20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 06 8/8/07 16:53 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 11 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ Mimarlık sanatın yaşayan hali İnanlar Şirketi’nin Kurucu Başkanı Serdar İnan, İstanbul’un merkezi bölgelerindeki kötü yapıların ortadan kalkması gerektiğini söylüyor SABİHA KURTULMUŞ 1965 Erzincan doğumlu olan Serdar İnan, İstanbul Teknik Üniversitesi mimarlik bölümünü bitirdikten sonra aile şirketi İnanlar’da çalışmaya başladı. 1994 yılından beri İnanlar Şirketi’inin Kurucu Başkanı olan Serdar İnan bugüne kadar 100’ün üzerinde proje gerçekleştirdi. Recidence ve aile konseptini bir arada sunan Fulya Terrace projesini 2008’de bitirmeye hazırlanan İnan, mimar kimliğinin dışına çıkarak yazı yazmaya da yönelmiş. Mimarlığın ‘sanatın yaşanan hali’ olduğunu söyleyen İnan, Türkiye’den sanat önem verilmediğini belirtiyor. İnanlar Şirketler Grubu nasıl oluştu? 1965 yılında kurulmuş bir aile şirketiyiz. Ben ikinci nesilim. Bugüne kadar hep yapsat işi, içinde de konut, işyeri, çarşı, hastane, okul, alışveriş merkezi yapmış müteahhit bir firma. Daha çok ticari binalar yaptık ama son yıllarda konut projelerinin revaçta olmasından dolayı daha çok konut projelerine yöneldik. Çoğu İstanbul’da yakaşık 200 adet proje gerçekleştirdik. Bunun yaklaşık 100’ü benim dönemimde gerçekleşti. Mimar kimliğinizin projelerdeki katkısı nedir? Robert Kolej ve İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık mezunuyum. 1990 yılında mezun olur olmaz yaptığımız tüm işlerin başındaydım. Sadece son dönemlerde profesyonellerle çalışmaya başladık. Adnan Kazmaoğlu, Murat Tabanlıoğlu gibi projeci mimarlarla çalışıyoruz. Bu işbirlikleri projelerin değişik anlam kazanmasında, değişik yönlerinin vurgulanmasında önemli hale geliyor. Hangi proje sizi heyecanlandırır, nasıl projelerde yer almayı seviyorsunuz? Ticari projelerde müşteri kararları esas oluyor. Bir yere kadar müşteriyi yönlendirebiliyorsunuz. Artık müşteri ne istediğini bilen, çok değişik yapıları olan, değişik sorular soran bir konuma geldi. 2005’ten sonraki konut patlamasında değişik projeler ortaya çıktı. Rekabet çok hızlandı. Rekabetin sonucunda çok alternatif proje var ve müşteriler içlerinden seçer duruma geldi. Bu seçim de sonuçta müteahhitleri zorluyor. Gruplar arasında çekişme gittikçe hızlanıyor. Eski usul inşaat, pazarlama yapan, projesine değişik anlam katamayan firmalar yavaş yavaş gündem dışı kalıyor. Yeşilçam’da ‘Hicran’ vakti Yeşilçam’ın Guiness ödüllü senaristi Safa Önal yönetmenliğe veda ederken Türk Filmleri’nin eski yeni pek çok yıldızını bir araya getiriyor enci yaşlısı, kadını erkeği herkes bir Türk filmini izlerken iç geçirmiş, belki de bir damla gözyaşı dökmüştür. 54 yıldır, hülyalı bakışların, karizmatik diyalogların mimarı; hem komik hem hüzünlü olabilen, bir anısıyla sizi de oraya götüren, dikkatle seçtiği sözcüklerle dinleyenleri bambaşka yerlerde hissettiren bir adam Safa SİNEM Önal. Şimdi sinemaseverlere bir sürpriz yapıyor ve DÖNMEZ büyük özlenen yüzlerin bir araya geldiği müthiş bir yapıtla yönetmen koltuğundan kalkıyor. Fono Film Stüdyoları’nda çekilen, 7 Aralık’ta gösterime girecek olan “Hicran Sokağı” Özen Film’den çıkacak. G İstanbul’da tarihi dokuyu koruma fırsatı kaçırıldı yerleri olarak kalacaktı. Yeni yerleşim alanları Yüksek yapılaşma İstanbul’un tarihi ise İstanbul’un dışında olacaktı, biz bunu dokusuna zarar veriyor mu? kaçırdık. Tarihi dokunun bozulmasından sonra İstanbul’un merkezi bölgelerinde çok çok ciddi altyapı sorunları oluşmuş. Yollar eskiden yapılmış kötü yapılaşmalar var. yapılmadan inşaatlar yapılmış. 1940 yılında Nişantaşı, Gayrettepe, Şişli, Kadıköy’de Fransız mimarlar tarafından imar planları bunları görüyoruz. Statik anlamda kötü olan, yapılmış. Bazı mimarlar Paris’teki uygulamaları insanlara konfor sunmayan, otopark şartlarını İstanbul’a yapmak isteyence orada hatalar yerine getirmeyen, rüzgarı, yönü, ışığı oluşmuş. İstanbul’a 56 katlı binalar yapılmış. düşünülmemiş kötü binalar. Bunların zaman Bu düz şehirlerde uygulanabilecek birşey ama içinde ortadan kalkması gerekiyor ki şehir İstanbul çok kadameli, yoğun, inişli çıkışlı ve içinde doğru bir yaşam oluşsun. Şimdi doğru sorun yaratıyor. Bu gibi yerlerde emsal yaşamı oluşturmak adına kentsel dönüşüm getirmek gerekirdi. Kadıköy yakası emsalli diye bir tasarı var. Eğer bu yasa çıkarsa, geliştiği için güzel bir görünümü vardır. gecekondu olan yerlerde mülkiyeti devlete ait Bahçelievler, Bakırköy’de doğru dürüst yeşil veya şahıslara ait işgal altında olan yerlerde alan, otopark, manzara yok. Bütün binalar eşit uygulanabilecek. Bu kanun diyor ki; devlet ya yükseklikte olduğu için hava da alamıyor. da belediye olarak yere ekspertiz yaptırarak Halbuki emsal bina verdiğiniz zaman herhangi başka bir yerde, insanları uygun bir istediğiniz yerde yer vererek, ya da yükseliyor, istediğiniz parasını ödeyerek yerde yatayda çıkarabiliyorsunuz. Fotoğraf: FATİH ERDOĞDU kalabiliyorsunuz. Eski ve Antipatik gibi gelebilir kötü yerleşim ama tapusu olmayan o merkezlerinde özel insanlara aslında bir planlar yapılarak yavaş şekilde mülkiyet yavaş bu bölgelerin veriyorsunuz. Şehirdeki modernize edilmesi kötü yaşam alanlarını gerek. Belediyelerin arsa boşaltma adına bir üretmesi lazım. imkan veriyor. Bu kanun Yurtdışından gelen çıkarsa İstanbul’daki alıcılara alternatif çöküş alanları yeni sunabiliyor olmalıyız. modern anlamdaki Dünya mimarisinin projelere kavuşacak. geldiği noktada Her yere açılan, Türkiye’nin yeri nedir? açılmakta olan alışveriş Neden dünyadaki gibi merkezleri için ne opera, kütüphane düşünüyorsunuz? binalarımız yok? Türkiye’de bin kişiye Sanata önem düşen alışveriş merkezi verilmemiş. Osmanlı alanı 30 metrekare. Norveçte bu 300350 döneminde bile sanat metrekare. Dünya her anlamıyla standartlarına göre 1’e kullanılmamış. Mimarlık 10 fark var. Farka göre sanatın yaşanan halidir. de İstanbul’da açılmış Yurtdışındaki mimarinin kadar alışveriş merkezi açsanız ancak yetecek gelişimi sanatın gelişimiyle alakalı. Türk durumda. Yabancılar İstanbul’da alışveriş insanında bu gelişmiş değil. Mimari de merkezlerine para yatırıyor çünkü bunun sanattaki akımlar gibi etkileniyor, değişiyor. farkındalar. İleride bütün alışverişlerin bu İnsanların zevkleriyle, hayatın gerekleriyle merkezlerden yapılacağını bildikleri için, uzun alakalı bir şey. Eskiden mimarlığın dönemsel, vadede ciddi paralar kazanacaklarını düşünüp yöresel, kişisel özellikleri vardı, daha bireysel yatırıyorlar. Alışveriş merkezlerinin elbette mimari vardı. İstanbul’daki ev yapısıyla yanlış yerde yapılanları, projesi yanlış olanları güneydeki ev yapısı farklılaşıyordu. Zaman zaman içinde kaybolacak. içinde global ekonomiyle birlikte global Bu yoğunlukta İstanbul’un altyapı mimarlık da söz konusu ve artık Amerika’da sorunları nasıl çözülecek? uygulanan mimari modeller ikiüç yıl içinde çok Çok zor. 1950’lerde bir sürü yanlış yapılmış, rahatlıkla İstanbul’da uygulanabiliyor. şehrin içine yollar sokulmuş. Tarihi dokusu İstanbul’da bir proje geliştiriyorsunuz, bir zedelenmiş. Bu işler yapılırken de büyük bir cephe yapıyorsunuz, iki yıl sonra gecekondu başarı olarak lanse edilmiş. İstanbul’un o mahallesinde aynı uygulama ortaya çıkıyor. İnsanların güzeli sevme ve istemesiyle alakalı zamanki tarihi dokusunun etrafına bir yeşil birşey. Daha güzele ve iyiye para ödenmeye bant bırakılıp yolun bir bölümünün başlandı. Sanatçılar ortaya çıkardıkları Yenibosna’ya, bir bölümünün Kartal’a eserlerin bedellerini yakın süreçte almaya yapılması gerekirdi. İstanbul’un tarihi dokusu başladılar. Mimarların sanatçılarla ortak işler bu şekilde korunmuş olurdu. İstanbul’un eski yapabilme olasılıkları arttı. merkezleri turizm, kültür ve pahalı yerleşim İYİ HATIRLANMALIYIM Yazı yazmaya çok küçük yaşlarda başlayan Safa Önal, Nişantaşı Ortaokulu’nda okurken Bilmece Dergisi’ne öyküler yazıyormuş. İlk imzalı yazısı 1945 yılında çıkan Önal, 1953 yılında Hayat Dergisi’nde çalışırken, aynı yayınevinden çıkan Yeni Sabah gazetesi kendisinden bir çizgi roman senaryosu istemiş. Senaryoyu dinleyen arkadaşı Hasan Kazankaya onu Orhan Mim Arıburnu’yla tanıştırmış. Arıburnu, senaryoyu filme çekmek isteyince ertesi gün için Duru Film’in sahibi Naci Duru’dan randevu alınmış ve Safa Önal’ın sinema macerası böylecea başlamış. 1969 yılında da yönetmenliğe yönelmiş ve bugüne dek 36 filmin yönetmenliğini üstlenmiş. Senaryo yazan herkesin film de çekmesi gerektiğine inanıyor. Bugüne kadar yazdığı 395 senaryosu filme alınarak Guiness Rekorlar Kitabı’na girmiş olan Safa Önal, bu ödülün Türk sineması için çok önemli olduğunu vurguluyor. O zamanlar ne devletin ne özel teşebbüsün maddi anlamda destek olmadığını, yapımcıların ışıkçıya, senariste kameramana parayı bölge işletmecilerinden aldığı senetleri bankerlere kırdırarak verdiğini, Amerikan ve Hint Sineması dururken kendisinin 395 senaryosunun filme alınmasının büyük bir gurur olduğunu ifade ediyor. “Sinemayla dalga geçenlerin yaptığı ‘Nayır nolamazlar’da aramayalım meseleyi. Bu çok onur verici bir şey. O zamanlar çatal bıçağı tutmaktan sofrada oturmaya, arabaya binmeye inmeye kadar her şeyi sinema gösterirdi” diyor. Bu jübilenin nedenini sorduğumuzda “edebimle doğru zamanda çekilmesini biliyorum” diye yanıt veren Önal, “Ben 77 yaşındayım. Artık benim sabahın 6’sında kalkıp gecenin 11’ine kadar film yönetecek enerjim yok. Bir yokuş çıkarken bile bunu hissediyorum. Elim kalem tuttukça, aklım erdikçe, gözüm gördükçe senaryo yazarım ama artık film çekme gücüm gittikçe düşüyor. Belli bir zamanda iyi hatırlanarak bırakmalıyım. Veda zor bir şey neresinden baksan, veda kelimesi laciverttir. Bunu kabullenmek gerekiyor. Dünyadan gitmeyi de öyle. Mesleğin bir tarafını bırakıyorsunuz sonra dünyanın bir tarafını bırakıyorsunuz. Futboldaki gibi tribünler yuhalamadan çekileceksin, haddini bileceksin” diyor. hayatta fotoğraf çekmek için bile bir araya gelmeyenler Safa Ağabeye sevgileri ve saygıları yüzünden buradalar. Yeşilçamın parası da yetmedi bu insanları bir araya getirmeye” cümlesi çok duygulandırmış Önal’ı. Sadri Alışık’ın aziz anısına ithaf edilmiş olan Hicran Sokağı’nda başroldeki Arif Yanıktaş’ın aslında Sadri Alışık olduğunu, gözünün önüne hep Sadri Alışık’ın geldiğini söylüyor. Üzerine çok düşünülen bu rolü Arda Esen oynayacak ama belki Umut Sezgin’le aralarında rol değişimi olabilecek. Selma Güneri ve Yusuf Sezgin’in oğulları Umut Sezgin de oynuyor. Baba, anne, oğul hep beraber bir filmde. Yılmaz Köksal, Engin Çağlar, Süleyman Turan, Prof. Dr. Orhan Kural, Ezel Akay, Selda Alkor, Müjdat Gezen, Cüneyt Arkın, Haldun Dormen, Yüksel Aksu, Ayla Algan, Tanju Gürsu, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Ahu Türkpençe, Pelin Batu. “Bu kadar şöhretli arkadaşlarım için dahi hikâyemi değiştirmedim. Herkes kendi rolünde şovuna çıkacak. Çoğu da rollerini bilmiyor. İki plan oynayayım yeter ki bu filmde olayım diyen arkadaşlarım var. Bu film Türk sinema tarihine geçecek bir film. Bu bir ilk. Jübile filmi olduğu için ‘Benim adım nerde, ne oynuyorum?’ diye kimse sormadı” diyor. Bizden bir hikâye olarak önce ? Filmin çekileceği yer ş fakat mü şün Küçük Ayasofya’yı dü lamamış bu i gib ığı akt bır yı gittiğinde ora kullanmak ni tre ö ünlü yönetmen. “Banliy rır bizim ayı r, tiri leş bir r nle tre , istemiştim ğaziçi Bo la ka la ka insanımızı ama bana al Ön fa Sa or. diy ldı” ka ve vapurları semt hikayesini içinden gelen bir kenar i, holdingler savaşı film ilim ger anlatmış. Bir bizim kenar ine ya da aşk hikayesi yer sevdiği ve iyi çok ın arın anl ins semtimizin ı arın gal tanıdığı dünyalarını, kav ettiğini cih ter ayı atm anl yla pişmanlıkları ya, ma yaz o ary söylüyor. Böyle bir sen ve leri ğer de uz um uğ old e kaybetmekt üne ön r zle gö ilişkileri bir defa daha kilerin tekrar sermek, o semtler, o iliş al’ı. “Bu yaşamı Ön kurulması isteği itmiş r semt yaşamını na ke şu , sem özletebilir sem orada ilir seyredenlere özleteb şka da bir şey ba sem ilir teb olsak dedir istemem” diyor. BİR ŞEY YAPMA SIRASI BİZDE Safa Önal bu jübile için aslında daha ufak bütçeli, ufak kadrolu bir proje düşünüyormuş. Başta Türkan Şoray, Selda Alkor, Hülya Koçyiğit, Rutkay Aziz, Müjdat Gezen, Cüneyt Arkın, Nilüfer Aydan, Engin Çağlar ve Tanju Gürsu “Böyle bir vedanın içindeysen, sen 54 yıl hizmet ettin Yeşilçam’a şimdi sana bir şeyler yapma sırası bizde” demişler. “Beni çok duygulandırıcı konuştular, öyle olunca ben de ortaya çıktım” diyor. Kadronun kalanını kendi düşünmüş. Filmin müziklerini Cahit Berkay’la Gökhan Kırdar yapacak. Yıllar önce kameramanı olan Kaya Ererez yine yönetmenle birlikte. Filmin tanıtımı sırasında Bülent Kayabaş’ın “Bu kareyi iyi saklayın değil film çekmek ? Yeni sinema ve yeni yön etmenler için “Ben çekiliyorum ve on lar benim yerime geliyor. Bu zor şartlar altında birileri senaryo yazıyorsa, film çekiyorsa, gelip oynuyorsa onların her biri güzel insan. Film çekilsin yeter ki, bunun notunu seyirci verir” diyen Ön al, devam ediyor: “Ben 54 yıldır sinemayl a uğraşıyorum. Ekmeğimi sinemadan kazandım, o parayla evlendim, evlat büyüttüm ve sinemayı kutsuyorum . Son 45 yılın filmini özellikle izliyorum Altın Portakal’da, Altın Koza’ da, Ankara Sinema Günleri’nde ve ÇASOD’da ya jürideydim ya jüri başka nıydım. Hepsini hem seyirci hem jüri üye si olarak görmekteyim. Bütün o filmleri yapan insanlardan daha güzel insan yok gibi geliyor bana.” Önal’ın anılarını yazdığı kitabı Eylül ayında İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkacak. Sinemayı kutsuyorum Fotoğraf: KAAN SAĞANAK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle