Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 03 20/6/07 15:17 Page 1 CUMARTESİ EKİ 3 CMYK ergi S İstanbul’da ‘Bir avuç 23 HAZİRAN 2007 CUMARTESİ 3 Çağdaş Türk resmi İlki 6 yıl önce düzenlenen Modern Türk Sergisi, bu kez 5 önemli koleksiyoncunun sahip olduğu 250’den fazla eseri bir araya getiriyor. 19501970 dönemine ait resimlerle Tophanei Amire’de açılan sergide, döneme damgasını vurmuş 42 çağdaş Türk ressamının eserleri yer alıyor. İstanbul Sanat Müzesi Vakfı tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörlüğü’nün desteğiyle düzenlenen ModernTürk II’de, eserler soyut, soyutlama ve figüratif olmak üzere üç ana başlıkta toplanıyor. Modern Türk II’de resimleri sergilenecek sanatçılar arasında, Nuri İyem’den Abidin Dino’ya, Adnan Çoker’den Fikret Mualla, Zeki Faik İzer, Özdemir Altan ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’na kadar birçok ünlü çağdaş Türk ressamı var. Sergi, 27 Haziran’a dek görülebilir. (Tel: 0 212 252 16 00) aft Punk, alışık olduğumuz müzik topluluklarından ya da DJ’lerden oldukça farklı. Thomas Bangalter ve GuyManuel de HomemChristo’dan oluşan ikili, yüzlerini saklıyor. Yani kimliklerinin bilinmesinden dolayı DJ’lik yaptıkları eski zamanlardan ortaya çıkan fotoğraflar dışında Daft Punk’ın üyelerinin yüzlerinin göründüğü hiçbir görsel malzeme yok. Kulağa biraz garip gelse de, ikili ne performansları sırasında, ne de yapılan söyleşiler esnasında hiçbir şekilde yüzlerini göstermiyor. Başlarda kullandıkları maskeler, sonraları ise robot kostümleri sayesinde gizemli kalmayı başarıyorlar. Dergi kapaklarında yer ŞİRİN alabilmek ya da milyonlarca albüm satmak için göstermelerinin gerektiğine inanmayan Daft GÜVEN yüzlerini Punk, bu tavrıyla bir şeylere karşı çıkıyor. “Biz heyecanlandırıcı müzikler yapan ‘sıradan’ insanlarız” diyen Bangalter ve HomemChristo, sanatçıların imajlarının değil de, yaptıkları bestelerin insanları etkilemesinin gerektiğine inanıyor. Ve bunu da kendi adlarına fazlasıyla başarıyorlar. Yıldız sanatçıların oynadığı oyuna dahil olmak istemediklerinin ve sokakta sıradan birer insan gibi yürümek istediklerinin altını çizen Daft Punk, dünyanın en başarılı elektronik müzik toplulukları arasında gösteriliyor. Peki tarzıyla oldukça değişik olan bu topluluk nasıl kuruldu, hangi yollardan geçti? D kaçık serseri’ Bodrum’da sanat Sergiler ve sanat merkezleri yaz sezonunda yavaş yavaş tatil beldelerine kayıyor. Gülseren Kayalı’nın 33. kişisel sergisi, sanatçının 1973 yılından bugüne dek imza attığı eserlerden seçilen müzikçalgıcımüzisyen konulu 20 tablodan oluşuyor. Jazz Now Sanat Galerisi tarafından açılan sergi Bodrum’s Fit&Fun’da 30 Haziran’a dek izlenebilecek. (Tel: 0 252 358 73 30) LİSE ARKADAŞLARI Paris’te aynı lisede okuyan HomemChristo ve Bangalter 1987 yılında tanışıyorlar ve çok iyi arkadaş oluyorlar. Ardından okuldan arkadaşlarıyla birlikte bir demo kaydediyorlar. Bu kayıt onları ilk müzik toplulukları Darlin’i kurmaya itiyor. 1992’de Laurent Brancowitz ile birlikte oluşturdukları indierock grubunun şarkılarından birini, Stereolab çıkardığı toplama albümde yayınlıyor. Bundan kısa bir süre sonra Bangalter yaptıkları müziğin vasat olduğunu ve yaptıkları dört şarkının ardından bu işe son vermeleri gerektiğini düşünüyor. Müzik dergisi Melody Maker’da çıkan ‘a bunch of daft punk/bir avuç kaçık serseri’ yorumu Bangalter ve HomemChristo’nun hayatlarının dönüm noktası oluyor. Darlin dağılıyor ve Bangalter ve HomemChristo, Daft Punk’ı kuruyor. Müziklerine ‘drum machine’ ve ‘synthesizer’lar ekliyorlar ve Daft Punk’ın bugünkü temelleri böylece atılıyor. İsimlerini bir müzik dergisindeki olumsuz eleştiriden alan Daft Punk, kısa sürede fazlasıyla meşhur oluyor. House müzik eksenine oturttukları dans müziği ile dinleyenlerini kıpır kıpır yapan topluluk, tüm zamanların en iyi elektronik dans müziği grubu unvanını alıyor. 90’ların elektronik müzik sahnelerine yön veren Daft Punk ilk albümü ‘Homework’ü 1997 yılında çıkarıyor. Albüm, ‘techno’, ‘house’, ‘acid house’ ve ‘electro’ müzik tarzlarının sentezi olarak yorumlanıyor. Özellikle albümdeki ‘Around The World’ şarkısı tüm dünyada olay yaratıyor. Şarkı, pek çok ülkenin dans müzik şarkıları listelerinin birinci sırasına yerleşiyor. Ünlü yönetmen Michel Gondry’nin şarkı için çektiği klip de neredeyse kült mertebesine erişiyor. Homework albümündeki şarkılara Spike Jonze, Michel Gondry, Roman Coppola ve Seb Janiak’ın çektiği müzik videoları 1999’da ‘D.A.F.T. A Story about Dogs, Androids, Firemen and Tomatoes’ (D.A.F.T. Köpekler, Androidler, İtfayeciler ve Domatesler Hakkında Bir Hikâye) isimli bir CD ile yayınlanıyor. Fotoğraf: VEDAT ARIK Balkanlar’a şarkılarıyla barış getiren elçi Dino Merlin: Ölüm Oruçları F tipi cezaevlerine karşı 2000 yılında başlayan ve yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan ‘Ölüm Oruçları’ süreci Gençer Yurttaş’ın 50 karelik fotoğraf çalışmasıyla Karşı Sanat Çalışmaları Galerisi’nde, ULİSfotoFEST kapsamında izleyiciyle buluşuyor. Sergi, 2000 yılında Adalet Bakanlığı tarafından yeni inşa edilen, tek ve üç kişilik hücrelerden oluşan F tipi hapishanelere siyasi mahkumların nakledilmek istenmesiyle başlayan ölüm oruçları sürecini gözler önüne seren elli fotoğraftan oluşuyor. Ölüm orucu eylemini ve bu süreçte hayatını kaybedenleri bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmak için oluşturulan sergi, 1 Temmuz’a kadar izlenebilecek. (Tel: 0 212 245 15 08) Benim işim ‘şeytan işi’ Sarajevo doğumlu, asıl adı Edin Dervişhalidoviç olan ünlü söz yazarı ve şarkıcı 1983 yılında kurduğu Merlin grubuyla 5 albüm çıkardı. 1991 yılında Dino Merlin adıyla solo kariyerine devam eden ve kısa sürede birçok önemli başarıya imza atan Merlin’in, 2000 yılında çıkardığı “Sredinom”, “Ortadan” albümü, eski Yugoslav devletini oluşturan 5 ülkede en çok satan albüm oldu. 400 bin nüfuslu Saraybosna’da, şehrin en büyük stadında 100 bin kişiye konser vermek gibi inanılması güç başarıya imza attı. Dünya çapında ünlü Bosnalı sanatçılar Goran Bregoviç ve Emir Kusturica’nın ülkeyi terk ettiği savaş yıllarında Saraybosna’yı terk etmeyen ve şarkı söylemeye devam eden Dino Merlin, Aliya İzzetbegoviç için yazdığı gönüllere taht kuran “Da Te Niye Alija” şarkısı İzzetbegoviç’in cenazesinde kalabalıklar tarafından söylendi. Türkiye’de yapılan Eurovizyon şarkı yarışmasında ikinci olan Sırp sanatçı Zeljko Joksimoviç’le düet yaptığı “Supermen” şarkısı son albümü “Burek”in en ses getiren şarkısı oldu. 20 yıldır şarkılarını Türkiye’den dinleyen Boşnak hayranlarıyla geçtiğimiz haftalarda Harbiye Açık Hava’da buluşan ve tüm şarkılarını birlikte söyleyerek özlem gideren Dino Merlin’le konuştuk. İstanbul’da olmak, Harbiye Açıkhava’da konser nasıl bir duygu? Yaşlı büyük abimi ziyarete gelmiş gibi hissediyorum. SABİHA KURTULMUŞ Dans müziğinin ilahları Daft Punk 2001’de çıkardığı ikinci albümü ‘Discovery’ ile hayran kitlesini iyice genişletiyor. ‘Synthpop’ ağırlıklı albümde 70 ve 80’lerin müzik tarzından örnekler kullanılıyor. Albümdeki, ‘Harder, Better, Faster, Stronger’, ‘One More Time’, ‘Digital Love’ ve ‘Something About Us’ isimli parçalar akıllara ve kulüplere tek kelimeyle kazınıyor. Daft Punk 2003’te değişik bir işe imza atıyor. Prodüktörlüğünü yaptıkları uzun metrajlı animasyon ‘Interstella 5555: The 5tory of the 5ecret 5tar 5ystem’, ikilinin görsel sanatlar alanındaki başarısını da kanıtlıyor. Aynı yıl, ‘Daft Club’ isimli remiks albümlerini de yayınlıyorlar. 2004’ün Eylül ayından itibaren altı hafta boyunca dur durak bilmeden yeni şarkılar üzerine çalışıyorlar ve ‘Human After All’u çıkarıyorlar. 2005 Mart’ında çıkan albümdeki şarkılar, kendi tarzlarındaki ‘house’ müziğe ek olarak kullandıkları minimal ve rock müzik öğelerinden oluşuyor. Özellikle, ‘Technologic’, ‘Robot Rock’, ‘Human After All’ ve ‘The Prime Time of Your Life’ parçaları dillerden düşmüyor. Bir yıl sonra ‘Musique Vol. 1 19932005’ isimli bir antoloji yayınlıyorlar. Aynı yıl ilk kez yönetmenlik yaptıkları ‘Daft Punk’s Electroma’ filmi, Cannes Film Festivali’nde gösteriliyor. İnsanlaşan iki robotun öyküsünün etrafında dönen film, bu yıl 26. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek. Yaptıkları şarkılar ve filmler ile gündemden düşmeyen Daft Punk, değişik kostümleri ve hayata bakışları ile de fazlasıyla ilgi çekiyor. Giydikleri robot kostümleri sayesinde gizemli kalmayı başaran ikili basında yer almayı pek sevmediği için çok nadir söyleşi yapıyor. Çünkü onların tek amaçları hayatları ya da imajlarıyla değil de, yaptıkları işler ile duyulmak. Dans müziği sevenler tarafından bir ilah haline gelen Daft Punk, sonunda Türkiye’de. İkili bu akşam FG 93.7 organizasyonuyla İstanbulluları müzikleriyle mest edecek. Ayrıca robotik kostümleri, ışık kullanımları ve sahne şovlarıyla da ünlü olan topluluk, Turkcell Kuruçeşme Arena’yı coşturacak. Gece, Daft Punk’tan önce Digitalism ve DJ Onur Özer sahneye çıkacak. Sarajevo’dan çok daha büyük geçmiş, kültür var ve bir anlamda da bizi birbirimize bağlıyor. İstanbul’a geldiğimde hissettiğim şey aslında da tam da bu: “Seni seveni hissedersin ve sen de seversin”. Böyle bir aşk aslında İstanbul’la Sarajevo arasında. İstanbul’da sahneye çıkarak en büyük heyecanımı gerçekleştirdim. Bazı şarkılarınızda Türkçe sözler ve müzik de var... Evet var. Benim albümümde Türk müzisyenlerin de emeği çok. O yüzden onlara çok teşekkür borçluyum. “Burek” albümüm Balkanlarda büyük başarı yakaladı. Türkiye’de yaşayan Boşnakların 20 yıldır büyük bir özlemle beklediği konser nasıl organize oldu? Bu benim İstanbul’daki ilk konserim değil. Daha önce üçdört konserim daha olmuştu. Eski Yugoslavya zamanında İstanbul’da sadece benim müziğimi anlayanlara küçük, kapalı konserlerim oldu. Ama bu son konserim İstanbul’daki ilk açık konserim diyebilirim. İlk defa Türk basını ve benim dilimi anlamasalar da gelen insanlar müziğimle iletişime geçti. Siz aynı zamanda besteci ve söz yazarısınız. Biraz müziğinizden bahseder misiniz? Küçük bir çocuk hayata adım attığı anda kendi hayal dünyası ve istekleri, beklentileri vardır. Ben çocukluğumdan beri hep pop star olmayı istedim. Çok fazla insanın şarkılarımı dinlediğini hayal ederdim. Her şey 1985 yılında başladı. O yıldan beri kimi zaman zor, kimi zaman çok heyecanlı bir şekilde devam ediyor. Ama adam yolu seçemez, yol adamı seçer. Hayatta bazı şeyleri hesaplayamazsınız, matematik formüllere oturtamazsınız. Yıldızım beni takip etti ve hayatta en büyük hayalimle beraber yaşıyorum. Savaş döneminde bir çok sanatçının aksine Sarajevo’dan ayrılmayıp, halkınızla birlikte kaldınız. Siz neler yaşadınız o dönemde? Sanatçının, düşünen adamın tek doğrusu olabilir: Haklının yanında olmak. Sanatçı olamazsın Golyat’a (Davut peygamber tarafından öldürülen Filistinli dev) dönüşerek. İnsan hakları savunucularının birer Davut olması gerekir. Sanatçının, haksızlığı uğrayanın yanında olması gerekir. Ben ülkemin insanlarıyla ülkeme yapılan haksızlığa karşı durdum. Miloşeviç’in barbar yönetimiyle ülkeyi dağıtmak istediler. Ben kumdaki küçük taşlardan biriydim haklıyı savunan. Savaş zamanında bombalar patlarken siz konser vermeye devam ettiniz. Işıkların olmadığı bodrum katlarında konserler verdim. Kimi zaman 20 kişi olurdu, kimi zaman da 5 kişi, askerlere konser verirdim. Şimdiki gibi konserler değildi, sanatımla, müziğimle ülkesini savunan insanlara destek olmaya çalıştım. Eski Yugoslavya’nın bölünmesine neden olan ırkçı yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de düzenlenen Eurovisyon’a Sırbistan adına katılan Zeljko Joksimovic’in ırkçı demeçleri yayınlandı ekranlarda. Sizin birlikte “Supermen” şarkınızda düetiniz var. Ben inaçlı bir insanım ama bağlantım ruhumla, politikalarla değil. Her şeyden önemlisi biz büyük bir dünyada yaşıyoruz. 1950’lerden sonra her şey oldu. Microsoft, telefon, satelitler, her şey gelişti. Birçok grup insan kendi haklarını arayama başladı. Şimdi kadınlar haklarını arıyor, yarın sendikalar haklarını arayacak. Zeljko Joksimovic ırkçı değildir. Şu an Bosna ne durumda? Bosna’da hala büyük problemler var. Hala Sırbistan Cumhuriyeti var ve Bosna’yı içten içe çökertme çalışmalarına devam ediyor. Biz Boşnaklar, diğer yanımızda Hırvat ve Sırplar ileride Bosna’nın birliğini korumada verdiğimiz çabadan sonuç alacağımızı düşünüyoruz. Ancak birbirimize şunu öğretmek zorundayız: Hoşgörünün başka alternatifi yok. Her gün insanlar yeni isteklerle geliyor. Ancak şu da bir gerçek ki, benim özgürlüğüm seninkiyle sınırlı. Aynı sınırlar içerisinde aynı özgürlükleri seçmemiz gerekiyor. Biz Boşnaklar şu anda hala Bosna’da çoğunluğu oluşturduğumuz için azınlık durumundakilere saygı duymalıyız. Naz kızın öyküsü İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti bünyesinde kurulan Karıncalar Tiyatro Topluluğu, yeni oyunu Naz Kızın Öyküsü ile seyirci karşısına çıkıyor. Bir Cem Karaca şarkısından esinlenerek topluluk üyeleri tarafından yazılan Naz Kızın Öyküsü, 70’lerde bir bodrum katında sokağa bakan tek göz evin camından, küçük bir kızın umut dolu hayatını anlatıyor. Naz kızın hayalleri, yaşadıkları, öğrendikleri, hatıra defterinden kopup sahneye çıkıyor. Naz kızın öyküsü, bugün Ortaköy Afife Jale Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşuyor. (Tel: 0 212 260 02 16) S ahne tozu Martı Çehov’un aynı adlı eserinden uyarlanan Martı, Çarlık Rusyası’nın son demlerinde aydın ve burjuva sınıfının yaşantısına bir eleştiri. Oyundaki baş karakter Konstantin Treplev’in öldürdüğü martıdan yola çıkarak izleyenlere oyundaki asıl martının kim olduğunu düşündürüyor Martı. Çehov’un komedi olarak yazdığı ancak kendi içinde bir hayli acıklı olan hikâyesi, Oyunbaz tiyatro grubu tarafından sahneye konuluyor. Oyun içinde oyun kurgusuna sahip Martı bugün İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü’nde sahneleniyor. (Tel: 0 212 311 50 00) Soytarısoy Bizim Tiyatro’nun sahneye koyduğu Soytarısoy oyunu bir sirkte geçiyor. Zafer Diper’in sahneye uyarlayıp yönettiği oyunda, bir sirkte halkın ilgisini çekmek için düzenlenen farklı bir gösteri anlatılıyor. Kafka’nın Açlık Şampiyonu öyküsünden yola çıkan oyunda, sirkin en kıdemli soytarısı Soytarısoy, bir kafeste hiç yemek yemeden hikâyeler anlatıyor ve sirk yöneticileri bu açlık üzerine bahis oynatıyor. Bu gösteriyi gerçeğe dönüştürerek ölüm orucuna giren soytarının hikayesi ve düşünceleri vurgulanıyor. Soytarısoy, 27 Haziran’da Barış Manço Kültür Merkezi’nde. (Tel: 0 216 418 95 49)