Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 07 31/10/07 15:59 Page 1 CUMARTESİ EKİ 7 CMYK 3 KASIM 2007 CUMARTESİ 7 Balkan müziğinin ‘kara biber’i Küçük ellerine aldığı mikrofonla, orkestranın arkasına geçiyor... Gözlerini kapayıp, kendi yorumuyla başlıyor Kara Biberim’i söylemeye... Burcu Baş, perküsyon ustası Burhan Öçal’ın son albümü ‘Oynamaya Geldik’de vokalde yeralan 1991 doğumlu, insanın ‘kara biber’ diye seslenmek istediği tam bir Roman kızı. Burcu 8.sınıfı tamamlayıp diplomasını almış. İlk kez Ekim 2006’da Babylon’da sahneye çıkmış. Daha sonra Babylon Alaçatı’da ve Kırklareli Roman Şenliklerinde de sahne almış. Geleceğin Balkan Müziği Divası olmayı hedefliyor... Babylon’da yeni sezonun YILDIZ başlaması ile sahne alan ‘Burhan Öçal ve The Trakya All Stars’ı ÇELİK izlemeye gidiyoruz. Dünyanın en hızlı parmaklarına sahip Burhan Öçal, “Kırklareli’ne şükran borcumu ödedim” diyerek başladığı sözlerini; “Hayatım boyunca yaptığım müzik, kendimi ve geçmişimi aramanın yolu oldu. Kendi insanlarımın müziğinden yola çıkıp evrenseli yakalamaya çalışıyorum. Oynamaya Geldik albümü ise coşkulu, eğlenceli, enerji dolu ve şen şakrak bir çalışma...Bizim düğünler farklı. Akıcılık olması için albümde tıpkı Roman düğünlerindeki gibi tempoyu yüksek tuttuk. Katkı maddesi olmayan bu albüm tam bir bir belgesel niteliği taşıyor. Şimdiye kadar yapılmamış bir şey olsun istedim” diye sürdürüyor. Grupda, bundan 5 yıl önce tanışıp başka bir projede birlikte çalıştıkları Tunus asıllı Fransız müzisyen Jean Pierre Smadj ile Burhan Öçal dışında herkes roman. Grup, zurnada Ahmet Elbasan, klarnette Yaşar Çakırlar, trompette Saffet Tangül, cümbüşde Ahmet Demirkıran, davulda Faruk Güley, kemanda İsmail Papiş, darbukada Ümit Adakale, kanunda Mehmet Çeliksu, vokallerde Yüksel Zar ve Burcu Baş’tan oluşuyor. Hem görüntü hem de müzikal anlamda tam bir Roman kültürünü yansıtan bir grup olarak sahnede yerlerini alıyorlar. Müzikalite ve ışıltısıyla çok tanıdık, süpriz düzenleme ve parça seçimleriyle şaşırttığı kadar eğlendiren albümde, Romanların gündelik hayatlarından kesitler aktardığı; Kara Çalı, Kara Biber, Kayınço, Opaz, Hovarda Mustafa, Sülo, Şüpheli Aşık, Zigoş, Limoncu, Isırgan Otu, Smadj’la Sohbet, Opaz (Smadj Mix) parçaları yer alıyor. Kara Biber’de bir gelinin anlattıkları, Kayınço’da eniştenin her daim içen kayınçosuna sitemini dinlerken, Zigoş’la aynı Türk kızına aşık olan Abidin isimli bir Türk ve Gurgule isimli bir Yunanın karşılıklı aşık atışmalarını dinliyoruz. Daha yakından tanımak istediğimiz Burcu ile konser öncesi sohbet ediyoruz. Daha çok genç, tecrübesiz. Ama grupdaki ağabeleri, amcaları ile çok güzel dialoğu var. Nasıl başladı ‘Burhan Öçal ve Trakya All Stars’ ile müzik yaşantın diye soruyoruz. “Bundan iki sene kadar önce, grubumuzdaki zurnacı Ahmet amca ve Burhan hocam yeni bir ses arıyormuş. Kırklareli’nde biz yaşıyoruz, orada Ahmet amca, dedeme sormuş, senin bildiğin sesi güzel olan biri var mı diye. Dedem de benim torunum Burcu var demiş. Ahmet amca bizi provalarına davet etti. Dedemle birlikte ilk provaya gittiğimde herkesle tanıştım. Ondan sonra Burhan hocam benim sesimi forma oturtmak için çok çaba sarfetti. ‘Oynamaya Geldik’ albümünde bana da yer verdi” diyor. Kimse gelip beni keşfetmedi umurta, Semih Kaplanoğlu’nun bir anne oğul ilişkisinin son günlerinden, ilk zamanlarına uzanan öyküsünü anlatan ‘Yusuf Üçlemesi’nin ilki. Başrollerini Nejat İşler ve Saadet Işıl Aksoy’un paylaştığı film, bu yıl 60.’sı düzenlenen Cannes Film Festivali’nin ‘Yönetmenlerin 15 Günü’ bölümünde gösterildi. Oldukça da ilgi gördü. L’humanité, Liberation ve Le Monde gibi önemli Fransız gazetelerinde film hakkında yazılar çıktı. Film, ardından Karlovy Vary ve Polonya Era New Horizon Film Festivalleri’nde izleyici ile buluşma şansı buldu. 13. Saraybosna Film Festivali’nden ise ödülle döndü. İlk kez bir sinema ŞİRİN filminde başrolü oynayan Saadet Işıl ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü GÜVEN Aksoy, ünlü oyuncu Jeremy Irons’dan aldı. Film, Şili’de düzenlenen Valdivia Uluslararası Film Festivali’nde de, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ve ‘En İyi Yönetmen’ ödüllerine layık görüldü. Ayrıca, 1989 yılında Ingmar Bergman tarafından kurulan Avrupa Film Akademisi ise, filmi, ‘En İyi Film’, ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Oyuncu’, ‘En İyi Görüntü Yönetmeni’ ödülleri de dahil olmak üzere toplam 12 dalda aday gösterdi. Yurt dışında fazlasıyla beğenilen Yumurta’nın Türk izleyicisiyle buluşması ise, 44. Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında oldu. Hatta film buradan da ‘En İyi Film’, ‘En İyi Senaryo’, ‘En İyi Görüntü Yönetmeni’, ‘En İyi Sanat Yönetmeni’, ‘En İyi Kostüm Tasarımı’ ve Saadet Işıl Aksoy’a verilen ‘Digiturk Behlül Dal En İyi Genç Yetenek’ ödülleriyle döndü. Böylece de yurtdışında olduğu kadar yurt içinde de beğenileceğini kanıtlamış oldu. Y Altın Portakallı ‘Yumurta’ Saadet Işıl Aksoy’un ilk sinema filmi. Kimse onu gelip keşfetmemiş. İstemiş, çalışmış ve başarmış... Aksoy ile, oyunculuktaki ilk ödülünü almasına kadar geçen süreyi ve Yumurta’yı konuştuk. Oyunculuğa başlamanız nasıl oldu? “Sinemaya olan ilgimle başladım aslında. Üniversite yıllarımda bir dönem değişim öğrencisi olarak Florida’ya gittim. İnsanın hayatını gözden geçirdiği, ne yapsam dediği bir dönem vardır ya, orada bunu yaşadım. Tüm yaşamıma dışarıdan bakmak, herşeyi görmemi sağladı. O dönemde İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyordum, ancak Amerika’da sinema ve oyunculukla daha çok ilgilenmeye karar verdim. İstanbul’a dönünce Pera Güzel Sanatlar’da kamera önü oyunculuk eğitimi aldım. Üniversitede de film dersleri almaya başladım. Bir yandan da reklam filmlerinde ve dizilerdeki küçük rollerde yer aldım. Yani ben bu işi yapmak istedim ve üzerine gittim. Karşılığını aldım. Ben hiçbir şey yapmadan, biri gelip beni keşfetti diyemem.” Semih Kaplanoğlu sizi nasıl buldu ve bu projeye nasıl dahil oldunuz? “O dönem film için uygun birilerini arıyorlarmış ve birileriyle görüşmüşler. Ben de deneme çekimine gittim. Tennessee Williams’ın bir oyunundan monolog vermişlerdi. Semih Kaplanoğlu yoktu, arkadaşlar videoya kaydettiler. Sonra ikinci kez görüşmeye çağırdılar. Onda da kendimi ve yaptıklarımı anlattım. Üçüncü görüşmede nihayet Semih Kaplanoğlu ile görüştüm ve bana benimle çalışmak istediğini söyledi.” GECELERİ UYUYAMIYORDUM İlk sinema filminiz Yumurta’ydı. Nasıl geçti? “Yaşadıklarım, hayatın içinde böyle bir durumu tecrübe etmekti aslında daha çok. Mesela daha önce küçük köylerde vaktim geçmişti, anneannem ile dedemin yanlarına gidiyordum arada mesela, ama hep aslında oraya ait olmadığımı biliyordum. Dönünce yine hayatıma kaldığım yerden devam edecektim. Çekimler için Tire’ye giderken ise çok başka bir psikolojideydim. Oraya gidince garip bir şekilde yıllardır orada yaşıyormuşum ve bundan sonra da orada yaşamaya devam edecekmişim gibi hissettim. Giderken aileme ve arkadaşlarıma ‘Eğer beni aradığınızda telefonu açmazsam ısrar etmeyin. Ben iyiyim, aramam gerektiğinde sizi ararım çünkü her şey yolunda’ demiştim. Çünkü bazen çok zorlandığım anlar oluyordu. Teknik anlamda eksikliklerim vardı tabii. Oyun olarak çıkaramadığım yerler olduğunda çok strese giriyordum ve geceleri uyuyamıyordum. Ve neden bilmiyorum ama eğer o sırada annemi arayıp ağlarsam bütün her şeyin biteceğini hissettim. Çünkü o beni tekrar buraya evime getirecekti, annesinin küçük kızı Saadet olacaktım. Bunu da istemedim.” Bundan sonra daha çok ne yapmak istiyorsunuz? Sinema mı, dizi mi? “Sinema istiyorum, çünkü gerçekten sinemayı çok seviyorum. Sinemadan bahsederken bile heyecanlanıyorum mesela. Bazen kısa film çekecek olan arkadaşlarım oluyor. Onlara hep ‘Bana uygun bir karakter olamayabilir, ya da kafanızda başka oyuncular vardır. Yani filminizin içinde oyuncu olarak olmasam bile beni çağırın setinize. Başka bir işim yoksa mutlaka gelirim ve her işi yaparım sette. Çay bile taşırım’ diyorum.” BU İŞİ YAPMAK İSTEDİM 9 Kasım Cuma günü sinemalarda gösterilecek olan film öncesi, filmin genç başrol oyuncusu Saadet Işıl Aksoy ile buluştuk. Önceleri Number 1’da VJ’lik yapan, çeşitli reklam filmlerinde ve ‘Senden Başka’ dizisinde oynayan HER GÜN PROVA YAPIYOR ÖDÜLÜ IRONS VERDİ Cannes katıldığınız ilk festival. Bu kadar büyük bir festivalle başlamak nasıl bir duygu? “Çok şaşırtıcı bir şeydi benim için. Filmimizin Cannes’da gösterileceğini duyduğumda New York’taydım. Acayip sevindim tabii. Kendimi çok kaptırmak da istemedim ama bütün gün sırıtarak dolaştım. Bir de tam ne olduğunu da bilmiyordum. Yani Cannes, Oscar gibi büyük şeyleri hep duyuyoruz ve ‘Orada olmak acayip bir şeydir herhalde’ diyoruz. Ama içinde olana kadar da tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz.” Nasıl oldu içinde olunca peki? “İçinde olunca daha normal geldi sanırım. ‘Aaa, burası da varmış işte’ dedim. Yani o kadar heyecanlanmıştım ki artık, o kadar inanılmaz bir şey olarak görüyordum ki, sanki bir noktadan sonra heyecanımı kaybettim. Bazı duyguları çok yoğun yaşayınca insan tam olarak ne hissettiğini bilemez ya, öyle bir durum vardı benim için. Bir de filmi çekerken insan hiç böyle şeyler düşünmüyor. Yani ‘Festivallere gidebiliriz’ diye geçiyorsunuz içinizden ama çok fazla takılmıyorsunuz bu hisse. Film bittikten sonra bu tip durumlar ortaya çıkınca, ‘Evet, biz gerçekten film çektik’ diye düşünüyorsun.” İlk ödülünüzü Jeremy Irons’ın elinden aldınız... “Evet, Saraybosna’ya gitmiştim. Ödül töreninde olmak zaten bambaşka bir duygu. Sizin isminizi anons ediyorlar ve sahneye çıkıp ödül alıyorsunuz. Çok güzel bir şey ama bir yandan da utanıyor insan, ne yapacağını bilemiyor. ‘Ben şimdi oraya nasıl çıkacağım ve ne diyeceğim’ diye düşünüyordum.” Burhan Öçal, Burcu’nun ilk konserde heyecan ve sevinçten titrediğini anlatıyor: “Şimdi biraz daha rahat. Çok iyi bir ses ve yaşına göre çok iyi bir yorumu olan Balkan müziğinde dikkati çeken bir yetenek. Seslendireceği parçalar arasına, Roman düğünlerinin karşılıklı atışma, sitem ve vaatlerini içeren, Opaz’ı da aldık. Bir türlü söylenirken anlayamadığımız bir kelime idi Opaz. Bir ay kadar sonra anladık ki, kağıdı bas, parayı bas daki gibi.. ‘ooo bas’ demekmiş. Ama biz de anladığımız gibi parçaya ‘ Opaz’ ismini verdik.” Albümde ‘Hovarda Mustafa’, ‘Kara Biber’, ‘Opaz’ adlı parçaları seslendiren Burcu, hemen hergün 35 saat çalışmaya devam ettiğini söylüyor: “Hiç provaları aksatmam. Burhan hocamın bana verdiği parçaları evde de çalışırım. Ailem Ahmet amcaya beni teslim etti, onunla grubumuzun gittiği her yere gidiyorum. Zaten grubumuzdaki diğer vokalist Yüksel Zar benim dayımdır.”