Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 08 10/1/08 16:55 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Benim Aşk Pastam (My Blueberry Nights) Wong Kar Wai’nin yönettiği ve Norah Jones, Jude Law, David Strathairn ile Rachel Weisz’in oynadığı Benim Aşk Pastam, güzel ve genç bir kadının gerçek aşkı bulması için çıktığı yolculuğu konu alıyor. Kalbi kırılan Elizabeth (Norah Jones), yaşadıklarının ardından hayatındaki her şeyi, rüyasını ve duygusal olarak yakınlaşmaya başladığı arkadaşı Jeremy’i (Jude Law) geride bırakarak kırık kalbini düzeltebilecek bir şeyler bulmak amacıyla Amerika boyunca bir yolculuğa çıkmaya karar veriyor. Seyahati boyunca garsonluk yapıyor ve Memphis’te kendisinden çok daha fazla üzüntülü ve sorun yaşayan bir polis olan Arnie (David Strathain) ve eşi Sue Lynne (Rachel Weisz) ve babasıyla sorunları olan, kumarbaz Leslie (Natalie Portman) ile tanışıyor. Elizabeth bu kişileri tanıdıkça yalnızlığın ve yoksunluğun gerçek derinliğine tanık oluyor ve aslında bu yolculuğun aradığının bir parçası olduğunu anlamaya başlıyor. ? Bana Söz Ver (Promets Moi) Emir Kusturica’nın yönettiği ve Aleksandar Bercek, Ljiljana Blagojevic, Miki Manojlovic ile Uros Milovanovic’in oynadığı Bana Söz Ver, büyükbabası tarafından yetiştirilen Tsane’ın komik, renkli ve romantik hikayesi. Film, bambaşka bir dünyanın kapılarını aralarken aynı zamanda evrensel değerlere de değiniyor. Tsane, dedesi ve inekleri Cvetka ile bir tepede yaşamaktadır. Komşuları ve öğretmenleri haricinde köyün tek sakinleri onlardır. Bir gün, Tsane’in dedesi, genç adama, ölmek üzere olduğunu söyler. Tsane’a, üç tepeyi aşarak, kasabaya en yakın pazarda Cvetka’yı satması için söz verdirir. Tsane, eline geçen parayla kutsal bir heykelcik alacak ve en önemlisi eve bir gelin ile dönecektir. Tsane, ilk sözünü kolaylıkla yerine getirir, fakat dedesi ölmeden bir eş bulabilecek midir? Tam bu sırada, okula her zamanki gibi geç kalan Jasna ile karşılaşır. ? 4 Ay 3 Hafta 2 Gün (4 Luni, 3 Saptamini si 2 Zile) Cristian Mungiu’nun yönetmenliğini yaptığı filmde Anamaria Marinca, Vlad Ivanov, Laura Vasiliu ile Alexandru Potoceanu rol alıyor. 2007 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü’nün sahibi olan, festivalde gösterildiğinden beri büyük ilgi ve övgü ile karşılanan ve Romen sinemasının rönesansı olarak nitelendirilen film, sağlam senaryosu, akıcı ve inandırıcı diliyle dikkat çekiyor. Komünizmin son dönemlerinin hüküm sürdüğü Romanya’da öğrenci olan Otilia ve Gabita, aynı zamanda da oda arkadaşıdır. Gabita’nın hamile olduğunu öğrenmesi ile büyük bir sorunla karşı karşıya kalırlar. Çünkü Romanya’da kürtaj yasaktır. Fakat her yasağın kendisine bir de ‘yasak delici’ alternatif bir sistem yarattığı düşünülürse buna da bir çözüm vardır. Kürtaj yasal olmayan yollardan yapılacaktır. Si ne ma 8 ??????????????????????????????????? Aile kutsal mıdır? idney Lumet tam 83 yaşında, yarım yüzyıldır film çekmekte. Oyuncu Baruch Lumet, oğlu Sidney dört yaşına basınca onu New York’taki Yiddish Theatre’a götürdü. On beş yıl süresince sahneye çıkan, radyoda seslendirme, filmlerde figüranlık, oyunculuk yapan Sidney 1947’de Broadway dışı ilk oyun atölyelerini kurdu, öncü oyunlar sahneledi. 1950’de CBS kanalına giren Lumet TV dramalarında uzmanlaştı. İlk filmi Twelve Angry Men (On iki Öfkeli Adam/1957) onun gelecekte yoğunlaşacağı yasabirey ilişkisi, baskı sistemlerinin ASLI analizi, hoşgörü, adalet, nesnellik için SELÇUK savaşım gibi temaları içeriyordu. Liberal demokrasinin zaferini anlatan bu olağanüstü duruşma dramını, sorumsuz baskıcı bir militarizmi suçlayan Soğuk Savaş gerilimi Fail Safe (Dönüşü Olmayan Nokta/1964), soykırım tanıklığını ve kişisel sorumluluğu betimleyen, karmaşık psikolojik temalar içeren The Pawnbroker (Tefeci/1964) bireyleri insanlıktan çıkaran kurumları eleştiren The Hill(1965), bir sivil dava avukatını savunan The Verdict(Hüküm/1982) gibi sol içerikli sosyal dramlar izledi. Tiyatronun içinde büyüyen yönetmen, önemli yazarlardan Çehov, Tennessee Williams (The Fugitive Kind/1959), Eugene O’ Neill (Long Day’s Journey into Night/1962), Arthur Miller, Ira Levin’den(Deathtrap/1982) uyarlamalar da yaptı. The Anderson Tapes (1971), Serpico (1973), Dog Day Afternoon (Köpeklerin Günü/1975), Network (Şirket/1976), Equus (Küheylan/1977) gibi yetkin sosyal dramlar gerilimler çeken sinemacı tüm bu yapıtlarında ayrıksı konulara, sıra dışı davranış biçemlerine olan eksilmeyen ilgisini gösterdi. S İNSANIN SAVAŞIMI Daniel (1983), 1953’te casusluk suçuyla yargılanıp idam edilen Ethel ve Julius Rosenberg’lerle ilgili önemli bir etik sorgulamaydı. Duyarlı ve zeki yönetimiyle, oyuncularından en başarılı yorumları almasıyla, çeşitli teknikleri ve biçemleri deneme cesaretiyle bilinen çatışmaların yönetmeni Sidney Lumet, sinemasını “Kendini ve kendine düşman dünyayı tanıdıktan sonra insanın her ikisiyle savaşımı” diye tanımlıyor, kahramanlarını çıkışsız dramatik durumların içine atıyor, onları totaliter acımasızlıkla, ırkçılıkla, diktatörlüklerle, nükleer soykırımlarla savaştırıyor. Kent yaşamı, bu yaşamın içinde saklı olan üstü kapalı şiddet, uyumsuzluklar, mantık dışı davranışlar onun gözde konuları. New York’ un başdöndürücü hızında yaşanan bu suç, onur, ahlaksızlık dramlarını, sıradan sayılan insanların umutsuzca çıkış yolları aramalarını işliyor. Son ele aldığı suç dramı Before the Devil Knows You’ re Dead (Şeytan Duymadan Önce/2007) orta sınıfın paraya doymazlığını anlatan çağdaş bir kent gerilimi. Başlığını bir İrlanda atasözünden alan film herkesin günahkar olduğunu, günahkarlar için en iyi şeyin de şeytan öldüğünüzü öğrenmeden yarım saat önce cennete gitmeyi başarmanın yoksa asıl yerinizin cehennem olduğunu anımsatıyor. Lumet’ in karışık, dolaylı anlamlara çekilebilen başlığı gibi filmi de karmaşık, ayrıksı, tedirgin edici durumları içeriyor. Charles (Albert Finney) ve Nanette Hanson’ın (Rosemary Harris) büyük oğulları Andy (Philippe Seymour Hoffman) bir şirkette muhasebecidir, huzursuz, güzel karısı Gina’ yı (Marisa Tomei) çok sevmektedir. Küçük oğul Hank (Ethan Hawke) boşanmıştır, küçük kızına iyi bir gelecek kurmaya çabalamaktadır. En küçük kız Katherine’se (Arija Bareikis) kasabada yaşamaktadır. Andy, aşırı harcamalarını, uyuşturucu bağımlılığını maaş bordrolarında hile yapıp zimmetine para geçirerek karşılar. Şirketi vergi memurlarınca denetlenmektedir, sorgulanma sırası ona gelir. Hank kızı için nafaka öder, çok içer üstelik ağabeyi Andy’ nin karısı Gina’yla yatar. Bu gizli ilişkiden habersiz olan Andy, Hank’e parasal sorunları için bir çözüm önerir: Ebeveynlerinin taşradaki mücevher dükkanını soyacak (üç kardeş de o dükkanda çalışmış olduklarından dükkanı avuçlarının içi gibi bilirler), sigorta zararlarını karşılayacak, onlar mücevherleri satacak böylece herkes mutlu olacaktır. Hank soyguna yalnız gitmekten korktuğu için yanına hırsız Bobby’ yi (Brian F. O’ Byrne) alır. Andy herşeyi eksiksiz planladığını düşünür fakat soygun öngördüğü gibi gerçekleşmez. Bobby silahını almıştır, her Cumartesi çalışan yaşlı tezgahtarın yerine dükkanda anneleri Nanette vardır. Nanette’le Bobby’nin silahlı çatışmaları sonucunda Bobby ölür, ağır yaralı Nanette’se hastaneye kaldırılır. Polisin hızlı davranmamasından Charles olayı kendi araştırmaya başlar. Annenin ölümüyle iyice çözülmeye başlayan ailede ortaya çıkan sırlar (şantaj, soygun, zina), kardeşi kardeşe, babayı oğullarına düşürecek türdendir. Filmin açılış sahnesi (Andy bir otel odasında aynanın karşısında karısı Gina ile seks yapar) kaba, sevgisiz, hırsla dolu, bir şeylerin yolunda gitmediğinin habercisi gibidir sanki. Filmdeki hiçbir karakter sempatik, saygın değildir, hepsi önünde sonunda bencilleşip eli kanlı katillere dönüşürler. Oğullarının peşine düşen Charles’a çalıntı mücevher satıcısı filmin anahtar sözcüğünü söyler: “Bazılarının nasıl para kazandığını bilmiyorsun, dünya kötü bir yer.” Film yapmayı bir mozaiğe benzeten Lumet, “cehennem öyküsü” diye tanımladığı filminde olayları karakterlerin gözünden parçalara ayırarak anlatır sonunda da mozaiğini tamamlar. Yakın zamanda izlediğimiz Woody Allen’ın Cassandra’nın Rüyası’yla koşutluklar taşıyan, silahların çekildiği, soygunların yapıldığı, içten çürüyen aileyi açığa çıkaran film bir tragedya gibi biter. Babaların günahlarını oğulları öder, bize en çok yakınlarımızdan zarar gelir diyen aile kurumunun ikide bir öne sürülen kutsallığını tartışan Şeytan Duymadan Önce, 15 Şubat’ta sinemalarımızda. Yalnız bir adamın duygusal yolculuğu Ben Efsaneyim (I Am Legend), koskocaman dünyada bir başına kaldığına inanan bilim adamı Robert Neville’in, duygusal yolculuğunu resmediyor. O, gündüz vakti dünyanın efendisi, gece ise salgınla yaratığa dönüşen insanlardan kaçan bir zavallı… Korku, bilimkurgu ve deli dolu bir aksiyon, Robert’in öyküsüne eşlik ediyor. Onun dramı yitirdikleriyle başlıyor, amansız yalnızlığıyla çoğalıyor. Ve amaç olmadan yaşanmıyor. İyi ve kötünün bitmeyen savaşında, kahramanımızın tek dayanağı ve biricik inancı, bilimin soylu ışığı… İnsanın yeniden doğuşu adına, onun hep diri kalan bir umudu var. Ben Efsaneyim, bilim kurgu romanları yazarı Richard Matheson’un 1954 tarihli kült eserine dayanıyor. Filmin yönetmeni Francis Lawrence’ı, çizgi roman uyarlaması Constantine (2005) ile tanıyoruz. Senaryo, hatırda kalan birçok yapıma katkı sağlayan Mark Protosevich ve Akiva Goldsman’a ait. (Senaryonun 10 yıllık bir emeğin ürünü olduğunu belirtmekte fayda var) Ben Efsaneyim’in görüntü yönetmeni ise, Yüzüklerin Efendisi üçlemesiyle Oscar ödülü alan Andrew Lesnie… Filmin başrolünü Hollywood yıldızı Will Smith üstlendi. Smith, daha önce de Ben, Robot (I Robot), Kurtuluş Günü (Independence Day) ve Siyah Giyen Adamlar (Men in Black) gibi bilimkurgu filmlerinde oynamıştı. Anlayacağınız bu ünlü siyahî oyuncu, süper kahraman olmayı çok seviyor. Smith’in rol arkadaşı ise Tanrı Kent (Cidade Deus) ile çıkış yakalayan Cidade Baixa ile büyüyen Brezilyalı genç aktris Alice Braga… Dash Mihok (Romeo ve Juliet, Kusursuz Fırtına, Yarından Sonra, Kiss Kiss Bang Bang), Paradox Pollack ve Salli Richardson (Anakonda 2) filmin diğer oyuncuları… Ben Efsaneyim, 25 Ocak günü sinemaseverlerle buluşacak. Yer New York, yıl 2012… Dünya bir virüsün kurbanı olmuş, insanlar ve hayvanlar zombivampir kırması yaratıklara dönüşmüştür. Aslında kansere karşı geliştirilen ve en başta iyi sonuçlar doğan virüs zamanla kontrolden çıkmıştır. Başarısız bir karantina girişiminin ardından salgın, tüm yeryüzüne yayılmıştır. Dev kent, enfeksiyona karşı (nedeni belirsiz) bağışıklığı olan başarılı bilim adamı (askeri doktor, virolog) Robert Neville’e (Will Smith) kalmıştır. Onun tek dostu iyi eğitilmiş Alman kurt köpeği Sam’dir. Robert 3 yıldır insana hasrettir ve onun yardım çığlığı gün boyu radyo frekansından yankılanır; “Benim adım Robert Neville. New York şehrinde hayatta kalan biriyim. Yiyecek temin edebilirim. Barınacak yer temin edebilirim. Güvenlik temin edebilirim. Sesimi duyan biri ALPER TURGUT ? Maskeli Beşler: Kıbrıs Murat Aslan’ın yönettiği filmin başrollerini Mehmet Ali Erbil, Peker Açıkalın, Şafak Sezer, Cengiz Küçükayvaz, Hakan Ural, Deniz Akkaya, Seray Sever, Erdal Tosun ile Sinan Bengier paylaşıyor. Sevimli ve sakar hırsızlar çetesi Maskeli Beşler, şanssız geçirdiği dönemlerden sonra suç işlemeye tövbe etmiş, ticaretle uğraşmaktadır. Ancak suç dünyasının önemli isimlerinden Rocky Selim, kendilerine reddedilmesi güç bir teklifle gelir: ‘Kıbrıs’ta bir kumarhaneyi soyacaklardır.’ Bir araya gelen ekip Kıbrıs’a hareket eder. Operasyon için yaptıkları planlar ve soygun çabaları çeteyi birbirinden komik süprizlerle karşı karşıya getirecektir. ? Çılgın Dersane Kampta Yönetmenliğini Faruk Aksoy’un yaptığı filmde Cüneyt Arkın, Sibel Tüzün, Berksan, Mustafa Topaloğlu, Alp Kırşan, Okan Karacan, Paşhan Yılmazel ve Ozan Aydemir rol alıyor. Filmde, üniversiteye giriş sınavlarına çok az bir süre kalmış ve öğrenciler sınav stresinden uzaklaşmak amacıyla doğa cenneti bir yerde sınav öncesi 15 günlük bir kamp sürecine girer. Çocukluk arkadaşı olan ancak o yıllarda birbirilerine olan duygularını bir türlü ifade edemeyen Berksan ve Bahar ne tesadüftür ki bu kampta bir araya gelirler. Berksan, artık herkes tarafından tanınan ünlü bir pop stardır. Ancak iki genç arasında yıllarca bastırılan duygular bu kampta ortaya çıkar. Fakat bu durumdan hiç de mutlu olmayacak bir üçüncü kişi vardır. Öğretmenler arasında da aşk kıvılcımları ortaya çıkmaya başlar. Seksi coğrafyacı ile yollarını ayıran Mustafa ile Yüksel arasındaki yakınlaşma gün geçtikçe artmaktadır. Bu arada Hadi’yi çökertmek için sayısız yola başvuran Şahin, çalışmalarını sürdürmekte ve yeni yeni planlar yapmaktadır. varsa… Herhangi biri. Lütfen. Yalnız değilsin”. Şimdi kahramanımızın içinde bulunduğu durumu biraz daha açalım. Gündüzler Robert’e, geceler ise virüsün mutasyona uğrattığı yaratıklara aittir. (Bunlar tamamen tüysüz, yarı saydam, çokça çirkin ve insandan kat be kat güçlü canavarlar) Robert, kurtarıcısı günışığının egemen olduğu saatlerde, köpeği ile birlikte zaman öldürür. Tüm şehir ona aittir. O, erzak peşine düşer, spor yapar, tek başına oyun oynar, savaş jetinin kanadına çıkıp golf atışları yapar, vitrin mankenleriyle sohbet eder, arabasıyla (modifiye edilmiş harika bir Mustang Shelby) ıssız cadde ve sokaklarda tur atar. (New York’un kalburüstü semtlerinde, aslanlarla mücadele edip geyik avlamaya çalışması ise sanki biraz komik kaçmış) Askeri disiplinle donatıldığı için hata yapmanın her şeyin sonu olacağını bilir. Özenle tasarlayıp, kurguladığı plan ve programı sefil yaşamına adapte eder. Sonra karanlık çöker, insan etiyle beslenen mutantlar kol gezmeye başlarlar. Onlar, doyumsuz bir açlığın esirleri… Ve sürekli Robert’in peşindeler. Gece yalnız adam için saklanma zamanıdır… Pencerelerini ve kapılarını sıkı sıkıya kapattığı 4 katlı bina onun sığınağıdır. Bu zorunlu yaşam alanında silahına ve köpeğine sarılarak uyur. Kâbusa çevrilen düşlerinde, eşini ve çocuğunu görür. Onları, New York tahliye edilirken kaybetmiş, içini acıtan ölümlerine tanık olmuştur. Aradan yıllar geçse de, o, hala eşi Zoë (Salli Richardson) ve kızı Marley’in (Will Smith’in kızı Willow Smith) yasını tutmaktadır. Panzehiri arayışı onu hayata bağlayan yegâne şeydir. Kendi kanı umuttur… Bu nedenle Robert laboratuarına kapanır ve korkunç bir azimle didinir durur. İnsanlığın yeniden doğuşu onun geliştireceği tedaviye bağlıdır. Yeraltında hüküm süren, gölgelerin ve zifirin dostu olan yaratıkların lideri “Alfa Erkek” (Dash Mihok), Robert’i gözlemektedir. Etrafındaki çemberin giderek daraldığının farkında olan adamımız, can yoldaşı köpeğini de vahşi bir saldırının ardından kaybeder. Sam’in bir yaratığa dönüştüğünü görmek ve kendi elleriyle öldürmek… Robert için yeni bir yıkımdır. Devamında aptallık ve cesaret birleşir. Bunun ardı isyandır. Tahammülün sona erdiği o an çılgın bir meydan okumayı da beraberinde getirir. Kahramanımız geceyi sokakta karşılar. Onun intihara meyilli gövde gösterisi, yaratıkları daha da kızdırır. Yem olmasına ramak kala, Anna (Alice Braga) ve küçük Ethan (Charlie Tahan), imdadına yetişirler. Kendisi dışında yaşayan insanların da olduğunu görmek Robert’in psikolojisini altüst eder. Onun, hayata sıkı sıkı tutunan iyilik meleği Anna ile sessiz, üzgün ve ürkek Ethan’ı kabul etmesi kolay olmayacaktır. Hem de sığınağın yerini keşfeden yaratıklar, nihai saldırı için dışarıda toplanmaya başlamışken…