Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 03 14/11/07 15:47 Page 1 CUMARTESİ EKİ 3 CMYK 17 KASIM 2007 CUMARTESİ 3 Savaştan kaçan Irak’ın ilk heavy metal grubu Türkiye’ye sığındı arwan M. Ryad, Faisal Talal, Firas Alateef ve Tony Aziz, 20’li yaşlarında Iraklı dört müzisyen. Accrasicauda ismiyle kurdukları gruplarıyla yaptıkları müzik türü heavy metal... Irak’ın ilk heavy metal müzik topluluğu için işler savaş başlayana kadar dayanılmaz değildi. Pek çok şeyi tahrip eden savaş, onların yaşamlarını da yıkıma uğrattı. Zaten yaptıkları müzik ve giyim tarzları nedeniyle pek sıcak bakılmayan, hatta kimi zaman dışlanan ve tehditler gören bu dört genç, savaşın da başlamasıyla ŞİRİN Irak’ta daha fazla kalamayacaklarına karar GÜVEN verdi. Önce Suriye’nin yolunu tuttular. Ancak Iraklı mültecileri sınır dışı eden Suriye, onları da ülkeyi terk etmeye zorladı. Onlar da çareyi Türkiye’ye sığınmakta buldu. Topluluk şu günlerde İstanbul’da. Aldıkları turist vizesi bitene kadar, Ankara’da başvurdukları Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nden Türkiye’de mülteci olarak kalmalarını sağlayacak belgelerin çıkmasını bekliyorlar. Bir yandan da 20 Kasım Salı günü Kemancı’da verecekleri konser için hazırlanıyorlar. Düzenlenecek bu yardım konserinde çeşitli Türk müzisyenler ve gruplar da onlara sahnede eşlik edecek. Bağdat’tan ayrılmadan önce ölümle burun buruna gelen topluluk, oradaki durumu anlatan şarkılarıyla konserde bizlere pek çok şeyi anlatmaya çalışacaklar. Savaşı, bombaları ve açtığı yaraları... Huzur bizim için rüya gibi Fotoğraf: SEDAT SUNA M bir şey Küpe yüzünden öldürülebilirdik bile Burada mutlu musunuz? Ryad: Evet, şimdiye kadar her şey iyi gitti. Burada sevdiğimiz pek çok şey var. Öncelikle bunca yıl boyunca bizden esirgenmiş olan özgürlüğe burada sahip olduk. Mesela burada istediğimiz gibi saçımızı uzatabiliyoruz, küpe takabiliyoruz, sevdiğimiz tişörtleri giyebiliyoruz. Bunları Irak’ta yapamıyor muydunuz? Ryad: Yapamıyorduk maalesef. Saçınızı uzatamazsınız mesela. Küpe falan da olamaz asla. Bilirsiniz işte tipik Doğulu görüntüsüne sahip olmalısınız. Alateef: Mesela Faisal, Irak’ta bu kulağındaki küpe yüzünden öldürülebilir bile. Ryad: Evet. Ayrıca bu tarz metal müzik tişörtlerini de giyemeyiz asla. İşte bizim için Türkiye’yi tüm bunlar da güzel yapıyor, bu kadar basit detaylar bile... Ayrıca insanlar çok iyiler ve bize yardım ediyorlar. Yani şimdiye kadar herşey iyi burada. KONSER VERMEK RİSKLİYDİ AMA.. Bir heavy metal grubu kurmaya nasıl karar verdiniz nasıl bir araya geldiniz? Faisal Talal: Marwan ve ben, Güzel Sanatlar’da öğrenciydik. 2001 yazında birkaç proje yapmaya başladık. Sonra, Accrasicauda’yı kurmaya niyetlendiğimiz zamanlarda Tony ve Firas ile tanıştık. Onlara projemizi söyledik ve onlar da kabul etti. Grubu kurduktan sonra neler yaşadınız Irak’ta? Talal: Savaştan önce gayet iyiydik. Yani yaptığınız müzikle ilgilenenler vardı değil mi? Talal: Elbette vardı. İlk konserimize 450 kişi gelmişti. İkinci konserimize gelenlerin sayısı da o civardaydı. Savaştan birkaç ay önceki konserimize ise, 500’ün üzerinde müziksever katılmıştı. Peki ya savaş başladıktan sonra? Julio Bittencourt Talal: Savaş başladıktan sonra hedeflerimizi ve etkinliklerimizi kısıtlamaya karar verdik. Zaten içinde bulunduğumuz durumda, savaş şartlarında konser vermeyi doğru bulmadık, hatta o günden sonra konser yapıp yapmayacağımızdan bile emin değildik. Firas Alateef: Sonra 2004’ün Ocak ayında, savaşın şiddeti azalınca, herşeye rağmen bir konser vermeye karar verdik. Irak’ın içinde bulunduğu koşullara göre fena olmayan bir konserdi. Bizi dinlemeye yaklaşık 100 kişi gelmişti. Bizim için çok büyük bir destek oldu bu, çünkü böyle yüksek bir sayıyı o günlerde asla beklemiyorduk. O günlerde bir konser vermek fazlasıyla riskliydi ama biz bunu yapmamız gerektiğine inandık ve yaptık. 2005’te yaptığımız konserden sonra da Suriye’ye gitmeye karar verdik. Neden böyle bir karar aldınız? Alateef: Ürdün’de bir heavy metal festivali yapılacaktı. Bizim de prova yapabileceğimiz, parçalarımızı çalışabileceğimiz güvenli bir yere ihtiyacımız vardı. Sonuçta Irak’ta bunu yapamıyorduk. Öte yandan, yaşamak için de bir yer bulmalıydık çünkü Irak’ın içinde bulunduğu koşullar her geçen gün iyileşmek yerine kötüleşiyordu. Böylece biz de Suriye’ye gitmeye karar verdik. Ancak Irak’taki durumlar nedeniyle hepimiz birden Suriye’ye gidemededik. Sonuçta ailelerimiz Irak’taydı... Farklı zamanlarda Suriye’ye giderek şarkılarımızı çalıştık. Sonra Suriye’de de konser verdik. Ancak öncekiler kadar güzel olmadığını söylemeliyim. Konserin ardından bir yıl kadar hep birlikte Suriye’de kaldık. Sonra vizemiz bitti ve Suriye de Iraklı mültecileri sınır dışı etmeye başladı. Biz de ülkeyi terketmeye zorlandık. Irak’a da geri dönemezdik, o yüzden Türkiye’ye geldik. Zaten başka şansımız da yoktu. Buraya gelişiniz nasıl oldu? Marwan M. Ryad: Suriye’de çalışmadan kaldığımız süre boyunca tüm paramızı bitirmiştik. Biz de grubumuzun web sitesine bağış alabilmek için bir link koyduk. Yaklaşık 15 bin hayranımız, Türkiye’ye gelebilmemiz için web sitemiz üzerinden yardım etti. Bir aylık turist vizesi alarak Türkiye’ye geldik. Buraya gelince de mülteci olarak kalmak için başvurduk. Bekliyoruz şimdi ancak bir aylık süre dolmak üzere. Neden Türkiye’yi seçtiniz peki? Ryad: 10 Ekim’de Suriye’deki Iraklıları ülkeden ayrılmaya zorladılar. Biz de buraya geldik çünkü Türkiye Iraklıları kabul eden tek ülke. Buraya gelme fikrini hepimiz çok sevdik çünkü Türkiye hakkında bildiğimiz şeyler vardı. Türk insanı, müziği ve Türkiye hakkında bilgilerimiz vardı. Para toplanınca da hep beraber İstanbul’a geldik. Sonra Ankara’ya mülteci olarak kalmak için başvurduk. Ve işte buradayız. HUZUR RÜYA GİBİ Türkiye’de yaşamayı planlıyor musunuz? Ryad: Aslında bizim için tüm dünya otobüs duraklarından ibaret. Biz gezinmeyi, seyahat etmeyi seviyoruz. Mülteci olarak tabii... Alateef: Rahat bir şekilde, huzurla yaşayabileceğimiz bir yerde olmak bizim için rüya gibi bir şey. Bu yüzden burada kalabildiğimiz kadar kalmayı planlıyoruz. Sonuçta Türkiye’de sevdiğimiz şeye, yani müziğe devam edebiliyoruz. Kim olduğumuzu ortaya rahatlıkla, yasaklar olmadan koyabiliyoruz. Şarkılarınız genellikle neyle ilgili? Ryad: Şarkılarımız genellikle bizimle ilgili. Ve tabii Iraklılarla ve terk edilen insanlarla... Mücadele ve savaşla da ilgili... Onların günlük hayatlarıyla, sorunlarıyla ve şu anki gibi yüzleşmek zorunda oldukları şeylerle de ilgili... Belki biraz kasvetli, umutsuz ve karanlıklar... Ama sonuçta hepsi yoğun anlamlar içeriyor. Vereceğiniz konser nasıl olacak? Alateef: 12 Türk grup bizimle birlikte sahneye çıkacak ve çalacak o gün. İsimler sürpriz. Bu arada bize bu kadar destek olmaları çok güzel gerçekten, herkese teşekkür ederiz. Buradaki konserde izleyicilere ne demeyi düşünüyorsunuz? Ryad: Buradaki insanlara Bağdat’tan bir