Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 04 10/1/08 16:58 Page 1 CUMARTESİ EKİ 4 CMYK 4 12 OCAK 2008 CUMARTESİ Konser Eklektik müzik sevenlere Radyo Lounge 102, 18 Ocak Cuma akşamı Gilles Peterson’ı Otto Santral’e konuk ediyor. Eklektik stiliyle dikkat çeken Peterson, 15 yılı aşkın süredir downtempo müzik trendlerini yaratan ve şekillendiren isim olma özelliğini koruyor. Peterson aynı zamanda oldukça tanınan bir radyo DJ’i. BBC Radio 1, Londra’nın dans müzik istasyonu Kiss FM, Avusturya’nın FM 4’ü ve Radio Helsinki’de geniş bir yelpazede müzik yapıyor. (0216 556 98 00, biletler 45 YTL) Pinhani Balans’ta Farklı tarzı ve melodik yapısıyla dikkatleri üzerine çeken Pinhani, 18 Ocak Cuma akşamı Balans Music & Performance Hall’de konser verecek. Kavak Yelleri adlı televizyon dizisinin müzikleriyle ünlenen topluluğun ilk albümü ‘İnandığın Masallar’, uzun bir süre müzik listelerinin üst sıralarında yer aldı. İki kuzen Sinan Kaynakçı ve Zeynep Eylül Üçer’den oluşan grup adını, eski Türkçe’de gizli anlamına gelen Pinhani kelimesinden alıyor. (0216 556 98 00, biletler 30 YTL) Yüksek Sadakat 2006 yılında yayınladıkları ve kendi adlarını taşıyan ilk albümleriyle büyük çıkış yapan Yüksek Sadakat, 19 Ocak Cumartesi akşamı saat 22.00’de Studio Live’ın sahnesinde olacak. Topluluk, yeni vokalistleri Kenan Vural ile en beğenilen şarkılarını seslendirecek ve sevenlerine unutulmaz saatler yaşatacak. ( 0212 244 77 12, biletler 25 YTL) İstanbul’da Brezilya rüzgârı Kuzey Brezilya’nın geleneksel ritimlerine kendi enerjilerini katıp ortaya son derece eğlenceli bir müzik çıkaran Forro in the Dark, 19 Ocak Cumartesi akşamı Babylon sahnesinde olacak. David Byrne, Bebel Gilberto, Miho Hatori’yi ağırladıkları albümleriyle tüm dünyaya seslerini duyuran topluluk, sabahın ilk ışıklarına kadar müzikseverleri yerlerinde oturtmayacak. Garanti Caz Yeşili kapsamındaki konser saat 23.00’de başlayacak. (0216 556 98 00, biletler 33.50 YTL) Aydın teslim olmayandır ünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın son aylara damga vuran haykırışını milyonlarca insanı meydanlarda buluşturan “Cumhuriyet Mitingleri”nden bile daha önemli buluyorum. Bu açıklamaların toplumun gözbebeği olmasını beklerdim. Bunu “sanatçı kaprisi” diye yorumlayanlar var ise ne derece bir yanılgı hatta gaflet uykusu içinde olduklarını daha iyi anlamış olurum. Say’ın eleştirilerine ve tepkisine tüm sanat ve kültür APTÜLKADİR insanlarının, anti emperyalistlerin, ELÇİOĞLU Kemalistlerin, sosyalistlerin destek vermesini beklerdim. Çünkü yaşadığımız bu sürecin kaybedilenlerinin en başında kültür geliyor. Cumhuriyetimizin devrimci özünü sürekli yitiriyor olmamızın altındaki giz de budur. Cumhuriyet Devrimimizin özü; feodalizmin tasfiye edilip çağdaş kültüre adım atılmasıydı. Bunu yıllar yılı “Batı” diye algılayıp yanıltıldık. Oysa ki bilimin egemen olduğu Türkiye’nin kültürü de “Aydınlanma Devrimi” ile kendini bulacaktı. İşte kaybettiklerimizden biri de buydu. Shaman geceleri 1999’da İstanbul’un ilk ve tek dünya müziği kulübü olarak Sıraselviler Caddesi’nde açılan Shaman World Music Club, dünyaca ünlü gruplar kadar İstanbul’un alternatif ve göçmen müzisyenlerine de kapılarını açması ve oluşturduğu müzikal çizgisiyle ünlüydü. Aynı zamanda İstanbul’un en geniş dünya müziği arşivlerinden birisine sahip olan Shaman World Music Club, benzersiz haftasonu eğlencelerini Ghetto’ya taşıdı. Artık Shaman efsanesi bugün ve bundan sona Ghetto’da devam edecek. (0216 556 98 00, biletler 17.50 ve 22.50 YTL) D cumhuriyetçilere, sağ işbirlikçilere, Amerikancı, AB’cilere bir bakın hepsinin zevksizliğini görürsünüz. Onların kültür ve sanattan anladıkları yozluk ve sığlıktır. Anadolu’nun herhangi bir kentinde kitapçı bulmakta zorlanırsınız. Sadece Anadolu mu? İstanbul’un İstiklâl Caddesi’nde bile kitapçılar yeme içme sektörüne dönüşüyor. Oysa çocukluğumun İstanbulu’nda büyük merkezlerde değil, mahalle kırtasiyecisinde bile kitap satılırdı. Eskiden lisede okuyan biri klasiklerden en az birini okumuş olurdu. Üniversite’den mezun olmuş biri 10 klasik eseri SAĞ VE GERİCİ POLİTİKALAR Fazıl Say’ın tepkisine katılıyorum ama bu tepkinin öznesini sadece AKP olarak görmüyorum. Küçük Amerika süreciyle başlayan sağ ve gerici politikaların da bu fotoğrafta yeri olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyet Devriminin tasfiye ettiği ne kadar feodal kalıntı varsa yıllar içinde hortlatıla hortlatıla bugünlere geldi. Şimdi gelinen noktada derin bir hüzün içindeyiz ve birçok insan tepki veriyor ama çoğu kez bunun kültür ayağını unutuyoruz. Bunu unutmamızı sağlayanlar da karşı çıktıklarımızın ta kendisiydi. “Bu kadar sorun varken kültür ve sanatla uğraşmak biraz lüks olmaz mı?” diyenler olabilir. Eh cümlenin debdebesinden de boynunuzu büküp “Tabii canım lüks” der ve köşenize utanarak çekilirsiniz. Oysa ki bu Cumhuriyeti kurmak için emperyalistlere karşı kelle koltukta bağımsızlık mücadelesi verenler kan gözyaşı içinde bile kültürü es geçmemişlerdi. Mustafa Kemal’in sözleri bunun en güzel örnekleridir. Gene aynı şekilde Cumhuriyet aydınlarının bozkırda çiçek filizlendirmeleri de devrimimizin mayalarıdır. Bu kadar sorun varken kültürü bir lüks olarak görenler ise bu sorununun özneleridir. Dikkat edin bu ülkeye yoz kültürü layık gören onlar değil mi? Ülkeyi peşkeş çekenlere, rantiyecilere, ikinci devirmediyse “adam”dan sayılmazdı. Cumhuriyet’in ilk yıllarına bir bakın. O dönemde yazılan, çizilene bir bakın, bir de bugüne. Nasıl bir çölde olduğumuzu görmüyor musunuz? Fazıl Say’ın söyledikleri ne acıdır ki, güncel politikanın ya da magazinin içinde eritildi. Dikkat edin eğitim ile ilgili söyledikleri es geçildi. Cumhuriyet’in ilk döneminde sıradan bir lise mezunu edebiyattan, resimden, müzikten haberdardı. Sonra gelen kuşaklar bu olanakları yavaş yavaş yitirecekti. Benim okuduğum dönem, babamın dönemine göre yitmeye başlamıştı. Ve şimdiki dönem bizimkinden de kötü. Oysa amaçlanan çağdaşlıkta, “Ben babamdan daha ileride” olmalıydım. Tersine çevrilen diyalektik de kayıplarımızın özeti gibiydi. Bir bakın hepimiz okullara gittik, kaçımız nota biliyoruz. Oysa ki liseye adım atan biri nota okuyabilmeliydi. Liseyi bitirmiş olanlardan kaç kişi tiyatro ile stend ap’ın (bilerek böyle yazdım) ya da şarkı sözü ile şiirin ayrımını yapabilir. Üniversite bitirmiş hatta yükseğini de yapan kaç kişi resim sanatından ortaokul düzeyinde haberdardır. Bunlar çağdaş insanın donanımıydı ama gelinen noktada sıradanlaştık. Bu yüzden AB’nin peşine takılarak sürü tipi çağdaşlık peşindeyiz. Şimdi birileri “Yahu sanat yetenek işidir. Herkesin bilmesi gerekmez” diyebilir. Yetenek işidir ama o işi icra edenler bunu kime sunuyor? Ayrıca yetenek işidir deyip sıyırıyoruz. Yetenek bilgiyle, çalışmayla beslenmezse ne önemi kalır. Belki de bu yüzden Yalçın Küçük’ün “Bütün kabiliyet kapıları, kabiliyetlilere kapalıdır” sözü günümüzü özetliyor. Nardis’te caz Levent Altındağ ve Erdem Sökmen’in öncülüğü, Eylem Pelit, Volkan Öktem, Serkan Özyılmaz’ın katılımıyla kurulan Grup Passiflora, 17 Ocak Perşembe akşamı Nadis Jazz Club’ün sahnesinde olacak. Yaklaşık 5 yıldır birlikte olan topluluğa bu yıl Şenova Ülker de katıldı. Ağırlıklı olarak Latin caz ve fusion tarzı parçalar seslendiren grup, John Patitucci, Joe Bosco ve Garry Willis gibi besteci ve müzisyenlerin eserlerini kendi yaptıkları aranjmanlarla başarıyla yorumluyor. (0212 244 63 27, biletler 25 ve 15 YTL) Klasik müzik sevenlere İş Sanat, 15 Ocak Salı akşamı dünyanın en eski oda orkestralarından biriyle en iyi çellistlerinden birini sahnesinde buluşturuyor. Şef Michael Hofstetter yönetimindeki Sttutgart Oda Orkestrası’nın, viyolonsel sanatçısı Steven Isserlis’e eşlik edeceği konserde Mendelssohn, C.P.E Bach, Haydn ve Schönberg’ün eserleri seslendirilecek. Konser saat 20.00’de başlayacak. (0212 316 10 83, biletler 50, 40, 30 ve 25 YTL) “TESLİM OLMAYACAĞIZ” Yaşadığımız şu dönemde Cumhuriyetimizin kazanımlarının bir bir gidişine bakıp kahroluyorum. Bunun için bir mücadele verilmesinin önemine inanıyorum. Bu sebeple de “Tam Bağımsız Türkiye” diye yola çıkan aydınlığın içinde yer alıp ülkemin aydınlığa çıkmasını sağlamaktan başka kurtuluşun olmadığını da biliyorum. Ama bu mücadele için üretilen politikalarda kültürün teferruat olarak görülmesini de endişe ederek üzülüyorum. Kültür ve sanatı teferruat görür, yok sayarsak, teslim olmuşuz demektir. Fazıl Say’ın “Teslim Olmayacağız” sözünü iyi algılamamız lazım. Bilmem yanılıyor muyum? Not: Bu yazım bir iki hafta önce Aydınlık dergisi’nde yayınlanmıştı. O yazının daha genişletilmiş halini burada (dergiyi okuyamamış olanları da düşünerek) bir kez daha yayınlamayı uygun buldum. Akdeniz müzik günleri İstanbul, Akdeniz’den sanat rüzgarları estirecek yeni bir müzik etkinliğine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Borusan Kültür ve Sanat öncülüğünde düzenlenen ‘5. Akdeniz Çağdaş Müzik Günleri’, 1926 Ocak tarihleri arasında yapılacak. Bir hafta boyunca Akdenizli bestecilerin eserleri İtalya, İspanya, Yunanistan, Fransa, Azerbaycan, İsveç ve Türkiye’den müzik dünyasının önemli toplulukları ve isimleri tarafından seslendirilecek. Etkinlik kapsamında, ünlü İspanyol kompozitör José Manuel López López, Fransa’dan Armand Anster, Azerbaycan’dan Firengiz Alizade ve İsveç’ten Magnus Andersson gibi önemli sanatçılar konser verecek. (0212 336 32 80) Eskilerden Yeniler Bir süredir masamın üzerinde yeni çıkan bazı albümler duruyor. Elbette CD’leri dinledim, ama iş bu albümler hakkında yazı yazmaya gelince hep erteledim durdum. Nedeni; geçmişte severek dinlediğim, ZÜLAL ama artık eskisi kadar KALKANDELEN gündemde olmayan grupların kzulal?yahoo.com yeni albümleri çıktığında yaşadığım garip bir tedirginlik. Bugün bana bunu hissettiren iki yeni albümden söz edeceğim. DURAN DURAN RED CARPET MASSACRE 1980’lerdeki New Romantics (Yeni Romantikler) akımının efsane gruplarından Duran Duran, geçtiğimiz yılın sonuna doğru yayımladığı yeni albümünde epey maceracı davranmış. Müzikal maceraları ilginç bulan ve destekleyen bir müziksever olarak, bu albümü de heyecanla karşıladım. Fakat itiraf etmeliyim ki, son yıllarda pop müziğin ilahı haline getirilen Justin Timberlake ve bugünlerde adı çok sık duyulan prodüktör Timbaland ile işbirliğinde yapılan albüm, ilk dinleyişte olumsuz bir şaşkınlığa yol açtı. Duran Duran yine dans sahnesinde; fakat bu defa kulaklarım, grubun hiphop dünyası ile yakın temasını garipsedi. Acaba bunun nedeni, grubun aklıma artık her biri klasik olan şarkılarla kazınmış olması mı? 30 yıla yaklaşan kariyerlerinde yaptıkları “Come Undone”, “Ordinary World”, “Planet Earth”, “Wild Boys”, “Notorious”, “Hungry Like the Wolf” gibi şarkılar, aradan onca yıl geçse de, müzik tarihinin en güzel eserleri arasında yer alır. İşte bu yazıyı ertelememin nedeni, albümü önyargıyla değerlendirme tehlikesine düşmemekti. Kulaklarımın duyduğu müzik, aklımda yerleşen beklentilerden çok farklıydı. Ama acaba o farklılıktan zevk alınamaz mıydı? Bu düşünceyle, albümü tekrar tekrar dinledim ve dinledikçe “The Valley”, akustik gitarların öne çıktığı “Box Full O’Honey”, enstrümantal “Tricked Out”, “She’s Too Much” ve “Dirty Great Monster” adlı şarkıları benimsemeye başladım. Fakat ne kadar dinlersem dinleyeyim, “Red Carpet Massacre”, “Tempted”, “Last Man Standing”, Justin Timberlake’in eşlik ettiği “Falling Down”, Timbaland ve Justin Timberlake ile kaydedilen “NiteRunner” ve yine Timbaland’ın prodüktörlüğü üstlendiği “Skin Divers” gibi şarkılara alışamadım. Gitarist Andy Taylor’un, 2006’de yeni albüm hazırlıkları sırasında neden grubun diğer üyeleriyle anlaşmazlığa düşüp ayrıldığını anlamak pek zor değil. O sırada yeni albümün adının “Reportage” olacağı duyurulmuştu, ama yaşanan bu gelişme üzerine o albüm için yapılan tüm çalışmalar bir yana bırakıldı ve sonrasında grup, Timbaland ve ekibi ile bambaşka bir albüm için bir araya geldi. Andy Taylor’un gidişiyle ortaya çıkan boşluk ise, Timbaland’ın ekibinden Nate “Danja” Hills ve Jimmy Douglas’ın gruba eşlik etmesi ve prodüktör koltuğuna oturtulmasıyla doldurulmaya çalışıldı. Garip olan şey şu ki; Simon LeBon yine o muhteşem sesiyle şarkı söylüyor, Nick Rhodes, John Taylor ve Roger Taylor yine grupta ama dinlediğiniz müzik sanki Duran Duran değil… Yine de TimberlakeTimbaland şarkılarından hoşlananlar için ilginç olabilir. ANNIE LENNOXSONGS OF MASS DESTRUCTION İskoçya’nın dünyaya armağan ettiği en tanınmış seslerden birisi Annie Lennox. Sweet Dreams (Are Made of This) adlı Eurythmics şarkısını başka kim onun kadar güzel söyleyebilirdi diye çok düşünmüşümdür. Herhalde kimse söyleyemezdi. O müthiş alto ses, “Love Is A Stranger” ile birçok kişinin hayatının soundtrack’i olmadı mı? 25 yıldır hem Eurythmics grubunun vokalisti olarak hem de solo albümleriyle kariyerine devam ediyor Lennox. 4. solo albümü “Songs of Mass Destruction”, geçen yılın sonlarında çıktı. Albüm, tüm dünyadaki yardımsever kuruluşlarda ve sivil toplum örgütlerinde çalışanlar ile barış görevlilerine adanmış. Lennox, albüm kitapçığında, Nelson Mandela’yı bir zamanlar hapis yattığı hücrenin konuşma yaparken dinlediğini ve Afrika’daki AIDS hastalığının bir soykırım olduğunu onun ağzından duyduğu o andan itibaren bu konuya dikkat çekmek için çalıştığını anlatıyor. Bu amaçla dünyaca ünlü 23 kadın sanatçıyla birlikte kaydettiği “Sing” adlı bir şarkı da yer alıyor albümde. Bu sanatçılar arasında Madonna, Celine Dion, Faith Hill, k.d. Lang, Beth Orton, Pink, Kelis, Shakira, Anastacia, Dido da bulunuyor. Her zaman akıllıca yazılmış şarkı sözleri ile farklılığını ortaya koyan Lennox, bu albümde de yine aynı yolda ilerliyor. O yol neresi? “Bu karanlık bir yol,” diyen “Dark Road” adlı şarkı ile karamsar bir havada başlayan albüm, aynı havada sona eriyor. “Karanlık bir albüm ama zaten dünya da zaten karanlık,” diyor 53 yaşındaki sanatçı. Bununla da kalmayıp duygusal boşluklardan ve dünyadaki acılardan söz ediyor. “Ghosts In My Machine”de kadınların acı çekmek için doğduğunu söylüyor, fakat ardından “Sing” adlı şarkıda ekliyor: “Kadın cinsi güçlüdür.” Tüm albüm öylesine bir kadın duyarlılığı ile bezenmiş ki, “Womankind” adlı ayrı bir şarkı bile var. Suyu şaraba döndürüp, kendisine her zaman sevgi gösterebilecek bir sevgilisi olmasını istediğini anlatıyor Lennox. Hangi kadın bunu istemez ki? Bu albümde eski Eurythmics hitleri yok, ama müzik televizyonu VH1 tarafından “yaşayan en iyi beyaz soul vokali” olarak değerlendirilen Annie Lennox’un yılların eskitemediği olağanüstü güzel sesi var. sirin.guven@gmail.com RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com