18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 4/4/07 16:13 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 7 NİSAN 2007 CUMARTESİ rih Ta Halka atılan ateş topu ERDOĞAN AYDIN Çanakkale veya Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na katılımına dair herhangi bir resmi metni okuduğumuzda, genellikle boşlukta kalan sorularla ve tabii bir dizi gerçek dışı mazeret üretimiyle karşı karşıya kalırız. “Bizi paylaşacaklardı, bu nedenle savaşa girmek zorunda kaldık!”, “Rusya saldıracaktı o nedenle Almanlarla ittifak yaptık!” gibi gerekçelendirmeler bunların başında gelir. Bu yaklaşım, “felaketi” meşrulaştırıcı ve halkı manipüle amaçlı propaganda faaliyetinden başka anlam taşımıyor. Bu tip kurgulardan bir diğeri de, Çanakkale saldırısını durup dururken gerçekleşen bir saldırı olarak sunmak, dolayısıyla bu savaşı, saldırgana karşı kahramanlık destanı olan boyutuyla sınırlandırmaktır. Tabii bu büyüklere yönelik koşullandırma masalları içinde, gerçekte Çanakkale’ye niye saldırıldığı sorusunun nedeni bütünüyle meçhul kalır; tıpkı Goeben kruvazörünün, İngiliz takibi karşısında niye çok yakınındaki ortağı Avusturya’nın Pola üssüne değil de, çok uzağındaki Çanakkale’ye yöneldiği, ardından nasıl olur da gönderindeki Osmanlı bayrağıyla, ama Osmanlı hükümetinden habersiz bir şekilde gidip (bize saldırmasından korktuğumuz) Rusya’nın limanlarına saldırdığı gibi soruların yanıtı da meçhul kalır... Neresinden bakarsak bakalım Dünya Savaşı’na katılımımızın soğukkanlı bir tahlili, bizi, Almanlar üzerindeki yükün azaltılarak İtilaf güçlerini bölmek ve mehmetçiğin Alman emperyalizmi için (tıpkı daha sonra Kore’de Amerikan askeri için tekrarlandığı gibi) ölüme sürülmesi durumu ile karşı karşıya bırakır. Gerçekten de “Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşı’na girmesi için, Almanya’nın çıkarları dışında elle tutulur ciddi bir neden yoktu.” (Kanlısırt Günlüğü, s.25) savaş dışı bırakmayı ciddi bir taktik gereksinim haline getiriyordu. Eldeki verilerden biliyoruz ki İtilaf güçleri, önceleri Osmanlı’nın savaşa girişini fazla önemsemeyecek, hatta Osmanlı topraklarına yönelik niyetleri nedeniyle (özellikle Rusya) bunu bir avantaj olarak görecekti. Ancak savaşın korkunç bir kırım olarak sürdüğü asıl cephe olan batıda tıkanması ve Rusya Alman cephesinde ilerleme sağlarken Osmanlı’nın Almanya’yı rahatlatmak için Kafkasya’ya saldırması karşısında hesaplar tümüyle değişecekti. Bu nedenle Çanakkale saldırısı, dünya savaşının başlamasından 7, Osmanlı’nın Rusya’ya saldırısından 4 ay sonra gündeme gelecekti. e EMPERYALİST PERVASIZLIĞIN YANLIŞ HESABI Bu bağlamda Çanakkale’ye saldırı, batı cephesindeki tıkanmayı açmak, Ruslara destek olarak onun savaş kapasitesini arttırmak, pek çok cephede güç tutmalarına neden olan Osmanlı’yı biran önce savaş dışı bırakarak bütünüyle Almanlara saldırmak gereksiniminin sonucu olacaktı. Tabii İngilizler, Çanakkale’nin çok kolaylıkla aşılabileceği yanılgısıyla yeterli hazırlık yapmadan ve en önemlisi kara birliklerince desteklenmeden yapacakları saldırıyı çok pahalıya ödeyeceklerdi. Osmanlı’nın iç çürümesini abartmaktan kaynaklı bu pervasızlık, Çanakkale’nin kolayca aşılabileceği ve bunu takiben İstanbul’u teslim alarak Osmanlı’yı devre dışı bırakmak hayalini, savaş planı diye hayata geçirmelerine neden olacaktı. Önceden bu saldırıya karşı çıkmış olan İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener, batı cephesindeki tıkanmanın bir türlü açılamaması ve Kafkasya savaşı nedeniyle Rusya’nın yardım taleplerinin yoğunlaşması nedeniyle, İngiliz Savaş Kabinesi üyeleri Lloyd George ve W. Churchill’in tezi olan Çanakkale saldırısına izin verecekti. Ancak bu izni, “Kara askeri istenmemesi ve sadece Kraliyet donanmasının kullanılması koşuluna” bağlayarak büyük bir hezimetin de müsebbibi olacaktı. (D. Fromkin, Barışa Son Veren Barış, s.119) Çanakkale’nin yalnızca denizden yüklenerek geçilebileceği şeklindeki bu büyük yanılgı bir yana, saldırı kararı en baştan verilmediği için, Alman Genelkurmayı’nın bu arada yaptırdığı istihkamlarla Çanakkale ciddi anlamda tahkim edilecekti. Ve tabii en önemlisi Çanakkale’nin iyi bir komuta ve meşru bir yurt savunması olarak sağladığı olağanüstü direniş seferberliği de buranın geçilebilmesini olanaksızlaştıracaktı. Bu bağlamda 19 Şubat 1915’te Boğaz girişlerindeki tabyaların dövülmesiyle başlayan saldırı, saldırganların yaşayacağı en büyük yenilgilerinden birine dönüşecekti. ç NEDEN SONUÇ İLİŞKİSİ Halk/halklar kavramıyla işaret edilen dünyanın çoğunluğu için tarih bilinci, daha iyi bir yaşam, barışçıl bir uluslararası atmosfer ve adaleti kurumsallaştırmak için gerekli derslerin çıkarılması demektir. Bu bilince sahip olmayan halkların kaderi ise, egemenlerin çıkarlar için ölümlere yollanmak, yollanmadığı zamanlarda da güvencesiz ve ağır bir sömürü altında yaşatılmaktır. “Din”, “vatan” gibi öğeler ise, tarih boyunca bu politikalarca en çok istismar edilen kavramlar olmuştur. Bu nedenle tarih bilinci, tarihin, savaşları, hak ihlalleri, işgalleri, yayılmacılığı ve tabii bütün bunların nedeni olarak sömürü keyfiyetleriyle meşrulaştırılamayacağı, tekerrür edemeyeceği bir toplumsal bilincin dünyaya hakim olması demektir. Tarih bilgisi eğer savaşmak zorundaysak yenilmemeyi, ama barışla yaşamak mümkünse savaşmamayı öğretiyorsa tarih bilincidir. Yok öyle değilse tarihteki yaşanmışlıklar üzerinden bizi koşullandıran bir araç olarak kullanılıyor demektir. Bu bağlamda Çanakkale’nin de, nedensonuç ilişkisi içinde bir öncesi olduğunu bilmek, Çanakkale’nin doğru bilgisinin önkoşuludur. Üstelik öyle bir öncedir ki bu, Çanakkale’yi bu bağlamından kopararak tarih yazanlar, gerçekte sadece görmemizi istediklerini göstererek gelecekte de bizi yeni maceralara sürme keyfiyetine karşı savunmasız bırakmayı amaçlamaktadırlar. Hamaset tarihçiliğinin süreğen hedefi olan bizler, kutsallık sıralamasının en başında gelmesi gerekenin yurttaşların can güvenliği, yurdun her türden maceradan korunması, sorunların olabildiğince barışçıl yollarla çözülmesi, toprağı vatan kılanın kan değil, üstüde yaşayan halkın hak ve özgürlüklerine saygı olması gerektiğini adeta unutmuş bulunmaktayız. eaydin?cumhuriyet.com.tr Tarihten ders çıkarmak Özetle Çanakkale Savaşı, Alman emperyalizminin ihtiyaçlarından ve kendi imparatorlukçu hayallerine alan elde etmek isteyen egemen politikaların sonucunda gündeme gelecekti. Eğer Alman ittifakı söz konusu olmayıp Osmanlı savaşta tarafsız kalsaydı Çanakkale çok büyük olasılıkla yaşanmayacaktı. Bu durumda savaşın bütününde yaşanan yıkım söz konusu olmayacağı gibi, buna rağmen gerçekleşecek bir saldırı, çok daha diri ve tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi meşru bir zeminde karşılanacaktı. Bu anlamda Çanakkale Savaşı, saldırgan emperyalizmi püskürten olağanüstü bir direniş olması yanında, aynı zamanda maceracı ve işbirlikçi bir Osmanlı devlet siyasetinin halkın üzerine attığı bir ateş topu olarak da anılmak zorundadır. Bu bağlamda iki taraftan 120 bini aşkın ölümle, toplam 500 bin kayba neden olan bir ateş topu olarak Çanakkale Savaşı’nın, her iki taraftan sorumlularına işaret etmeyen bir Çanakkale anması, eksik ve manipülatif olacaktır. Dolayısıyla salt şehitlik ve kahramanlık üzerinden bir Çanakkale anması, sürecin eksik anlatımıdır. Bu ise bizi gerçeklerden koparan, yurtsever bir güvenlik politikası geliştirebilmemizi engelleyen bir tarih bilinci oluşturacaktır. Nitekim ortalama bir yurttaşın, Çanakkale Savaşı’nın durup dururken emperyalistlerin bize saldırmasıyla başladığını ve bizim bu saldırganlara, “tanrısal” veya “ırkî” yeteneklerimizle ağızlarının payını verdiğimiz şeklindeki hamasi bilinci, bu manipülatif anlatımların sonucudur. Çanakkale’den doğru ve bütünlüklü dersler çıkarmak zorunluluğu, 92. yılında bugün daha da büyük bir önem taşımaktadır. Çanakkale’nin doğru dersleri; Onun özgüvenimizi geliştiren büyük bir örnek olması yanında, ülkesini ve yurttaşlarının canını korumayı esas alan bir güvenlik politikasına ve bununla örtüşen nesnel ve barışçıl bir tarih eğitimine olan gereksinimimizi belirginleştirecektir. Ülkeyi ve halkı sadece emperyalizmden değil, aynı zamanda onlardan farksız olan maceracı ve işbirlikçi politikalardan da korumak gereğinin bilinci, günümüz ve gelecek açısından temel güvencemiz olacaktır. Bu dersler bizi, tarihi tekerrür etmeye neden olacak tekyanlı okumalardan kurtaracağı gibi, günümüz dünyasında olması gereken yeri almamızı da kolaylaştıracaktır. KAFKASYA’YI ALACAĞIM DERKEN... Kitchener’in fikir değiştirmesini sağlayan iki nedenden biri, Rusya’nın “Kendisinden, orada bir oyalama saldırısına girmesini istemesi ve bunu kabul etmemesi halinde Rusların savaş dışı kalması korkusu” idi. (D. Fromkin, Age., s.119) Rusya’nın yardım çağrısı 1915 Ocak ayında, yani Osmanlı’nın Sarıkamış saldırısının akamete uğramasından önce yapılmıştı. Osmanlı saldırısı faciayla sonuçlanınca, doğal olarak Rusların, İstanbul üzerindeki oyalama harekâtına gerek kalmadığını bildirmesi gerekirdi. Ancak Ruslar hem üzerlerindeki yükü müttefiklerine aktarmak, hem de Osmanlı’nın yeni kuvvetler gönderebilmesini olanaksızlaştırarak doğu Anadolu’yu rahatlıkla istila edebilmek için bu bilgiyi saklayacaktı. “Ruslar paniğe kapıldıkları günlerde müttefikleri İngiltere ve Fransa’yı Türkiye’ye saldırmaya zorlamışlar, Türklerin Sarıkamış’a destek göndermelerini önlemek istemişlerdi. Sonraki günlerde cephe gerisinde destek olabilecek Türk kuvveti olmadığını öğrendikleri halde müttefiklerini sıkıştırmaya devam etmişlerdi. Ruslar, saldırıdan vazgeçerler korkusuyla Sarıkamış’ta kazandıkları kesin ve büyük zaferi müttefiklerinden gizleyeceklerdi. Böylece Enver Paşa Kafkasya’yı alacağım derken, İngiltere ve Fransa’yı ülkenin en can alacak yerine, Çanakkale Boğazına çağırmış olacaktı.” (A. Müderrisoğlu, Sarıkamış Dramı, s. 474) TARAFSIZ KALSAYDIK Çanakkale’ye yönelik İngiliz saldırısının, “Sömürgelerindeki Müslümanların ayaklanarak Osmanlıların yanında yer alma ihtimali yüzünden” gerçekleştiğini iddia eden tarih yazıcıları dolaşıyor aramızda. Duruma mazeret üreten böylesi kurgularla, “Tam bir insan kırımı olan I. Dünya Savaşı’na girilmeseydi de Çanakkale saldırısı yine kaderimiz olacaktı” demeye getiriliyor. Oysa doğru bir tarih bilinci açısından, “Savaşa girmeseydik Çanakkale saldırısı olur muydu?” sorusuyla yüzleşmek zorundayız. Verilerin doğru okunması halinde, Çanakkale’ye yapılan saldırının, Osmanlı’nın savaşa Alman cephesinde katılmasının kaçınılmaz sonucu olduğu görülecektir. Eğer böylesi bir katılım olmamış olsaydı, temel cephelerde yaşanacak tıkanmayı aşmak için çıkarma yapılacak yer Çanakkale değil, İtilaf bloğunun müttefiki durumundaki Yunan toprakları olacaktı. Böylece hiçbir zayiat vermeden güneydoğudan Almanlara karşı yeni bir cephe açılabilecekti. Oysa Osmanlı’nın savaşa girişi İtilaf bloğunun Kafkasya ve Mısır başta olmak üzere pek çok cephede güç yığmasına ve savaşın çok daha geniş bir alanda yürütülmesine neden olmuştu. Bu durum ise Almanlara üstünlük sağlayabilmek için Osmanlı’yı S ahne tozu Karmakarışık Don Kişot Tiyatrosu tarafından sahnelenen yeni oyun ‘Karmakarışık’, İngiliz yazar Cooney’nin eserinden uyarlama. Oyun, 80’li Hırçın Kız’a veda Oyun Atölyesi uzun bir süredir sahnelediği Hırçın Kız oyununa veda ediyor. Shakespeare’in ünlü komedilerinden Hırçın Kız, kadının toplum tarafından aşağılanmasına, evlendikten sonra kocası tarafından ‘ehlileştirilmesine’ mizahi bir eleştiri yapıyor. Kemal Aydoğan tarafından yönetilen oyunda Aybanu Aykut, Fırat Tanış, Timur Acar, Osman Akça, Gözde Başaran, Pınar Bekaroğlu, Uğur Bilgin, Evren Erler rol alıyor. Son iki oyun, bugün ve yarın Oyun Atölyesi’nde sahneleniyor. (Tel: 0 216 345 39 39) yıllarda, Thatcher döneminin bir bakanının İşçi Partisi’nin sekreterlerinden biriyle bir gecelik kaçamak yapmak için bir otel odası tutmasından sonra gelişen tuhaf olayları konu alıyor. Emre Törün’ün yönettiği, Ali Sunal’ın yanı sıra Volkan Ünal, Zeynep Gülmez, Yasemin Öztürk, Ali Uyandıran, Deniz Oral, Gazanfer Ündüz, Nurkan Törün ve Cansın Özyosun’un rol aldığı oyun, bugün Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde izlenebilecek. (Tel: 0 216 346 98 99) S ergi Haliç Soruları Gaste Dergisi’nin katkılarıyla düzenlenen Haliç Tersanesi 2007 sergisi, kimsenin sormadığı soruları soruyor: Haliç Tersanesi ne olacak? Ne olmalı? Fotoğraf sanatçısı Murat Türemiş’in Atlas Pasajı’nın girişindeki Sefahathane’de açılan sergisi, 29 Nisan’a dek izlenebilir. (0 212 251 22 45) Semaver ve Kumpanya Semaver Kumpanya beşinci yılını yeni bir oyunla kutluyor. Sait Faik Abasıyanık’ın aynı adlı eserinden uyarlanan Semaver ve Kumpanya, her şeye rağmen tiyatro diyen gezici bir kumpanyanın öyküsünü anlatıyor. Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği oyunda, Asil Büyüközçelik, Aylin Çalap, Burcu Doğan, Melis Şeşen, Mete Horozoğlu, Nadir Sarıbacak, Tansu Biçer gibi oyuncular rol alıyor. Oyun, bugün, yarın ve 14, 15 ve 17 Nisan’da Çevre Tiyatrosu’nda sahnelenecek. (Tel: 0 212 585 59 35) Turnalar İstanbul Üniversitesi mezunlarının kurduğu İstanbul Atölye Tiyatrosu, Turnalar isimli oyunu sahneye koyuyor. Turnalar, Almanya’daki göçmenleri ve manevi uzaklaşmayı konu alıyor. Gözde Atalay, Seda Ballıkaya, Seher Eylem Kaya ve S. Emrah Özdemir’in rol aldığı oyun, 10 ve 25 Nisan tarihlerinde Akatlar Kültür Merkezi’nde sahnelenecek. (Tel: 0 212 287 52 80 ) Boşlukta asılı insanlar Heykellerindeki figürleri, sıradışı bir estetik anlayışıyla biçimlendiren Serdar Tekebaşoğlu, 11. kişisel sergisini Evin Sanat Galerisi’nde açıyor. Sergide sanatçı, porselen ve bronzun yanı sıra farklı malzeme denediği çalışmalarına da yer veriyor. Sergilenen heykeller, insan bedeni ve mitolojik göndermelerle birlikte sanatçının gündelik hayattan seçtiği sıradan yaşamları konu alıyor. Sergi, 24 Nisan tarihine dek devam edecek. (Tel : 0 212 265 81 58) İşimAşkımHobim İzmir Agora Alışveriş Merkezi’nde düzenlenen ‘Agora Sanat Günleri’, Reha Yalnızcık’ın sergisi ile devam ediyor. Doğa görünümlerini kendine has üslubu ve etkileyici yaklaşımıyla aktaran Reha Yalnızcık, bugüne dek çevre, barış, 23 Nisan gibi belli temalar üzerine resim yapmış. ‘İşimAşkımHobim’ dediği 60. kişisel sergisinde ise doğa serisinden 30 çalışması yer alıyor. Sergi, 3 Mayıs tarihine dek görülebilir. (Tel: 0 232 277 25 25) Yüzey ve doku Sanatçı Mehmet Kutlu’nun yeni sergisi seramik, cam ve dokulardan oluşuyor. Seramiğin sunduğu biçim ve renklerden ilham alan sanatçı, sergisinde son dönem işlerine yer verdiği yüzey ve dokulara dikkat çekiyor. Seramik, cam ve serigrafi tekniklerini kullanan sanatçının dokuzuncu kişisel sergisi ‘yüzey ve doku’ 1228 Nisan tarihleri arasında DemArt Sanat Galerisi’nde görülebilir. (Tel: 0212 287 78 67)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle