22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 03 8/8/07 17:15 Page 1 CUMARTESİ EKİ 3 CMYK 11 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ 3 Beyaz tozun büyüsü 5. Aspat Sanat Atölyeleri yeni tasarılarla büyüyor spat dağı bir piramit gibi yükseliyor. Eteklerinde kocaman bir koy. Ve denize karışan bir akarsu... Son derece güzel, son derece çarpıcı bir doğa parçası... Sabah saat 06.30 suları... Bir sessizlik kaplamış koyu. Birden sessizliği bölen sesler duyuluyor. İki heykelcinin çıkardığı bu seslerden rahatsız olmuyorsunuz. Biliyorsunuz ki yaratıcılığın kuş sesleri bunlar: Meriç Hızal’ın mermere elmas kalemiyle yazılar kazırken çıkardığı ‘tık tık’ sesleri (ağaçkakan değil, taşkakan sesleri), bir de Hashimotho’nun mermeri oyan, yontan âletinin sesleri. ÜLKÜ Meriç Hızal’da bir süredir taşa yazma olayı neredeyse bir tutku halinde. ULUIRMAK Anadolu sofralarına insanları çeşitli dillerde buyur eden, güneş saatlerinde güneşin hepimiz için doğduğunu, herkesi ısıttığını vurgulayan yazılardan tutun da, son sergisindeki yakın geçmişimizin içimizi acıtan olaylarını tabletlere kazımaya kadar. Şimdi de Muğla yöresinde yaşamış uygarlıkları, o yöreden gelip geçmiş adları mermere kazıyor. Sabahın bu erken saatlerinde Meriç Hızal ve Yoshimi Hashimoto çalışıyorlar. Çünkü bu saatlerde yontmak, kazımak daha kolay oluyor. Güneş henüz dağı aşıp onlara ulaşmamış. Bodrum’da yazın en sıcak günleri. Aspat otelinin sahibi Murat Balkan’ın kişisel çabasıyla 5 yıl önce başlatılan ve otelin bahçesinde gerçekleştirilen Açıkhava Heykel Atölyesi’ne her yıl 6 heykelci katılıyor. Bu yıl Meriç Hızal’la Yoshimi Hashimoto’dan başka; Türkiye’den Remzi Savaş, yurtdışından Suzanne Specht adında bir Alman sanatçı, Fransa’da yaşayan Osman Dinç ve Almanya’da yaşayan Azade Köker var. Aspat’taki sempozyuma ressamlar da katılıyor. Bu yılki çalışmalarda yer alanların hepsi ünlü adlar: Zafer Gençaydın, Halil Akdeniz, Nadide Akdeniz, Zekâi Ormancı, Hüsamettin Koçan ve Veysel Günaydın. Otelin bahçesinde, sempozyumlarda üretilen heykeller, oraya buraya serpiştirilmiş. Yeşillikler içinde gözü okşayan bembeyaz mermer yapıtlar. Sınırlar ve Yörüngeler Sergi A HAŞİMOTO YERİNE HAŞİM Hashimoto işleri yüzünden biraz geç gelmiş sempozyuma, o yüzden hızlı çalışmak zorunda. Son derece sevimli, neşeli, her şeye gülen bir Japon heykelci. Ona, bizim Hâşim adında sembolist ya da empresyonist olarak nitelenen bir şairimiz olduğunu söylüyorum. Hâşim’in adını duymamış doğal olarak. Ama o adın çağrışımıyla, ‘Haşimoto’ yerine ‘Hâşim’ demek istediğimi söylüyorum kendisine. Gülüyor, gülüyor. Neredeyse kendini yerlere atacak. Bir yandan da mermeri oymaya, yontmaya devam ediyor. Ortalıkta beyaz bir toz bulutu. Beyaz tozun büyüsü kaplıyor her yanı. Burada bütün heykel sanatçıları mermer çalışıyor. Bu yörenin, Muğla’nın mermeri bu. Yatağan’da çıktığı için Yatağan mermeri deniyor. Binyıllar öncesinde de aynı mermeri kullanmış sanatçılar. Aspat’ta Termera uygarlığı hüküm sürerken. Dağın ardından çıkan güneş yavaşça yükseliyor. Bu ışık çok güzel, diyor Meriç. Harfleri daha rahat kazıyor mermere. Bizim Japon Hâşim’se ortalığı beyaz toz bulutlarıyla kaplamaya devam ediyor. Sözde çaktırmadan izliyorum çalışmasını ama, bir ara başını kaldırıyor, göz göze geliyoruz, yine gülüyor. Az sonra öteki heykel sanatçıları da mermer blokların başında yerlerini alıyorlar. Sıcaklık iyice artıyor, vakit öğleyi geçti çünkü. Heykelciler üstlerine gerilmiş, kendilerini güneşten koruduğu varsayılan örtülere rağmen, sıcağın etkisini giderek daha çok duyuyorlar. Bu işin çok zor olduğunu; hem kafa, hem beden gücü, hem de yaratıcılık istediğini söylüyorum Suzanne’a. Hiçbiri önemli değil, diyor. Ama şu sıcaklık... Bütün bu olumsuz koşullara karşın heykel sanatçıları delicesine çalışıyorlar. Belli bir süre sonra ‘iş’lerini bitirmeleri gerek çünkü. Kesiyor, yontuyor, oyuyorlar. Mermere hükmediyorlar âdeta. İşleri ağır. Kafa ve beden gücünün birleştiği doruk noktadalar. Hele yapıt bir ortaya çıksın, bunların hepsi unutulacak. Bahçeden merdivenle çıkılan resim atölyesinde ise durum oldukça farklı. Klima çalışıyor her şeyden önce. Şövalelerini kurmuş sanatçılar, fırçalarını keyifle tuvale dokunduruyorlar. Meriç Hızal’la oraya çıktığımızda; ilkin isyanla, ama bu haksızlık, diyorum. Heykelciler aşağıda bunalırken, ressamlar lüks içinde yüzüyor, serin bir ortamda rahatça çalışıyorlar. Sonra birden gözüm Zekâi Ormancı’nın boyadığı tuvale ilişiyor. Müthiş bir heyecan duyuyorum. Koşullar eşit olmasa da, yaratıcılığın sınır tanımayan doruk noktasında o da yapıtını ortaya koymak için çaba harcıyor. Sonra akşam oluyor. Tüm sanatçılar işi bırakıp akşam sofrasında buluşmaya hazırlanıyor. Tulumlarını çıkarmış, mermer tozlarından arınmış heykelciler, boya bulaşığını üzerlerinden atmış ressamlar, özellikle kadın sanatçılar son derece güzel ve şık bir havada yemek salonuna giriyorlar. Ve en güzel sanat tartışmalarının yaşandığı bir Aspat akşamı başlıyor. Tarihle kütürün, doğayla sanatın buluştuğu Ege’nin cennet köşesi Aspat’ta, geleceğe yönelik tasarımlar, yaşanan her türlü olumsuz koşulda bile insana umut veriyor. Daha nice resim, heykel sanatçısı geçecek buradan ve daha nice güzellikler yaratılacak. Atılan her yeni adımı bir başkasının izleyeceğinden kuşkumuz yok. Dileriz tüm bu güzel tasarılar gerçekleşir. Siemens Sanat’ta ikinci kez gerçekleşen ‘Sınırlar ve Yörüngeler 2’ sergisi, Güncel sanat merkezi Siemens Sanat’ın düzenlediği ‘Sınırlar – Yörüngeler’ yarışmasında sergilenmeye hak kazanan eserlerin ikinci bölümünden oluşuyor. Irmak Canevi, Semih Delil, Serkan Demir, Erdal Duman, Gökçe Er, Hatice Karadağ, Burak Kuyucaklı, Elif Öner’den oluşan sanatçıların yerleştirme, video ve resim kategorilerindeki eserlerin bir seçkisinden oluşan sergi, Türkiye’de üniversite öğrencilerinin güncel sanata dair eğilimlerini yansıtıyor. Genç sanatçıların birbirinden farklı eserlerinin yer aldığı ‘Sınırlar Yörüngeler 02’ sergisi, 25 Ağustos tarihine dek sürecek. (Tel: 0 212 334 11 04) Hindistan’ın gözleri Mehmet Günyeli’nin Hindistan Fotoğraf Sergisi, 11–21 Ağustos tarihleri arasında İzmir Alaçatı’daki Lavanta RestaurantMarangozhane Bölümünde fotoğraf severlerin ilgisine sunuluyor. Bugüne dek dünyanın pek çok yerinde fotoğraf çeken ve sergilere katılan sanatçının Hindistan’da çektiği fotoğraflarda güncel ve mitolojik metaforları iç içe geçmiş, işinde, pazarda ve hayatın içinden insanlar var. Sanatçı’nın Hindistan fotoğraflarından oluşan ‘Hindistan’ albümü de Fotoğrafevi’nin ‘ülkeler, şehirler’ başlıklı serisinin kitabı olarak yayınlandı. (Tel: 0 232 716 68 91) S ahne tozu Sokak Kedileri Sokak Kedileri’nin yazarı Reha Bilgen, çocuklara oyunda birlikte olmanın, birlikte oyun oynamanın güzelliğini anlatıyor. Oyun, sürekli kavga eden sokak kedilerinin mahalleye