22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 22 ARALIK 2007 CUMARTESİ 22 ARALIK 2007 CUMARTESİ 7 Yaratmanın dayanılmaz hafifliği Elvis Presley ölümünden 30 yıl sonra bile varislerine bir yılda 49 milyon dolar kazandırıyor. Türkiye’de ise fikir ve edebiyat eserleri hizmete ‘bedava’ sunuluyor. SİNEM DÖNMEZ / ZUHAL AYTOLUN ilinçsizlik, yasaların yetersizliği, cezai yaptırımların uygulanmayısı, meslek birliklerinin zayıflığı gibi pek çok unsur Türkiye’de telif haklarının korunmayışının nedenleri arasında. Forbes Dergisi’nin her yıl yaptığı bir araştırma Türkiye’nin bu konudaki eksikliğinin boyutlarını bir kez daha gözönüne serdi. Üstelik araştırma yaşayan sanatçılarla ilgili bile değil. Öldükten sonra varislerine milyon dolarlar kazandıran ünlü isimlerle ilgili. Ekim 2006Ekim 2007 tarihlerini kapsayan “Dünyanın En Çok Kazanan Hayatta Olmayan Ünlüleri” listesinde 13 isim yer alıyor. Listenin başında 49 milyon dolarla Elvis Presley var. Ardından 44 milyon dolarla John Lennon, 35 milyon dolarla Snoopy çizgi kahramanının yaratıcısı Charles Schulz’un geldiği liste şöyle devam ediyor: Beatles üyesi George Harrison (22 milyon dolar), Albert Einstein (18 milyon dolar), Andy Warhol (15 milyon dolar), Dr. Seuss takma adlı çocuk kitabı yazarı Theodor Geisel (13 milyon dolar), öldürülen rap sanatçısı Tupac Shakur (9 milyon dolar), Marilyn Monroe (7 milyon dolar), Steve Mc Queen (6 milyon dolar), James Brown (5 milyon dolar), Bob Marley (4 milyon dolar), James Dean (3.5 milyon dolar). Sanatın pek çok dalı ve bilim alanında sıralanan bu yaratıcı isimlerin eserlerinin kullanımı meslek birlikleri ve plak şirketlerinin sıkı takibi altında. Teliflerden elde edilen gelirse hak sahibi olan vakıflar veya yakınlarına aktarılıyor. B FİKRİ MÜLKİYET KAVRAMI OLUŞMADI a t bdullah Egeli, Türkiye’deki telif hakları kanunlarının diğer ülkelerden farklı olmadığını vurgulayarak, yasaların sınırları çok net bir şekilde belirlediğini söylüyor. Ancak en belirgin sorun kimsenin farkında olmaması. Egeli, özellikle fikri mülkiyet kavramının hala yerleşmediğinin altını çiziyor. Eser sahiplerinin bireysel çabalarıyla takip edemeyeceklerini belirten Egeli, meslek birlikleri aracılığıyla hakların aranmasının daha sağlıklı olacağını söylüyor. Yalnızca eser sahiplerinin değil, hak sahibi varislerin de meslek birliklerine üye olarak hak takibi yapmalarının gerekliliğinin altını çiziyor. Ancak Türkiye’de yeterli üyelik ve meslek birliği bilinci olmadığı için, varolan meslek birlikleri de desteklenmediği için bu uygulama yürütülemiyor. Bir internet sitesi ya da herhangi bir kullanıcının iyi niyetli de olsa bir eseri kullanabilmesi için eser sahibine ulaşması gerektiğini ancak eser sahibine bir birliğe kaydı olmadığı için ulaşılamadığına dikkat çeken Egeli, izinsiz kullanım için de bir açık bırakılmış olduğunu belirtiyor. Egeli, “Oysa ki Elvis Presley’in bir şarkısı televizyon kanalında, internette, film ya da dizi müziklerinde kullanıldığında saniye başına telif ücreti veriliyor. Meslek birlikleri çok güçlü olduğu için çok rahat takip edilebiliyor. Bizdeki gibi bireysel çabalarla yapılan çalışmalarla tam anlamıyla bir sistem oturamıyor” diyor. Ali