Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 08 19/9/07 17:22 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Meryem Ana: Hz. İsa`nın Doğuşu (The Nativity Story) ? Cumhurbaşkanı Öteki Türkiye`de Si ne ma 8 Catherine Hardwicke yönetmenliğini yaptığı ve Ciarán Hinds, Keisha CastleHughes, Shohreh Aghdashloo ile Shaun Toub’un rol aldığı film, aşkın, sevginin, hırs ve öfke ile çatıştığı ibret verici bir öykü. Film, genç çiftin Kral Herod’un zoruyla Nasıra’dan Yusuf’un memleketi olan Beytüllahim’e doğru çıktıkları yolculuğunu anlatıyor. 150 km’lik bu tehlikeli yolculuk sırasında, Meryem’in dokuz aylık hamile olması işlerini daha da zorlaştırır. Yönetmenliğini Zeki Alasya’nın yaptığı filmde Derya Baykal, Yeliz Yeşilmen ve Ayla Algan rol alıyor. Siyasetin yüksek temposundan yorulan ve sadece kısa bir süreliğine de olsa soluk almak amacıyla gizlice firar eden Cumhurbaşkanı halkın arasına karışır. Cumhurbaşkanı ve eşine, Ankara sınırlarından çıkmak üzereyken beklenmedik bir başka firari daha katılır; hayat kadını Buse… Ankara sınırlarında başlayan tuhaflıklar sinsilesi Cumhurbaşkanı ve eşinin zorunlu olarak konaklayacakları küçük bir balıkçı köyünde ise bambaşka bir atmosfere dönüşür ve Cumhurbaşkanı artık ‘Öteki Türkiye’de konuktur. ??????????????????????????????????? Dikkat! Dünya bizi bırakıyor on yıllarda sinemada küresel ısınmayla, buzulların erimesiyle, toprağı kirleten yoğun tarım ve sanayi atıklarıyla ilgili konulu, belgesel birçok film yapıldı, yapılıyor. Aslında gezegenimizdeki bozulmaları konu alan filmler 70’lerde çevrilmeye başlandı. Soylent Green (Açlık/1974) gelecekte doğal kaynaklarını sıfırlamış bir uygarlığı betimlemişti. İnsanların bir bitkiden üretildiğini sandıkları besinlerin asıl kaynağıysa çok ürkütücüydü. Mad Max sıralamasında (1979) ASLI savaşlarla yağmalanmış kıyamet öncesi bir tanımlanır, hava kirliliği ve aşırı SELÇUK dünya yüklenmeden ötürü doğa tümüyle ölmüştür. The Day After Tomorrow’da (Yarından Sonra/ 2004) küresel ısınmayla buzulların erimesinin ardından sular altında kalan dünyanın korkutucu portresi çizilir. S ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? yolculuğu, çevreci araçlar koymaya başladı. Sinemada çevrecilerin başını Robert Redford çekiyor. Redford, The Milagro Beanfield War (Milagro Çiftçiler Savaşı/1988) ve A River Runs Through It (Bizi Ayıran Nehir/1992) filmleriyle doğayı kutsadı, şimdiyse The Green’de (2007) ufak gezegeni için büyük düşüncelerini anlatıyor. Perrin, üç yıldır Océans’ın (Okyanuslar) çekiminde. Çevreci Joan Root olacak Julia Roberts, 50 bin okul otobüsünü yürüten alternatif yakıt Earth’ün sözcüsü. George Clooney çevreci araçların tanıtımını yapıyor. Brad Pitt, Katrina’dan sonra New Orleans’ta kurulacak çevreci konutları destekliyor. Alternatif yaşamın savunucusu Woody Harrelson, giyecek ve yakıtta kenevir kullanıyor, biyolojik sebzemeyve üreten Yorganics’in sahibi. Edward Norton, ünlülerin villasını güneş enerjisiyle ısıtan BP’nin aynı sistemi yoksul bir aileye ücretsiz kurmasını sağlıyor. Gezegenimizi bekleyen sanayi atıkları, hava kirliliği, tarım ilaçları gibi tehlikelerin önlemini iyice yaklaşmadan almalıyız. Bu ölümcül sorunları salt Çevre Günü, Çevre Koruma Haftası benzeri etkinliklerle savuşturamayız çünkü insan marifeti (!) küresel ısınmanın mavi kürenin sonunu getirmesine çok az bir süre kaldı. Kazayla baba olursan Gece ve gündüz kadar birbirinden farklı bir kadın, bir erkek… Ve davetsiz misafir; tesadüfî bir bebek... Kaza Kurşunu (Knocked Up), tek gecelik bir kaçamağın ardından değişen ve birleşen hayatları anlatıyor. Sıradan insanlara dair, komik, sevimli ve cana yakın bir öykü bu… Bebeğin varlığı, tek gecelik ilişkiyi ömür boyu sürecek bir birlikteliğe yani aileye dönüştürebilir mi? Kaza Kurşunu, bu basit sorunun yanıtını, kâh düşündürterek kâh gülümseterek veriyor. İzleyin, siz de seveceksiniz… Genç Yönetmen Judd Apatow, Kaza Kurşunu’ndan önce hayli ses ve çokça para getiren 40 Yıllık Bekâr (The 40 YearOld Virgin) adlı komedi filmine imza attı. Apatow, yönetmenliğinin dışında oyuncu, yazar ve yapımcı olarak da Hollywood’daki yerini sağlamlaştırıyor. Yıldız oyunculara ihtiyaç duymayan yapımda, Seth Rogen, Katherine Heigl, Paul Rudd, Leslie Mann (kendileri yönetmenin eşi oluyor), Jay Baruchel, Jonah Hill, Jason Segel ve Martin Star, belli başlı rolleri layıkıyla sırtlamasını biliyorlar. Knocked Up, İngiliz argosunda “hamile”ye karşılık geliyor. Ve tek gecelik kaçamak, bakın nelere yol açabiliyor. Beklenmedik sonuçlar, zoraki ebeveynler, bazen kâbusa dönüşebilen evlilik kurumu, kadınerkek ilişkileri, popüler kültüre göndermeler, zıt kutuplar birbirlerini çeker safsatası, gündelik hayatın sıradan tipleri, kafayı sıyırmış arkadaşlar… Filmin inandırıcılığı belki sorgulanabilir ancak samimiyet konusunda bizce sınıfını geçer. Sonuçta; Kaza Kurşunu, yer yer kahkahalar attıran, zekice işlenmiş, eli yüzü düzgün ve sıcacık bir komedi filmi. Üstelik romantizm dozu uygun, dalga geçme kapasitesi ise oldukça yüksek… Kaza Kurşunu, vizyon şansı yakaladığı her ülkede, “hit film” damgasını yedi… Dağıtımı UIP Filmcilik tarafından gerçekleştirilen Kaza Kurşunu, dün ülkemizde de gösterime girdi. Genç, güzel ve çekici bir kadın olan Allison Scott (Katherine Heigl), TV’de magazin programları yapmaktadır. Kamera arkasında görevli Allison’a şans gülmüş ve ekran yüzü olmasına ramak kalmıştır. Neşeli ve çocuk ruhlu Allison, zaferini kutlamak için yaşlanmaktan ziyadesiyle çekinen, baskın tipli ablası Debbie (Leslie Mann) ile birlikte bir gece kulübünde soluğu alır. Debbie, eş, çocuk ve iş üçgeninde tıkılıp kaldığı iddiasıyla bir parça heyecan arayan kocası Pete (Paul Rudd) yüzünden muzdariptir. Allison, kulüpte gayet ALPER TURGUT çirkin, kilolu ve sorumsuz bir genç olan Ben Stone (Seth Rogen) ile tanışır. Adeta mutluluk sarhoşu olan Allison ile iki ayaklı esprili makinesi Ben, gecenin ilerleyen saatlerinde yakınlaşırlar. Kadın ve erkek arasındaki etkileşimden paylarını onlar da alırlar. Alkol kanı kaynatır, her şey tozpembe olur ve Allison kendini şirinlik muskası Ben’in koynunda bulur. Sabah güç bela uyanabilen ikili için büyü çoktan bozulmuştur. Tek gecelik ilişki, önce pişmanlık (özellikle Allison için) ardından da ayrılıkla sonuçlanır. Taraflar kendi dünyalarına döner ve çok geçmeden Allison, hamile kaldığı gerçeğiyle yüz yüze kalır. İstenilmeyen gebelik, tesadüf eseri gelen davetsiz bir misafir… TOPLUMLAR TÜKETİME DÖNÜK The 11th Hour’un (11. Saat/2007) yapımcısı, senaristi, anlatıcısı Leonardo DiCaprio “Karar alma noktasındayız, ya şimdi harekete geçeceğiz ya da ilerisi için bizlere pişmanlık kalıyor” diyerek belgeselinde dünyadaki çoğalan hastalıkları, olası ilaçları anlatıyor. 11. Saat’in yönetmenleri Leila Conners Petersen’le Nadia Conners, yıpranan doğa görüntülerinin insanların anlayışlarında, algılayışlarında bir değişiklik yapmadığını vurguluyorlar: “Sorun insanın tepkisi. Artık kimse Dünya’nın güzelliğiyle, dengesiyle ilgilenmiyor. Toplumlar salt tüketime dönük.” An Inconvenient Truth’ta (Uygunsuz Gerçek/ 2006) küresel ısınmanın vereceği büyük yıkımları tartışan eski ABD başkan yardımcısı Al Gore, yönetmen Davis Guggenheim’la belgeselin devamını hazırlıyorlar. Our Daily Bread (Günlük Ekmeğimiz/2007) ve We Feed the World’daki (Dünyayı Doyurmak/2005) sanayileştirme tarımıyla üst üste istif edilen civcivlerin, çöpe atılan tonlarca ekmeğin görüntüleri insanı sarsıyor. Yakında daha geniş açılımlı projelerin sinemalarda yer alması bekleniyor. Le Grand Bleu’nün (Derinlik Sarhoşluğu/1988), Atlantis’in (1991) yönetmeni Luc Besson’un yapımcılığını üstlendiği Boomerang dünyadaki çevre sorunlarının birbirleriyle bağlantısını vurguluyor. Planet Earth (Dünya Gezegeni/2006) gezegenimizi tehdit eden tehlikeleri sıralıyor. Le Peuple migrateur (Kuşlar:Kanatlı Uygarlık/2001), La Marche de l’empereur (İmparatorun Yolculuğu/2005) kuşların, penguenlerin hayranlık veren soy sürdürme savaşımlarını, varoluşlarını yok edecek küresel ısınma, havaçevre kirliliği alarmını başarıyla yansıtan dramatik belgeseller. La Planète Blanche (Beyaz Gezegen/ 2005) değişen iklim sonucunda eriyen kutup buzullarının üstündeki faunanın yoğun bir imdat çağrısı niteliğinde. Gezegenin tatlı su deposu, kuzey yarımkürenin, tüm mevsimlerin ayarlayıcısı Kuzey Kutbu’nun elden gitmesi insanlığın sonu demektir. Si Le Vent Soulève Les Sables (Rüzgar Kumları Savurursa/2006) Afrika’daki su sorununa odaklanıyor. Evrenin dostu, çevreye duyarlı JeanJacques Annaud, L’Ours (Ayı/1988) ve Two Brothers’da (İki Kardeş/2004) insanlarca yaşama alanları yokedilen hayvanların duyarlı öykülerini anlatıyor. BEZGİN BEN’E ŞOK DALGASI Ne hikmetse kürtaj olma fikrini dahi aklına getirmeyen genç kadın, biranda bebeğini babasız mı büyütsün yoksa Ben’i de bu sürece katsın mı ikilemine düşer. Huyunu suyunu bilmediği bir adamın izini süren bahtsız anne adayı, Ben’i marjinal arkadaşlarıyla komün hayatı yaşarken bulur. (İdeal baba adayının profili; miskinler tekkesinde bir tembel teneke olmasa gerek) Ben, kafayı seks, uyuşturucu ve gereksiz her türlü işlerle bozmuş bu aklıevvel kaybedenler güruhunun en has ve en yüzeysel elemanlarından biridir. Allison’un “baba oluyorsun” müjdesi, bomba etkisi yaratır. Şaşırma ve doğal olarak tepki verme sırası Ben’dedir. Neyse lafı eveleyip gevelemeden biri temkinli bir kadın diğeri de savruk bir erkekten oluşan bu derme çatma ikili, birlikte olmayı denerler. Tanışma faslı, karşılıklı güven konusunda attıkları ilk adımdır. Ve ilişkileri, ak ve kara mizahın eşlik ettiği jinekolog turlarıyla başlar. Bebek alışverişi, doğum öncesi dersleri ve hamilelik sırasında yaşayacakları cinsel deneyimler… Bitip, tükenmeyen yapılması gerekenler listesi… Allison’un ailesiyle yakınlaşma zorunluluğu ise bezgin Ben için ikinci bir şok dalgasını beraberinde getirir. Dominant Debbie, sanki büyümemeye yemin etmiş olan Ben’den hoşlanmaz, kılıbık eş Pete ise bu garip adamla sıkı bir dostluk kurmakta gecikmez. Kadın ve erkek cephesi, hikâyenin yönünü değiştirir. Çocuk ruhlu erkekleri, yetişkin olmaya davet etmek… Aile babası sorumluluğunu alsınlar diye sabretmek… Ben, babalığa ve kocalığa giden yolu zorlu ve ulaşılmaz bulur. Artık aile denilen kurumun, gülüp, eğlenip, zaman öldüreceği bir oyun olmadığının farkındadır ve sorumluluk alma vakti gelmiştir. ÇOCUKLAR İÇİN Yetişkinlere yönelik filmlerin yanı sıra çocuklar için de çevreci çizgi filmler var. Doğaya en çok saygı duyan Japonlar bu işin öncüsü: Hayao Miyazaki, Prenses Mononoke (1997) ve Rüzgârlı Vadi’si (1984), Isao Takahata, Pom Poko’suyla (1994). Kayıp Balık Nemo (2005) endüstriyel avlanmanın öldürücü zararlarının, Arthur ve Minimoylar (2007) çevre korumasının, Buz Devri 2: Erime Başlıyor (2007) ilk çağlardan beri süregelen iklimsel değişimlerin, Madagascar (2005), Over the Hedge (Orman Çetesi/2006), Into the Wild (Vahşi Doğa/2007), Happy Feet (Neşeli Ayaklar/2007) çevreye karşı duyarlı olmamızın altını çiziyorlar. Tüm bunları düşünen, yapan sinemaysa aynı zamanda dünyayı en çok kirleten endüstrilerin başında. Sete her gün malzeme taşıyan kamyonlar, tüketilen elektrik, yıldızları taşıyan jetler, dekorlar için kesilen tonlarca ağaç, senaryolar için harcanan binlerce kağıt. Atmosfere yaydığı karbon miktarı yılda 140 bin ton olan Hollywood, dekorları yeniden dönüştürmeye, okullara eski malzeme bağışlamaya, kağıtları önlüarkalı kullanmaya, sözleşmelere tarifeli uçak ? Yanlış Zaman Yolcuları Yönetmenliğini Aren Perdeci’nin yaptığı Yanlış Zaman Yolcuları’nda Murat Onur, Canan Cemali, Sinem Tuncer ve İlker Uysaler rol alıyor. Genç bir yazar olan Mahir yeni kitabı üzerinde çalışırken meydana gelen önemli bir olay onu yazmaktan uzaklaştırır ve hayatı tam bir kâbusa dönüşür. Yayınevi Mahir’e yeni kitabını bitirmesi için baskı yapmaktadır. Ona bir hafta süre tanırlar. Kitap teslim edilmediği taktirde geçmişinin tüm izlerini taşıyan evine haciz konulacaktır. Yazar geçmişi, romanı ve şimdiki zamanı yazmaya başlar. ? Katilimi Tanıyorum (I Know Who Killed Me) Chris Sivertson’nun yönettiği ve Brian Geraghty, Garcelle Beauvais, Spencer Garrett ile Gregory Itzin’in oynadığı psikolojik gerilim türündeki film, kimlik, aile ve takıntının karanlık yönlerini irdeliyor. Küçük bir kır kasabası, parlak ve gelecek vaadeden genç üniversite öğrencisi Aubrey Fleming’in sadist bir seri katil tarafından kaçırılıp, işkence edilmesiyle derinden sarsılır. Kaçmayı başaran genç kız hastanede travmatik bir halde kendine geldiğinde, kendisinin sandıkları kişi olmadığı ve gerçek Aubrey’nin hala ölümcül bir tehlike içinde olduğu konusunda ısrar eder.