yeni taşınan Aslı’nın kendilerine dostluğu, arkadaşlığı ve birlikte yaşamanın yollarını öğretmesini konu alıyor. Veysel Sami Berikan’ın yönettiği oyunda Ozan Şahin, Seda Güven, Bülent Baytar, S.Taylan Ertuğrul, Burcu Güner, Nurcan Tural, Hasan Demirci, Fatma Yılmaz rol alıyor. Oyun, 15 Ağustos tarihinde Kırkpınar Açıkhava Tiyatrosu’nda sahnelenecek. Arkeoloji Müzesi’nde bir İstanbul belgeseli İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde hemen herkesin ilgisini çekecek müthiş bir sergi var. Aslında iki sergi demek esraali@yahoo.com daha doğru! İlki, hâlâ kazıların sürdüğü, Marmaray Projesi’nde ortaya çıkan buluntuları kapsayan “Gün Işığı, İstanbul’un 8000 Yılı. Marmaray, Metro, Sultanahmet Kazıları”; ikincisi ise “Kalanlar. 12. ve 13. Yüzyıllarda Türkiye’de Bizans”. Her iki sergiyi de izlerken heyecanlanacağınıza, müthiş bir keyif alacağınıza emin olabilirsiniz... Kentsel mirasa ilişkin bu türden sergilerin kamuoyunun ilgisini çekmemesi gerçekten üzücü. Müzeye gitmeyen izleyicinin yanı sıra özellikle Marmaray projesi sırasında ortaya çıkan buluntulara çok az yer veren, verse de bunu kısık sesle söyleyen medyanın bunda payı büyük sanırız. Arkeoloji Müzesi’ndeki sergiler asıl olarak İstanbul’un ve Anadolu’nun Bizans dönemi yapıtlarını içeriyor. Müze’de daimi olarak sergilenen Bizans yapıtlarını bir yana bırakırsak aslında uzun zamandır açılan ilk Bizans sergileri bunlar. Unutmamak gerekiyor ki Bizans uzun süre tehlikeli bir alan olarak görüldü ülkemizde. Örneğin geçen Haziran ayında Arkeoloji Müzesi’nde gerçekleştirilen Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Sempozyumu bundan 11 yıl önce yapılmak istenmişti. Sempozyumun tüm ayrıntıları tamamlanmış hatta izleyiciler katılım ücretlerini bile ödemişlerdi ki, etkinlikten son anda vazgeçildi ve herkesin parası iade edildi. Öğrenci olduğumuz o yıllarda bunu pek sorgulamamıştık... ESRA ALİÇAVUŞOĞLU Sempozyumun iptal nedeni hâlâ meçhul. Demek ki Bizans ile “barışmak” için bu günleri beklememiz gerekiyormuş. Bu kentin daha önce bir Bizans şehri olduğunu nedense hep unutuyoruz, unutmayı yeğliyoruz; oysa İstanbul’un bir mozaik olduğunu gururla söylerken neredeyse en büyük paya sahip uygarlık değil mi Bizans? Kötü restorasyonlarla ya da terk ederek Bizans’ın varlığını nasıl silebiliriz ki bu kentten; daha doğrusu kimin gücü yetebilir buna. 24 BATIK GEMİ Arkeoloji Müzesi’ndeki “Gün Işığı” sergisi bir kez daha kentin belleğinin asla silinemeyeceğini; ne yapılırsa yapılsın bir gün mutlaka tekrar günyüzüne çıkacağını kanıtlıyor adeta. Sergi, Marmaray Projesi çerçevesinde yapılan kazılardaki buluntuları kapsıyor dedik yukarıda; yüzlerce küçük obje, binlerce kırık keramik parçası, mücevherler, mimari elemanlar, mezar steli parçaları, sikkeler sadece Bizans değil, Osmanlı, özellikle de İznik tabakları vs... Tabii bu serginin en önemli ve büyük buluntusu projenin Yeniköy ayağında kısmen ortaya çıkarılan Theodosius Limanı. Burada öteden beri bir limanın varlığı zaten bilinmekteydi. Bu liman döneminde dünyanın sayılı limanlarından da biriydi. Proje çerçevesinde yapılan kazılarda ortaya çıkan 24 adet batık gemi en önemli buluntu olma özelliği taşıyor. Hatta dünyanın, bu sayıda batık gemiyi bir arada bulunduran tek limanı. Bu gemilerin içindeki yüklerle birlikte battığını hatırlatmakta fayda var. Bir bakıma, batıkları daha da ilgi çekici hale getiriyor bu kuşkusuz. MS 5.yy ile 11. yüzyıl arasına tarihlenen bu batıkların bulunduğu limanın en önemli işlevlerinden birinin büyük gemilerle İskenderiye’den getirilen tahılın burada inşa edilen ambarlarda depolanması olduğu söylenebilir. 11. yüzyıldan sonra nispeten etkinliği azalan bu limanın şiddetli bir fırtına sonucu kum ve mil ile dolduğu kazılarda ortaya çıkan buluntulardan anlaşılıyor. Limanın Osmanlı döneminde balıkçı kayıklarının barındığı küçük bir koy olarak kullanıldığı ise döneme ait gravürlerden görülebiliyor. Batıkların yanı sıra bu kazılarda ortaya çıkan buluntuların kentin gündelik yaşamından ticaret ilişkilerine değin pek çok bilginin güncellenmesine, karanlıkta kalan noktaların aydınlatılmasına katkı sağladığı açık. İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Dr. İsmail Karamut’un kazı başkanlığını yürüttüğü projenin buluntularının kazı sürerken sergilenmesi ise çok alışık olduğumuz bir durum değil. Zaten sergilemede de, kazıdan çıkan kimi yarı değerli buluntular, sergi tasarımının bir parçası olarak kullanılıyor. Sergiyi dolaşırken, kafanızı kaldırdığınızda mavi sandıklara istiflenmiş binlerce keramik parçasını, dip kalıntılarını görebiliyorsunuz. Bir nevi açık depolama gerçekleştiriliyor böylece. DOYURUCU BİR SERGİ DAHA... Müzedeki ikinci sergi de en az diğeri kadar ilgi çekici... Bizans sempozyumunun müzede gerçekleştirilmesi karşılığında Koç Vakfı tarafından yenilenen Konferans ve Geçici Sergi Salonu’nda izleyebilirsiniz “Kalanlar. 12. 13. Yüzyıllarda Türkiye’de Bizans” sergisini. Sempozyumun içeriğiyle paralel kurgulanan sergi Anadolu’daki çeşitli müzelerin önemli Bizans parçalarını bir araya getiriyor. Serginin, Anadolu’nun farklı bölgelerinde aynı tarihlerde gerçekleştirilen sanatsal üretimi karşılaştırma olanağı sunduğunu söyleyebiliriz. Kısaca, çok yönlü, ilginç ve bir o kadar da doyurucu bir sergi “Kalanlar”. Ayrıca uzun zamandır Arkeoloji Müzesi’ne gitmediyseniz müzenin daha önce görmediğiniz bölümlerini göreceğinizi de söylemeliyiz. Arkeoloji Müze’nin bahçesinde çay içmek ve bu iki serginin kapsamlı kataloglarını incelemek ise ayrı bir keyif... Diğer yandan, bir devlet müzesi sergisi için oldukça pahalı sayılabilecek katalogları alamayanlar için küçük bir sergi broşürü yapılmamış olmasını eksiklik olarak değerlendirebiliriz. Hoş, geçen yıllarda Avrupa’nın en iyi müzesi seçilen Arkeoloji Müzesi’ne ait bir broşürün olmaması da ayrı bir konu... İstanbul Arkeoloji Müzeleri Osman Hamdi Bey Yokuşu, Gülhane Eminönü “Gün Işığı, İstanbul’un 8000 Yılı. Marmaray, Metro, Sultanahmet Kazıları” “Kalanlar. 12. ve 13. Yüzyıllarda Türkiye’de Bizans”. Tel: 0212 520 77 42 Hisseli Harikalar Kumpanyası Herkesin sözlerini bildiği şarkısıyla bir dönemin en çok izlenen müzikali yeniden sahneleniyor. İlk olarak 1979 yılında sahnelenen müzikal BKM ve Bonus Card işbirliğiyle yeni kuşağı da kumpanyasız bırakmıyor. Haldun Dormen tarafından yönetilen, müzikleri Melih Kibar’a, şarkı sözleri de Çiğdem Talu’ya ait olan müzikalde, ilk müzikalden Erol Evgin, Kartal Kaan ve Ayşen Gruda var. Müzikalin bu son halinin yeni yüzleri de Ayça Varlıel, Ruhsar Öcal, Ezgi Mola, Nuri Gökaşan, Umut Kurt, Barış Berker gibi sanatçılar. Hisseli Harikalar Kumpanyası bir çadır tiyatrosunda geçiyor. Hisseli Harikalar Kumpanyası, 17 Ağustos tarihinde Kuruçeşme Arena’da sahneleniyor. (Tel: 0 212 296 36 30)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle