Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 08 26/12/07 14:49 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Ölüm Emri (Death Sentence) James Wan’ın yönettiği ve Kevin Bacon, Garrett Hedlund, Kelly Preston ile Jordan Garrett’ın oynadığı Ölüm Emri, intikamın klasik bir hikayesi. Nick Hume, bir gece kendilerini bir silahlı soygunun ortasında bulup, büyük oğlunun öldürülmesine çaresizlik içinde tanık oluncaya kadar düzgün bir işi olan, ailesiyle mutlu bir hayat süren, huzurlu, sakin ve şefkatli bir insandır. Tutuklanan katile adaletin temsilcileri yeterli bir ceza vermeyince, oğlunun cinayetiyle ilgisi olan tüm suçluları öldürmeye yemin eder. ? Çakma Başkan Hollywood`da (Churchill: The Hollywood Years) Peter Richardson’ın yönetmenliğindeki filmin başrollerini Jon Culshaw, Neve Campbell, Christian Slater ve Hamish Mccoll paylaşıyor. Amerikalı bir film ekibi, İngiltere’nin eski başkanı Churchill hakkında bir film yapmak için, İngiltere’ye gider. Çekimlerin ilk gününde, yapımcılar Churchill rolündeki aktörün yetersiz olduğunu farkedip daha iyi görünümlü bir aktörle değiştirmeye karar verir. Si ne ma 8 ??????????????????????????????????? Önyargılar kırılsın ve aşk hep kazansın ALPER TURGUT Jane Austen Kitap Kulübü (The Jane Austen Book Club), romantizm ile soluk alan mutluluğa meyilli bir güzel öykü… Bir yandan sıcaklık hissi yayıyor diğer yandan insanı gülümsetmeyi beceriyor. İnanın, bu filmin hamuru içtenlikle yoğrulmuş. Ruhunu ise ölmeyecek eserler bırakan bir yazarın kelimelerinde bulmuş. Yoksa yüreklere hitap etme hakkını kazanmak o kadar kolay mı? Jane Austen Kitap Kulübü, ünlü ABD’li kadın senarist Robin Swicord’un (en son Bir Geyşa’nın Anıları’nı kaleme almıştı) ilk uzun metrajlı filmi… Biri onursal üç Oscar sahibi, İstanbul doğumlu efsane yönetmen Elia Kazan’ın (2003 yılında yaşamını yitiren Kazan’ın komünistleri ispiyonladığı için lanetlendiğini unutmayalım) gelini olan Robin Swicord, tabiî ki asıl işini unutmadı ve filmin senaryosunu da yazdı. Jane Austen Kitap Kulübü, yazar Karen Joy Fowler’ın 2004 yılında yayımlanan aynı adlı kitabından uyarlandı. Filmin yapımcıları John Calley ve Diana Napper... Müzikler Aaron Zigman imzasını taşıyor, görüntü yönetmenliğini ise John Toon üstlendi. Filmde, yetenekli aktör ve aktrislerin adeta iyi oyunculuk gösterisine şahit oluyoruz. Neredeyse hiç kimse aksamıyor, rollerinin hakkını layıkıyla veriyorlar. Başrol bir değil birçok oyuncu arasında bölüştürülmüş; Maria Bello (Jocelyn), Hugh Dancy (Grigg Harris), Emily Blunt (Prudie Drummond), Kathy Baker (Bernadette), Amy Brenneman (Sylvia Avila), Maggie Grace (Allegra Avila), Jimmy Smits (Daniel Avila), Kevin Zegers (Trey), Parisa FitzHenley (Corinne), Lynn Redgrave (Mama Sky), Marc Blucas (Dean Drummond)… İlk kez Toronto Film Festivali’nde gösterilen yapım, yakın bir tarihte Türkiye’de de vizyon şansı bulacak. Kaliforniya’da yaşayan hali vakti yerinde beş kadın ve bir erkek, 41 yaşında yaşama veda eden ünlü yazar Jane Austen adına kitap kulübü kurarlar. Kulüp üyeleri, hayatı boyunca hiç evlenmeyen, romantizmin büyük anıtı Jane Austen’i ve onun eserlerini altı ay boyunca yeniden hatmeder. Bu sadece yaralarını Göz kırpma süresinde yaşam “Yaşamın değerini anlayabilmek, yaşanan anın tüm özünü duyumsamak... Bunların yanıtı insana en çok boşa harcanmış bir varoluştan, kaçırılan olanaklardan sonra acıyla geliyor” diyen ressamyönetmen Julian Schnabel, üçüncü filmi Le Scaphandre et Le Papillon’da (Kelebek ve Dalgıç/2007) gerçek bir öyküye odaklanarak bir adamın yakın çevresiyle bir türlü kuramadığı iletişimi, yarım kalmış aşklarını, ASLI pişmanlıklarını, kendisiyle hesaplaşmasını, iç etkileyici bir görsellikteki sinemasal SELÇUK sürgününü anlatımıyla vurguluyor. Fransa’nın en ünlü moda dergisi Elle’in yönetici editörü JeanDominique Bauby (Mathieu Amalric), Paris’in jet sosyetesinin içinde hızlı bir yaşam geçirdikten sonra, eşine (Emmanuelle Seigner), çocuklarına gereken ilgiyi, sevecenliği göstermeden, playboyluğunun tam ortasında 43 yaşında birdenbire vuran bir inmenin sonucunda artık salt sol gözünü kırpabilmektedir. Normandiya bölgesindeki inmeli hastaların bakımıyla ünlenmiş Berck Hastanesi’ne yatırılan JeanDominique’in imgeleminden görüntülerle ve iç sesiyle film başlar. Bauby’nin anımsamaları uçuşan imgelerden oluşan bir geçmişte dolaşır, kırılıp denize düşen buz parçalarından, bir kadının rüzgârda dağılan saçları arasında gezinir. Denize düşen buz kitlelerini Schnabel şöyle tanımlıyor: “Anılarla, düşlerle dolu Pandora’nın Kutusu’ndan çıkan objeler gibi bu görüntülere gereksinimim vardı. Buzullar görüntüsü olmasaydı filmim film olmayacaktı.” sırada Steven Spielberg’in yapımcısı Kathleen Kennedy romanın senaryosunu bana yolladı. Yaşamımım en önemli anlarında Bauby’nin romanı iki kez karşıma çıktı.” Kelebek ve Dalgıç’tan önce Patrick Süskind’in Parfüm’ünü çekmeye hazırlanan Schnabel yapımcıyla anlaşamadığından filmi bırakmış. Kelebek ve Dalgıç’ta ilk başta JeanDo’yu Johnny Depp canlandıracakmış ama Karayip Korsanları’nın çekimi uzadığından projeden vazgeçmiş. Yapımcılar başka Amerikalı oyuncular aramaya girişmişler, sonunda Fransız yapım şirketi Pathé, Universal’den yapım haklarını satın almış, bu da Schnabel’i rahatlatmış: “Fransızca bilmememe karşın filmi Fransızca, Fransız ve Avrupalı oyuncularla çekmek istiyordum. Bu isteğim gerçekleşti” diyen sanatçı 2004’te 92 yaşında kanserden ölen babası Jack Schnabel’le olan anılarını da filme koymuş. Oğluyla telefonda konuşmaya çalışan Jack’in (Max Von Sydow) sekreterinin aracılığıyla iletişim kurduğu sahne çok etkileyici. göstermekten aciz büyüklerin oynayabileceği bir aşk oyunu gibidir. Onlar, Austen’in kitaplarını hem günümüzle harmanlarlar hem de kendi ilişkilerine adapte ederler. Gelelim kitap kulübümüzün asil üyeleriyle tanışma faslına… Tam 20 yıldır hiç eksilmeyen bir sevgiyle eşi Daniel’e bağlı kalan mutluluk timsali Sylvia, hayatın sillesini yemek üzeredir. Daniel, başka bir kadına âşık olduğunu ilan ederek evden taşınır. Ömrünü bir sevi öyküsünün tesirinde sonlandırmayı uman Sylvia için ayrılık, aldatılmışlığın da ötesinde, içinde kaybolacağı kocaman bir boşluktur. Onun artık başı eğik, gönlü kırıktır. Sylvia’nın adrenalin bağımlısı, hiperaktif ve lezbiyen kızı Allegra ise paraşütle atlarken yaralanmıştır. Anne ve babasına bisikletten düştüğünü söyleyen Allegra, kendisini hastaneye kaldıran esmer bomba Corinne’e gönlünü kaptırır. Orta yaşa demir atan sarışın dilber Jocelyn ise erkeklerde bulamadığı sadakat adlı erdemi köpeklerde arar. Kontrol manyağı ve itaat hastası olması onun yalnızlıktan ruhunun acıdığını görmemizi engellemez. Jocelyn de diğerleri gibi, Jane Austen’in romanlarındaki saf romantizmi aramaktadır. LE GUIN Mİ AUSTEN Mİ? “Paris’i görmemiş Fransızca öğretmeni mi olur” diye sızlanan ancak Kanada’daki Quebec eyaletini Fransa’da sanan Prudie, çoktan tutkunun peşine düşmüştür. Eski bir hippi olan annesi Mama Sky ile sorunlar yaşayan Prudie, kocası ve büyük aşkı Dean’in yüzeysel bir adama dönüşmesine kahrolmaktadır. Prudie’nin savunma mekanizmasının çöktüğünü gören çapkın ve yakışıklı öğrencisi Trey (gözleri velfecri okuyan bir tip) hiç vakit kaybetmeden harekete geçmiştir. Evlilik kurumuna altı kez girişçıkış yapan ve hâlihazırda yedinci deneyim için kollarını sıvayan Bernadette ise başka bir âlemdir. Tek erkek üye Grigg Harris, asla büyümeye yanaşmayan, bilimkurgu aşkıyla yanıp tutuşan garip ve çekici bir adamdır. Grigg, Jane Austen’i hiç okumamıştır, onun gönlü Mülksüzler’in yazarı Ursula K. Le Guin’dedir. Kulüp üyeleri, Jane Austen’in Aşk ve Gurur, Emma, Sense and Sensibility, Mansfield Park, Northanger Abbey ve Persuasion adlı altı eserini kendi aralarında bölüşürler. 200 küsur yıl önce yazılmaya başlanan Austen klasikleri, günümüz insanında yankısını bulmuştur. Her ay bir kitabı tartışan kahramanlarımız, zamanla grup içindeki çekememezliği, önyargıları, bencilliği, çokbilmişliği hasıraltı edecekler, paylaşmayı namus bilip çoğalacaklar, kaynaşıp yakanlaşacaklardır. “Erkekler kitap okumaz”, “erkekler bilgiyi kendine saklar”, “erkeklere güvenilmez” gibi bir hayli ezik ve kadınca klişeler, yerini iki ayrı cinsin aslen insandan doğduğu gerçeğine bırakır. Sonra dostluk da yeşerecektir, ikinci bir şans da verilecektir. Ve her şeyden önemlisi aşktır ve (endişeye mahal yok) eninde sonunda galip gelecektir. Çünkü aşk tanrısı, şirinlik muskası, sevimli bebek Eros, en tatlı sohbetlerin demlendiği esnada, avlarını belirlemiş ve yayını germiştir. Ne mutlu o şanslı kurbanlara… İyi seyirler. RESİM YAPAR GİBİ... Basquiat ve Before Night Falls’da ressam JeanMichel Basquiat ile Kübalı yazar Reinaldo Arenas’ın yaşam savaşımlarını irdeleyen Schnabel, Kelebek ve Dalgıç’ta aynı konuyla birlikte yaratım kaygısını irdeliyor. “Filmlerimde bildiğim, tanıdığım durumları anlatıyorum. Kendimi dışa vurmak için bildiğim tüm olanakları kullanıyorum. Sağ gözünüzle göremiyorsanız sol gözünüzü kullanın. Sol gözünüzde arızalıysa belleğinizi, imgelemlerinizi devreye sokun” diyen, yeni destekler bulmak için film yaptığını belirten Julian Schnabel sanatı gerekli, yararlı bir gereç diye tanımlıyor, resim yapar gibi film çektiğini vurguluyor. Oscar ödüllü (Er Ryan’ı Kurtarmak, Schindler’in Listesi) Janusz Kaminski’nin görüntüleri, 400 Darbe olmak üzere Fransız sinemasının tanıdık müzikleri eşliğindeki Kelebek ve Dalgıç, 18 Ocak’ta gösterime girecek. Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü alan, üç dalda (yabancı dilde en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo) Altın Küre adayı olan bu yetkin, düşündüren içsel yolculuğa siz de katılın. GÖZLE YAZILAN KİTAP Kelebek ve Dalgıç, izleyiciye olağanüstü bir görsellik sunuyor çünkü filmi bedeni kıpırtısız, yaşamı salt sol gözüyle algılayabilen JeanDo’nun bakışıyla izliyoruz. Bu amansız hastalığın onu yenip yok etmesine izin vermeyen JeanDo, özel geliştirilmiş bir alfabeyle, güzel terapistinin (Anne Consigny) ve yayınevinin sekreterinin (MarieJosée Croze) desteğiyle öz yaşam öyküsünü yazmaya girişir. Sol gözünü kırparak yazdırdığı romanında anılarını, pişmanlıklarını, tam anlamıyla sevmeyip oyalandığı kadınları, derinliğine varamadığı mutluluğu betimler. Schnabel, bu yetkin çalışmasını metinle görüntü, duyuyla duyum, soyutlama ve coşku arasında gidip gelerek tanımlar. İlk bölümdeki nesnel kamera çalışmasının ardından kamera JeanDo’nun görüş açısına geçerek yaşananın karmaşıklığını bize yansıtır. Görüntüsel olarak hiç devinemeyen JeanDo’nun iç sürgününe, bellek kayışlarına odaklanır. Romanının adını Kelebek ve Dalgıç koyan Bauby, inmenin tutukladığı bedenine özgür mantığıyla gönderme yapar. Kendini hiç bu kadar bağımsız, insancıl duyumsamadığını belirten JeanDo yazım ilerledikçe “Dalgıç giysim daha az bunaltıcı olurken bilincim bir kelebeğe dönüştü” der. Roman, 1996’da JeanDominique Bauby’nin 44 yaşında yaşamını yitirmesinden biriki gün önce yayımlanır, en çok satanlar listesine girer. Seksenlerdeki Yeni Dışavurumculuk akımının önde gelen adlarından, Basquiat (1996), Before Night Falls’ın Geceden Önce/2000) senaristiyönetmeni, ressam Julian Schnabel, Kelebek ve Dalgıç’ı sinemaya uyarlamasının kaçınılmaz olduğunu belirtiyor. Andy Warhol’un menajeri inmeli Fred Hughes’a okuma yapan Schnabel’e hastabakıcısı bu romanı vermiş: “Sarsıldım, roman beni çok etkiledi. Birkaç yıl sonra babam hastalandı. O ? Beden Öğretmeni Bay Woodcock (Mr. Woodcock) Yönetmenliğini Craig Gillespie’nin yaptığı komedi filminde Susan Sarandon, Melissa Sagemiller, Billy Bob Thornton ve Seann William Scott rol alıyor. Forest Meadow Ortaokulu Öğrencileri için, beden eğitimi dersleri oyun zamanı değil, Bay Woodcock’un denetiminde zihinsel ve bedensel aşağılanmaya katlanma egzersizidir. Ulus çapında ençoksatan Letting Go: Getting Past Your Past kitabının yazarı John Farley için, Bay Woodcock’un sınıfında olmanın getirdiği acı dolu anların hatıraları artık yerini başarılı bir yazar ve motivasyon konuşmacısı olmanın getirdiği özgüvene bırakmıştır. Kitap turu sırasında son anda gerçekleşen bir iptal, John’a bir günlük tatil imkanı sağlar. Genç adam annesi Beverly’ye (Susan Sarandon) sürpriz yapmak için eve döner. Bir de haberi vardır: Mısır Festivali sırasında, kasabanın saygın ödülü ‘Corn Cob Key’ (Mısır Koçanı Anahtarı) kendisine verilecektir. Annesinin Bay Woodcock’a aşık olduğunu öğrenince, John’un büyük sevinci yerini öfkeye bırakır.