22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 02 19/12/07 15:24 Page 1 CUMARTESİ EKİ 2 CMYK 2 22 ARALIK 2007 CUMARTESİ Bir daha gerçekleşmeyecek fe Babacan dünyayı gezerken yaşadığı yerleri fotoğraflamaya başladı. Amatör merakı Babacan’ı Royal Caribbean Cruise gemisinde fotoğraf yardımcılığı yaparken düğün fotoğrafçılığında da uzmanlaşmaya yöneltti. Las Vegas, Phoenix ve New York’ta düğün, organizasyon ve davet fotoğrafçılığı yaptıktan sonra İstanbul’a geri döndü. Duyguları ifade eden kareleri çekmeyi seven Efe Babacan aynı SABİHA zamanda Photoshop KURTULMUŞ dergisinde editörlük de yapmakta. Dünyayı gezerken fotoğraf merakı nasıl profesyonelliğe dönüştü? “Üçer yıl aralıklarla Berlin ve Paris’te yaşadım. Bu süreçte sadece amatör fotoğraflar çekerken, daha sonra yolcu gemilerinde yaşadığım yıllar boyunca profesyonel olarak fotoğraf çekmeye başladım. Çektiğim fotoğraflardaki yaratıcılık, sadelik, ışığı iyi kullanmam, kadraj ve kompozisyondaki titizliğim, doğru zamanlamalarla yakaladığım anlar insanların dikkatini çekti. Etrafımdakiler bana ya komedyen, ya da fotoğrafçı olmam gerektiğini söylediler. Gerçekten komedyen olamayacağım gerçeğiyle yüzleşince, fotoğrafçılığa ağırlık verdim.” Neden düğün fotoğrafçılığı? “Çünkü insanlarla rahat diyalog kuruyorum. Düğün dışında her türlü portre, organizasyon, kurumsal davet fotoğrafçılığı da yapıyorum. Bir ürün çekimi bana haz vermiyor Çünkü ürün hareket etmeden orada duruyor, ama bir düğünde veya davette tango dansı yapan bir çifti izleyerek, şarkının sonunda erkeğin kadının belini bükerek estetik bir hareket yapması veya ağlayan kadınların birbirine sarıldığı an, patlayan şampanya karşısında insanların heyecanını ve gülücüklerini görüntülemek çok daha eğlenceli. Özellikle zor koşullarda çalışan muhabirler veya bombalar arasında çalışan savaş fotoğrafları çeken kişiler benim gözümde kahramanlar. Düğünler bazıları için son derece stresli olsa da, benim için çok eğlenceli. Bir çiftin hayatlarının en önemli gününü belgelemek ve o fotoğraf karelerini ölümsüzleştirip geleceğe taşımak size verilmiş önemli bir görev. Bu görevi iyi bir şekilde tamamladığımı düşündüğüm için düğün fotoğrafçılığı. Ürün, katalog çekimleri gibi işler gelince başka fotoğrafçıları öneriyorum. Güven kazanmak para kazanmaktan daha önemlidir. Düğün fotoğrafçılığı da diğer fotoğrafçılık dallarından daha önemli bence, çünkü sadece bir defa gerçekleşecek anların fotoğrafını çekiyorsunuz.” Amerika’da bir süre düğün ve organizasyon fotoğrafçılığı yaptınız, nasıl bir süreçti? “Amerika’da bu işi Peter Jordan, Lilet Hamp gibi büyük ustalardan öğrendim. Tarzımı, çalışkanlığımı ve yaratıcılığımı çok beğendiler. Bugün hala benim fikirlerimi kullandıkları oluyor. Ben onlardan o kadar çok şey öğrenirken, benim de onlara yeni fikirler vermem farklı kültürlerden gelen tarzları Merhaba Matbaanın bulunuşu yeni bir çağ başlattı. Gutenberg’in icadı dünyayı değiştirdi. Antik çağdaki yazıları kopyalama sıkıntısı artık geride kalmıştı. El yazmalarının yerini makina aldı. Artık matbaa sahipleri istedikleri eseri çoğaltıp piyasaya sürebiliyordu. Ama bir süre sonra iş yaşamının değişmez kuralı olarak bellenen ticari kaygı, matbaalar arasında haksız rekabeti ortaya çıkardı. Yeni bir esere şans tanıyanların sayısı oldukça azdı. Piyasada olan ve halihazırda satılan eserleri kopyalayıp satmak daha karlı görünüyordu. Bunu önlemek için bir düzenlemeye gerek duyuldu. Sonuçta bir eseri belli bir süre tek bir matbaanın basıp satabilmesi için düzenleme yapıldı. Fakat bu düzenleme üreteni değil çoğaltanı korumaya yönelikti. Bu durum bir süre böyle gitti. Ta ki 1710 yılına kadar. Telif hakları kanunları modern şeklini ilk defa bu tarihte Kraliçe Anne Kanunları (Queen Anne Statute) ile aldı. Eser sahibini ve onların ailesini teşvik etmek ve eser üretimini arttırmak amacıyla yapılan kanun, eserin kopyalanma hakkının eser sahibinde olduğunu vurguluyordu. Süreç içersinde telif haklarının kapsamı genişledi ve bugünkü haline dönüştü. Artık dünyada meslek birlikleri sayesinde eser sahibinin yani yaratıcının izni olmaksızın ve bedeli ödenmeksizin eserin kullanımına karşı cezai yaptırımlar uygulanıyor. Tamam dünyada hal böyle de Türkiye’de durum nasıl? Bu hafta Sinem Dönmez ve Zuhal Aytolun bu konuyu araştırdı. Ortaya çarpıcı sonuçlar çıktı. Ülkemizde yasalar yeterli görünse de uygulamaya geldiğinde işler tersine dönüyor. Yurt dışında artık hayatta olmayan isimler bile varislerine telif hakları dolayısıyla milyon dolarlar kazandırırken Türkiye’de tek kuruş bile alamayan isimlerle karşılaştık. Yazıyı okuyunca işin aslında en temel sorununun örgütlenme eksikliği olduğu göze çarpıyor. Telif hakları konusundaki çalışmalarıyla tanınan Türk müziği bestecisi ve söz yazarı Dursun Karaca’nın geçen yıl yazdığı kitapta da değindiği gibi meslek birliklerinin tek çatı altında toplanması kaçınılmaz. Bunun en iyi örneklerinden birisini Fransa’nın telif kuruluşu SACEM’de görebiliyoruz. Paris’te muhteşem bir binada yaklaşık 3 bin personeli ile çalışan SACEM’in diğer ülkelerdeki temsilcilikleriyle birlikte toplam çalışan sayısı 5 bin civarında. Böyle olunca da eser sahipleri haklarını kuruşuna kadar alabiliyor. Ve ortaya milyon dolarlarla açıklanabilen servetler çıkıyor... İyi hafta sonları... E anların fotoğrafçısı Gol atan futbolcu gibi seviniyorum Yabancı düğünleri ve Türk düğünlerini karşılaştırırsak... “Genelde herkes fotoğraf çektirmeyi seviyor. Fotoğraf çektirmeyi sevmeyen zaten bunu vücut diliyle belli ediyor ve o kişinin yanına yaklaşmıyorsunuz. Türk olsun yabancı olsun, herkesin beklentisi güzel fotoğraflar çektirmek. Amerika’da fotoğrafçı olarak daha çok krediye sahipsiniz. Herkes sizi dikkatli bir şekilde dinliyor ve son derece uyumlu davranıyor. Türkiye’de ise insanlara poz verdirirken zorlandığım anlar oluyor çünkü¸ ‘evet lütfen böyle yapın, şöyle durun’ dediğim zaman zorlananlar oluyor. Türkiye’de fotoğrafçıdan beklenti daha düşük olduğu gibi, bazı kişiler tarafından uyum da daha düşük olabiliyor. Kendimi zaman zaman rejisör gibi hissediyorum. İkiüç saat hiç durmadan böyle yapın, şöyle durun diyerek fotoğraf çekiyorum. Daha önce hiç çekilmedikleri tarzda benim tarafımdan fotoğraf çektirilen kişiler hemen havaya girerek, ‘evet, bir de şöyle yapalım’ diyerek onlar da bana fikir veriyorlar ki, bence uyum burada tamamlanırken, beklentiler de tatmin edilmiş oluyor. Belki ülkeden ülkeye göre değil de, insandan insana göre karşılaştırmak daha doğru.” Sizin yönlendirmelerinize uyum sağlayabiliyorlar mı? “Çekimlerde geleneksellik de oluyor ama onlara haydi biraz da şöyle yapalım diyorum. Zaten ortada ağır bir senaryo ve zor bir çift varsa, direk konuya girmiyorsunuz, önce biraz geleneksel gidiyorsunuz, zamanla damat ve gelin size alıştıkça ve güvendikçe değişik tarzlara doğru yelken açılıyor. Satranç oyunu gibi birçok şey taktiksel olabildiği gibi, aynı zamanda iyi bir doğaçlamacı olup hızlı düşünmeniz ve davranmanız gerekebilir, aksi takdirde geleneksel kalıplarda sıkışıp kalırsınız. Gelenekleri korurken, her zaman yeniliklere de açık olmak gerekir.” En çok çekimini yapmaktan zevk aldığınız anlar? “Eğlencenin en yüksek seviyede olduğu anlar. Halay çeken insanları, şakalaşmaları, gülücükleri, duyguları çok güzel ifade edebilecek kareleri yakalayınca bu işten gerçekten büyük keyif alıyorum. Bu anları yakaladığınızda, gol atan futbolcu gibi seviniyorsunuz.” birleştirerek ortaya güzel bir sentez sundu. Zamanla birbirimize öyle alıştık ki, çekimlerde sadece bakışlarımızla konuşmaya başlamıştık. Bazen çekim yapılan yerde, bir noktadan diğerine koşarak orada gelişen enstantaneleri yakalamak lazımdır. 400 kişilik bir davette bazen iki, bazen üç fotoğrafçı çekim yaptığımız grubu çok iyi izleyerek, en ufak ayrıntıları kaçırmadan takım ruhuna sahip bir şekilde çalıştık. Türkiye’de çok iyi düğün ve organizasyon fotoğrafçıları var ama benim farkım Amerika’dayken Hint, Vietnam, Kamboçya, Filistin, Meksika, Yunan, Amerikan, Kızılderili gibi değişik milletlerin düğün fotoğraflarını çekmem, farklı bir tarzımın ve bitmeyen bir enerjimin olması. 16 saat süren Hint düğünlerinde yorulduğumu ertesi gün anlardım. Bunlar hep tatlı yorgunluklardı, değişik ortamlarda bulunup yeni şeyler öğrenmek bu sürecin en güzel tarafıydı zaten.” Düğün fotoğraflarını çekerken bile farklı bir yorumunuz var. Neyi ön plana çıkarmaya çalışıyorsunuz? “Ön plana çıkarmak istediğim öncellikle gelinin güzelliği. Her gelin, düğün günü dünyanın en güzel kadını olduğunu ispatlamak ister. Bunu ispat edecek kişi de fotoğrafçıdır. Bu önemli bir misyondur ve hassas dengeler üzerine kurulmuştur. Türkiye’de evlilik fotoğraflarında genelde gelin damada bakar, damat geline bakar ve belli bir noktada yaratıcılık biter. Ben gelinin güzelliğini ön plana çıkardıktan sonra, her bir fotoğraf karesinin yaratıcı olmasına ve o düğün, sanki dünyanın en eğlenceli düğünüymüş havasını yaratmaya çalışırım. Eğer bir gökdelenin fotoğrafını çekiyorsanız, o gökdeleni en iyi açıdan çekip, camlarına bulut efekti koyarak derinlik hissi verirsiniz ama düğünlerde ne belli bir açı vardır, ne de belli bir efekt. Her an her şey olabilecekken, tüm duyguları ve özel anları ön planda tutmanız gerekmektedir.” Photoshop dergisinde de yazarlık yapıyorsunuz, derginin içeriğinden bahseder misiniz? “Photoshop Magazinde, Sektörel bölümünde diğer fotoğrafçılarla röportaj yaparak, onları ve işlerini Photoshop okuyucularına tanıtıyorum. Türkiye’nin en iyi fotoğrafçılarıyla röportajlar yapmaya başladım. Bir fotoğrafçının başka bir fotoğrafçıyla röportaj yapması çok mantıklı, çünkü karşınızdaki kişiyle aynı havayı soluyorsunuz, dünyaya aynı gözlerden bakıyorsunuz. Suçluyu bulmak için suçlu gibi düşün der dedektifler. Fotoğrafçıyı daha çok anlamak için de belki fotoğrafçı olmak gerekli.” Bir sihirli değnek dokundu Gelibolu’ya Bir sihirli değnek dokunuyor ve Çanakkale Savaşlarının yapıldığı destansı, tarihi Gelibolu Yarımada’sının 6 köyü birden kendini bambaşka bir ortamda buluyor. Evlerin hepsinin dış cepheleri yenilenmiş, köy meydanı güzelleştirilmiş, eski binalar onarılıp kültür evleri ve müzeye dönüştürülmüş, okullara bilgisayar laboratuarı ile kütüphane yapılmış, köylerin alt yapı sorunu bütünüyle çözülmüş, ÖZLEM ağaçlandırılıp yeşillendirilmiş. Köylüler şaşkın ama bir o kadar da mutlu. Sihirli değnek dokunmaya YÜZAK devam ediyor. Köylülerin gelirlerinin arttırılması için çalışmalar yapılıyor. Ev pansiyonculuğu, İngilizce, ardından da el sanatları ve bilgisayar üzerine eğitim çalışmaları gerçekleştiriliyor. Yöreyi tanıtıcı broşür, CD, film, kitap ve bir internet sitesi hazırlanıyor. Satış standları, çöp kutuları, banklar ve tuvaletler yenileniyor. Masal gibi değil mi? Ama gerçek. 1.5 yıl bir kısa bir zamanda Eceabat ilçesi ile Alçıtepe, Seddülbahir, Bigalı, Kilitbahir, Büyük Anafartalar ve Küçük Anafartalar büyük bir değişim geçiriyor. Sihirli değnek OPET’in “Güzel Bir Gelecek İçin Tarihe Saygı Projesi”. Değneği tutan el ise OPET’in Yönetim Kurulu Üyesi Nurten Öztürk. yakalayan Nurten Öztürk, bölgesel kalkınma ve bilincin sürdürülebilirliği için farklı bir yöntem uyguluyor. Projenin uygulandığı köylerde, 5 kadın ve 5 erkek ile muhtarlar ve ihtiyar heyetinden seçilen “yönetim biriminin” kontrolünde, “özel idare fonu” oluşuyor. Bu kişiler halkın da katkısı ile alanları korumaktan, esksikliklerin tespitinden ve sürekli iyileştirmeden sorumlu. Sonuçta, yaklaşık beş milyon dolarlık bu yeni proje, toplumu bilinçlendirmeye, tarihi, turistik, kültürel ve doğal zenginliği koruyup güzelleştirmeye yönelik. 9 bin kişinin yaşadığı bölgede, 5 bini aşkın kişi doğrudan veya dolaylı olarak projeden yararlanacak. Son etap ‘Tarihe Saygı Parkı’ Opet Petrolcülük A.Ş’nin 2 yıl önce Gelibolu Yarımadası’nı çağdaş bir görünüme kavuşturmak için başlattığı ‘’Tarihe Saygı Projesi’’, Eceabat’ta yapılacak olan ve Çanakkale Savaşları’nın çeşitli tasvirlerle anlatılacağı ‘’Tarihe Saygı Parkı’’ ile son bulacak. Opet Yönetim Kurulu üyesi Nurten Öztürk, Gelibolu Yarımadası’ndaki çalışmalarla bölgenin tarihsel dokusunu bozmadan, düzenli ve kolay gezilebilir bir görünüme kavuşturulduğunu kaydetti. 2006 yılından bu yana sürdürülen çalışmalar sonucunda bölgenin yeni bir yüze kavuştuğunu belirten Öztürk, yapılacak olan ‘’Tarihe Saygı Parkı’’nın bölgedeki çalışmaların bütünsel bir simgesi olacağını vurguladı. Proje kapsamında bugüne kadar 5 milyon YTL harcandığını kaydeden Öztürk, ‘’Tarihe Saygı Parkı’’nın da 2 milyon YTL’lik bir bütçe ile gerçekleştirileceğini söyledi. ‘’Tarihe Saygı Parkı’’nın Eceabat’ta deniz kenarında yer alan toplam 2 bin 520 metrekarelik bir alan üzerinde yapılmasının planlandığını anlatan Öztürk, parkın bir açık hava müzesi niteliğinde olacağını, denizden ve karadan kolaylıkla görülebileceğini söyledi. Parkın bölgeye gelen ziyaretçilere yarımadada yaşanan savaşları bütünsel olarak görme, yaşananları hissetme ve inceleme fırsatı yaratacağını ifade eden Öztürk, parkta, bu ay elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz Prof. Tankut Öktem tarafından yapılan ‘’Tarihe Saygı Anıtı’’ ile grafik sanatçısı Aydın Erkmen tarafından resmedilen Çanakkale Savaşları’na ait görüntülerin yer alacağını kaydetti. Öztürk ayrıca, parkta Çanakkale Savaşları’nın Türkçe ve yabancı dillerde anlatıldığı, konuşan kioskların da bulunacağını bildirdi. Bölgeye gelen binlerce yerli ve yabancı konuğun, savaşın değil barışın gerekli olduğuna inanan barış elçileri olarak dönmelerini arzu ettiklerini belirten Öztürk, ‘’Burayı ziyaret edenlerin ülkenin neler pahasına kurtarıldığını ve nasıl korunması gerektiğini anlayarak ayrılmalarını istiyoruz’’ diye konuştu. ‘’Tarihe Saygı Parkı’’nın 18 Mart 2008 tarihinde tamamlanmasının planlandığını ifade eden Öztürk, ‘’Bu ülkenin kazanılması, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının belirlenmesi, bugünlere gelinmesinde emeği geçen şehitlerimizi, büyüklerimizi anacağımız nereler varsa çalışmalarımızla orada olacağız’’ dedi. BİLİNÇLİ TOPLUM Öztürk artık son safhaya gelen projeyi anlatırken gözleri heyecandan ışıl ışıl parlıyor. Öylesine benimsemiş, öylesine iç içe geçmiş ki proje ile tanıtım filmlerini metinlerini kendisi yazmış, seslendirme hatta şiirler bile kendisinin eseri. Tabii bunda öğretmen geçmişinin de büyük bir payı olduğunu söylemeden geçmeyelim. Nurten Öztürk öğretmen. Biyoloji öğretmeni. Eşi de fizik. Karıkoca sevdikleri mesleklerini bırakıp, 1992 yılında OPET’i kuruyorlar. Uluslararası akaryakıt dağıtım devleri karşısında ayakta kalmayı başarabilen bu küçük şirket yıllar içinde giderek büyüyor, üstüne üstlük yüzde 100 yerli kalmayı başarıyor. Kuruluşundan 10 yıl sonra Koç ile “eşit” bir evlilik yapıyor. Öztürk, 1984 yılında bıraktığı öğretmenliği aslında, “Opet Bilinçli Toplum Projeleri” çatısı altında sürdürüyor. “Güzel Bir Gelecek İçin Tarihe Saygı” projesi de, OPET’in yaklaşık 5 yıldır sürdürmekte olduğu “Bilinçli Toplum Projeleri”nin devamı niteliğinde. Ancak daha önce “Temiz Tuvalet Kampanyası”, “Yeşil Yol” projeleri ile MardinDara, Gaziantep Yesemek ve Bolu Pazarköy’de hayata geçirilen projeler, tarihe saygı bağlamında Çanakkale’de bambaşka bir boyuta taşınmış durumda. Sosyal sorumluluk projelerini seçerken can alıcı noktaları İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: İpek Aksoy Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ hafta?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle