Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 06 19/9/07 17:23 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 22 EYLÜL 2007 CUMARTESİ Bilimkurgu değil genetik miras Uzun süredir depresyondaysanız bunun nedeni varlığından bile haberdar olmadığınız bir akrabanın intiharı olabilir! lişkilerinizde aradığınızı bulamıyor, çevrenizdeki her şey ters gidiyor, hiçbir şey durması gerektiği yerde durmuyor gibi geliyorsa, ya da uzun süreli depresyonununuz varsa, bunun nedeni 50 yıl önce yapılmış bir kürtaja, daha önce varlığını bile bilmediğiniz intihar etmiş bir aile büyüğünüze veya yıllar önce göç etmek zorunda kalan dedelerinizin yaşadığı travmalara dayanıyor olabilir. AB psikoterapi yasaları normlarında kabul görmüş ve onaylanmış SistematikFenomenolojik Kuram, psikolojik rahatsızlıkların da genetik olarak nesilden nesle aktarıldığını savunuyor, o güne dek yaşananların günümüzdeki kuşaklara etkisini araştırıyor. Bu kuram, genetik bilgiye bakıldığında yıllardır yaşanan hastalıkların önemini yitireceğini, ilişkilerde veya cinsel problemlerde düğümlerin çözüleceğini, yaşamdaki tıkanıklıkların önüne geçilebileceğini savunuyor. Bugün ve yarın Boğaziçi Üniversitesi’nde bir seminer verecek olan kuramın kurucusu Bert Hellinger’i Türkiye’ye davet eden sistematikfenomenolojik kuramın Türkiye’deki tek uygulayıcısı, Hellinger Enstitüsü Türkiye Başkanı Dr. Mehmet Zararsızoğlu ile genlerle taşınan psikojik rahatsızlıklar ve çözüm yolları üzerine konuştuk. İ ZUHAL AYTOLUN ‘Her kadın nü fotoğraf çektirmek ister...’ Fotoğraf kadar gerçek SERDAR AĞIR Genel ahlak kuralları, mi hayatımız? Belki de cinsel baskılar nedeniyle EMRE DÖKER insanların doğdukları anı birçok fotoğrafçının çözüm aradığı soruların tekrar dile getirmesinin başında geliyordur. Geçmişe tanıklık zorlaştığı günümüzde, tarzıyla dünyada etmenin, geleceğe belge bırakmanın en adını duyuran Guido’nun, nü kolay yolu fotoğraf sanatı. fotoğrafçılıkla ilgili sözleri çok çarpıcı: Peki herkes fotoğrafçı olabilir mi? Bu “Her kadın gizliden gizliye nü sorunun yanıtı kişiden kişiye göre fotoğraf çektirmek ister.” değişse de, “göz”ün önemi burada Fotoğraflarında kusursuzluğu değil, ortaya çıkıyor. İster bir “an”ı, ister bir aşkı ve heyecanı aradığını söyleyen duruşu hareketsiz kılmak için Guido, fotoğrafa bakanın duygularının deklanşöre basalım, bu karenin içine harekete geçmesi gerektiğini, teknik birikim ve beceri de ister istemez açıdan mükemmel ama duygudan girecektir. Fotoğrafta en zor an, hızla yoksun bir fotoğrafın kendisi için değeri giden bir aracı çekmekten öte insan olmadığını vurguluyor. vücudunu olduğu gibi görüntülemektir. Fotoğrafı “içimden geldiği gibi Yani nü fotoğraflar. Türkiye’de “zor” çektim” diyen Guido, daha sonraları gibi görünen bu tercihi Niko Guido teknik konulara ağırlık vermesinin yaşama geçiriyor ve dünya çapında ödül ardından bilgi dağarcığının geliştiğini kazanıyor. ancak bu kez de fotoğraf çekmenin zorlaştığını dile getirerek şunları vurguluyor: “Çektiğim fotoğraflardaki eksiklikler beni rahatsız etmeye başladı. Asıl amaç olan keyif almaktan uzaklaşıyordum. Baktım böyle olmayacak ‘Kusursuzluğu değil, aşkı ve heyecanı aramalıyım’ dedim ve yeniden özgürlüğüme kavuştum.” BUZDAĞININ GÖRÜNMEYENİ Sistematikfenomenolojik kuram tam olarak neyi savunuyor? “İki tür mirasımız olduğunu... Biri, kan bağı olan aile üyelerinde ne zaman ortaya çıktığı bilinmeyen, koroner rahatsızlıklar, diyabet gibi genetik hastalıklar, diğeri de tıpkı fiziksel hastalıklar gibi kuşaktan kuşağa aktarılan ruhsal rahatsızlıklar. İnsanlarda bir yere kaydedilen ve kuşaktan kuşağa aktarılan bir alanda ruhsal bilgiler kaydediliyor. Ailede biri erken ölmüşse, çok küçük yaşta evlatlık verilmiş bir aile büyüğümüz varsa, küçük yaşta ebeveynlerini kaybetmiş anne babaya sahipsek, ya da ailede biri cinayet işlemiş, intihar etmişse tüm bunlar o alanda kaydoluyor. Tüm bu bilgiler Hellinger Zararsızoğlu diyabet ve kanser gibi genetik yolla geçiyor.” Her psikolojik rahatsızlığın nedeni genlerde bulunabiliyor mu? “Kişinin yaşamına baktığımız zaman buzdağının görünen yüzeyinde, bize geliş sebebine ait hiçbirşey bulamıyoruz. Hellinger’in geliştirdiği bu kuramı, diğer tüm terapi kuramlarından ayıran en önemli özellik, sorunu görünen kısımda değil, görünmeyende arıyor olması. Çünkü büyük bir mirasla geliyoruz dünyaya. Ancak geçmişteki travmaları açığa çıkardığımızda yaşamımıza yeni bir soluk katabiliriz.” Depresyonun kökü aile büyüklerinde Günümüzde yaşanan Yıllar siyasal, sosyal ve önce bir savaşta ekonomik baskı ile herkes depresyonda yaşamını kötü bir olduğu kanısında. biçimde kaybeden, Bu dönemsel sıkıntılar cinayete kurban giden ya da depresyonu intihar eden aile üyeleri yok tetiklemez mi? Yani depresyon sayılıp hakları verilerek yası da mı genetik? tutulmuyorsa, bu yıllar sonra “Depresyonun sebebi de anne ailenin nesiller sonraki babayla ilgili üyelerinde intihar ya da problemlere cinayet eğilimi olarak dayanır. Depresyonun temel kendini nedeni varoluş gösterebiliyor. enerjisinin tamamen tıkanmasıdır. Varoluşumuzu da her nasıl olurlarsa olsunlar, anne babaya borçluyuz. Hayat enerjisini aldığımız ebeveynlerden en azından birini olduğu gibi alamayan, kabul edemeyen bireyler depresyona mahkumdur. Bakıldığında, her ekonomik sorunu olanın depresif olması gerekirdi. Ancak durum öyle değil. Anne babadan Yıllar beklediğini alamayan önce kürtajla bireylerin üzerine bir de yaşam içindeki pek çok alınan çocuklar, aile sorun eklenince durum fertlerinden biri olarak daha da ağırlaşıyor.” Türkiye’de sayılmadığında, zihinsel yaşanan sorunlara olarak bilinmese bile diğer baktığınızda, nasıl bir ruhsal gen çocuklarda “Acaba benim haritası yaşam hakkım var mı?” algısı çıkarıyorsunuz? ”Nasıl ki bireylerde yaratıyor. Çocuk, yaşamdan birkaç jenerasyon tat alamıyor, köşe yastığı öncesindeki genetik gibi depresif ve çekingen bilgiye bakıyorsak, yine aynı şekilde daha da olarak yaşamını gerilere bakmak gerekiyor. Osmanlı sürdürüyor. dönemindeki göçer olan Türklere, şaman gelenekten İslamiyete geçiş, Osmanlı’nın o etnik yapısından Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e dek geniş bir çerçeve var önümüzde. Bugün yaşadığımız toplumsal çatışmaların altında da kendisiyle çok fazla barışık olmayan bireyleri ve geçmişteki travmaları görebiliriz. Osmanlı döneminde padişahlar kardeşlerini öldürüyordu tahta çıkabilmek için. Yani o dönemler Anne tam bir travmalar silsilesi. babası yaşadığı Sosyoloji ve psikoloji halde evlatlık verilen okumuş biri olarak diyorum ki, ancak bu çocuklar kendilerini bütüne baktığımızda, değersiz hissettiği gibi, bu Türkiye’yi ve seçimlerde ortaya ağırlık diğer çocukların çıkan tabloyu anlamlı üzerinde de etki bırakıyor. bir şekilde yorumlayabiliriz. Bir de Hatta yıllar sonra bile buna ailesel travmalar diğer jenerasyonlarda katıldığında psikoterapinin çok ciddi aidiyet sorunu mesai tüketeceği bir yaratıyor. toplumla karşılaşıyoruz.” ‘ZİHİNSEL ORGAZM YAŞIYORUM’ Çıplaklığı insanlara sunan ve bunda başarılı olan Guido, vizorün arkasındayken hissettiklerini ise şöyle anlatıyor: “Tam anlamıyla zihinsel bir orgazm yaşıyorum. Kendimden geçiyorum. Caz Piyanisti Keith Jarrett, konserleri sırasında öyle konsantre olur ki, bilinçsiz olarak garip sesler çıkardığı bilinir. Benim de çekimlerim sırasında benzer sesler çıkardığımı söylüyorlar.” Nü fotoğraflarıyla artık adından sıkça söz ettiren Niko Guido, güzel fotoğraf yaratmanın püf noktasının da “heyecan ve aşktan” geçtiğini belirtiyor. Her kadının içinde az ya da çok nü poz verme arzusu olduğunu da içtenlikle dile getiren Guido, “Beğenilmek, arzulanmak herkesin hoşuna gider. Suratı gözükmese bile, nü poz vermiş bir model, fotoğraflarının binlerce kişi tarafından görülmesinden heyecan duyar. Aslında bu, bilinçaltında toplumsal baskılardan dolayı frenlenen teşhircilik duygusunun fotoğraf sayesinde dışavurumudur” diyor. Bir dönem Aysel Gürel’i fotoğraflamayı çok istediğini de belirten Guido, “Ama artık modelin kimliğinden çok fotoğrafın içeriği beni ilgilendiriyor” diye konuşuyor. AİLEYLE İLGİLİ ÖDEVLER Terapiler birey üzerinden mi yapılıyor, yoksa bir aile terapisi mi oluyor? “Bu terapinin en önemli özelliği, grup terapisi olarak yapılması. Bu bir kereye mahsus olarak 2 ya da 3 günlük seminerler halinde, birbirini bir daha hiç görmeyecek çeşitli sorunlardan muzdarip insanların bir araya gelmesiyle yapılıyor. Kişiler klasik terapilerdeki gibi terapiste uzun uzadıya yaşamındaki tıkanıklığı anlatmıyor. Çünkü bir şeyi ne kadar çok dile getirip anlatırsak, özden o kadar uzaklaşırız bu kuramda.” Nasıl bir yöntem uyguluyorsunuz? “Kişiye, ailesini ve aile sistematiğini tanıması yönünde sorumluluklar ve ev ödevleri veriliyor. İlk başta kişiler bizim ailemizde böyle bir durum yok diyor ancak ödevi hazırlarken hiç bilmedikleri ölen bir kardeşlerinin olduğunu, ya da büyük dedelerinin intihar ettiğini öğreniyorlar. Terapide son derece yapıcı bir yöntemle kişinin ruhsal röntgenini çekiyoruz. Bir sonraki seansta, çözüm monologlarıyla hem geçmişteki acıları dindirmeye çalışıyoruz, hem yaşamdan silinenleri tekrar olması gerektiği haliyle yaşama dahil ediyoruz.” Grup terapisinin ardından bireysel bir terapiye de ihtiyaç oluyor mu? “Bu kuramın en önemli özelliklerinden biri de gelen kişiyle değil, onun aile büyükleriyle ve sistemiyle empati kuruluyor olması. Kuram, ‘nasıl’larla değil, ‘neler’le ilgileniyor. Neler olduğunu bulduktan sonra da ihtiyaç halinde bireysel terapilere yöneltiyoruz. Benim de eğitimini aldığım ve daha önce uyguladığım diğer terapi yöntemleri gibi 12 yıl süren terapiler yapılmıyor. Bir kanser vakasında bile 6 seanstan fazla çalışmıyorum.” Niko Guido’nun Tuz Gölü’nde çektiği, “Su Perisi” adlı fotoğrafı bu yıl, dünya çapında 25 bin fotoğrafçının katıldığı yarışmada birincilik kazandı.