunda Avrupa, bir başka salonunda Asya filmleri oynatan sinema da payını almıştı. “Bunda ne kötülük var, sonuçta Türk filmciliğine sahip çıkılıyor” denilebilir. İşte tam burada tehlikenin göbeğindeyiz. Birkaç yıl öncesi Türk Rock’ı diye yer gök inletilirken de durum bundan farksız değildi. Dünyadan steril bir ortamda patlama çığlıkları atıyorduk. Bir ara hatırlarım, “Anadolu Rock” diye bir moda başlatılmıştı. O türün dinleyicileri arasında bu türün isminin yanındaki “Rock”ın dünyadaki ustalarına ilgi ve bilgi kaf dağı kadar uzaktı. Onlara rock müzikte kimleri seviyorsun diye sorduğunuzda yabancı bir grubun ismine rastlayamazdınız. Sonra o dönem bitti rocka arabesk kattık biraz, durum gene aynı. Dünyalı bir müziği, dünyadan izole olarak yapıyor ve dinliyoruz. Gelinen nokta da bu. Bu dediğimden, “Rock’a bizden öğeler katmayalım” ya da “Türkçe rock yapılmaz” gibisinden bir şeyler çıkaran varsa, vay halimize. Demek ki aynı yerde dön baba dönelim. Bunlar elbette ki olabilir… Hatta arabesk katılsın… Ama dünyadaki ve bizdeki tarihsel rock birikiminden uzak, içine kapanık bir dinleyicilik körüklenirse itirazım buradadır. Kerem Görsev Trio Nardis’te Türk caz dünyasının en sevdiği isimlerden biri olan ve ilk albümü ‘Hands and Lips’ten sonra müthiş bir üretkenlikle devam ettiği kariyerine on albüm sığdıran Kerem Görsev, 10 Aralık’ta Nardis’te. Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli piyanistlerden biri olan ve standart caza olan tutkusuyla tanınan Görsev, daha önce Allan Harris, La Verne Butler, Harvey Tompson, Clifford Jarvis, Bob Demeo, Eric Revis, Can Kozlu, Ateş Tezer, Russell Gunn, JD Allen, Jason Jackson, Alvester Garnett, Kahlil Kewane Bell gibi isimlerle birlikte çalıştı. Sanatçı bu performansında, birer modern caz klasiği haline gelmiş şarkılarını ve yeni projelerini cazseverlerle paylaşacak. (0 212 244 63 27, biletler 25 YTL) YAKINDA HER YER DÖNERCİ Mİ OLACAK? Dinleyici kabahatli de, yapımcılar sütten çıkmış ak kaşık mı? Bu sorunun cevabı için geçen yıllarda çıkan albüm bolluğuna bakın. Bir, iki başarılı örneğin dışında aklımızda hangisi kaldı. Aklımız sıra Batı taklit edilerek ucube bir “müzik sanayi” oluşturuldu. Görkemli prodüktörler, yapımcılar, burnundan kıl aldırmayan menejerler, neredeyse kırmızı halılarda arzı endamlar ve sonuç ortada. Herkes akıl küpü, bu işin uzmanı ama bir gerçeği fena halde unuttular. Bu özünde müziktir ve dinlenmek içindir. Batı’dan adapte (derinliksiz gözlemlerle) yöntemlerle gruplara yön vermek istediler. Sonra bir bakıldı ki, harika bir görüntü ve “patlıyor” çığlıkları. 90’lardaki “pop patlaması”nın yansıması 2000’lerde “rock patlaması” oldu. Şu “patlama”lardan kurtulup, “yükseltme” dönemine geçsek ya. Ama olmaz bir şeyin yükseltilmesi, çıtanın da yükseltilmesi demektir. Ülkemizde çıkan yerli rock albümlerini bırakın, daha popüler türler için yeni bir isim var mı? Yeni bir albüme kaç ayda bir rastlıyorsunuz? Son günlerde Beyoğlu, İstiklal Caddesi’nde yürürken çala çala duymaktan gına getirttikleri Ayla Dikmen’in “Anlamazdın” şarkısı 1 numara. 20 yıl önce yitirdiğimiz bir sanatçı, 30 yıl sonra bugünü kurtarıyor. “Issız Adam” isminde bir film, eski 45’lik plakları her sahnesine yerleştirince iş değişiyor. Çağan Irmak’ın “Issız Adam” filmiyle ikinci yüzleşmem ise Atlas Pasajı’nın önünde oluşan bir kuyrukla oldu. Sinemaya böylesi akın eden Yüksek Sadakat ‘Katil & Maktul’ albümlerinin çıkışıyla beraber ‘Anadolu Turnesi’ kapsamında Türkiye’nin dört bir yanında konser veren Yüksek Sadakat, bu akşam Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezi’nde 20.00’de sahne alacak.Vokalde Kenan Vural, gitarda Serkan Özgen, basta Kutlu Özmakinacı, klavyede Uğur Onatkut ve davulda Alpay Şalt’dan oluşan Yüksek Sadakat; kendi şarkılarının yanısıra hepsini yeniden düzenlediği ve grubun kendi tınısını kazandırdığı Türkçe şarkıları seslendirecek. (0212 660 04 20, giriş ücretsiz) NUMUNE ELEŞTİRMEN Rock gene de bütünün ufak bir parçasıdır. Resmin büyük bölümüne bakınca yaşadığımızın sürekli furyalarla patlayıp sönmesinden ibaret olduğunu anlıyoruz. Bir an geliyor müziğe yöneliyoruz, herkes orada. Müzik yapmayan, mutfağında yer almayan kalmıyor. Onu tüketip sinemaya atlıyoruz. Hele bugün bir bakın, film çekmeyeni neredeyse dövecekler gibi. Sinemaya ilgimizin arttığını kabul edelim. Peki, her gazetede ve televizyon kanalında numune olsun diye bir “sinema eleştirmeni” var mı? sirin.guven?gmail.com Yeni binyılın yeni ‘Hippileri’ Müzik dünyası, 2008’in başından beri MGMT’yi konuşuyor. New York, Brooklyn’de yaşayan iki arkadaşın (Ben Goldwasser ve Andrew VanWyngarden), Wesleyan Üniversitesi’nde sanat okurken kurdukları grup, kuşkusuz yılın en dikkat çekici albümlerinden birine imza attı. “Oracular Spectacular” adlı bu kzulal?yahoo.com albümü ilginç kılan birçok özellik var. Ama en önemlisi, eğlenirken üzerinde düşünebileceğiniz, dans ederken dinlenebileceğiniz bir deneyim vaat etmesi... Amerika’da ocak ayında yayımlanan albüm, ülkemizde ancak kasım sonunda piyasaya çıktı. Yılbaşından bu yana bütün Avrupa’yı etkisi altına alan MGMT’nin yaptığı müziği tanımlamak kolay değil. Mutlaka bir tanım yapmak gerekirse, indie rock, psychedelic rock ve electro pop’un karışımı diyebiliriz. Buradan yola çıkarak bunun yeni bir şey olmadığını savunabilir ve MGMT’nin neden müzik dergilerinin kapaklarına taşındığını sorabilirsiniz. Öncelikle, MGMT, yaşadığımız dönemin acı ama gerçek, garip ama komik yanlarını çarpıcı bir ironi ile aktarıyor. Kendilerinden önce aynı rotayı izleyenlere göre, çok daha dinlenebilir, akılda kalıcı ve melodik bir müzik yapıyorlar. Perküsyon, bas, klavye, synthesizer ve gitar temelli, dinamik ve çok boyutlu bir müzik... Biraz fütüristik, biraz da retro bir tavır söz konusu. Belli ki, David Bowie, TRex, The Flaming Lips, Fleetwood Mac, Suicide ve 70’lerin disko müziğinden ilham alıyorlar. Ama bununla birlikte, Radiohead tarzı psychedelic rock deneyimlerinin ve minimalist electronica’nın etkisi de seziliyor. Onları yeni hippiler olarak adlandıranlar var. Basına dağıtılan fotoğraflarda hippileri andıran kıyafetler içinde ormanda gezinen ikilinin, mistik pagan havayı yansıtan şarkı sözleri bu imajı destekliyor gerçekten. Ama bir zamanlar, öğrencilerin kurduğu ZÜLAL KALKANDELEN Gallagher’a göre, yılın en iyi şarkısı... Tartışılır, ama en güzellerinden birisi olduğu kesin. Albümün kapanışını yapan “Future Reflections”da ise, dünyanın içinde bulunduğu kaotik ortama ilişkin yansımalar var. Gelecekte yeniden ilkel insan yaşantısına yapılacak dönüşten söz ediyor şarkı. Koloniler halinde deniz kenarında yaşayıp doğanın keyfine varmaya karşı duyulan özlem, 21. yüzyıl kent insanının bir çeşit hippi fantazisi olsa gerek... MGMT’nin tahminlerin ötesinde bir popülariteye ulaşmasında, “Electric Feel” adlı şarkının payı büyük. Damarlarından elektrik akan ve dolayısıyla karşısındaki insanı çarpan hayali bir kadın anlatılıyor şarkıda. Albümde öne çıkan varsanılardan birinin kahramanı bu kadın... Gerçekte böyle bir kadın yoksa bile, şarkının yaydığı elektrik hissiyle çarpılmak olanaklı... bağımsız bir plak şirketi ile çalışan grup (o dönemde isimleri The Management idi), artık dev Columbia Records ile anlaşmalı... Küresel kapitalizmin egemenliğindeki 2000’lerde hippilik de bu kadar oluyor herhalde... BOWIE VE PINK FLOYD KARIŞIMI Sözünü etmeden geçmeyeceğim bir diğer şarkı “Kids”. Birbirine karışan çocuk ve kuş sesleri ile başlıyor şarkı. Parkta koşuşan çocukları anımsatıyor; geçmişe dönük bir nostalji ve idealizm, üzüntü ile neşe iç içe geçiyor. FIFA 09 bilgisayar oyununun müziklerinde de yer alan bu parça, özellikle ikinci yarısındaki klavye ve güçlü bas sesleri ile unutulacak gibi değil. Yine bir bisiklet şarkısı... Bisikletiniz ya da ona uygun bir yol yoksa, kendinizi bir dans pistine de atabilirsiniz. Albümde kullanılan bütün aletlerin kayıt sırasında canlı çalındığını belirtmek gerek. İkiliye konserlerinde de bir grup müzisyen eşlik ediyor. Bugünlerde MGMT’nin canlı performansının ne kadar etkileyici olduğu efsane gibi anlatılıyor. Beck, Radiohead gibi büyük isimlerin turnelerinde ön grup olarak MGMT’yi seçmiş olması boşuna değil tabii. Grubu bir konserde izleyen The Sunday Times yazarı Dan Cairns’in, “David Bowie ile Pink Floyd karışımı” yorumu oldukça heyecan verici. Böyle bir karışımın hayali bile müthiş! www.zulalkalkandelen.com ROL KESME DÖNEMİ “Oracular Spectacular”, ilk single olarak çıkan “Time To Pretend” ile açılıyor. 70’lerde “uyuşturucumankenlerlüks arabalar” sarmalında dünyayı unutan rock yıldızlarının görkemli yaşantısına bir tür eleştiri bu şarkı. Yapay zevk alemlerinde mutluluk numarası taslayanların, sonunda kendi kusmuklarının içinde boğulduğunu hatırlatıyor. Yaşadığımız döneme de uygun aslında... Çünkü günümüzde rock tanrılarının devri bitti. Hâlâ krallığını ya da kraliçeliğini sürdürmek isteyenler olsa da, küresel ısınmayı tetiklediği için, artık dev limuzinlerle dolaşmak bile eleştiri konusu... Hani bazı şarkılar vardır; dinlerken içinizden bisiklete atlayıp hızla sürmek gelir. “Time To Pretend”in müziği öyle enerjik ki, tam da böyle mutlu bir his yaratıyor. Oasis grubundan Noel RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com C MY B C MY B