Sunal: “Kimilerinin babası arsa, arazi, daire, fabrika ya da mesleğini bırakır devamı için arkasında. Babam filmlerini bıraktı miras. Ancak yayınlanmaya devam eden filmleri için yaşarken alamadığı gibi, yaşamını yitirdikten sonra da telif ücretleri ödenmedi.” Naşit Özcan: “Şövalyelik yapıp kendimi ortaya atsam herhalde tek başıma kalırım. Bu da bir çeşit korsancılık. Ulusal kanallar bunları oynattığı ve emek sahiplerine emeklerinin karşılığını ödemediği zaman bu da korsana giriyor.” Füsun Demirel: “Bandrol anlaşmalarında sadece yapımcıyla anlaşma var. Halbuki eser sahibiyle de anlaşma olması lazım. Kültür Bakanlığı sadece yapımcıyı koruyor. Korsanla mücadele şovu yapıyorlar ama yasal korsan kendileri.” Kemal Sunal’ı kendisiyle vurdular Telif alsaydım zengin olurdum Kültür Bakanlığı ‘yasal korsan’ CEZAİ YAPTIRIMLAR YETERSİZ ürkiye’de müzik alanında takibin yapılabildiğini ancak sinema, televizyon ve edebiyat eserlerinde fikri mülkiyet kavramı yerleşmediği için takip edilemediğini söylüyor Egeli ve ekliyor: “Oyuncu meslek birliği vardı kapandı. Türkiye’de çığ gibi büyüyen internet, radyo ve televizyonlar lisanslamadan gelen geliri, eser sahibine ya da meslek birliğine vermiyorlar. Meslek birliklerinin hak takibi açısından güçlendirilmeleri, mali kaynak aktarılması, para kaynağı yaratılması gerekiyor. Ancak hükümet, bu gelirleri genel bütçeye aktarıyor. Dolayısıyla Oyuncubir gibi birlikler de kapanıyor. Hükümetin genel bütçeye giren geliri meslek birliklerine aktarması gerekiyor.” Eserlerin izinsiz kullanımları takip edilip, ardından yasal sürece başvurulduğunda cezai yaptırımlar mevcut. Eserin izinsiz kullanımında 6 yıla varan hapis, 100 bin YTL’ye varan para cezası veriliyor. Cezai yaptırımın uygulandığını ancak yargı süreci çok yavaş işlediği için çok kolay sonuç alınamadığını söylüyor Egeli: “Şu ana dek ceza almış kişi sayısı ve cezaların infazı yok denecek kadar az. Cezaların infazı yapılsa daha caydırıcı olur. O yüzden cezaların da ön plana çıkarılması gerekiyor. Ceza hükümleri uygulanamıyor. Tazminat davası açılırsa tazminat ödeniyor ama ceza infazı gecikiyor.” DİPNOTSUZ ALINTI BİLE YASAK Türkiye’de bugün hayatta olmayan kimi eser sahiplerinin ne kazandığına baktığımızda ise ortaya bir rakam bile çıkmadığını gördük. Rıfat Ilgaz’ın oğlu Aydın Ilgaz gibi bireysel çabasıyla sıkı bir takip yapan varislerin kazandığı telif geliri ise yurt dışıyla karşılaştırıldığında ‘komik’ oranlarda kalıyor. Belçika’da izinsiz ve de dip not kullanmadan alıntı yapan lise öğrencilerinin öğrenim hayatlarına bile son veren yasa maddelerinin bulunması bu çarpıklığı ortaya koyan en somut örnek. Emeğe, üretime saygı, fikri mülkiyet bilinci lise yıllarında öğrencilerin beynine kazınıyor. İngiltere’de devlet kütüphanelerinden okunmak için ödünç alınan her kitap için hükümet edebiyat eserleri meslek birliğine cüzi miktarda da olsa bir telif ödüyor. Bu paralar meslek birliği aracılığıyla yayınevi ve yazara aktarılıyor. Türkiye’de korsanın bile önü alınamadığı düşünülünce bu uygulama hayal gibi görünüyor. Peki yasalarımız ne boyutta? Baktığımız zaman kağıt üzerinde de olsa her mülk gibi bir eser üzerinde de yaratıcısının ya da icracısının hakkı ve her kullanım için almaya hak kazandığı bir bedel var. O zaman sorun nerede? Telif haklarının hukuki sürecini ve Türkiye’deki işlerliğini Gesam (Güzel Sanat Eserleri Sahipleri Birliği), Edisam (Edebiyat ve İlim Eserleri Sahipleri Meslek Birliği) ve Yaybir’in (Yayıncılar Birliği) avukatlığını yürüten Abdullah Egeli ile konuştuk. Ayrıca Türkiye’de arkalarında önemli sanat eserleri bırakmış sanatçıların varisleri, Naşit Özcan, Aydın Ilgaz, Erdener Koyutürk ve Ali Sunal’ın yanı sıra, kapanan Oyuncu Meslek Birliği eski genel sekreteri oyuncu Füsun Demirel ve Mesam Lisanslama Direktörü Bülent Eröz, İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği başkan yardımcısı Mehmet Nuri Parmaksız ile SESAM’ın Genel Sekreteri Erdoğan Cihan’ın görüşlerini aldık. t ENSTİTÜ KURULMALI k ültür Bakanlığı’nın denetleme ve uygulama konusunda yetersizlikleri olduğuna dikkat çeken Egeli, “Bandrol verdiği kitapların içeriğine dahi bakmıyor. Bazı antoloji kitaplarında kullanılan şiirler için izin alınmış mı alınmamış mı bilgisi yok bakanlığın. Yılda binlerce bandrol veriyor. Bandrol gelirleri de bütçeye aktarılıyor” diyerek başka bir gerçeğe daha dikkat çekiyor.Telif Hakları konusunun Kültür Bakanlığı Genel Müdürlüğü’nden çıkarılıp bir enstitü haline getirilmesi gerektiğini savunan Egeli, enstitü olması halinde uzman bir kadro ile çalışılacağını ve böylelikle de hükümet değişikliklerinden etkilenmeyerek çalışmalarına devam edeceklerinin altını çiziyor: “Amerika sadece bir sinema filmi başka bir ülkeye gönderildiğinde telif ücretlerinden büyük bir gelir kazanıyor. Lisanslama anlaşması yapılıp film başına belli bir miktar para ödenmesi gerekiyor. Bu da meslek birliğine dağıtılacak. Bir filmi göstermek için yapımcıyla anlaşıyor kanal, yapımcının aldığı parayı oyuncuya senariste, yönetmene, özgün senaryo, ışıkçı dahil tüm kadroya dağıtması gerekiyor. Halbuki bizde sadece yapımcılar para alabiliyor. Bir kanalın bütün gün boyunca kullandığı şarkıları, filmleri listelemesi belli periyodlarla ne kadar kullandılarsa parasını ödemeleri gerekiyor. Halbuki sadece tek kullanımın parasını ödüyor. Kurulacak enstitü ve uzman kadro ile çalışmalar daha sağlıklı yürüyecektir.” ürk Sineması’nda önemli bir yere sahip olan Kemal Sunal’ın oğlu Ali Sunal, yıllar yılı yayınlanmaya devam eden Kemal Sunal filmlerinden hiçbir telif ücreti almadıklarını, dava açmalarına rağmen hala davanın devam ettiğini ve henüz bir sonuç alamadıklarını söylüyor: “Kimilerinin babası arsa, arazi, daire, fabrika ya da mesleğini bırakır devamı için arkasında. Benim babam filmlerini bıraktı bize miras. Ancak yayınlanmaya devam eden filmleri için yaşarken alamadığı gibi, yaşamını yitirdikten sonra da telif ücretleri bize ödenmedi.” Kemal Sunal’ın ölümsüz sanatçı olarak nitelendirilmesine rağmen hakettiği değerin verilmediğini ve bu konuda duyarlı davranılmadığını belirtiyor Ali Sunal: “Kemal Sunal filmleri diye bir şey var. Bir işin yönetmeni, yapımcısı telif alabilirken oyuncusu neden almıyor. Ki bazıları yönetmen filmidir, bazıları senarist. Ancak bu söz ettiklerimiz Kemal Sunal filmleri. Yani filmi sattıran Kemal Sunal. Ayrı bir kategoride tutuluyor. Şimdilerde ilk onda hala reytingleri. Eminim ki bundan 15 yıl sonra da böyle olacak. Ancak bunun değeri bilinmiyor. İşin hakkı ödenmiyor. Tek ayak üstünde cezada bırakmak gibi birşey bu.” Ali Sunal, başka bir noktaya da dikkat çekiyor. Kemal Sunal’ın özel televizyon kanallarının kurulmasıyla birlikte para kazanabilmek için televizyon dizisi yaptığını ancak onların reytinglerinin yine Kemal Sunal filmleri yayınlayarak engellenmeye çalışıldığını söylüyor: “Kendisini kendisiyle vurdular babamın. Hakkını vermedikleri gibi bir de çabalarını kendi yapımlarıyla çürütmeye çalıştılar. Babamın tek istediği oyunculuktu. Ama bu yaşananlar çok acı.” a Herkes çok para alıyorum sanıyor ıfat Ilgaz’ın oğlu Aydın Ilgaz, Hababam Sınıfı klasiklerinin dört tanesinin telif hakkının kendisinde olduğunu söylüyor. Defalarca televizyon kanallarında izlediğimiz Hababam Sınıfı’nın telif geliri ise oldukça düşük. Bunun sebebini şöyle açıklıyor Ilgaz: “Bir film şirketi, filmlerini kanala satarken paket halinde satıyor. 50 filmin içinde dört tane Hababam Sınıfı varsa yüzde 2 pay alabiliyorum sadece. Hababam Sınıfı aralarında en çok izlenen film olmasına karşın diğerlerinin ortalamasına düşüyor. Kanal, film lisanslarını aldığı için istediğini istediği saatte gösterebiliyor. Bazılarını sabaha karşı bazılarını ise akşam saatlerine koyuyor ama filmin değerini filmin durumuna göre vermiyor.” Ilgaz, herkesin kendisinin bu filmlerden çok fazla telif aldığını sandığını belirtiyor. Üstelik bu telif ücretlerini yalnızca 56 yıldır aldığına dikkat çeken Aydın Ilgaz, ayrıca Rıfat Ilgaz’ın kitaplarının da varisi. Ilgaz, kitaplardan alınan teliflerde ise hiçbir sorun yaşamadığını belirtiyor. dile Naşit’in İstanbul Şehir Tiyatroları oyuncusu olan yeğeni Naşit Özcan aynı zamanda Adile Naşit’in varisi. Özcan, Naşit’in hiçbir filminden bugüne dek herhangi bir telif ücreti almadığını vurgulayarak yasaların uygulanmadığına dikkat çekiyor. Yalnızca reklam filminde kullanılacaksa yapımcıya, oradan da kendisine talep ettiği rakamın ödendiği onun dışında duyarlı davranılmadığını söylüyor: “Adile Naşit’in televizyon kanallarında gösterilen filmlerinden telif alsaydım herhalde zengin olurdum. Filmlerinin o kadar çok tekrarı veriliyor ki. Dava açamıyorum. Öyle bir durumda her film için ayrı dava açmam gerekir ki buna para yetmez. Şövalyelik yapıp kendimi ortaya atsam tek başıma kalırım, herhalde bir daha da iş yapamam. Korsandan bahsediyoruz. Bu da bir çeşit korsancılık. Ulusal kanallar bunları oynattığı ve emek sahiplerine emeklerinin karşılığını ödemediği zaman bu da korsana giriyor.” İnsanların duyarlı olmaya çalışması ve Kültür Bakanlığı’na baskı yapması gerektiğini söylüyor Özcan. Bu durumun hayatını sanata adayan insanlara ve emeğe saygısızlık anlamına geldiğini de özellikle vurguluyor. 25 yıl önce babası, Naşit’in ağabeyi olan Selim Naşit Özcan’ın TRT için çektiği Leblebici Horhor filminin Bulgaristan’da yapılan iki gösterimi için telif parasını aldığına dikkat çekiyor Özcan. “Daha ne diyeyim ki. Duruma bakın, ne kadar içler acısı. Bu benim içimde büyük yara. Halamın filmlerinin tekrar tekrar gösterimi karşılığında hiçbir hak karşılığı ödenmiyor. Böyle bir ülkede daha kaç tane Adile Naşit çıkar. Bilemiyorum” diyor. Sanatçıların da meslek birliği ya da sendika kurma girişiminde bulunmadıklarına dikkat çeken Özcan, “Bu ülke sanatçılarını vasıfsız işçi olarak değerlendiriyor ve hakettikleri değeri vermiyor. Sanatçı ne yapsın” diyerek açıklıyor herhangi bir meslek birliğine üye olmayışının sebebini. k r apanan Oyuncu Meslek Birliği eski genel sekreteri oyuncu Füsun Demirel, kendisinin birlik kapatılmadan önce tüm meslektaşları adına telifler için çok uğraştığını ancak bir sonuca ulaşamadıklarını söylüyor. Anayasanın fikri mülkiyetle ilgili maddelerinin 1995 yılında yönetmen, oyuncu, senaristi koruduğunu ancak Kültür Bakanlığı’nın yapımcıyı koruduğunu belirtiyor. Bakanlık, ‘uzun metraj filmlere kredi verirken yapımcıdan tüm fikri haklarımı yapımcıya devrediyorum’ gibi bir maddenin olduğu belgeyi vererek kredi veriyor. 2000 yılında meslek birliğini kurduklarını ancak Kültür Bakanlığı bandrol verirken içeriğini ve anlaşmaları sorgulamadığını vurgulayan Demirel, “Bandrol anlaşmalarında sadece yapımcıyla anlaşma var. Halbuki eser sahibiyle de anlaşma olması lazım. Kültür Bakanlığı sadece yapımcıyı koruyor. Korsanla mücadele şovu yapıyorlar ama yasal korsan kendileri” diyor. Kendisinin tüm dizilerden önce kanallarla anlaşma yaptığını söyleyen Demirel, Sıdıka dizisinin yeniden gösterimleri üzerine altı oyuncuyla birlikte dava açtığını ve davanın lehlerine sonuçlandığını vurguluyor: “Ben 1996 yılında tek başıma TRT’yle anlaşma yaptım, ‘her gösterimden hak talep ederim’ diye. Oyuncular, yapımcılar ve kanal sahipleriyle araları açılsın istemiyor. İşsiz kalmaktan korkuyorlarsa ben neden işsiz kalmıyorum? Her çalışmamda sözleşme imzalıyorum kalsam ben kalırdım. Meslektaşlarıma yıllarca söyledim. ‘Şu an çuvalla para kazanıyorsunuz ama siz öldükten sonra 70 yıl boyunca torunlarınız kazanacak, şimdi az para alın ama önce telifi oturtalım’ dedim. Hiç kimse yanaşmadı. Bu saatten sonra da kimseyle bir adım atabileceğimi sanmıyorum” 1995 yılında değişen yasa maddesinde eser sahibinin yönetmen, senarist olduğunu oyuncunun ve yapımcının da bağlantılı hak sahibi olarak göründüğünü söyleyen Demirel, “Eser sahibi yapımcıdır’ Mussolini zamanından kalma bir madde. Dünyada hiçbir ülkede yapımcı yaratıcı hak talep edemez. Yapımcı filmi satıyor sadece. Mantıken yaratıcı hak talep ediyor olması mümkün değil ama zamanında yasa değişirken bir katakulliyle yapımcıyı da bağlantılı hak sahibi yaptılar. Ben de bunun üzerine ‘Madem yasada bağlantılı hak sahibi yapımcı ve oyuncu o halde elele verelim, toplu sözleşme yapalım’ dedim. Ama yapımcılar oyuncuları yok sayıyor” diyor. Bedavacılığa alışılmış i Yüz yıllık gecikme Forbes dergisinin ‘Dünyanın En Çok Kazanan Hayatta Olmayan Ünlüleri’ listesinin birinci sırasında 49 milyon dolar kazançla Elvis Presley yer alıyor. Listenin üçüncü sırasında ise 35 milyon dolarla Snoopy’nin yaratıcısı Charles Schulz var... Telif hakları matbaanın kullanılmaya başlamasıyla birlikte gündeme gelen bir kavram ancak bu hakları takip edecek meslek birliğinin ilki 1850 yılında müzik alanında Fransa’da kuruldu. Türkiye’de ise Türk Anayasası’na fikir ve sanat eserleri hakkındaki maddelerin girişi 1951 yılına dayanıyor. Kültür Bakanlığı Telif Hakları Müdürlüğü’nün internet sitesinde yer alan bilgiye göre Türkiye’de ilk meslek birlikleri, anayasaya ilgili maddeler girdikten 30 yıl kadar sonra 1983 yılında kurulmuş. Yine 2001 yılında yapılan değişiklik sonucunda aynı sanat türüyle ilgili farklı meslek birliklerinin açılmasına izin verilmiş. Bu değişiklikle birlikte şu an eser sahipleri, bağlantılı hak sahipleri ve yayıncılar bakımından pek çok meslek birliği bulunuyor. icranın; tespit edilmesine, bu tespitin çoğaltılmasına, satılmasına, dağıtılmasına, kiralanmasına ve ödünç verilmesine, işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla kamuya iletimine ve yeniden iletimine ve temsiline izin verme veya yasaklama hususunda hak sahibidir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 80. maddesinde yapımcı eser sahibinin ve icracı sanatçının izni ile yapılan tespitin, doğrudan veya dolaylı olarak çoğaltılması, dağıtılması, satılması, kiralanması ve kamuya ödünç verilmesi hususlarında izin verme veya yasaklamada, tespitlerinin işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla kamuya iletimine ve yeniden iletimine izin verme hususunda hak sahibidir. Film yapımcısı, yurt içinde henüz satışa çıkmamış veya başka yollarla dağıtılmamış film tespitlerinin aslının veya çoğaltılmış nüshalarının satış yoluyla veya diğer yollarla dağıtılması hususunda izin verme ve yasaklama hakkına sahiptir. Film yapımcısı, film tespitlerinin telli veya telsiz araçlarla satışı veya diğer biçimlerde kamuya dağıtılmasına veya sunulmasına ve gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda tespitlerine ulaşılmasını sağlamak suretiyle kamuya iletimine izin vermek veya yasaklamak hakkına sahiptir. (Kamuya iletim yoluyla tespitlerin dağıtım ve sunulması yapımcının yayma hakkını ihlal etmez.) Ancak bireylerin haklarını tam olarak bilmemesinden, meslek birliklerinin üye sayılarının azlığından ve yargı sürecinin yavaş işlemesinden dolayı telif hakları konusu hala çözülebilmiş değil. Ayrıca, meslek birliklerine aktarılması gereken fonların büyük çoğunluğu devlet bütçesine aktarıldığı için meslek birliklerine mali destek verilemiyor ve dolayısıyla da eser sahipleri paylarına düşen hakkı alamıyor. Hukuki süreç yavaş işliyor Mesam Lisanslama Direktörü Bülent Eröz, kullanılan müzik parçaları için bir kullanım bedeli ödeme kavramının henüz tam olarak yerleşmediğini vurguladığı konuşmasında, 5 bin 200 aktif üyeleriyle çalışmalarını yürüttüklerini söylüyor: “İşimiz telifle ilgili dolayısıyla her iş kolu gibi ana faaliyet alanımızdaki bir konu ile daima bir sorunumuz olacaktır. Ya değiştirilmesi gereken bir telif kanunu vardır, ya yeni bir yönerge oluşturulması gerekiyordur ya da uygulamada bir takım sıkıntılar görülmektedir gibi. Hiçbir şey maalesef henüz dört dörtlük bir seviyeye ulaşmamıştır. Ancak bu sadece Türkiye’de değil, dünyada da böyle. Gelişen teknolojinin önümüze koyduğu koşullarda telif haklarının nasıl korunabileceği tüm dünyada çok ciddi olarak tartışılmakta.” Lisanslama ile ilgili çeşitli sorunların yaşandığına değinen Eröz, çoğunlukla ticari amaçla müziğin kullanımı için bir telif ödenmesi gerektiğinin bilinmediğini ya da bilindiğini ancak duyarlı davranılmadığı vurguluyor. Öncelikle bu bilincin aşılanması gerektiğinden söz eden Eröz, “Bilinç oluştuktan sonra kullanıcılarla lisans sözleşmeleri imzalanıyor ve ticari amaçla kullandıkları müzik karşılığında eser sahiplerinin bir gelir elde etmeleri sağlanıyor. Buna direniş gösteren işletmelere ise hukuki yollara başvurularak yaptırımlar uygulanıyor. Sonuç olarak, müzik kullanımı karşılığında bir bedel ödenmesi yasal bir zorunluluk” diyor. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı ve onun denetiminde çalışan, kâr amacı gütmeyen organizasyonlar olarak kanunun verdiği yetkilerle hareket ettiklerini ve dolayısıyla her türlü hukuki yola başvurma haklarının bulunduğunu söyleyen Eröz, hukuki sürecin yavaşlığı ve bazı noktaların yanlış yorumlanmasından yakınıyor: “Bu engellerin aşılması, daha köklü bir geçmişe sahip olunması, geçmişteki ve hâlihazırda görevde olan yönetim ve profesyonel kadroların, etkin ve ısrarlı çalışmalarıyla hakların elde edilmesi ve korunması müzik alanındaki meslek birliklerinin daha önde olmalarını sağlamıştır.” lim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği başkan yardımcısı Mehmet Nuri Parmaksız, İlesam’ın medya takip merkezi aracılığıyla 46 radyo ve televizyon kanalını takip ettiğini ve de çoğunun izin almadan şiir ya da makale eserlerini kullandıklarını belirtiyor. “Biz izinsiz kullanan radyo ya da televizyon kanallarını tespit ediyoruz daha sonra da uzlaşıyoruz. Uzlaşamazsak dava açılıyor. Yasada hapis cezası da var ama daha çok para cezası veriliyor. Şu an Türkiye’de telif hakları bilinci yerleşik değil. İşin aslı bedavacılığa alışmış durumda herkes” diyen Parmaksız, internet sitelerinden izin almadan eserlerin kopyalanmasına da dikkat çekiyor. 2006 yılında internet kullanımının cezai yaptırımlarının hafifletildiğini söyleyen Parmaksız, “Değişiklikten önce izinsiz kullanımı takiben siteler kapanırken değişiklikten sonra üç gün içine düzeltme gerekliliğine dair ihtar veriliyor. Düzeltmezse de dava açılıyordu. Yazarlar da eserlerine pek sahip çıkmıyor aslında. Ne kadar az para ödersek o kadar iyi diye bakıyorlar. İngiltere’de kütüphaneden ödünç alınan kitaplar için devlet meslek birliklerine para ödüyor ve bu yolla yayınevleri de yazarlar da payına düşen telifi alıyor. Türkiye’de de bu yasa değişikliğini talep ediyoruz. Biz yazar ve yayınevlerinin hakkını korumak için çalışıyoruz” diyor. YASALARDA SINIRLAR NET Yasalarla sınırlar kesin ve net çizilmiş durumda. 1951 yılında anayasaya giren biri 1995, diğeri 2001 yılında olmak üzere iki değişikliğe uğrayan Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre eser sahibi, eseri meydana getiren kişidir. İşlenme Eserlerde Eser Sahipliği maddesinde bir işlenmenin ve derlemenin sahibi, asıl eser sahibinin hakları mahfuz kalmak şartıyla onu işleyendir. Sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler. Canlandırma tekniğiyle yapılmış sinema eserlerinde; animatör de eserin sahipleri arasındadır. Bir eseri, sahibinin izniyle özgün bir biçimde yorumlayan icracı sanatçı, bu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle