Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 08 8/8/07 16:52 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı (Harry Potter and the Order of the Phoenix) Harry Potter sevenler için David Yates yönetmenliğindeki serinin son filmi Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nda Daniel Radcliffe, Emma Watson, Rupert Grint, Ralph Fiennes rol alıyor. J.K. Rowling’in aynı adlı kitabına dayanan filmin senaryosunu Michael Goldenberg kaleme aldı. Final filmi olmasından dolayı hayranlarının büyük bir merakla ve ilgiyle beklediği Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın galası oldukça hareketli geçti. Harry Potter’ın ilk aşkı Cho Chang rolünde oynayan Katie Leung ile yaramaz ikizler Fred ve George Weasley karakterlerini canlandıran Oliver ve James Phelps’in katılımıyla gerçekleşen İstanbul galasına filmin hayranları büyük ilgi gösterdi. Harry Potter serisinin final filminin Londra galası da internetten canlı olarak sunuldu. Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nda beşinci yılını bekleyen Harry Potter, Dursley ailesiyle birlikte yaşamak zorunda kaldığı için çok uzun ve sıkıcı bir yaz geçirmiştir. En yakın dostları Ron Weasley ve Hermione Granger’dan tek bir mektup almıştır. Mektup, hiç umduğu türde değildir; Harry’nin okul dışında ve bir Muggle olan iğrenç kuzeni Dudley’nin yanında yasadışı sihre başvurduğu için Hogwarts’tan uzaklaştırılmak üzere olduğunu bildirmektedir. Potter, iki Ruh Emici’nin saldırısına karşı kendini ve Dudley’i savunmak için sihir yaptığını söylese de bu dikkate alınmaz. Genç Yaşta Büyücülüğün Makul Kısıtlanması Kararnamesi’nden dolayı Sihir Bakanlığı, Harry’i bir duruşmaya çağırır ve belki de Harry Hogwarts’dan atılacaktır. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı filmi Türkiye’de Ankara AFM Imax’te üç boyutlu olarak gösterilecek. İstanbul’da ise hizmete girecek olan AFM İstinye Park sinemasında Ağustos sonunda izlenebilecek. Si ne ma 8 ‘KENDİNİZ GİBİ OLANLARI SEVİN’ ??????????????????????????????????? on 25 yıldır dinci aşırı sağcılar Beyaz Saray’la hiç bu kadar içli dışlı olmadılar. Kürtaj karşıtı girişimlerdeki gibi son iki yıldır bunun etkileri toplumda açıkça görülüyor. Başkan Bush öylesine tutucu ki ona kalsa sağcı Hıristiyanların tüm isteklerini tartışmadan olduğu gibi yerine getirecek. Ekim 2005’te yüksek mahkemenin başına hakim Samuel Alito’nun atanmasından ASLI beri Amerikan adaleti tam anlamıyla tutucu oldu” diyen belgesel yönetmenleri Rachel SELÇUK Grady ile Heidi Ewing son filmleri Jesus Camp’ta (İsa Kampı/2007) aşırı sağcı 80 milyon Evangelistin nasıl İsa peygamberin olağanüstü dönüşüne (Armageddon) hazırlandıklarını anlatıyorlar. Armageddon’u bekleyen ABD S Yaşları 6 ve 18 arasında değişen çocuklarla gençleri yazın aileleri getirip bu kampa eğitilmeleri amacıyla bırakıyor. Protestanlığın en koyu, en köktenci kesimi olan Evangelistlerin öğretiminden geçiriliyorlar. Onlara göre ancak yeniden doğduktan sonra gerçek bir Hıristiyan olunuyor, İncil onların tek ışığı sayılıyor, her birey kendini koşulsuz İsa’ya adamalı, militan olarak savaşmaksa tek görevi olmalı, inançlarının dışavurumu, anlatımı seyirlik olmalı. Britney Spears’i, Harry Potter’ı lanetleyen Evangelistler, Hıristiyan heavy metal müziğiyle kendilerinden geçiyorlar. Kampın yöneticisi Becky Fisher’sa politika yapmadığını düşünüyor, kendinden geçme törenlerinde “Birbirinizi sevin”in ardından “Kendiniz gibi olanları sevin” diye haykırıyorlar. Bu sağ kesimin öncülüğü için yetiştirilen çocuklar, gençler “Tanrı’nın Ordusu”nda yer alacak Hıristiyan askerler olarak yönlendiriliyorlar. Kuzey Dakota’da Devil’s Lake yakınlarındaki bu yaz kampında politik eylemlerle eğitilip, bağnaz görüşler benimsetilerek, Evangelist önderlik yetileri bilenerek İsa peygamber için Amerika’yı yeniden ele geçirme planları yapılıyor. Evangelistlerin dışarıdan politik eylemciler gibi algılandıklarını oysa onların salt Tanrı’nın isteğini yerine getirdiklerine inandıklarına, eylemlerinin hiçte politik olmadığını, bu yaklaşımın anlambilimsel bir yanı olduğunu düşündüklerini belirtiyor yönetmen Rachel Grady. Çekim süresince hiçbir şiddete tanık olmadıklarını, kimsenin kürtaj yapan kliniklere saldırmadığını, bomba koymadığını, topluluğun yasadışı hiçbir şey yapmadığını söyleyen Heidi Ewing yine de öğretilerinde savaş sözcüğünü sık kullandıklarını belirtiyor: “Kötülüğe, şeytana, toplumdaki olumsuzlara karşı kültürel bir savaş açmışlar. Hepsi oy kullanıyor, çok aktifler. Köktendincilik denince de bakışlar hemen Orta Doğu, Hindistan, Pakistan’a yöneliyor. Oysa biz filmimizle bu yükselmenin Batı’da da olduğunu gösteriyoruz”. Gerçeğin dikenli yolunda yalınayak yürümek ALPER TURGUT İşte İngiltere Bu (This is England), işsizlik, ırkçılık ve alt kültürler üzerine çarpıcı bir film. Dazlak gençlere dair buruk bir öykü bu… Ve kulaklarımıza fısıldanan her türden serseri felsefesi… Kahramanlarımızın, şiddetin dozuyla sınanan dostlukları ve aidiyet isteğiyle birleşen kocaman yürekleri var. Onlar gerçeğin dikenli yolunda yalınayak yürüyecekler. Ve bilecekler ki, büyüme heveslileri için yol ayrımı kaçınılmaz. Sağa sola savrulmadan önce, “oyunun bittiğini, hayatın ise devam ettiğini” öğrenecekler… İşte İngiltere Bu, A Room for Romeo Brass ve Dead Man’s Shoes adlı filmleriyle büyük bir çıkış yakalayan genç İngiliz yönetmen Shane Meadows’un imzasını taşıyor. Filmin senaryosu da (biraz da kendi öz yaşam öyküsünden yola çıkan) Meadows’a ait… Meşhur olmayan oyuncularla kotarılan bu yapımda (İşte İngiltere Bu’nun 2006 yılında İngiltere’nin en iyi bağımsız filmi olarak taçlandırıldığını anımsatalım), Thomas Turgoose, Stephen Graham ve Jo Hartley göze çarpan isimler… İstanbul Film Festivali’nde gösterilen yapım, yakında sinemalarımızda vizyona girecek. American History X, ABD’deki, Romper Stomper ise Avustralya’daki baş belası neonazi gençliğini anlatıyordu. İşte İngiltere Bu, işsizliğin kol gezdiği 1980’li yılların Büyük Britanya’sında soldan sağa savrulan dazlakları (skinhead) işliyor. Dazlaklar, tersane işçilerinin yoğun olduğu liman kentlerinde doğdu. 1960’larda nefret ettikleri züppe (snop, sosyetik artık ne derseniz deyin) gençliğe karşı pırıl pırıl parlayan kel kafalarıyla (tercihen tabii), sokaklarda boy göstermeye başladılar. Bu yeni akım serserilerin alameti farikası, (şık giyinen ve dünya yok olsa umurlarında olmayan burjuvalardan ayrı durmak adına) askılı pantolon ve postallar idi… İşçi sınıfının bağrından kopup geldikleri anlaşılsın diye… Bu anarşist, antifaşist, komünist ve deyim yerindeyse antikültür hareket, zamanla “Birleşik Krallık” sevdalısı zengin ve güçlü ağabeylerin devreye girmesiyle ırkçılık illetine yaklaştı. Bugün dazlaklar, sol ve sağ olarak ikiye bölünmüş durumda… BÜYÜME İSTEĞİ Yer: İngiltere’de deniz kıyısındaki küçük bir kasaba… Tarih: 1983… “Demir Leydi” olarak bilinen başbakan Margaret Thatcher’in “Gençlere sadece sosyalist bir devlet sunmanın doğru olduğunu sanıyorlar…” sözleriyle filmimiz başlar. Ülkedeki 3,5 milyon işsizin varlığı, Arjantin ile süregelen Falkland savaşı… Babasını savaşta kaybeden 12 yaşındaki Shaun Fields, annesiyle beraber yaşayan sorunlu ve isyankâr bir çocuk… Tam anlamıyla fırlama… Ekonomik sıkıntı onu, herkesin alay ettiği kendinden büyük bir pantolonu giymek zorunda SAPKIN ULUSALCILIK PROPAGANDASI Son zamanlarda ABD’de aşırı sağın bu denli yükselmesini, gün geçtikçe saldırgan bir eyleme dönüşmesini İsa Kampı’nın yönetmenleri Demokratların da Cumhuriyetçilerin de tutucu Hıristiyan kesimin destekleri olmadan seçimleri kazanamayacaklarını bildiklerine bağlıyorlar. Kimsenin onlarla yüzyüze karşılaşmadıklarını, kürtaj, eşcinsel evliliği, kök hücre araştırmaları gibi kritik konuları sessizce, alttan alta çözümlediklerini vurguluyorlar. “Aşırı sağ Amerikan tarihinin süren bir parçası, yeni bir olgu değil. Günümüzde iyice örgütlendiler, sınırları aşıp Avrupa’ya dek uzandılar. Tüm dünyada görüldüğü gibi insanlar dine sarılmaya başladılar” diyen Grady ile Ewing kampın kurallarını, gençlerin İncil’le, İsa’yla beyinlerinin yıkanmasını, bir tür tarikat ayini özelliği taşıyan toplantılarda kendilerinden geçişlerini, gözyaşlarına boğulmalarını tüm gerçekliğiyle, doğallığıyla yansıtıyorlar. Amaçlarının Evangelist eylemi yüceltmek olmadığı kesin, onlar ülkelerinin geleceğinde tehlikeli bir olguya dönüşecek olan, etkisi gittikçe genişleyip yükselen aşırı sağ konusunda vatandaşlarını uyarmak istiyorlar. İletilerini de incelikli bir anlatımla sunuyorlar. Hıristiyan neoconcunun çok beğendiği İsa Kampı dramatik belgeseli laik bir demokratınsa hiç hoşuna gitmeyebilir. Fakat filmi gördüğünüzde yönetmenlerin doğru bir yol seçtiklerini algılıyorsunuz, bir anlatıcı sesi ve yorum yok. 2001’de kampı kuran yönetici Becky Fisher’ın düşünce aşılama yöntemleri, Başkan Bush’un kartondan yapılma bir tür ikonasının önünde çocukların, gençlerin and içme sahneleri izleyiciyi hayrete düşürüyor. İsa Peygamber için “Özgür Amerika” kurma düşüncesiyle sapkın bir ulusalcılık propagandası yapan Becky Fisher’ın çağ dışı inancı onu adeta kör etmiş. İsa Kampı her yönüyle sarsıcı, düşündürücü, etkileyici bir belgesel, günümüz ABD’sinin iç ve dış politikasının vurgulayıcı portresini yetkinlikle çiziyor. bırakır. Ve bu Shaun’un istisnasız her şeyden nefret etmesini sağlar. Sıkıcı varoş hayatı, okulda büyük çocukların hakaretleri ve sürekli itilip kakılma ise, zoraki yalnızlığı beraberinde getirir. Renksiz kasabada, kendinden yaşça büyük başıboş gençlerle tanışması, ondaki birçok değişimin habercisi gibidir… Bir an önce büyümek isteği, Shaun’u, rock tayfası, dazlaklar ve bilumum ipe sapa gelmez gencin arasına karışmasına vesile olur. İçine kapanan Shaun için yalnızlık sona ermiştir. Ekip başı Woody, sade ve sahici bir sevgiyle yoğrulmuş, dünya iyisi bir adamdır. İlk iş, saçların sıfıra vurulması, askılı bir pantolon ve emekçiye layık bir iş ayakkabısının alınmasıdır. Sonra erken büyümenin adımları kah itinayla kah gelişigüzel atılır. Sosyal çevre, yeni arkadaşlıklar ve aidiyet duygusu… Üstüne bir de kızlar, müzik ve alkol eklenir… İşte bu marjinal yaşam, küçük Shaun’un kanını kaynatır. 18 yaşındaki uçuk kaçık genç bir kızla yaşanan ilk deneyim ise onu kafa karışıklığı diyebileceğimiz gayet soyut bataklığa iyice sürükler. Şiddet ve ırkçılık ise, 3 yıldır cezaevinde olan Combo’nun aralarına katılmasıyla boy gösterir. Kendi halindeki (arada bir boş binaların içine dalıp yıkıp dökmek dışında) grubumuz için ayrışma vakti gelir. Shaun, babasının kahraman olduğundan dem vuran İngiliz kafatasçısı Combo’nun yanında yer almayı tercih eder. Çünkü tek önem verdiği insan olan babasının böylelikle kendisinden gurur duyacağını düşünür. Woody’nin sevgilisine âşık olan Combo, genç kadın tarafından reddedilince içindeki öfke nöbeti tarafından ele geçirilir. Sınırsız şiddetin oyuncağıdır artık… Göçmenlerden nefret eden (bunu saçma sapan söylevleriyle ifade eden) ve bembeyaz bir ülkenin hayalini kuran bu hasta adam, hayata tutunmaya çabalayan küçük kahramanımıza yıkım getirecektir. Sırf siyahî diye Jamaikalı Milky’e saldırıp onu vahşice döverek öldüren Combo, dehşete kapılan Shaun’a gerçekle yüzleşme zamanının geldiğini hatırlatacaktır. Masumiyetin kirletildiği dünyada, aradığı kendi kimliğidir… ? Pertek’te sinema günleri Her yıl Doğu Anadolu ve Güneydoğu’da düzenlenen birbirinden renkli festivaller geleneğine Pertek de bu yıl ilk film günleriyle adımını atıyor. Tunceli Pertek Belediyesi tarafından ilki yapılacak olan 1.Pertek Film Günleri, bugün başlayacak. Film programı 2003 yılından bu yana birçok festivalin film programını üstlenen Yapım 13 Film Prodüksiyon tarafından düzenlenen film günleri kapsamında üçü çocuk filmi olmak üzere toplam 6 film gösterilecek. 5 bin 740 nüfusa sahip olan Pertek henüz bir sinema salonuna sahip olmadığı için her hafta bir filmin gösterileceği şenlikte, gösterimler Belediye Garajı’nda halka açık ve ücretsiz olarak gerçekleştirilecek. 11 Eylül’e dek sürecek Film Günleri kapsamında Beynelmilel, Özgürlük Rüzgarı, Küçük Kahraman, Hokkabaz, Yürüyen Şato ve Milyonlar filmleri gösterilecek. ÖZGÜRLÜK RÜZGÂRI