Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 02 8/8/07 16:56 Page 1 CUMARTESİ EKİ 2 CMYK 2 11 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ Dağ başında bir Cumhuriyet güncesi A dı Zermut. Yeni adıyla Altınpınar. Sakın harita üzerinde bu noktayı aramaya kalkmayın, çünkü, Doğu Karadeniz’in mavi sulara bir hayli uzak bir ili olan Gümüşhane’nin Torul İlçesine yaklaşık 10 km mesafede, sarp bir dağ eteğine kurulu küçük bir yerleşim merkezi burası. Köy mü belde mi belli değil. Birkaç yıl önce nüfus biraz zorlama ile 2 bini aşınca belde olup fırsat bu fırsat deyip belediyeye kavuşmuş. MEHMET Ancak, yöre sakinleri, son zamanlarda bunu da CANPOLAT kaybedecek gibi. Çünkü biraz zorlama bu nüfus, son aylarda belde olabilmek için gereken sayının çok altına inmiş. Zermut veya Altınpınar köyü veya beldesi, üç tarafı dağlarla çevrili ve yapı sistemine bakarsanız, sanki yüzünü hep dağlara çevirmiş. Yöre insanı, bölgenin çetin koşullarından ötürü, iş ve ekmeği hep gurbette aramış. Ağırlıklı olarak inşaat işçiliği yapan Zermut insanının serüveni Anadolu’nun dört bir köşesine yayılmış. Tarsus Mersin, Diyarbakır, Konya Ereğli, Erzurum, geçen onlarca yıl içinde varılan ekmek kapılarından birkaçı. İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa yine bu uğurda aslan payını alan büyük kentlerden bir bölümü. Anadolu’nun değişik bölgelerine, bir ekmek uğruna gurbet diye katlanan köy kadınları, gün gelmiş, uzun yıllar Almanya yollarını gözler olmuş. Sözün özü, ZermutAltınpınar insanının yazgısı hep yaban ellerde örülmüş. İş, ekmek, para kadar, sevinç ve acı dolu bir yaban örgüsü, sanki yörenin doğasını bile etkilemiş. Öyle ki, insan, evlerin ön yüzü kadar, geride kalanlar da sanki hep dağlara çevirmiş gözünü. Hakkı Dede, Zermut/Altınpınar köyübeldesinin adeta Cumhuriyet simgesi. Bayram günleri, bayrağı kendi adına düzenlediği köhne müzeye asıyor ve konuklarını da hem bayrak hem Atatürk posteriyle karşılayıp uğurluyor. Merhaba Yazıişlerinden masa arkadaşım Bülent Özdoğan’a soruyorum: “Çocuğunu göndereceğin yuvada hangi özellikleri ararsın?” “Temiz ve güvenli olmasını” diyor Bülent ve ekliyor: “Tabii kızımın neşeli ve huzurlu zaman geçirmesini de... ” “Peki nasıl emin olacaksın bundan” diyorum. Büyük bir rahatlıkla, “Kamera takip sisteminden” diyor. Bir iki ay öncesini anımsadım. Bülent kaç gündür internette bir sorun yaşıyordu. Bir türlü istediği siteyi açamamıştı. Dayanamayıp sormuştum, günlerdir uğraştığı şey neydi. “Buse’yi yuvadan izleyeceğim ama kamerayı bir türlü açamadım” demişti. O zaman öğrenmiştim yuvalardaki kamera takip sistemini... Annebabaların en büyük sorunudur okul. Önce, hangi yuva sorusu ortaya çıkar, peşinden hangi okul... Araştırmalar, soruşturmalar, arkadaşlara danışmalar ve tabii rakamlar... En iyi okulu bulabilmeleri için ailelere yardımcı olabilecek ipuçlarını Figen Atalay yazdı bu hafta... ??? Bazen gitmeyi bilmek gerekir. Doğru zamanda bırakmak gerekir. O, seni bırakmadan... Kimi zaman yaptığın işin koşulları gereği erken veda etmek zorundasındır. Futbolcular gibi jübileni yaparsın. Kimi zaman “artık git” deseler de gitmezsin... Oturduğun koltuğu doldurmasan da, artık üretemesen de... Tıpkı siyasiler gibi... “Edebimle doğru zamanda çekilmesini biliyorum” diyor Safa Önal, sinemaya, yönetmenliğe vedasını anlatırken. İnsanı hüzünlendiren ayrılık konuşmasını yapıyor: “Veda zor bir şey neresinden baksan, veda kelimesi laciverttir. Bunu kabullenmek gerekiyor. Dünyadan gitmeyi de öyle. Mesleğin bir tarafını bırakıyorsunuz sonra dünyanın bir tarafını bırakıyorsunuz. Futboldaki gibi tribünler yuhalamadan çekileceksin, haddini bileceksin. ” Safa Önal’la ‘Hicran’ vaktini Sinem Dönmez konuştu. İyi hafta sonları... Hakkı Öztürk, yüzlerce belge ve arşiv malzemesiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin adeta bir güncesi gibi hizmet veriyor. Köye kim gelse, ona bu “Bu değerler, ben öldükten sonra harap olmasın” diye adeta vasiyet ediyor. Köy halkının, yöre gençliğinin kendisi gibi aynı heyecanı duymaması ise, yakınarak dile getirdiği üzüntüsü oluyor. TOPRAK ÇEKİYOR İNSANI İlginç çelişkileri yaşayan bu köy, bağrından çıkan insanlar için adeta bir son durak gibi. Her kim nereye giderse gitsin, dönüp dolaşıp yine aynı yere dönüyor. Gurbeti uzun yıllar yurt edinen insanlar, birikimleriyle yaptıkları yeni evleri adeta bir huzur yuvası olarak görüyor yaşamın geri kalan bölümü için. Nüfus, yaz ayını saymazsanız, oldukça yaşlı. Kime sorsanız, “Toprak çekiyor insanı” diyor. Yani, ileri yaştaki insanlar, hayatın geri kalan perdesini doğduğu topraklarda geçirmeyi düşlüyor. İşte onlardan biri de, köyün Hakkı Dede’si. 85 yaşındaki Hakkı Öztürk’ten söz ediyoruz. Bir köy evinde namını işitince, meraklanıp izini sürüyoruz. Köyün yamaca açılan bir yakasına doğru tırmanıyoruz. Dışı eğreti sıvanmış eski bir evin etrafında dolanıyoruz. Ortalıkta kimsecikler yok. Bir süre sonra, yöre sakinlerinden komşu bir kadın yardımımıza geliyor ve “Hakkı Dede” diye bağırıyor. “Hakkı Öztürk Özel Küflü Tarih Müzesi ve Kütüphanesi” adlı tabelanın olduğu kapının önünde biraz merakla bekliyoruz. Çok geçmeden, önce tahta bir kapı içeriden ağır ağır açılıyor. Kapının dış cephesindeki demir korkuluğun arkasında yer yer kalın çizgilerin egemen olduğu yorgun ve bilge bir yüz görünüyor. Söz ve anlam yüklü bu yüzle, korkuluk kapı açılıp gün ışığına yönelince, bir süre bakışıyoruz. “Hoşgeldiniz baba ocağına. Safalar getirdiniz” diyor babacan ve kendine güvenen bir tonda. Hakkı Öztürk deyip geçmeyin. O öyle emsalleri gibi, Anadolu’nun değişik bölgelerini memleket bilip, yaşamı turlayan herhangi bir Zermutlu değil. Hayatı, köyünde olduğu kadar, gurbet ellerde mücadele ile geçen bir insan. O tam bir Kemalist ve Cumhuriyet militanı. Kalbimiz Cide’de kaldı Bu yıl on ikincisi düzenlenen “Rıfat Ilgaz Sarı Yazma Kültür ve Sanat Festivali” için Rıfat Ilgaz’ın oğlu Aydın Ilgaz’ın davetlisi olarak ünlü mizahçı, öğretmen, yazar ve romancı Rıfat Ilgaz’ın Cide’sindeydik. Türkiye’nin en büyük, dünyanın ikinci en büyük kanyonu Valla’dan, İlgarini mağarasından, Pınarbaşı ve Azdavay ilçelerinden (Çatak kanyonuyla ünlü) geçerek iki saatlik bir yolculukla ulaşıyoruz Rıfat Ilgaz’ın Cide’sine. Cide, bir yılan gibi kıvrılan ve dağları tepeleri aşan bol virajlı bir yola sahip. Yükseklik korkunuz yoksa ve rakım değişikliklerinden etkilenmiyorsanız, bu yılan gibi kıvrılan yollar size, cins cins ormanların kendine özgü yeşillikleri, kokuları, pırıl pırıl dereleriyle ayrı bir tad, heyecan ve coşku verir. Eğrelti otları, yüksek kayalara tırmanmaya çalışan sarmaşıklar ve fındık ağaçlarını geride bırakıp sağımızda solumuzda yeşilden daha yeşil Karadeniz’e ulaşıyoruz. Ve zorlu bir yolculuğun sonunda ünlü yazar Rıfat Ilgaz’ın Cide’sine varmanın mutluluğunu hissediyoruz... Cide Rıfat Ilgaz’ın doğduğu, şiirlerini, romanlarını yazdığı yer. Rıfıt Ilgaz, Cide ve Cideliler için romanlar yazmış. Rıfat Ilgaz Cide’nin kocaman sahilinin adını Uzunkum koymuş. Türkiye, Cide’nin o ünlü “Sarı Yazma”sını da Rıfat Ilgaz’dan HAYRİ ARSLAN öğrendi. Rıfat Ilgaz 12 Eylül’de, memleketi Cide’nin sokaklarında gözleri bağlı, elleri kelepçeli geçirilirken dönemin savcısı sorar: Neden Aydınlık’ta yazıyorsun? Rıfat Ilgaz’ın cevabı kısa ve net olur: Aydınlıkçıyım da ondan! Şimdi Rıfat Ilgaz’ın gözleri bağlı, elleri kelepçeli geçtiği bu sokaklarda “Rıfat Ilgaz Sarı Yazma Kültür ve Sanat Festivali” kapsamında geçit törenleri yapılıyor, hem de on ikinci kez! RIFAT ILGAZ’IN DOSTU Festivale adını veren Sarı Yazma, Rıfat Ilgaz’ın kendi yaşam öyküsünü anlattığı romanının da adıdır aynı zamanda. Cide’de barok sarısı ismiyle anıları sıcacık sarıya boyanan yazmalar, Cide’nin alımlı kızlarının ve festivale gelen konukların başlarını süslemeye devam ediyor. 6 Temmuz cuma günü başlayan ve iki gün süren festivalin ilk etkinliği festival konuklarının ve Cidelilerin, belediye tarafından restore edilen evinin önünde bir araya gelmesiydi. 12. Rıfat Ilgaz Sarı Yazma Kültür ve Sanat Festivali’nde bizler de Cidelilerle birlikte iki unutulmaz gün yaşadık. Bizler için bu iki günün en büyük kazancı, Rıfat Ilgaz’ın hayatta olan yakın dostlarından birkaçıyla tanışma fırsatı yakalamamız oldu. Rıfat Ilgaz’ın romanlarında sık sık adını duyduğumuz Süleyman Salcı (minibüsçü Süleyman) ile tanıştık. Minibüscü Süleyman, Rıfat Ilgaz’la olan dostluklarını, anılarını bizlere anlatırken bazen sevindik bazen hüzünlendik. Rıfat Ilgaz’ın yakın dostu Minibüscü Süleyman’ın, başından sonuna kadar festivalin başarısı için elinden gelen ne varsa yapmaya çalıştığını, konukları minibüsüyle bir etkinlikten diğerine taşıdığına tanık olduk. Rıfat Ilgaz’ın yakın dostlarının böyle canla başla çalıştığını görünce önümüzdeki yıllarda Sarı Yazma Festivali’nin daha canlı kutlanacağı ümidiyle Rıfat Ilgaz’ın Cide’sinden ayrılırken akşam üstü Minibüscü Süleyman, AA muhabiri Ali Kesim, öğretmen ve aynı zamanda fotoğraf ustası Recai Yılmaz, aile hekimi Dr. Aliosman Öztürk ve muhabir arkadaşımız Nihan İnal’la birlikte ilçeye 12 kilometre uzaklıktaki Giderus’a gitmek için yola koyuluyoruz. Issız ve sakin yollarda ilerlerken etrafımızın kestane, ardıç, meşe, kayın ağaçları ile kaplı olduğunu öğreniyoruz. On beş dakika süren yolculuktan sonra dağların suya dokunduğu gizemli, hüzünlü köy Giderus’a ulaşıyoruz. İsmi Cenevizliler’den kalma Gideros Koyu, iki balık lokantası ve birkaç evden oluşuyor. Yolu beton, 200 metre meyil ve birkaç virajla kıyıya iniliyor. Araçlar için park yeri var. Küçük plajı ise kumsaldan denize girmeye olanaklı. Seyir zevki veren koyda, balık çorbası içip salata ve taze balık yiyebilirsiniz. ECAİ YILMAZ Fotoğraflar: R KÜFLÜ KÜTÜPHANE Evi diye girdiğimiz bu oda aslında, samanlıktan ve sonra da bir bakkal dükkanından bozma bir müze. Siz isterseniz arşiv deposu deyin veya kütüphane olarak tanımlayın. Hakkı Dede, yaşamının son yıllarını geçirmek için yıllar önce döndüğü köyündeki bu köhne odayı, Türkiye Cumhuriyeti’nin son 670 yılına adeta ışık tutan bir müzeye dönüştürmüş. Ve adını da “Küflü Müze ve Kütüphane” koymuş. Yani, içerisi birbirinden ilginç her türlü eski eşya, kitap, belge, gazete ve fotoğraflarla dolu. Bir dönemler CHP’nin sesi gibi çalışan Ulus ve elbette Cumhuriyet Gazetesi’nin çok eski sayılarından bugüne kadar binlerce nüshasını burada depoluyor Hakkı Dede. Duvarlar, raflar, masa altları Atatürk’ün ilginç portreleriyle dolu. Hayatı “tam bir roman” Hakkı Öztürk’ün. 40’lı, 50’li yıllarda “can arkadaşım” diye tanımladığı köylüsü, “Paşayetim Mehmet” ile omuz omuza verdiği siyasi mücadeleleri, maceraları, yaşadıkları zorlukları, Ecevit’in peşinden devam eden siyasi olgunluklarını büyük bir heyecanla anlatıyor. Hakkı Dede, yaşamı boyu Atatürk’ün devrimlerini yaşamış ve yaşatmış. “Atatürk, CHP ve Cumhuriyet Gazetesi” diyor başka birşey demiyor. Köye hergün düzenli biçimde ulaşan gazeteyi didik didik okuyor. Okunduktan sonra özenle arşive koyuyor. Raflarda gösterdiği kalın romanlar, tarihi kitaplardan kesitleri anlatırken bunları ne zaman okuyor diye meraklanmıyor da değiliz? Güncel gelişmelere bir siyasetçi kadar yakın olması da bunun açık bir kanıtı. YEMYEŞİL BİR KOY Giderus’un yanıbaşındaki, birçok uygarlığın yaşadığı o heybetli dağlara gözlerimiz dalıp gidiyor. Bu büyüden kendimizi zar zor kurtarıp Amastris döneminde adı Kytoros olan limana beton bir yoldan Günbatımı Balık Restoran’a iniyoruz. Ağaçlar altında masalar, minicik, tertemiz bir balıkçı lokantası, sadece balık, balık çorbası ve salatanın yapıldığı mutfak. Mutfağın bir köşesinde Rıfat Ilgaz ve hunharca katledilen yazarımız Uğur Mumcu’nun resimlerinin ve birçok kitabın yer aldığı köşeyle karşılaşıyoruz. Hüzün, duygusallık, sevgi ve aşk kokuyor sanki etrafımız. Karadeniz’de maviyle yeşilin arasında yapılan yolculukta, Kastamonu sınırları içindeki ve Kastamonu’nun en güzel koylarından biri olan Gideros koyu; kestane, meşe, kayın, şimşir ve çam ağaçlarından oluşan yemyeşil bir örtüyle çevrilerek zümrüt yeşili bir gölü andırıyor. KurucaşileCide arasında, iki noktaya da 12 km uzaklıktaki Gideros Koyu’nda, çıplak toprak görmek neredeyse olanaksız. Her yer alabildiğine yeşil. Birçok koy aşıp sarımor çiçekli bitki örtüsü içinde ilerlerken bir tabela çıkıyor karşınıza: “Kırmızı, mavi, yeşil deniz, işte Cide’miz.” Cide İlçesi’nin turizm açısından iyi bir potansiyele sahip olduğu açık. Kastamonu, Gideros koyu, Pınarbaşı’nda bulunan Ilgarini Mağarası, Valla Kanyonu gibi doğa harikalarına sahip, 12 km sahil şeridi ve mavi ile yeşilin dost olduğu bu yerleşim yerinin geleceği sanayide değil turizmde. Bölgede ulaşım ve tanıtım sorunları aşıldığında Hem Kastamonu hem de ilçe ekonomisine büyük katkı sağlanacağı da ortada. Ayrıca Cide ilçesinde halk arasında halen, az da olsa kullanılan kıyafetler otantik yapısıyla ilgi çekiyor. Sarı Yazma Festivali’nde adı geçen sarı yazma yine insanların ilgisini çekenlerden biri. Her yıl yapılan Rıfat Ilgaz Kültür Sanat ve Sarı Yazma şenlikleri ilçenin turizmini hareketlendirici etkenlerden sadece bir kaçı... HAKKI DEDE DEYİN YETER... Onun müze ve kütüphanesi, aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin onlarca yıllık sanki bir güncesi gibi. İçerideki kör bir ışığın altında demlenen Atatürk, CHP ve Cumhuriyet sohbetimiz uzadıkça uzuyor. Hakkı Dede, ne anlatsa, buna ait bir belgeyi tozlu çekmecelerden bulup çıkartıp önümüze açıyor. Köyün semasına yükselen ezan sesini duyunca, Altınpınar’da başlayan bir günün de bir hayli demlendiğini, havanın karardığını farkediyoruz. Biz yola çıkarken O hala, ilk anki heyecan gibi Cumhuriyet’e kastedenlere, Türkiye’nin altını oyma çabalarına öfke kusuyor. Elindeki Atatürk posteri ve Türk bayrağı ile bizi uğurlarken “Türk ulusunun yeni bir Kurtuluş Savaşı ruhu kazanması şart” diye bağırdığını duyuyoruz. Zermut/Altınpınar’a herkesin yolu düşmeyebilir. Haritada yeri de olmayabilir. Ancak, günün birinde yolunuz bir şekilde Gümüşhane Torul ilçesine düşecek olursa, mutlaka Altınpınar/Zermut’a çıkan yolu sorun. Köye girdiğinizde sadece Hakkı Dede deyin, yeter. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: İpek Aksoy Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ hayri@cumhuriyet.com.tr hafta?cumhuriyet.com.tr