19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 07 11/4/07 16:00 Page 1 CUMARTESİ EKİ 7 CMYK 14 NİSAN 2007 CUMARTESİ 7 Sulukule’de müzik isyanı: Burada artık müteahhit yetişir Evlerini ve kültürlerini kaybetmek istemeyen Romanlar, 40 Gün 40 Gece etkinlikleriyle savaşlarını yine müzikle veriyor. yılında eğlence merkezlerinin kapatılmasıyla kendi kabuğuna çekildi Sulukule. Ama müzikten hiçbir zaman kopmadı. Darbuka, keman ve klarnet seslerine şarkılar eşlik etti sokaklarda, evlerde... Artık ziyaretçileri olmasa da kültürlerinin temelini kendi içlerinde sürdürdüler. ZUHAL Sulukule, şimdilerde de yenilenme projesiyle belki de 4 AYTOLUN bin 500 hanesiyle İstanbul’un farklı semtlerine yada memleketlerine dağılacak. İlk olarak 2005 yılında Bakanlar Kurulu’nda kabul edilen Kentsel Dönüşüm Projesi’nin ardından Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ile Fatih Belediyesi arasında Temmuz 2006’da bölgede yeni binaların inşaası amacıyla bir anlaşma imzaladı. Son olarak çıkan acele kamulaştırma kararı ile işin ciddiyetini iyice anlayan Sulukuleler, “ya evlerinizi satacaksınız ya da mevcut evlerin raicinden daha yüksek olan yeni evler için borçlanacaksınız” sözleri karşısında bir karar vermek zorunda kalmışlar. Hem kültürünü hem de yaşama biçimlerini ama en çok da müziklerini kaybetmek istemediklerini söyleyen Sulukuleliler, sivil toplum kuruluşları ile birçok sanatçı, çevreci, mimar, akademisyen, hukukçu ve gönüllüyle birlikte savaş vermeye başladılar. Hepsini bir kenara koyduk ve birçok sanatçı yetiştirmiş, filmlere, dizilere konu olmuş Sulukule’den artık müzisyen çıkamayacak mı endişesiyle düştük yollara ve her yerde aynı isyanı gördük: “Çil yavrusu gibi dağılmak istemiyoruz. Biz kültürümüzü yaşatmak, dilediğimizce müziğimizi yapmak istiyoruz.” Teknoloji HAKAN AKARSU hakana?cumhuriyet.com.tr HP VoIQ özellikleriyle ve Microsoft’un yeni işletim sistemi Windows Mobile 6 ile donatılan iPAQ ürün ailesinin en yeni üyesi 514’ü Mayıs ayında Türkiye’de satışa sunacak. UMA özelliklerine sahip olan ürün, çift modlu bir akıllı telefon. Hem ofiste, hem de ofis dışında geniş bir alanda internet erişim olanağı tanıyan 514, kullanıcısına birçok yeniliği beraberinde getiriyor. HP Türkiye Kişisel Sistemler Grubu Ülke Direktörü Serdar Urçar, Mayıs ayında Türkiye pazarında da yer alacak olan akıllı telefonun kurumsal profesyonellere yönelik geliştirildiğini açıklayarak; “Bu akıllı telefon, bir cep telefonunun özelliklerini, bir cep bilgisayarının kapasitesini, “push email” rahatlığını ve hızlı İnternet erişimini bir arada sunuyor. Bu, kullanıcıların iletişim masraflarını kısmaları ve verimliliği artırmaları için yepyeni bir fırsat” dedi. ODM Design’ın ekran teknolojisindeki gelişmeleri yansıttığı kol saati DD101 Pixel, gençlerin ilgi gösterdiği türden basit bir bileklik görünümünde kol saati üretti. Polikarbonat kayışı ile sıradan bir görünüme sahip olan saatteki renk tercihleri, bu sıradanlığı bütünüyle değiştiriyor. Özellikle geceleri ışıltısı ile dikkat çeken DD101 Pixel, saat ve tarihi gösterme gibi temel işlevleri yerine getiriyor. Saat yarısaydam pembe, yarısaydam kehribar ve beyaz renk seçenekleri ile sunuluyor. 10 metreye kadar su geçirmeme özelliği, saatin sağladığı rahatlık ortamını destekliyor. Deniz kenarında şakalaşırken denize atılmak bu saat için herhangi bir sorun yaratmıyor. Saatin bütün ayarları ve menü geçişleri tek bir tuş ile sağlanıyor. Tuşa basılarak saat ya da tarihe bakılabilirken, üç saniye basılı tutma durumunda ayarlara geçiliyor. Saatin ekranı rakamları yukarıdan aşağı sıralayarak gösteriyor; ayarları yaparken de buna dikkat etmek gerekiyor. ? iPAQ’lerin en akıllısı ? Genç işi bileklik(!) 1992 Burası bizim için bir üniversite Gayri meşru görülüyoruz ? Seda Sayan, Kibariye, Yıldız Tilbe, İbrahim Tatlıses gibi pekçok sanatçının arkasında çalışan ve şuanda da Sezen Aksu’nun orkestrasında perküsyon çalan Mehmet Çalışır, Sulukuleli genç bir müzisyen. Aileden yetişme müzisyen olduğunu söylüyor Mehmet. Babası kemancı Arif Çalışır’dan da etkilenerek 5 yaşında gönül vermiş müziğe: “Babam tanınmış kemancı Arif Çalışır. Ailede hep büzik vardı; keman sesleri, darbuka sesleri. Biz müziksiz uyuyamazdık. Burada hiçbir çocuk müzik olmadan uyuyamaz. Ama artık sazlarımız kalmıyor, heveslerimiz kırılıyor. Burası bizim için bir üniversite gibider. Herkes müzikle yaşar, buranın çocukları bile müziksiz uyuyamaz. Ancak kentsel dönüşüm projesi kapsamında bizden sonrakiler hiçbirini göremeyecek. Sulukule müziği duyulmayacak, kültürümüz yok olacak. Bize çok zarar verdiler. Artık bizi gayri meşru olarak görmesinler.” Müziksiz var olamayız Birçok yerde sahne alan ve Roman kültürünün içinden çıkmış Sulukulelilerden oluşan Sulukule Roman Orkestrası’nın perküsyoncusu Şenol Yolal, önceleri müzik okulu olan Sulukule’de yavaş yavaş müzikten kopma yaşandığını belirtiyor. Yolal, dedelerinden büyüklerinden öğrendiği müziğin burada artık icra edilemediğini hatta bu yüzden oğlunu da özel okula göndermek zorunda kaldığını üzülerek söylüyor. Kentsel Dönüşüm’e karşı olmadıklarını ancak yapılacak bu uygulamayla bu kültürün dağılacağını ve yok olacağını vurguluyor. “Buraya müzik okulları açsınlar, eğitim alsın çocuklarımız. Böylece hem gözümüzün önünde olurlar hem de yanlış örnekleri almazlar kendilerine. Böylece buradan 35 müzisyen yetişirken, 50 müzisyen yetişebilir. Ancak günbegün azalan müzisyen sayımız, bundan sonra da kalmayacak. Hepimizde umutsuzluk hakim. En büyük korkumuz da yerimizden edilmek ile kültürümüzün ve müziğimizin yok edilmesi” diyor. İçlerinden gelen bir duygu olarak tanımladığı müzikte, zemin hazırlanırsa bu ‘isimsiz kahramanlar’ın müziklerini dünyaya tanıtabileceklerini de ekliyor sözlerine. ? 40 Gün 40 Gece Platformu’yla birlikte Sulukule’ye destek veren topluluklardan biri de Gevende. Müziklerinden ve sohbetlerinden yıllarca Sulukule’den etkilendiklerini söyleyen grup üyeleri, kültürün dağıtılması değil rehabilite edilmesinden yana. “Sulukule olmazsa, sulukule müzisyeni de olmaz” diyorlar ve ekliyorlar: “Çok basit bir mantık var. İnsanları evlerinden çıkartıp başka bir yaşama düşüncesizce, altyapısızca itmek! Hukuksal karmaşanın içinde kaybolup gitmek mi dersiniz, yoksa önünüzü görememek mi, aidiyet duygusundan uzaklaşma mı, komşularının değişmesi mi yoksa komşusundan ziyade kendine ait olacak bir evdeki soru işaretleri mi? En önemlisi kültür korunumu tabiki. Dağılan bir topluluk, kültürüne ne kadar devam edebilir? Kafalar karışık, mutsuzluk, ifadesizlik bir de parasızlık... Biz Sulukulelilere manevi destek vermekten başka hiçbir şey yapamıyoruz. İstanbul Barolar Birliği’nden gönüllü avukatların acilen bir ‘hukuksal destek’ grubu kurarak ordaki insanlara destek vermeleri gerekiyor. Üniversite yıkılırsa, öğretim biter, öğrenci olmaz. Öğretmenler de küser, öğrenciler de. Sulukule olmazsa, Sulukule müzisyeni de olmaz. Yaklaşık beş sene sonra da oralardan, ki Sulukule’nin adı bile değişebilir, bol bol müteahhit çıkar herhalde. Dönüşüm, yıkıp, yerine yapay birşey getirerek olmaz. Bu doğrultuda restorasyon çalışmaları, kültürünü ön plana çıkartacak alanlarda yeni yapılanmalar ve turizm çalışmaları yapılmalı. Müzik eğlence yerleri açılarak, turistik bir yere dönüştürülebilir. Müzik atölyeleri ya da eğitim merkezleri açılsa tabii ki daha iyi olur.” ? Piyasayı ayakta tutuyorlar Aslen Roman değil ama çocuk yaştan itibaren ailesiyle birlikte ? Sulukule’ye eğlenmeye gidermiş Güllü. Sulukulelilerle büyüdüğü gibi, daha sonra da hep onlarla çalışmış. 11 yaşından bu yana şarkı söyleyen Güllü, romanları da çok iyi tanıdığını vurguluyor. İçten gelen bir yeteneğe ve duyguya sahip olduklarını söylüyor: “Bütün dünyada müzik piyasasını ayakta tutanlar zenciler ve romanlardır. Türkiye’de de pek çok sanatçının ekibinde görebilirsiniz onları. Neredeyse her semtte bir roman mahallesi var ama romanlar dediğinizde Sulukule akla geliyor ve bu yüzden bu simgenin yok edilmemesi gerekiyor. Üstelik onların bütün dünyaları müzik ve oradan para kazanıyorlar. Sanatları olmazsa aç kalırlar, o yüzden daha sonra da devam ettireceklerdir” diyor. Bilgisayar aksesuarları üreticisi Logitech’in yeni kablosuz masaüstü seti LX710 çok sayıda fonksiyonu ile hayatınızı kolaylaştırıyor. Kablosuz klavye üzerinde yer alan tuşlar, Voip aramalarına, fotograf düzenleme ve müzik gibi multimedia uygulamaları kısa yoldan ulaşma imkanı sunuyor. Kablosuz klavye ve kablosuz lazer fareden oluşan bu özel seti, alıcısını USB portuna takarak dizüstülerde da kullanmak mümkün. Vista uyumlu LX710 Kablosuz Masaüstü, özel yumuşak tuş takımı ile ayrı bir rahatlık sunuyor. Bu yeni teknolojili ürün, Logitech’in lazer fare teknolojisini güçlü sayısal fotoğraf kontrolleri ile birleştirerek, resimlerin ve diğer görüntülerin düzenleme, görüntüleme ve paylaşımını oldukça kolaylaştırıyor. Lazer izleme teknolojisi ile kullanıcılar bu düzenlemeleri piksel hassasiyetinde gerçekleştirebiliyor. Klavyede bulunan özel tuşlar sayesinde kullanıcılar favori resim uygulamalarını başlatabilir, resimleri döndürebilir, büyütüp, küçültebilirler. Klavyenin ayrıca, etkin dijital müzik navigasyonu sağlayan kullanışlı bir medya paneli de bulunuyor. Konforu en üst seviyeye çıkarmak üzere tasarlanan klavyenin aynı zamanda kullanıcılara tercih ettikleri klavye açısını sunan, üç kademeli katlanabilir ayakları mevcut. Ürünün satış fiyatı ise 95 dolar+KDV olarak duyuruldu. ? Yormayan masaüstü seti Yapı Kredi’de büyük değişim ve Hale Tenger’den ‘Lâhavle’ Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat esraali@yahoo.com Galerisi büyük bir değişim yaşıyor. Bu değişimin neredeyse bir devrim niteliğinde olduğunu vurgulamak gerekiyor sanırız. Çünkü, İstanbul’un en çok ziyaret edilen galerilerinden biri olan Galatasaray’daki bu mekan, yerleşik beğeniye hizmet veren klasik ve risksiz sanat sergilerinden, bir eksen değişikliği gerçekleştirerek çağdaş olana doğru bir evrilme yaşıyor. Yapı Kredi Kültür Sanat’ın bundan önce de çağdaş sanata temsil alanı yaratma girişimlerinde bulunduğunu söylemek gerek aslında. Ancak, 2000’li yıllardan sonra gerçekleştirilen, Andy Warhol sergisi de dahil olmak üzere, bir kaç etkinliğin dışında Galeri’nin çağdaş sanatla olan ilişkisinde kopmalar yaşandığını gördük ne yazık ki. Sadece Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde değil, sanat yayınlarında da sistemli, çağdaş sanat ortamına katkı sağlayacak bir süreklilik maalesef yaşanamadı. Tıpkı galeride olduğu gibi sanat alanındaki yayınlarında da tesadüfi, günü kurtaran, gelecek persepktifinin belli olmadığı kaotik bir ortam söz konusuydu. Hatta bu sayfalardan bir kaç kez sorgulama girişiminde bile bulunduk: sergiler neye göre belirleniyor, yıllık program belli mi, belli ise neden kamuoyu ile paylaşılmıyor vs gibi... Peki şimdi ne değişti de biz bunu neredeyse bir devrim olarak nitelendiriyoruz? Değişim aslında çok temelde görünüyor. İstanbul’un en işlek caddesinin, en görünür galerisi bir dönüşüm ESRA ALİÇAVUŞOĞLU projesiyle karşımızda. Yüzünü çağdaş sanata dönen ve bu aşamada bunu süreklilik taşıyan yayınlarla, monografilerle destekleyen bir proje bu. Yapı Kredi’de yaşanan kan değişikliğinin bunda etkisi büyük kuşkusuz. Projenin başındaki isimler de bunu destekliyor. 1990’lardan itibaren Türkiye’nin çağdaş sanat ortamını yakından tanıyan Rene Block ve Melih Fereli projenin koordinatörlerinden. Block, 1995’te gerçekleştirilen ve tek başına küratörlüğünü üstlendiği 4. Uluslararası İstanbul Bienali’nden bu yana pek çok Türkiyeli sanatçı ile yakın ilişki içinde; özellikle de Yapı Kredi’nin monografilerini yayımlayacağı ve sergilerini düzenleyeceği “orta kuşak çağdaş sanatçılarla”.... Aydan Mürtezaoğlu, Bülent Şangar, Halil Altındere, Gülsün Karamustafa, Füsun Onur, Hüseyin Alptekin gibi isimlerin yer alacağı bu sergi dizisinin 1990’larla yeni bir dil üzerinde yol alan ve çeşitlenerek uluslararası ortama eklemlenen çağdaş Türk sanatının “klasiklerini” sunma yolunda ilerlediğini söyleyebiliriz pekala... ÇARPICI VE ÇOK KATMANLI Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nin bu dönüşüm projesinin ilk sergisi Hale Tenger’e ayrılmış. “Lâhavle” başlıklı sergiyle eşzamanlı yayımlanan monografi ise Ahu Antmen imzasını ve “İçerideki Yabancı” başlığını taşıyor. Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde Serkan Özkaya’nın, 2000 yılında, galerinin tüm camlarını onbinlerce dia ile kapladığı çalışmasından sonra, belki de, ilk büyük boyutlu ve galeriyi tümüyle farklılaştıran bir yerleştirmeye imza atıyor Hale Tenger. Duvarlarına tuvallerin asılmasına alışık olduğumuz galeri, ancak bir kurumun desteğiyle gerçekleştirilebilecek boyutlarda bir yerleştirmeye ev sahipliği yapıyor bu kez. Tenger’in yapıtı çarpıcı; çarpıcı olduğu kadar çok katmanlı ve pek çok okumaya açık bir özelliğe sahip. Aslında sanatçının hemen her yapıtında karşımıza çıkan toplumsal sorgulamaları bir kez daha gündeme getiriyor “Lâhavle” sergisi. Hale Tenger, kitap başlığında da gördüğümüz gibi aslında hep içimizdeki yabancı olmayı tercih etmiş; bize bizi anlatmayı, yerleşik kalıplar üzerinden toplumsal arızalarımızı sanat aracılığıyla göstermeyi seçmiş bir sanatçı. Bu sergide de bir bakıma aynı yoldan gidiyor... Sanatçı, 9 adet, boyu yaklaşık 7 metre olan kösele ayakkabılı, koyu renk pantalonlu devasa ayakları yerleştirdiği galeri mekanında izleyicinin kendini küçücük hissetmesine neden olurken; iktidar mekanizmaları içinde ezilmeye mahkum bireyler olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyor sanki. Ama insanı Güliver Devler Ülkesi’nde hissettiren ya da kimilerimizin sık sık aynı rüyayı görme deneyimini hatırlatan yerleştirmenin bu denli etkili olmasında Serdar Ateşer’in müziğinin ve galeriyi dolaşan üç farklı videonun büyük bir payı var. Belden aşağısı engellilerin kullandığı tekerlekli arabalarla oluşturulan video görüntüleri sergideki devasa bacaklar arasından geçiyor... Ve her defasında başarısızlığa uğrayıp baştan başladıklarında izleyiciye kendi çaresizliğini hatırlatıyor. Ama yine de, en önemlisi, kaba gücün ve iktidarın Lâhavle (sabır) çeken birey karşısında pek bir şansı olmaması galiba! Yapı Kredi Hale Tenger sergisiyle güçlü bir başlangıç yapıyor ve sonraki sergiler için merak uyandırıyor. “Lâhavle” Hale Tenger, Yapı Kredi Kültür Merkezi Kazım Taşkent Sanat Galerisi 5 Nisan – 5 Mayıs 2007 İstiklal Caddesi, No: 161 Beyoğlu Tel: 0212 252 47 00 Açık olduğu saatler: Hafta içi 10.00 19.00 Cts. 10.0018.00 Pz. 13.00 – 18.00 Elektrikli cihazlarını prize takıp şart etmek artık demode oldu. Şimdi bunun daha çevreci bir yolu var. Yaşasın güneş enerjisi…. Free Loader yanlardan açılan mini güneş enerjisi panelleriyle topladığı ışıkla elektronik cihazları besleyebiliyor. Farklı çıkışlarıyla cep telefonundan mp3 çalarlara kadar geniş bir elektronik cihaz yelpazesiyle uyumlu çalışabiliyor. Ayrıca dahili piline 35 saat arası güneş ışığı depoladığından karanlık bastığında bile hala şarj hizmetini sunmayı sürdürüyor. Taşınabilir bellek ve hafıza kartlarından tanıdığımız ScanDisk yeni ürünüyle taşınabilir medya oynatıcı pazarına giriyor. Sansa Wiev adlı üründe 17 milimetrelik ince gövdede sabit disk yerine 6 GB’lik bir flash disk bulunuyor. Bu sayede aygıt güç kaybetmeden çalışırken sarsıntılardan da etkilenmiyor. Aygıtın belleği SD yuvasından genişletilebiliyor. 4 inç’lik geniş ekrandan film oynatan cihaz sesi kulaklık çıkışından ya da tümleşik hoparlöründen verebiliyor. Cihaz mp3, mpeg4 video ve WMA formatını destekliyor. Cihaz AV çıkışı sayesinde videoları televizyona da aktarabiliyor. Önümüzdeki aylarda pazarda olacak cihazın satış fiyatı yaklaşık 300 Avro civarında olacak. ? Teknoloji ısınmaya karşı ? Küçük ama marifetli
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle