22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 19/12/07 15:23 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 22 ARALIK 2007 CUMARTESİ İ zmir Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenen Kafes’i izlemek üzere New York’tan gelen yazar Mario Fratti, oyununun İzmir’deki sergileniş biçeminin dünyadaki en iyi iki yorumdan biri olduğunu söyledi. Oyunun başarılı yönetmeni Barış Eren de, “Yönetmen bir oyunun tozunu silkebilir de, toza da batırabilir” dedi. İzmir Devlet Tiyatrosu’nda Aralık ayı başında prömiyeri yapılan IŞIK “Kafes” adlı oyununun KANSU yazarı Mario Fratti Türkiye’deydi. Oyununu üç kez izledi ve çok beğendi. Uzunca süredir Almanya’da tiyatro yapan, geçtiğimiz yıl Devlet Tiyatrosu’nun yönetmenleri arasına katılan Barış Eren, Kafes’i ve yönetmenlik serüvenini anlattı bize: Siz Almanya’da da tiyatro yaptınız. Peter Stein ile birlikte çalıştınız. Schiller Tiyatrosu’nda görev aldınız. Sizin için “Artık Türkiye’ye kesin dönüş yaptı” diyebilir miyiz? “Diyebiliriz. 2007 yılının Ocak ayından beri Devlet Tiyatroları rejisör kadrosundayım. 2006 2007 tiyatro sezonunda Ölümden Kaçış Yok, İkinci Bölüm, Modigliani, Kafes adlı oyunları Devlet Tiyatroları’nda sahneledim. Almanya’daki tiyatrolarla da iletişimim sürüyor. Bu yıl Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün izniyle Almanya’nın Berlin kentinde ‘Doğal Zehir’ adlı oyunu sahneye koydum. Önümüzdeki yıl yine çeşitli oyunlar için Barış Eren davetler aldım.” En son İzmir Devlet Tiyatrosu’nda Mario Fratti’nin “Kafes” oyununu sahneye koydunuz. Sanırım yazar da İzmir’e gelip oyunu üç kez izledi. Oyundan hoşnut kaldı mı? “Mario Fratti 4 Aralık’ta İzmir Devlet Tiyatrosu’nda prömiyerini yaptığımız ‘Kafes’ adlı oyununun nasıl sahneye konulduğunu çok merak etti ve New York’tan kalkıp İzmir’e geldi. Dünya tiyatro literatüründe çok önemli bir tiyatro adamı ve yazarı. Tiyatro kürsülerinde dersler veriyor, edebiyat dergilerinde eleştiriler yazıyor. Yapıtları 60 ülkede oynamış bir yazar. Oyunu izledikten sonra, benimle ve oyucularla konuşmak istedi. Şimdiye kadar Amerika ve Avrupa’da ‘Kafes’ adlı oyununun 45’e yakın değişik yorumunu gördüğünü, İzmir’deki sergilenişin en iyi iki yorumdan biri olduğunu söyledi. Bu; hem beni, hem de oyuncuları çok mutlu etti.” Siz oyundan hoşnut musunuz? “Evet. Sıkı bir çalışma programı uyguladık. İyi bir ekip kurdum. Çok uyumlu ve verimli S ‘Yönetmen bir oyunun tozunu da silkebilir, toza da batırabilir’ işi şansa bırakmak yoktur. Kafanızdaki yorumun ne olduğunu, oyuncunun oynayacağı karakterin kim olduğunu, neyi nasıl ve neden yaptığını çok somut verilerle kafasına sokabilirseniz, oyuncunun o karaktere kanalize olmasını sağlayabilirseniz, hem oyuna, hem de oyuncuya can katabilirsiniz. Ama bu dediklerim, tam donanımlı, sağlam bir eğitimden geçmiş oyuncularla mümkün olabilir. Elinizdeki malzeme yetersizse, ne yaparsanız yapın ancak belli bir düzeyi tutturabilirsiniz. Bu konuda zaman zaman sıkıntılarım oldu. Hemen şunu belirteyim: Gerek Almanya’da, gerek Türkiye’de genellikle iyi kadrolarla çalıştım. Kendimi şanslı sayabilirim. Eğer karşınıza yeteneksiz bir oyuncu çıkarsa sıkıntılı günleriniz başlıyor demektir. Her şeye baştan başlamanız gerekecektir, ya da o oyuncuyu oyun içinde eritmeye, saklamaya yöneleceksiniz. Nasıl oyuncuların korkulu rüyası kötü bir yönetmenle çalışmaksa, yönetmenlerin de kabusu yetersiz bir oyuncu ile çalışmasıdır. Berlin’de ve Türkiye’de birkaç kere başıma geldi. Berlin’de sahneye koyacağım bir oyunda önemli bir rol için oyuncu seçimi yapıyordum, referansları bol, Avrupa’nın bir çok kentinde oynamış, seminerlere katılmış, fiziği de role çok uygun bir oyuncuyu denemeden oyuna aldım. Hata yaptığımı o oyuncunun sahnesini aldığım zaman anladım. Sahnede yürümesini, oturmasını, konuşmasını bilmeyen birisiyle karşı karşıyaydım. Bu konuda referansların ne kadar aldatıcı olabileceğini anladım. Oyunun ve diğer oyuncuların verimine darbe vuracağı için o oyuncuyu değiştirmek zorunda kaldım. Sonuçta yönetmenin oyunculara can katabilmesi için oyuncuların donanımlı olması gerekir. Yönetmen için de aynı şey geçerlidir. Yetersizse, yeteneksizse, yeniliklere açık değilse bırakın can katmayı tiyatronun canını çıkartabilir. ahne tozu Ölüm ve Kız Tiyatro Turuncu’nun Ölüm ve Kız adlı oyunu, hukukçu Gerardo Escobar’ın diktatörlük döneminde işlenen insanlık suçlarıyla ilgili komisyona seçildiği günün gecesi başlar. Karısı geçmişte işkence görmüş bir kurbandır. Kadın, evlerine rastlantı sonucu gelen doktoru sesinden tanır. Bu adam, kendisine işkence yapan doktorun ta kendisidir. Artık kesintisiz bir sorgulama ve kaçınılmaz bir yüzleşme başlayacaktır. Bu, geçmişin acılarını konuşmaksızın içlerine gömen karıkoca için de, ilişkilerini sorgulayacakları bir süreçtir. Daha önce sinemaya da uyarlanan oyunu Vahit Atan yönetirken, Nilay Doğan, Deniz Karaoğlu, Kaan Songün rol alıyor. Ölüm ve Kız, bugün ve 28 Aralık tarihlerinde Profilo Alışveriş Merkezi’nde sahnelenecek. (Tel: 0 212 216 44 00) Dalga Dalga, kitle ruhunun kimi zaman nasıl önlenemez bir zorbalığa dönüşeceğini konu alan gerçek bir deneyden yola çıkarak yazılmış bir eser. Gordon College’da tarih öğretmeni olan Ben Ross, II. Dünya Savaşı ve soykırımı anlattığı dersinde, öğrencilerin neden Alman halkının çoğunluğunun soykırıma karşı çıkmadığı sorusuna verecek yanıt bulamayınca, tüm sınıfın katılacağı bir itaat deneyi yaparak bu soruyu etkili bir biçimde yanıtlamak ister. Başlangıçta bir “disiplin oyunu” olarak başlayan deney, dersler ilerledikçe kendi selamı, amblemi, kuralları ve sloganları olan “Dalga” adlı bir harekete dönüşür. Reinhold Tritt eserinden, Şakir Gürzumar’ın yönettiği oyunda Levent Ülgen, Ayçe Abana, Metin Coşkun, Faruk Akgören, Ayşegül Alpak rol alıyor. Dalga, 25 ve 26 Aralık tarihlerinde Kenter Tiyatrosu’nda sahnelenecek. (Tel: 0 212 246 35 89) bir prova dönemi geçirdik. Metin üzerinde ufak tefek budamalar yaparak metni daha akıcı bir hale getirdim. Oyuncular ve teknik ekip her konuda bana inandılar ve oyunu en iyi şekilde çıkarmak için kolları sıvadılar. Ortaya çıkan ürün de bunu kanıtlıyor zaten. Ben tiyatroda eylemi seviyorum. Metinde çatışma olmalı, eylem olmalı. Uzun monologlar, diyaloglar pek bana göre değil. Özcan Özer’in çevirdiği Mario Fratti’nin Kafes’i bana bu açıdan çok olanaklar sağladı. Yapısı, içinde taşıdığı eylemi ve gerilimi beni çekti.” Uzun yıllar oyunculuk, ardından yönetmenlik… Sahnede olmadan sahneyi yaşamak, sahneye can katmak, eksiği gediği kapamak… Yönetmen, bir oyunun tozunu silkebilir mi? Yönetmen, oyunculara yeniden can katabilir mi? Sizin bu konuda örnek göstereceğiniz deneyimleriniz oldu mu? “Yönetmen bir oyunun tozunu silkebilir de, toza da batırabilir. Sahnelerde bunun örnekleri çoktur. Çok sağlam, çok iyi metinler yeteneksiz, fanteziden yoksun yönetmenler tarafından tanınmayacak hale getirilebilir. Ya da tam tersi, zayıf metinler, kurgusu, temeli zayıf çatısı ve söylemi olmayan metinler de bazen iyi bir yönetmen tarafından yorumlanarak sahnelerde izleyiciyi doyurabilir. Ama bu son verdiğim örneğe pek sık rastlamıyoruz. Oyunculara yeniden can katma, soluk verme zaten bir yönetmenin asal görevidir. Bir kere yönetmenin metni kendi kafasında yorumlamış ve çözmüş olması gerekir. Ev ödevini çalışmış, iyi hazırlanmış ve oyuncuların karşısına öyle çıkmış olması gerekir. Oyuncuyu deneme yapması için yüreklendirmeli, desteklemelidir. Sanatın her kolunda olduğu gibi tiyatroda da Oyunu Bozuyorum Garajistanbul’un ‘Oyunu Bozuyorum’ adlı oyunu, bir kadının kendi varoluş yolculuğundan yola çıkarak görmezden geldiğimiz namus cinayetleri, ahlak kavramı, ensest, tecavüz gibi gerçekleri sorgulayıp sözünü cesurca söylüyor. Mustafa Avkıran Ve Övül Avkıran’ın tasarladığı Oyunu Bozuyorum’un metni Meltem Arıkan tarafından yazıldı. Övül ve Mustafa Avkıran tarafından yönetilen oyunda Roza Erdem, Kaan Çakır, Korhan Başaran, Meltem Arıkan, Berna Uzel, A. Pınar Öğün, Memet Ali Alabora, Derya Karadaş, Serkan Ercan, Görkem Yeltan, Gökçer Genç, Erkut Ertürk ve Deniz Erdem rol alıyor. Oyunu Bozuyorum, 27 ve 28 Aralık tarihlerinde garajistanbul’da sahnelenecek. (Tel: 0 212 244 44 99) Sahnenin karanlık yüzüne bir ışık Kenter Tiyatrosu’nun yeni oyunu Koca Bir Aşk Çığlığı, tiyatronun Bugün büyülü dünyasının perdelerini aralarken, perde gerisinde yaşanan acıları saat 20.00’de ve keyifleri gösteriyor izleyiciye. Kendisi de oyuncu olan Josiane Balasko’nun yazıp, Zeynep Avcı’nın Türkçeleştirdiği ve Işıl Kenter Tiyatrosu, yarın Kasapoğlu’nun yönettiği oyun, izleyenleri tiyatro sahnesi içinde da saat 16.00’da başka bir tiyatro sahnesine götürüyor. Bekir Aksoy, Hazım Körmükçü, Tilbe Saran ve Selçuk Yöntem’in Caddebostan Kültür rol aldığı Koca Bir Aşk Çığlığı, yalnızca Merkezi’nde tiyatroseverlerle ZUHAL perdenin arkasındaki karanlıklara ışık tutmuyor; aynı zamanda aşk ve nefreti buluşacak olan Koca Bir Aşk AYTOLUN derinlemesine yaşayan iki insanın 10 yıl sonra Çığlığı, ocak ayında da bir tiyatro oyununda biraraya gelişini anlatıyor. 10 yıldır rafa kaldırılan, konuşulmayan, bitmeyen konular, bir tiyatro turneye çıkacak oyunuyla açığa çıkıyor. Ve yüzleşme anı... Tiyatro dünyasının görünmeyen yüzünün yanı sıra ilişkilerdeki çıkışsızlığı, iletişimsizliği ve bunun topluma yansımasını Tilbe Saran ve Selçuk Yöntem’le konuştuk. Üç Kız Kardeş Anton Çehov’un Üç Kız Kardeş eseri, 19. yüzyıl sonunda geleneksel değerlerin çözülüşüne Rusya’daki gelişmeler açısından bakıyor. ‘Üç Kız Kardeş’ Değişen koşullara ayak uyduramayan bir ailenin çaresizlikle biçimlenen eylemsizliğini anlatıyor. Geçmişe duydukları özlemin yeni koşullarda değersizleşmesi karşısında umutsuzluğa kapılan bu aile fertlerinin gerçek dünya ile iç dünyaları arasında kalışları işleniyor. Nikita Milivojeviç’in yönettiği Üç Kız Kardeş’te Aslı İçözü, Bennu Yıldırımlar, Yeliz Gerçek, Haldun Ergüvenç, İbrahim Gündoğan, C. Ahhan Şener, Can Ertuğrul, Ozan Gözel, Yiğit Sertdemir, Ayşegül Devrim, Hüseyin Köroğlu, Cengiz Tangör, S.Bora Seçkin, Özge Özder, Turgut Arseven rol alıyor. Üç Kız Kardeş, 26 Aralık tarihinden 30 Aralık tarihine dek Kadıköy Haldun Taner sahnesinde tiyatroseverlerle buluşacak. (Tel: 0 216 349 04 63) OYUNCULAR NE KADAR NAİF Oyun hem perdenin arkasını anlatıyor hem de aşk ve nefreti bir arada yaşayan iki insanı. Sizce Koca Bir Aşk Çığlığı daha çok nelere dikkat çekiyor? Tilbe Saran: Oyun, tam da sahnenin arkasını, ışıkların gölgesinde kalan yerleri anlatıyor. Tıpkı ayın öteki yüzü gibi. Oyuncular, sahne teknisyenleri, menajerler ve yönetmenler ile onların ilişkileri görülüyor oyunda. Bu oyunda çok bilindik ama benim bir kez daha keşfettiğim şeylerden biri, oyuncuların aslında ne kadar naif oldukları. Sahne insanları, başkalarının sözleriyle kavga ediyorlar, başkalarının sözleriyle aşklarını tahlil edip, hesap soruyorlar. Oyuncuların aslında kapalı, tutuk ve çekingen bir tarafları da var. Sadece ışık altında gerçeği söylüyorlar. O ışık gittiği an tedirginlik başlıyor. Selçuk Yöntem: Oyunun en büyük özelliklerinden biri de oyunu yazarı Josiane Balasko’nun da oyuncu olması. Görünen ve görünmeyeni bir arada veren oyunun en önemli yanı yazarken kendi yaşanmışlığından yola çıkmış olması. Bu oyun o kadar gerçekçi ki, bazen aramızda da metindeki diyalogları yaşadığımızı farkediyoruz. Bir oyuncu sahne matematiğini bilir çünkü. Yaşadıklarıyla da kaynaştırdığı için ortaya gerçek yaşamdan bir kesit çıkıyor. Saran: Üzerinde oynama yapmadığımız tek oyun bu. Oyunun genel akışı içinde zaman zaman ufak tefek değişiklikler yapılır provada. Koca Bir Aşk Çığlığı duruma o kadar hakim ki dokunamıyoruz bile. O kadar iyi biliyor ki önünü arkasını sağını solunu. İnsan sustuğu zaman daha fazla dinler Hugo ve Gigi’nin içlerindeki nefret 10 yıl geçse de hala taze. Peki ilişkileri bu çıkışsızlıklara sürükleyen nedir? Saran: Yaşanmamışlıklar. Bir ilişkideki sorunların muhasebesi yapılıp, faturası çıkarılamayıp dondurulmuşsa çıkış olmuyor. Platonik aşklar o yüzden hiç bitmez; yaşanmadığı için. Bitmeden rafa kalkan konular bir gün geliyor ufak bir kıvılcımla hemen büyüyor. İlişkilerde, herkes kendi iç sesiyle konuşup yüksek sesle söylemediği zaman sarsıntı başlıyor. Bu iletişimsizliğin aileye, aileden de topluma yansıması nasıl oluyor? Saran: Aile toplumu oluşturan en küçük birim. Oradaki hastalıklar da bir çok yere yansıyor. İnsanı insan yapan şey bulunduğu coğrafyanın kültürüdür aslında. Biz doğduğumuzda ormana bırakılsaydık farklı yetişmiş olurduk. Toplumdaki görünen görünmeyen her türlü hasar aileye dayanıyor. İletişimsizlik hep vardı. Ama şimdi daha başka nedenlerle, daha büyük sekteye uğruyor bu iletişimsizlik. Artık insanlar yüzyüze konuşmak yerine internet aracılığıyla belki de çok zor söyleyecekleri şeyleri, çok rahat bir şekilde ifade eder oldular. Kimliklerini gizleyerek bir takım şeyleri söylüyorlar ya da tam tersine sahte kimlikleri çok rahat ediniyorlar. Bence iletişimsizlik artık çok aleni bir şekilde yaşanıyor. Selçuk: İletişimsizlik çağın gerçeği. Her insanda var. İnsan kendi içinde ne kadar anlaşılır kılsa da dünyayı, o iletişimsizliği hep yaşıyor. Sanat dünyasında bu durum daha da hassas. Bu işin çalışanları daha kırılgan, daha hırslı, daha kıskanç... İnsanlar gittikçe daha mı çok susuyorlar? Saran: Susmanın faydalı olduğunu düşünüyorum. İnsan, sustuğu zaman daha fazla duyar, daha fazla dinler. Yöntem: Ama susarsa da iletişim bozulacak o zaman. Herşeyin bir ölçüsü olduğu gibi susmanın da bir ölçüsü olmalı. Saran: Susmak her zaman kötü olmayabilir. Dinlemeyi de öğrenmek gerekir. İletişim mecralarının çoğaldığı bir ortamda herkes kendini ifade ettiğini düşünüyor. Acaba gerçekten öyle mi? Yöntem: Öyle olduğu sanılıyor. Facebook çılgınlığı gibi dehşet bir olay var mesela. İnsanlar bence yalnızlıklarının boyutunu büyük ölçüde burada yok etmeye çalışıyorlar. Yalnızlıklarını ve iletişimsizliklerini bu yolla örtmeye çalışıyorlar. Arkadaşlıklarını sergiliyorlar ve zamanla yaşanmış yaşanmamış ne varsa tüketiyorlar. YAŞAMIN GERÇEĞİ Oyunda da yer alıyor. Parlak yıldız sistemi, sözleşmeler, zorunluluklar... Ne tür zorlukları var oyunculuğun? Yöntem: Aslında bunlar yaşamın bir gerçeği. Belli bir noktaya geldiğiniz zaman herkes sizin arkanızda. Ancak kişisel yaşamınızda bazı zaaflarınız ve karakteristik hatalarınız varsa, o zaman sistem çok acımasız olabiliyor. Başarılı olmanıza rağmen sizi birden itebiliyor, yok edebiliyor ya da sizinle ilgilenmeyebiliyor. Hugo ve Gigi de oyunda, kişisel yanlışlıkları yüzünden tiyatrodan uzaklaşmış ancak bir ümit geri dönmeye çalışıyorlar. İçlerindeki oyunculuğu var etme çabaları var ama sistem ne yazık ki bu kadar acımasız. RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle