19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 18/4/07 17:49 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 21 NİSAN 2007 CUMARTESİ S S ahne tozu Mikado’nun Çöpleri Avrupa’da Melih Cevdet Anday’ın ünlü eserinden uyarlanan Mikado’nun Çöpleri, Beşiktaş Kültür Sanat Platformu’nun sahneye koyduğu uyarlamasıyla Avrupa turnesine çıkıyor. Birbirini yeni tanıyan bir kadınla erkeğin diyalogları üzerinden ilişkileri yorumlayan oyun, 23 Nisan’da Paris Marie Bell Tiyatrosu’nda, 26 Nisan’da da Berlin Urania Tiyatrosu’nda seyirci ile buluşacak. Tarla Kuşuydu Kadife Çiçekleri Juliet Romeo ve Juliet’in ölümle sonlanan efsanevi aşkına bu kez farklı bir yerden bakılıyor. Shakespeare’in bitirdiği yerde başlıyor hikaye. Romeo ve Juliet ölmüyor, tersine evleniyor. Büyük bir aşk uğruna ölmeyi göze alan iki gencin aşklarının gerçekte evliliği sürdürmeye yetip yetmeyeceğini tartışıyor Ephraim Kishon. Adana Devlet Tiyatrosu’nun oyunu Tarla Kuşuydu Juliet, işte bu farklı bakış açısını anlatıyor. M. Volkan Benli’nin hem yönetip hem oynadığı oyunda kendisine Zeynep Hürol, M. Şekip Taşpınar, Dilek Polat, Gürsu Gür eşlik ediyor. Oyun, Şişli Cevahir Sahnesi’nde 24, 25, 26, 27, 28 ve 29 Nisan tarihlerinde sahnelenecek. (Tel: 0 212 380 12 38) Yaban Ormanı Şehir Tiyatroları’nın yeni oyunu Yaban Ormanı, 19. yüzyıl Klasik Rus Tiyatrosu yazarı A.Otsrovski’nin bir eserinden uyarlama. Taşranın yalın görünen yaşantısının altında yatan ikiyüzlülükler ve küçük oyunları gözler önüne seren oyunda, genç aşığı için mal varlığının tamamını satan zengin bir dulun öyküsü anlatılıyor. İnsanın maddi değerler karşısındaki acizliğini konu alan, Engin Gürmen’in yönettiği ve Ahmet Uz, Candan Sabuncu, Ali Gökmen Altuğ, Defne Gürmen’in rol aldığı oyun, Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde 25, 26, 27, 28 ve 29 Nisan tarihlerinde tiyatroseverlerle buluşuyor. (Tel: 0 216 349 04 63) Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın ilk kez Kadınlar Günü’nde sahneye konyduğu oyunu Kadife Çiçekleri kadınların iç dünyalarını ve yaşantılarını konu alıyor. 1971 yılında Amerikalı yazar Paul Zindel tarafından Pulitzer Ödüllü eser, dönemin kadın hareketlerinin etkilerini taşıyan bir oyun. Kadriye Kenter’in yönettiği, Yonca Cevher Yenel, Cihan Bıkmaz, Nazan Koçak, Cihan İnan Bekar, Janice Vickery ve Gülru Pekdemir’in rol aldığı oyun, 28 Nisan’da Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sahneleniyor. (Tel: 0 212 661 38 94) Size ölmeyi emrediyorum arihte bireyin rolü sorunu, salt teorik değil, özel süreçler bağlamında da hep ciddi tartışmalara konu olmuştur. Bireyin rolünü eksen alan her türden idealist tarih yazımına karşın örneğin Marksizm, maddi koşullara ve toplumsala işaret eder. Bu bağlamda tarih yazımını nesnelliğe çekerken, kişi eksenli yazımların tarihle kuracağımız ilişkiyi sığlaştıran ve öznelleştiren niteliğine işaret eder. Ancak bireyin, bazı özgün koşullardaki tayin edici rolünü de görmezden gelmez; aksine kritik dönemeçlerde kişilerin belirleyici roller oynayabileceğini gösterir. Bu özgülde Çanakkale’yi irdelerken, ERDOĞAN Çanakkale niye geçilemedi diye düşünürken, Mustafa Kemal misyonunun altını özellikle AYDIN çizmek gerek. Çünkü Çanakkale özgülünde eaydin?cumhuriyet.com.tr Mustafa Kemal’in rolü böylesi olağanüstü örneklerden birini oluşturur. Gerçekten de Mustafa Kemal’in tayin edici rolü vurgulanmadan nesnel bir Çanakkale tarihi yazmak olanaksızdır. Buna rağmen Von Sanders yanı sıra, Mustafa Kemal’den de söz etmeden yazılmış bir dizi Çanakkale kitabı ile karşı karşıya kalabildiğimizi görmekteyiz. Oysa Çanakkale Savaşları üzerine yazıp da Mustafa Kemal’den tayin edici rolüyle söz etmemek, sürecin nesnel kavranışını olanaksızlaştıracaktır. Çünkü Mustafa Kemal, savaşın kaderini tayin edip zafere dönüştüren en kritik aşamalarda, Arıburnu’nda, Conkbayırı’nda, Anafartalar’da fiilen yönetici, dahası komutanlarının karar ve öngörülerine rağmen Çanakkale’yi zafere dönüştüren öngörülerin de sahibidir. Çanakkale ile Mustafa Kemal, adeta birbirlerinin mütemmim cüz’üdür. Çanakkale savaşlarının belirginleştirmesi sayesinde Mustafa Kemal sonraki süreci yöneten bir otorite olma şansını yakalarken, onun kritik dönemeçlerde yüklendiği inisiyatifler de, savaşın bir zafere dönüşerek I. Dünya savaşının ve tarihin akışını etkileyen büyük bir önem kazanmasını sağlamıştır. Böylesi çarpıcı bir ilişkiyi örneğin Sarıkamış’ta veya Marne’de görmek olanaksızdır. T ergi Atık Dalgalar Kâğıt ve Tül Üzerine Pi Artwoks, 10. yılını İrfan Önürmen’in yeni sergisiyle kutluyor. Sanatçı kağıt ve tüller üzerine çizdiği resimlerle sanata farklı bir bakış açısı getiriyor. Serginin temasını ise gazete ve televizyonlara yansıyan töre cinayetleri ve kadına yönelik şiddet oluşturuyor. Günümüz insanına ait detayların bu tip haberlerde olduğuna inanan ve bunu resimleriyle ifade eden Önürmen’in ‘Kağt ve tül üzerine’ adlı sergisi 9 Mayıs tarihine dek görülebilecek. (Tel: 0 212 236 68 53) Fransız Kültür Merkezi, çalışmalarında sanatsal olarak çevre kirliliğini sorgulayan Hüseyin Abil’in sıradışı sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanatçı, sergide, deniz dalgalarının İstanbul kıyılarına kadar getirdiği birçok malzemeyi toplamış. Bu atıklardan yaptığı maskeler aracılığıyla, herkesi kendini sorgulamaya davet ediyor. Atık Dalgalar sergisiyle Abil, çevre kirliliğine sanatıyla bir yorum getiriyor. Sergi, 28 Nisan tarihine dek izlenebilir. (Tel: 0 212 334 87 40) Axis Mundi Bugüne dek pek çok kişisel sergi açmış ve karma sergiye katışmış olan Hülya Düzenli, son sergisinde yine DNA’ları konu alıyor. ‘Axis Mundi’ adını verdiği sergide, her şeyin çevresinde döndüğü, eksen noktası anlamına gelen sergi başlığı ile yine DNA’lara gönderme yapıyor. Sergilerinde genellikle yılan ve ay figürlerini kullanan sanatçı doğanın doğurganlığından etkilenmiş. Sergi, 14 Mayıs tarihine dek Mine Sanat Galerisi’nde görülebilir. (Tel: 0 216 385 12 03) Devinimler Prof. Cuma Ocaklı 20032007 tarihleri arasında İzmir’in Urla ilçesindnde tamamladığı ‘Desen Tadında Asyalı Bir Tutum’ adlı çalışmalarını Palet Sanat Galerisinde sanatseverlerle buluşturuyor. İnsanın yaşamın oluşturucu gücü olduğunu ve sanata kaynaklık ettiğini düşünen sanatçının Devinimler adlı sergisi, 13 Mayıs’a dek sürecek. (Tel: 0 212 302 78 50) KRİTİK ROL Aslında onun bu süreçteki kritik rolü, çıkarmanın daha ilk anından itibaren kendini gösterecekti. Nitekim cephenin komutanı Von Sanders, Mustafa Kemal’e ilişkin şöyle yazacaktı: “İlk askeri başarısını Trablusgarp’ta kazanmış olan Mustafa Kemal Bey, sorumluluk ve görevden zevk duyan bir komutan özelliğine sahipti. Daha 25 Nisan sabahı 19. Tümen ile ve hiçbir yerden emir almaksızın kendiliğinden muharebeye müdahale ederek düşmanı sahile kadar püskürtmüş ve bundan sonra üç ay boyunca kırılmaz bir azimle devamlı düşman saldırılarına karşı koymuştu. Ona tam anlamıyla güvenilebilirdi” (Türkiye’de Beş Yıl, s.93) Öyle ki bu süreçte, inisiyatifi “tam zamanında ve tam yerinde ele almış olan Mustafa Kemal müdahalesi olmasaydı, Boğazların düşmesi çok muhtemeldi ve Hükümet de, bütün ümitlerine rağmen, Boğazların düşmesini hesaba katmıştı. Eğer Boğazlar düşmüş bulunsaydı Hükümet, merkezini Eskişehir’e naklederek müdafaaya devam edecekti. Muvaffak olabilir miydi? Yani müdafaa uzun müddet devam edebilir miydi? Sonraki vukuat gösterdi ki buna imkan yoktu.”( Muhittin Birgen, İttihat ve Terakki’de On Sene, s.214) Mustafa Kemal’in Çanakkale savaşlarının her aşamasında yüklendiği kritik rol, olayların gelişimi ve tüm ciddi kaynaklarca da onaylanmaktadır. Tüm bu süreçte O, iyi bir komutandan beklenmesi gereken sezgi, inisiyatif, kararlılık ve askerin etkin mobilizasyonu gibi tüm ayrıntılarda iyi sınavlar verecekti: “Türkler için muharebenin ilk gününün tayin edici manevrası olduğu anlaşılacak olan olayda, Mustafa Kemal, Anzak hücumunun gücünü sezmiş ve inisiyatifi ele alarak emir beklemeden tümenini muharebeye sokmuştu. Tümenini ileri sürmüş ve muharebenin kritik anında 57. Piyade Alayına bizzat komuta etmişti. ‘Size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir’ şeklindeki meşhur emri de burada vermişti. Bu ilham veren ve kahraman bir liderlikti ve muharebenin sonucu muhtemelen bu dramatik eyleme bağlı kalmıştı. Anzak kuvvetleri hedeflerine varamamıştı.” (E.J. Erickson, Size Ölmeyi Emrediyorum, s.115) olduğunu ileri sürüyordu.” Denizden yapılan bombardımanın taktik etkisini iyi biliyordu. Trablus’taki İtalyan çıkarmasından çıkardığı ders ile, Rauf’la yaptığı tartışmada, “kendini düşman yerine koyarak, ‘siz istediğiniz kadar telörgü tahkimatı yapın’ demişti, ‘ben bunları kolaylıkla yarıp karaya çıkabilirim. Eğer karada benim ilerlememi durduracak üstün bir kuvvetle karşılaşmazsam yarımadayı pekala işgal edebilirim’ diyecekti” (Lord Kinross, Atatürk, s.99) Bu yaklaşımıyla O, Von Sanders’e daha yakın duruyordu. Alman kurmayı da, “savunmanın, yarımadanın belkemiği olan yalçın tepeleri tutmak prensibine dayanması gerektiğini düşünüyordu. Düşmanı, karaya çıktıktan sonra bu tepelere saldırmak zorunda bırakacaklardı. Emrindeki altı tümenin, kıyı boyunca küçük birlikler halinde serpildiğini gören Sanders, onları içeride daha yoğun ve büyük gruplar halinde topladı. Kıyıda ise gayet küçük bir örtücü kuvvet bıraktı. Ama asıl sorun, düşmanın nerede çıkarma yapacağını kestirmekteydi. Mustafa Kemal, araziyi yakından tanıdığı için, bunun iki bellibaşlı noktadan, Seddülbahir (Helles Burnu) ve Kabatepe’den yapılacağına inanıyordu. Ancak Sanders’in tahminleri bambaşkaydı. Saldırı öncelikleri açısından, biri Çanakkale Boğazının Asya kıyıları biri de kuzeydeki dar Bolayır geçidi” olan iki yanlış tahminde bulunacaktı. (Lord Kinross, Atatürk, s.100) Bu yanlış tahminler ise doğaldır ki eldeki güçlerin yanlış mevzilendirilmesine neden olacaktı. Oysa Mustafa Kemal’in öngörüsü esas alınmış olsaydı, savunmanın performansı çok daha üstün olacaktı. Kabatepe’nin, ikinci çıkarmanın gerçekleştiği Arıburnu’nun hemen altı olması nedeniyle, buraya yapılacak mevzilenmeyle Arıburnu da doğal bir koruma altına alınmış olacaktı. Ancak kendi yanlış öngörüleri çerçevesinde Von Sanders, elindeki altı tümenden ikisini Saros’a, ikisini Anadolu’ya yerleştirmekle, savaşın başlangıcında ciddi bir zemin kaybı yaşanmasına neden olacaktı. Bir tümeni doğru olarak Seddülbahir’e, sonuncusu olan 19. Tümeni de, ihtiyaç doğacak yere yollanmak üzere Mustafa Kemal’in komutasında Maydos’a (Eceabat) yerleştirilecekti. Taktik önemi saldırıdan sonra belirginleşecek olan bu son yerleştirme, yanlış yere yerleştirilen 4 tümenin boşluğunu kapatan olağanüstü bir işlev görecekti. Ancak bu özel işlevin kuvveden fi’le (fikirden eyleme) çıkabilmesi için Mustafa Kemal gibi bir komutanlık gerekecekti. Öyle ki 19. Tümenin başında, Sanders’in de ondan beklentisine uygun olarak emir bekleyen bir komutan olmuş olsaydı, o kritik çıkarma sabahı oynayacağı rol de asla söz konusu olmayacaktı. BÜYÜK RİSK 19 Tümen, batıda Meriç nehri kenarındaki Enez’den Anadolu’daki Edremit’e kadar 350 kilometrelik sorumluluk alanıyla tüm 5. Ordunun biricik ihtiyatıydı ve oluşacak gereksinime göre doğrudan Sanders tarafından kullanılmak üzere yerleştirilmişti. M. Kemal ise kendine biçilen görevin pasif niteliği ve komutanın kararına olan bağlılığına rağmen durumdan memnun olacak ve kendi öngörüleri doğrultusunda boşluk doldurmak üzere karargahını, batı kıyısına daha yakın olan Boğalı köyüne kuracaktı. 25 Nisan sabahı 05.10’da müttefik saldırısı, aynı anda pek çok yerde birden başlayacaktı. Ancak bu çıkarma ve bombardımanlardan ikisi hariç diğerleri, savunmayı şaşırtıp dağıtma amacından başka bir anlam taşımıyordu. Zaman geçip durum netleşince çıkarmanın ana hedeflerinin de, M. Kemal’in tahminlerine uygun olduğu görülecekti. Aynı anda çok yerden başlayan saldırı, kuvvetler arası koordinasyonsuzluk ve komuta boşluğuna neden olacak, en önemlisi Sanders ile haberleşmek mümkün olmayacaktı. 06.30’da 9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami; “Arıburnu çıkarmasına karşı 27. Alayı cepheye sürdüğünü ama 19. Tümenin de bir piyade taburu destek yollamasını” istiyordu. Ancak karargahını bırakıp düşmanın mutlaka çıkarma yapacağına inandığı Saros’a gittiğinden 19 Tümenin karar vericisi Sanders’ten haber alınamıyordu. Bu durumda Mustafa Kemal, bağ kurabildiği 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’dan da bir inisiyatif alamayacaktı. 08’e kadar tüm aramalara rağmen Sanders’e ulaşamayınca, daha fazla beklemenin “zaferi, Arıburnu’na çıkan düşmana hediye etmekten başka bir şey” olmadığı kararına vararak harekete geçecekti. (İbrahim Artuç, Çanakkale Savaşı, s.170) İşte bu, yetkilerini aşan inisiyatifle Mustafa Kemal, bölgenin gerçek komutanı gibi davranarak, iki temel çıkarma alanından birindeki boşluğu dolduruyor ve karar yetkisi Sanders’e ait olan joker birlikleri yeni duruma göre mevzilendirip savaşa giriyordu. Bu yönelimiyle, gerçekte hem savaşın bütünü hem de kendisi açısından çok büyük bir risk almış oluyordu; tek güvencesi bu çok kritik durumda doğru yapıyor oluşuydu. Aksi taktirde biricik ihtiyatı dağıtıp yenilgiye neden olacak yanlışı derinleştirmekten ve bireysel düzlemde de divanı harplik duruma düşmekten başa bir sonuç elde edilemeyecekti. SAVUNMA DÜZENİ Sonraki savaşlarda da olağanüstü bir komuta becerisi ve askeri kararlılık sergileyerek, başarıya ulaşma olasılığı çok güçlü olan İngiliz saldırısını bozacak öncülerden olan Mustafa Kemal’in, bu gibi askeri komuta başarılarından daha önemli becerisi ise, savaş sürecinde ortaya koyduğu öngörüler, yürüttüğü muhakemelerdi. Osmanlı kurmaylarının çoğunun “yeterli bir tel örgü tahkimatı ile düşman çıkarmasının engellenebileceği” fikrinin aksine, “denizden topçu ateşiyle desteklenen herhangi bir düşmanın karaya çıkabileceğini ve savunmanın görevinin bundan sonra içerdeki mevzilerinden hareketle düşmanı püskürtmekten ibaret Ta rih çe
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle