Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 29 KASIM 2008 CUMARTESİ Fincanda ‘fala değil kendinize inanın’ çıktı “Yüreğin kabarmış, ama açılıyor. Üç vakte kadar para gelecek. Kuş var, haber demek. İyi bir haber alacaksın yani. Yol da görünüyor sana. Oh, ŞİRİN bir de kısmetin var...” GÜVEN Hepinizin tahmin edeceği gibi bir faldan alıntı bu cümleler. Hatta hemen hemen her falda duyabileceğiniz cinsten cümleler... Eskiden daha kuytu köşede, evlerde, sohbetlerde bakılan fallar bugün tüm sokaklarda. Yolda yürürken kafanızı çevirdiğiniz her yönde bir fal kahvesi, içinde de fal bakan ve bakılan insanları görmek mümkün. Hatta kadınlarla özdeşleştirilen fallar, artık erkeklerin de hayatında. Sayıları her geçen gün artan fal kahvelerine akın akın insanlar gidiyor. Bir başka deyişle fal giderek daha fazla yaşamın parçası oluyor. Tabii tüm bunlar akıllara şu soruları getiriyor: “Neden fal baktırıyoruz? Fal aracılığıyla ne öğrenmeye çalışıyoruz? Sorunların çözümlerini fallarda mı aramaya başladık? Merak ettiğimiz soruların yanıtlarını fallarda bulmak istememiz ne kadar normal? Yoksa kaderci bir toplum muyuz?” Peki kim gidiyor fal baktırmaya? Genellikle gençlerin rağbet ettiği fal kahvelerinde orta ve ilerleyen yaştakileri de bulmak mümkün. Kadın, erkek, genç, yaşlı herkes sorunlarına derman arıyor aslında. Gençlerin fal kahvelerine daha çok gitmelerinin nedeni kendilerine sorduğumuzda ortaya çıkıyor: ‘İşsizlik, amaçsızlık, boşluk ve ekonomik nedenler’... Yani hayatta pek amaçları olmayan, kendilerini boşlukta hisseden gençler falı hayatlarını yönlendirebilecek bir şey olarak görüyorlar. Yeni mezun olmuş ancak iş bulamamışlar da fal kahvelerinde vakit öldürüyor, bir yandan da iş bulma olasılıklarını öğrenmeye çalışıyor. Ve genç, yaşlı herkes her geçen gün artan ekonomik sıkıntılarına çözüm yolları arıyor fallarda. Falda çıkacak bir haberi ‘umut’ olarak görüyor ve günlerine daha mutlu devam ediyorlar. Düzenli gidenler ve sorunlarını takip ettirenler de var elbette. Hatta bir kahvede fal bakan biri ‘Bizi ilişkilerinin üçüncü insanı yapmak istiyorlar’ diyerek şikayet ediyor bu durumdan. Yani devamlı giderek ilişkilerinin geleceğini öğrenmeye çalışanlar, kavgalarının çözümünü öğrenmek isteyenler, ‘Acaba ona nasıl davransam’ diye soranlar mevcut. Onlar ‘falcıları’ bir anlamda evlilik terapisti, ilişki danışmanı olarak görüyorlar ve ikili ilişkilerini onlardan aldıkları tavsiyelere göre yönlendiriyorlar. Merhaba Hayatta kalabilmek mi, yoksa daha iyi koşullarda yaşayabilmek mi? Kimisi tercihleriyle karar veriyor buna. Kimisini ise içinde bulunduğu şartlar etkiliyor. Hele de günümüzde... Daha iyi yaşayalım derken ekonomik kriz ‘hayatta kalma’ mücadelesine itiyor hepimizi. Tüm dünya, 1929’dan sonra yeniden buhrana sürükleniyor. İşten atılmalar başladı. Ekmek aslanın ağzında idi şimdi ise gerçekten midesine indi. Zam bombardımanı bir yandan, artan işsizlik diğer yandan. İşte bugünlerde, ekonomiyi canlandırmak için bir kampanya başlatıldı; ‘O Güzel Gün Bugün’ diyerek. 24 perakende derneği İstanbul’da bir ay boyunca indirime gitme kararı aldı. Aradan bir hafta geçti, sonuçlarına bir bakalım dedik. Sinem Dönmez, çıktı alışveriş merkezlerini dolaştı. Sektör temsilcileriyle, mağaza sahipleriyle ve alışverişe çıkan insanlarla konuştu. Görünen o ki o güzel günler henüz bize çok uzak... Geçtiğimiz haftanın en çok tartışılan konularından biri de reyting meselesiydi. Farkettiniz mi bilmiyorum “Düğün Şarkıcısı” adlı bir dizi vardı. Erkan Can ve Hatice Aslan’ın başrollerini paylaştığı, sıcak, samimi, izlemekten zevk aldığım kaliteli bir TV dizisiydi. Bir anda yayından kaldırıldı. Nedeni reyting düşüklüğüymüş. İzleyiciye yapılabilecek en büyük saygısızlık, konuyu pat diye ortada bırakmaktır. Ve bu kanalın umurunda bile değil. Ne yazık ki; TV sektöründe, reyting almıyorsa bir program ya da diziyi kaldıralım gitsin anlayışı hakim... İyi de benim adıma, sizin adınıza kim karar veriyor, o programın tutulup tutulmadığına?.. Türkiye’de magazin programlarının yaratıcısı olarak bilinen Can Tanrıyar, canı yanınca dönen dolapları açıklamaya başladı. Reyting canavarını kim, nasıl kullanıyor? Aslında ölçümü yapılan diziler mi, reklamlar mı? 2 milyar dolarlık bir pastayı gerçekten 2 bin 500 hane mi yönlendiriyor? RTÜK’ün işin içinde yer alması sistemin güvenilirliğini zedelemiyor mu? TİAK ve AGB niye sessiz kalıyor? Zuhal Aytolun, balonu patlayan reyting konusunu masaya yatırdı. Taraflara sorunu ve çözüm önerilerini sordu. Ayrıntıları sayfalarımızda okuyacaksınız. Haftasonu ekimiz yeni bir isme daha “merhaba” diyor. Kamil Masaracı’yı Cumhuriyet okurları yakından tanır. Bundan sonra Masaracı her hafta ‘Cumartesi Çizlenimleri’yle birlikte bizimle olacak... Haftasonu’na çizgileri ve yazılarıyla neşe katacak. İyi hafta sonları... ‘Kader’ bir tür günah keçisi Sorunların yanıtlarını fallarda aramak ne kadar doğru bilinmez ancak buna çok sayıda kişinin başvurduğu bir gerçek. Türk Psikologları Derneği’nin Başkan Yardımcısı Uzman Psikolog Esra Tuncer’in de dediği gibi fal aracılığıyla yaşamlarını düzenleyenler var. Buna da kişinin belirsizliği tolere edememesi ve karşılaşacağı sorunlarla başa çıkamama endişesi neden oluyor. Çünkü genellikle sorunlara aktif çözümler üretmek yerine oluruna bırakarak işlerin büyümesine yol açıp, altından kalkılamayacak bir yükün altında eziliyor ve sorunlarla başa çıkamıyoruz. Bu noktada fal devreye giriyor işte. ‘Ben zaten önceden böyle olacağını biliyordum, falda çıkmıştı’ diyerek yaşanacak hayal kırıklığına hazırlıklı oluyoruz. Olayın gerçek işleyişi ise şöyle oluyor Tuncer’e göre; falda terfi alamayacağını öğrenen bir çalışan bunun etkisinden kolay kurtulamıyor. Bunu değişmez ve kesin bir sonuçmuş gibi algılayarak öyle davranmaya; söylenenleri yanlış anlamlandırmaya, ilişkilerde yıkıcı olan ‘zihin okuma’ çarpıtmasını yapmaya ve de bunlara karşı tepki geliştirmeye başlıyor. Bu da onu terfi edememeye götüren neden oluyor büyük olasılıkla. Aslında bu ‘kader buymuş’ anlayışı bir çeşit sorumluluğu üzerinden atma şeklinde yorumlanabilir. Kendi yaşamımızın sorumluluğunu alma cesaretini gösteremediğimiz zaman suçu yıkacak bir günah keçisi oluyor kader. Tabii bunun tam tersi de mümkün. Güzel ve motive edici haberler alınan bir falın ardından moral ve enerji daha yüksek oluyor. Bu da kişiyi ulaşılmak istenilen hedefe götürecek bir anahtar görevi görüyor. Yani başarı aslında önceden belirlenmiş bir kaderin değil, atılan adımların sonucu olsa bile ‘fal’ buna bir vesile olarak gösteriliyor. Tuncer şunu da eklemeyi unutmuyor: “İnanarak ve kendimize güvenerek ‘Ben bu terfiyi alacağım, biliyorum’ dediğimizde zaten engelin yarısını aşmış oluyoruz. Aslında an be an bilinçli ya da bilinçsiz, ama hiç de tesadüfi olmayan seçimler yaparak kendimiz şekillendiriyoruz hayatımızı. Yani çözüm aslında falda değil kendimizde.” Amaçsızlık ve işsizlik neden Bu soruların yanıtlarını bulmak için sokaklara döküldük. Çeşitli fal kahvelerine girip, fal baktıranlar ve fal bakanlarla konuştuk. Tabii aldığımız yanıtları uzmanlara iletmeyi ve onların yorumlarını almayı da unutmadık. Ortaya çok değişik sonuçlar çıktı. Fal baktıran hemen herkes ‘fala inanma, falsız da kalma’ dese de, faldan fazlasıyla medet umuluyor aslında. Yani bir fal kahvesinde fal bakan birinden de öğrendiğimiz kadarıyla, onlar işte terfi alıp almayacaklarını, nişanlanıp nişanlanmayacaklarını, ailesel sorunlarının çözülüp çözülmeyeceğini, bir yerden para gelip gelmeyeceğini ya da eşleri tarafından aldatılıp aldatılmadıklarının yanıtını faldan bekliyorlar. Bir umutla gidiyorlar fal baktırmaya. Yani aslında söylenecek negatif şeylere pek tahammülleri de yok. Bu anlamda bir nevi motivasyon oluyor fal onlar için. Fal sayesinde enerji bulup, daha mutlu devam ediyorlar günlerine. İş, aşk, aile ve ekonomik sorunları bir süreliğine unutuyorlar, ya da onları atlatmak için yeterli motivasyonu buluyorlar. Bir anlamda terapi gibi gördükleri fal seansından sonra rahatlayarak yaşamlarına dönüyorlar. Fal bir çeşit terapi Fazlasıyla yaygın hale gelen fal kahvelerinde kimi zaman oturacak yer bile kalmıyor. Yaşam şartlarının giderek zorlaştığı, ekonomik sıkıntıların arttığı, bireyselleşmenin had safhaya ulaştığı bugünlerde insanlar bir umut bulma amacıyla fal kahvelerinin yollarını aşındırıyor. İş, aşk, para ve aile konularında duyulacak olumlu şeyler çok önemli onlar için. Terapiye gider gibi gidip rahatlıyorlar, motive oluyorlar. Sorunların yanıtları fallarda bulunur mu bilemeyiz ama gerçek olan bir şey var: ‘İnsanlar iyi, olumlu şeyler duymak istiyorlar.’ Önlerinde güzel gelişmeler olacağını düşünerek zorlu yaşamlarına devam etmeleri daha kolay oluyor çünkü. Sorunları çözülmüyor belki ama güne daha mutlu devam ediyorlar orası kesin. Kim bilir falcılar belki de çağımızın terapistleridir... İnsanları motive eden, umutlandıran, ‘güzel günler geliyor’ diyen terapistler... Beyoğlu’nda iki farklı lezzet İstanbul’un büyüleyici semtlerinden biri olan Beyoğlu’nda lezzet takipçilerini ağırlayan yeni bir mekan CafeKrepen. Muhteşem terası, Türk ve dünya mutfağından oluşan zengin mönüsüyle 130 farklı yemek seçeneğine sahip CafeKrepen, Beyoğlu’nun vazgeçilmez mekanları arasında yer alıyor. Adını Balık Pazarı’ndaki meşhur Krepen Pasajı’ndan alan CafeKrepen, üç ayrı kattaki salonunun yanısıra, kış bahçesine ve eşsiz bir terasa sahip... Beyoğlu sinema ve tiyatro kültürünün ortasında kalan CafeKrepen, sabah saat 09.00’da güne merhaba diyor. Seçkin lezzetlerin buluştuğu kahvaltı tabağının yanı sıra omlet ve tost çeşitleri, öğleden sonra yerini dünya mutfağının eşsiz tatlarına bırakıyor. CafeKrepen, Fajita’dan İtalyan Pizza’ya, Krepen Burger’den Cafe de Paris’e kadar konukların hemen hemen her ülke mutfağından eşsiz lezzetler bulabileceği yemek mönüsünün yanı sıra, sıcak ve soğuk 30 değişik kahve seçeneği, iştah kabartan kokteylleriyle gece yarısı 02.00’ye kadar servis veriyor. Yemeğinizi yerken Caz, Acid Caz, Rock ve Etnik Müzik dinleyebiliceğiniz mekanın müdavimleri arasında yazarlar, sinema sanatçıları ve tiyatrocular ağırlıklı olarak yer alıyor. Çiçeklerle süslenmiş terasında sıcak atmosferi ile konuklara çöl ortasında bir vaha bulmuş hissi uyandıran CafeKrepen, İstanbul’un kalabalığını ve stresini unutturan bir atmosfere sahip. Restoran ve bar olarak hizmet vermesinin yanı sıra 250 kişilik terasında konukların özel gün ve geceleri için de alternatif bir mekan olma özelliğine sahip olan CafeKrepen, fark yaratan mönüsü ve konseptiyle konuklarına eşsiz deneyimler yaşatıyor. üst düzeyde tutulması. Örneğin Türkiye’nin en önde gelen mekânlarından meşhur ‘Süleymaniyeli Kuru Fasulyeci Erzincanlı Ali Baba’dan bayilik alınmış. Böylece eski İstanbul Üniversitelilerin nostaljik yemeği Süleymaniye Kuru Fasulyesi de Beyoğlu’na taşınmış oldu. Dönerde ise Türkiye’nin en iyi dönercilerinden sayılan Beşiktaş Çarşısı’ndaki meşhur ‘Asım Usta’nın yetiştirdiği ‘Mustafa Usta’nın döneriyle kısa bir zamanda caddenin ağız tadını bilen döner ve İskender sevenlerin uğrak yeri oldu. Ayrıca Sumat’ta Türk mutfağının olmazsa olmazlarından Güveç, Hünkârbeğendi, iç pilav vs… Sıcak yemek çeşitleri mevcut. Bu yemekler ve zeytinyağlı çeşitleri Bebek’teki La favorita restorantın eski mutfak şefi ‘Muharrem Usta’nın elinden çıkıyor. ‘Selçuk Usulü Çöp Şiş’ mekânın sürpriz yemeklerinden. Gelelim Sumat Köfte’ye… O da kendine özgü tadıyla Mekânın vazgeçilmezlerinden oldu. Ayrıca Sumat’ın kendine özgü bir tatlı koleksiyonu var. Şekerpare, kazandibi, Tavukgöğsü, Profiterol ilk akla gelenler. Ama Profiterol ün lezzeti konusunda Sumat çok iddialı. Ve şimdiden Profiterol meraklılarının uğrak mekânı olmuş durumda. Sumat’ta yediğiniz her ürünün porsiyonları büyük ve garnitürler bol veriliyor. Örneğin bir porsiyon döner ya da köfte yediğinizde aynı tabakta lezzetli pilavı, domatesi biberi kızarmış patatesi ve turşusuyla beraber servis edilmekte. Fiyatı da sadece 8 YTL. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Dervişlerin masası; Sumat CafeKrepen’in hemen karşısında yer alan Sumat ise ‘fastfood’ kültürüyle boğulan İstiklal Cadddesi ziyaretçilerine farklı bir lezzet durağı olarak hizmet veriyor. Adını dervişlerin yemeklerini bölüştükleri masadan alan Sumat’ın hedefi çeşidi az ama kendine özgü yemeklerin lezzetinin en hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B