mesajımız olacak. İlk kez İstanbul’da çalacağız bu şarkıyı. Biz Suriye’ye gitmek için Irak’tan ayrılmadan önce neredeyse bombalanıyorduk. Gerçi bombalar artık Irak’ın bir parçası ama şimdiye kadar bu kadar ucundan dönmemiştik hiç. Herşey gözümüzün önünde oldu... Korkunçtu... İşte Irak’tan ayrılırken hatırladığımız o sahneleri anlatıyor bu şarkı. Bombaları ve açtığı yaraları... Yaşamdan fotoğraflar YILDIZ ÇELİK 2007 Leica Oskar Barnanck Ödülü alan Brezilyalı fotoğrafçı Julio Bittencourt ve mansiyon ödülü alan Jose Cendon ile Margaret N.de Lange fotoğraf sergisi 28 Aralık’a kadar İstanbul Fotorğaf Merkezi/ Leica Gallery’de... 1979 yılından beri kompakt Leica’nın mucidi Oskar Bernack (18791938) anısına düzenlenen yarışmanın asıl konusu insan ve yaşadığı çevre. ‘Sao Paulo’ şehir merkezi Preste Maia Avenue 911 numarada yaşayan bir dizi evsiz insan portresi ile ‘Leica Oscar Bernack’ ödülünün sahibi Brezilya’lı fotoğrafçı Julio Bittencourt’un başarılı fotoğraf yaşamı var. Çalışmaları Le Figaro (Fransa), Stern (Almanya), Le Monde (Fransa), The British Journal of Photography (İngiltere) gibi dergi ve gazetelerde yayınlanan fotoğrafçının sergide, bir yardım kuruluşunun desteği ile 1200’den fazla evsiz insana kalacak yer sağlayan ve bu yerde onların günlük yaşamlarına müdahale etmeden çektiği fotoğraflardan seçtiği 12 renkli fotoğrafı bulunuyor. Yarışmada mansiyon alan, Jose Cendom, gazetecilik mesleğine profesyonel olarak başlamadan önce ekonomi, gazetecilik ve sinema eğitimi gördü. Kolombiya, Venezuella, İsrail ve Filistin’de fotoğrafçı olarak görev yapan Cendom, ‘Leica Oskar Barnack’ mansiyon ödülünün yanı sıra, 2007 yılında ‘World Press Photo’ ve ‘Picture of Year’ birincilik ödülünü de kazanan başarılı bir fotoğrafçı. Halen Addis Adaba’da ‘Agence FrancePresse Africa’ bölgesinden sorumlu muhabir olararak çalışıyor. İspanyol fotoğrafçı Cendom’un, ödül aldığı fotoğrafları iç savaş içinde olan bölgedeki yaşanan deliliği sembolize eden kimi zaman net, kimi zaman net olmayan, yakın uzak, 11 renkli fotoğrafları Ruanda, Burundi ve Congo Psikiatri Hastanelerinde yaptığı röportaj çalışmalarından... Reklam, iç mimari dergileri, kitaplar, moda dergileri için fotoğraf çeken ve belgesel röportajlar yapan Margaret M.de Lange ise 1963 doğumlu. Onun fotoğrafları ise çok uzun soluklu bir çalışmanın sonucu. ‘Kız Evlatlar’ isimli 9 siyahbeyaz fotoğraftan oluşan portre fotoğraflar, iki kızının tamamen farklı yönlerden çocukluklarını ve ilk gençlik yıllarına ait... Fotoğrafçıların kendi yakın çevrelerine derin bakış ile heyecan verici projeler üretebileceklerine iyi bir örnek Lange’nin fotoğrafları.. O da ‘ Oskar Barnack’ ödülünden başka Fransa/Arles deki ‘Arles Fotoğraf Yarışması’nda En İyi Portföy ödülünü aldı. ‘Dört Köşe Olmak’ Bennett Lowenthal, ‘Benim Gerçeğim’ Saygun Dura, ‘Öteki Yüz’ Çerkes Karadağ, ‘İnta Ruka’ (Letonya), 2 kez ‘Oskar Bernack’ ödülü alan Sebastiao Salgado’nun ‘India’, Magnum fotoğrafçısı olan Nikos Economopoulos’un ‘Balkanlarda’ sergileri gibi önemli sergilere ev sahipliği yapan İstanbul Fotoğraf Merkezi bu kez de böylesi anlamlı bir sergiyi fotoğraf severlere sunuyor. Kurulduğu günden bu yana dünya ölçeğinde, arşivmüze kalitesinde fotoğraf koleksiyonları oluşturulmasına öncülük eden İstanbul Fotoğraf Merkezi’nde bulunan ‘Leica Gallery’ deki bu sergiyi kaçırmamanızı öneririz. İstanbul Fotoğraf Merkezi/Leica Gallery. Tarlabaşı Bulvarı Nu:272 Beyoğluİstanbul. 0212 238 11 60