22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 12 8/8/07 17:14 Page 1 CUMARTESİ EKİ 12 CMYK Yapı Kredi Yayınları’ndan, Pınar’ın katkılarıyla çıkan “Silivrim Kaymak!” Türkiye’nin Yoğurtları isimli kitapta ülkemizin yöresel lezzetlerine sahip çıkmak adına tüm yoğurtlarımız derlenmiş. Artun Ünsal’ın kaleme aldığı ve Cemal Emden’in fotoğraflarıyla desteklediği kitapta, yoğurdun tarihinden, yapılışından, çeşitlerinden, günümüze gelene kadarki yolculuğundan ve Türkiye yoğurtçuluğundan bahsediliyor. Yoğurt konusunda kaynak niteliğinde olan bu kitapta; Edirne’den Batman’a, Eskişehir’den Gaziantep’e, Erzurum’dan Muğla’ya, Kahramanmaraş’tan Denizli’ye ve daha birçok yere özgü farklı farklı yoğurtlar en ince ayrıntısına kadar anlatılıyor. Yoğurdun ilk kez ne zaman ve kimler tarafından yapıldığına dair tam bir bilgi yok. Ancak Kaşgarlı Mahmut tarafından 10. yüzyılda kaleme alınan Divanı Lügatıt Türk’te ve Balasagunlu Yusuf Has Hacip’in yazdığı Kutagu Bilig’de yoğurt kelimesine rastlanıyor. Yoğurdun Avrupa’da yayılışıyla ilgili ilk bilgiye ise 16. yüzyılda rastlanmaktadır. Fransız tıp tarihine göre, o zamanlar Fransa’nın kralı olan 1. François’nın ateşli hastalığını hiç bir doktor tedavi edememiş. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelen doktor yoğurt ile kralı iyileştirmeyi başarmış. Tabii bu olay sonucunda yoğurt daha geniş bir coğrafyaya yayılmış ve tanınmış. Yazılı olarak yoğurt yapımının tarifine ise ilk kez 1844 yılında rastlanmış. Türkiye’de basılan ilk yemek kitabı Melceü’tTabbâhîn’de (Aşçıların Sığınağı) yoğurdun yapılışı anlatılmış. Tüm bu kaynaklara rağmen günümüzde yoğurdun ilk kez kimler tarafından üretildiğine dair tartışmalar sürüyor. Hatta birçok millet, yoğurdu ilk kez kendilerinin ürettiğini söyleyerek sahiplenmeye çalışıyor. Somut bir bilgi olmamasına rağmen yoğurt kelimesinin ilk kez geçtiği yerlere ve yoğurt kelimesinin kökenine bakıldığında Orta Asya Türkleri tarafından üretildiği sanılıyor. Bu anlamda da yöresel lezzetimize sahip çıkmak adına çıkarılan “Silivrim Kaymak!” Türkiye’nin Yoğurtları kitabı iyice önem kazanıyor. Kitap; Silivri’nin ateş, Kanlıca, Trabzon’un külek, Bolu’nun keşi, Kilis’in Yörük, Tatar kozalak, Denizli’nin yanık, Burdur’un kese, Gesi’nin dorak ve Hatay’ın tuzlu yoğurdu gibi pek çok farklı yörenin yoğurtlarını bir araya getiriyor. Kimi zaman yemeklere eşlik eden, ilaç olup hastalara şifa getiren, kimi zamansa ayran olup serinleten ya da çorba olup karın doyuran yoğurdun hikayesini anlatıyor. Yoğurdun yolculuğu ? Şöyle bir kase soğuk yoğurda kim hayır diyebilir ki? Hele bir de yoğurtlarıyla meşhur olan Silifke, Manyas, Kandıra, Silivri ya da Kanlıca’nın yoğurduysa... Ya da süzme yoğurtsa, yanık yoğurtsa... Çömlek, köy, külek, kozalak, ateş ve kese yoğurduysa... Yoğurdun anavatanı olarak bilinen ülkemizde farklı farklı yörelerin, çeşit çeşit yoğurtları var... Hatta ekşisi, tatlısı, kaymaklısı, kaymaksızı olan bu yoğurtlara dair türküler bile var: “Silifke’nin yoğurdu, ah seni kimler doğurdu?”, “Yoğurt koydum dolaba, ellere vay” ya da “Emmim yoğurt getirdi, pisik burnun batırdı” Kondomu yıkayıp tekrar kullanan bile var! insel yolla bulaşan hastalıklar, dünya sağlığını ciddi bir şekilde tehdit etmeye devam ediyor. Bu hastalıkların en korkulanı ise HIV virüsünün neden olduğu AIDS. Türkiye’deki AIDS hastası sayısı resmi kayıtlara göre 2 bin 500. Ancak uzmanlar bu sayının gerçeği yansıtmadığı görüşünde. HİLAL Cinsel ilişkiye girme yaşının de düşünülürse, KÖSE düştüğü risk grupları arasında gençler de var. Vücudun bağışıklık sistemini yok ederek ölüme götüren hastalığa karşı, en etkin mücadele yöntemi ise korunmalı ve bilinçli seks. Araştırmalar ise riskli cinsel davranışta bulunan bireylerin prezervatif kullanmadıklarını gösteriyor. İşletmeci Yılmaz Kaya’nın İstanbul’da prezervatif (kondom) ticareti yapmak isterken yaşadıkları da bu araştırmaları doğrular nitelikte... Yılmaz Kaya bir işletmeci. Almanya’dan Türkiye’ye gelip yerleşti. Bir sağlık ürünleri şirketi kurdu ve bozuk parayla çalışan prezervatif makineleri pazarlamaya başladı. İşin bundan sonrası acı ama gerçek bir öyküye dönüştü C Moda Güneydoğu’dan yükselecek Ünlü moda tasarımcıları ve Güneydoğu Anadolu’nun kadınları kültürel miraslarının korunması ve yeni gelir kaynakları yaratmak için el ele verdi. 9 moda tasarımcısı (Arzu Kaprol, Hatice Gökçe, Alex Akimoğlu, Özlem Süer, Ceren Erten, İdil Tarzi, Hakan Yıldırım, Ümit Ünal ve Bahar Korçan) 9 İle 9 Modacı projesi kapsamında bölgeyi geziyor ve kadınlarla görüş alışverişinde bulunuyor, modacıların tasarımlarını bölgelere özgü dokuma teknikleri ve işlemelerle üretmek için kolları sıvıyor. Projedeki öncelikli hedef, kadınlara yeni gelir kaynakları yaratılması ve güneydoğudaki kültürel mirasın korunması. GAPUNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) projesi yöneticisi Gönül Sulargil bu fikrini projeye dökmüş ve Moda Tasarımcıları Derneği’yle iletişime geçmiş. Bu projeyle Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak her şehre özgü motif ve dokularla özgün ve pazarlanabilir ürünlerin ortaya çıkarılacak. Her bir ilin sorumluluğunu farklı bir moda tasarımcısı üstleniyor. Kültürel mirasımıza sahip çıkarak ve devamlılığını sağlayarak Türkiye’ye ait yerel değerlerin yurtdışında tanıtımını sağlamak, yurtdışı satış ağını oluşturmak, dolayısıyla Türkiye’nin dış tanıtımına katkıda bulunmak, yurtiçi ve yurtdışı önemli pazarlara girmenin yolunu yaratmak hedefleniyor. Proje kapsamında şu anda Moda Tasarımcıları Derneğinin kurucuları ve üyeleri olan Türkiye’nin önde gelen moda tasarımcıları bölgeye saha ziyaretinde bulunuyor. Proje kapsamında Mardin’de Arzu Kaprol, Urfa’da Hatice Gökçe, Antep’te Alex Akimoğlu ve Kilis’te Özlem Süer saha ziyaretleri gerçekleştirmiş. Batman’a Ceren Erten ve Şırnak’a İdil Tarzi’yle devam eden ziyaretler bölgeye Hakan Yıldırım, Ümit Ünal, Bahar Korçan’ın gelmesiyle tamamlanacak. Projede dokuz ile özgü dokuma teknikleri, motifler ve SİNEM DÖNMEZ Kadınlar özgür değil OTOMATLAR KIRILDI Çocukluğundan beri Almanya’da yaşayan, Tunceli doğumlu, evli ve bir buçuk yaşında kızı olan Kaya, zarar etmeye başlayınca çalıştırdığı lokantayı kapatarak Türkiye’ye geldi. Karşılaşacağı zorluklardan habersiz, Prezomat Sağlık Ürünleri adlı bir şirket kurdu. Bozuk parayla çalışan makinelerle, kadın ya da erkek hijyen ürünü satışı planlayan Kaya, işe prezervatif (kondom) sunumundan başladı. Ancak burada da işler hiç düşündüğü gibi gitmedi. Özellikle de gençlerin, korunmadan cinsel ilişkide bulunulabilecekleri aklına gelmemişti. Bazı barların ve lokantaların erkek tuvaletlerine astığı otomatları kırıldı. Paralar ve prezervatifler çalındı. Bu işi sakıncalı bulanlar da çıkınca, otomatlarını kaldırmak zorunda kaldı... Tüm olumsuzluklara karşın vazgeçmeyen Kaya’nın 2005 yılında kurulan şirketi son 6 aydır faaliyette. İş için gittiği her yerde bu hastalıkların nasıl bulaştığını, korunma yöntemlerini anlatan Kaya, işletmeciden çok, gönüllü AIDS savaşçısı gibi. Türkiye’deki yoğun genç nüfusu gözüne kestiren Kaya, Avrupa’da yaygın olan sisteme, ülkemizde de ihtiyaç duyulduğunu düşünerek bu işe giriştiğini anlatıyor. ? Türkiye’de HIV’nin, cinsel hastalığın gerçekten ne olduğunu, insanların yüzde 90’ının bilmediğine dikkat çeken Kaya, tanıtım için bedava prezervatif de dağıtıyor. Bu sırada bir çok erkekle konuşan Kaya ilginç diyaloglar da yaşıyor. “Geçen hafta Antalya’daydım. Otomat taktığımız mekanın önünde ürün dağıtıyorduk. İnsanlara soruyoruz ‘kullanmam’, ‘bana bir şey olmaz’ diyor. Hatta genç bir erkek bir tane ürün aldı ve ‘Bu bana bir süre gider’ dedi. Yıkayıp yıkayıp tekrar kullanıyormuş. Şoke oldum... İnsanlarımız ne kadar geri kaldığının ispatı bu.” Kadın tuvaletlerinde neden makine olmadığını sorduğumuzda ise “Araştırmalar, Türkiye’de kadınların prezervatif taşımadıklarını gösterdi. Avrupa’da ise her kadının çantasında mutlaka olur. Erkekler cinsellik söz konusu olduğunda akıllarını bir kenara bırakırlar. Kadın ise ne olursa olsun kendisini korumak ister. Ama Türk kadınları için durum farklı. Cinsel ilişki yaşasalar bile tam olarak özgür değiller” yanıtını veriyor. Kadının ve erkeğin kafasında oturmamış bir cinsellik olduğunu söyleyen Kaya, Türk erkeklerinin yalnızca, kendi zevklerini düşündüklerini de ifade ediyor. kumaşlar kullanılacak. Örneğin, Adıyaman’da Adıyaman’a özgü bir kumaş olan ‘savan’ın kullanıldığı ürünler, Antep ve Kilis’te ‘antep işleri’, Siirt’te ‘siirt battaniyesi’, Mardin’de yöreye özgü motiflerin baskı teknikleri ile kullanıldığı ürünler, keçeciliğin yoğun üretim ve kullanım alanı bulunduğu Şanlıurfa’da keçeden ürünler, ‘urfa dokuması’yla üretilmiş kumaşlar, Diyarbakır’da Kibele Kadın Kooperatifi tarafından üretilen ‘ipek puşiler’, Şırnak’ta bu bölgeye özgü el dokuması ‘şelşapik’ kumaşıyla özgün ürünler oluşturmayı planlıyorlar. GİZLİ GÜZELLİKLER Saha ziyaretlerinden sonra tasarımcılar tasarımlarını gerçekleştirecek ve Eylül ayında bu tasarımların eğitimleri için yeniden bölgeye gelecekler. Eğitimlerin tamamlanmasıyla ilk örnek ürünler ortaya çıkmış olacak. Daha sonra EkimKasım aylarında bu ürünlerin sergisinin yapılması planlanıyor. Tabii bütün bunlarla birlikte satış bağlantılarının da yapılması hedefleniyor. Hatice Gökçe, bir Urfalı olarak yaptığı ziyaretten çok etkilenmiş. Urfa’da Çok Amaçlı Toplum Merkezi (ÇATOM) çatısı altındaki kadın girişimciler ve gelir kaynağı yaratmaya çalışan kadınlarla görüşerek kültürel mirasımızın ne kadarının korunduğuna ya da devam ettirildiğini de yakından gördüğünü belirtiyor. Gökçe, gördüğü el işçiliklerinin desenleri ve renklerin canlılığından çok etkilenmiş. Kaprol, “Bir kez daha anladık ki, geçmişten kopuk bir gelecek zaten yok ama unutulan coğrafyalardan çıkan gizli güzellikler bizi hızlandıracak. Bu proje içerisinde bulunan tüm arkadaşlarımın da aynı duyguları hissettiğine eminim” diyerek duyduğu heyecanı dile getiriyor. Süer ise, “Ülke tanıtımına modanın katkısını sağlama ilkesi; tarih ve yüksek doğa harikası mekanlarda entelektüel bilinci yüksek bir duruş yaratma hedefi projeye destek vermeme neden oldu” diyor. MAKİNELER ALMANYA’DAN Prezomatlar, insanların yoğun olarak girip çıktıkları mekânlara, satılan ürün üzerinden yüzde 15 komisyon karşılığında konuluyor. Otomatlar ve içindeki ürünler yurtdışından getiriliyor. Fiyatı bin 500 Euro olan her otomat, 120 ürün alıyor ve 25, 50 Yeni Kuruş ve 1 YTL ile çalışıyor. Tek kullanımda bir ya da iki ürün alınabiliyor. Otomatların haftada bir kez kontrolü yapılıyor. Temizlikte kullanılan özel dezenfekte ilacı bile Avrupa’dan geliyor. Arıza ve onarım işini de yine şirket üstleniyor. Ancak, mekân sahipleri ile anlaşılması, işlerin yolunda gittiği anlamına gelmeyebiliyor. Otomatları, cinsel ilişkiyi teşvik ettiğini düşünüp sakıncalı bulan mekân müşterileri de oluyor. Böyle durumlarda da Kaya’nın girişimi geri çevriliyor. Antalya ve Eskişehir’de de çalışma yürüten Kaya, otomatlara uygun ürün için Dureks’le de görüşüyor. Otomatların kamu kurumlarına da konulmasından yana olan Kaya, makine üzerinden anketler yapılarak hastalıklar hakkında bilgi verilebileceğini ve kişinin kendi durumunu değerlendirmesine etki edileceğini düşünüyor. Tanıtım desteği istediklerini vurgulayan Kaya, şöyle devam ediyor: “Derneklerle bağlantıya geçmek istedik. Kimseye ulaşamadık. Tanıtımımıza destek olurlarsa biz de satılan ürün üzerinden maddi yardımda bulunabiliriz. Sağlık Bakanlığı’nı aradık, geri dönmediler. Prezervatifi bedava da dağıtsan insanlar almaya çekiniyor. Bu yolla satıldığı zaman kişi rahatlıkla alıyor. En iyi dağıtım kanalı.” (0212 293 415, info@prezomat.com.tr)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle