17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 08 7/11/07 16:31 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Şıpsevdi (The Heartbreak Kid) Bobby ve Peter Farrelly’nin yönetmenliğini yaptığı romantik komedi türündeki Şıpsevdi’de, Ben Stiller, Michelle Monaghan, Jerry Stiller ve Malin Akerman rol alıyor. Kararsız bir müzmin bekar olan Eddie (Ben Stiller), arkadaşlarından birisinin daha nikah törenine katıldıktan sonra kendisini yapayalnız hisseder. Geriye kalan tek bekar olduğu için ailesi ve arkadaşlarının dalga geçmesine daha fazla dayanamayınca yalnızlığına son vermeye karar verir ve babasından gelen yoğun baskılar üzerine sadece bir hafta çıktığı Lila’ya evlenme teklifi eder. Hawaii’de alelalece düzenlenen nikah töreninden sonra yeni evli çift, Meksika’ya üç haftalığına balayına gider. Orada hayatının hatasını yaptığını farkeder. Balayı sırasında başka bir kadına aşık olan Eddie bu defa da gerçek aşkına kur yaparken canavar kişilikli karısını bir köşede saklamak zorundadır. ? Anka Kuşu: Bana Sırrını Aç Mesut Uçakan’ın yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerini Yalçın Dümer, Ceren Öztürk, Kenan Bal, Kaan Girgin, Fatih Hürkan ve Gafur Uzuner paylaşıyor. ‘Anka Kuşu: Bana Sırrını Aç’ kimi siyasi gelişmelere de gönderme yaparak, bir yönetmenin ölümsüzlük sırrını sorgulamasını anlatıyor. Modern insanın yaşama dair çıkmazlarını ele alan ve Anka Kuşu anaforundan yola çıkan film, insanları kendi içlerine yönlendirme üzerine bir reçete sunuyor. Si ne ma 8 ??????????????????????????????????? Büyümek ne zor işmiş Seçmek ya da seçmemek rslanı Kuzulara salt bir savaş öyküsü olsaydı bana çekici gelmeyecekti. Çünkü savaşın anlamı ve içeriği zaman içinde değişir. Projede beni çeken üç kişisel öykünün kesişmesinde savaşın bir laytmotif olarak kullanılmasıydı. Böylece bu dramatik öyküde medyanın, eğitimin, politikacıların rolüyle Amerikan gençliğinin durumunu aktarabildim. Bu filmin izleyicisi neredeyiz, ne durumdayız sorgulamasına giriyor, bundan ötürü filmimin özel olduğunu düşünüyorum” diyor oyuncuyönetmenyapımcı Robert Redford. Redford, The Legend of Bagger Vance’ten ASLI (Bagger Vance Efsanesi/2000) yedi yıl sonra for Lambs’le (Arslanlar için Kuzular) SELÇUK Lions yeniden setlere dönüyor. The Kingdom (Krallık), White Jazz’in senaristi Matthew Michael Carnahan’ın özgün senaryosundan çektiği filminde Redford, terorizme karşı ABD’nin açtığı savaşa doğrudan ya da dolaylı karışan değişik sosyal sınıflardan insanların etkileyici, karmaşık öyküsünü başarıyla anlatıyor. Washington’daki güç dengelerini, bir habercinin önemli bir konuda büyük baskı altında hazırladığı haberini, iki askerin gizli ve tehlikeli bir operasyon eylemi içindeki tutumlarını ve Amerikan gençliğinin günümüzde özgürlükle demokrasiye bakış açılarını harmanlayan çalışma düşündürücü sorularıyla, yanıtlarıyla karşımızda. Çok Fena (Superbad), güldürmek adına bu yıl yapılmış belki de en iyi girişim… Hafif bir tebessümden bahsetmiyoruz, Çok Fena, kahkaha attırmak için yazılmış, çizilmiş, kurgulanmış harika bir gençlik komedisi… Bu filmin, sadece gençlere değil o yoldan geçen herkese anlatacağı çok şey var. Kaçırmayın derim… Dizilerle haşır neşir olmaktan artık sıkılan Greg Mottola’nın yönettiği Çok Fena’nın senaryosunu Seth Rogen ve Evan Goldberg yazdı. (13 yaşında buna karar verdiklerini not olarak düşelim) Kaza Kurşunu (Knocked Up) ve 40 Yıllık Bekâr (The 40YearOld Virgin) adlı aklı başında komedi filmlerinin yazaryönetmeni Judd Apatow, Çok Fena’nın yapımcılığını üstlendi. Filmin ünlü denilebilecek oyuncusu yok. Jonah Hill, Michael Cera, Seth Rogen, Bill Hader, bu amatör ekibin göze batan isimleri… Yapımı, sabun köpüğü klasmanına almak haksızlık olacak. Çünkü Çok Fena, kahkaha vaat eden güzel, neşeli, sıcacık bir film… Yurtdışında hep olumlu eleştiriler alan Çok Fena, Türk sinemaseverlerle dün buluştu. ALPER TURGUT YAŞAM İLE YÜZLEŞMEK Yetişkinliğe adım atmanın yolu sanırım komik olmaktan geçiyor. Sonuçta; Hollywood’un yıllardan beri (birçok yapımla) kafamıza kaktığı bu… Kolej dair komediler, ergen sorunlarıyla harmanlanan güldürüler, ilk cinsellik temalı sayıklamalar, bir kısmı gülümsetmekten ziyade tiksindiren abuk sabuk hikâyeler… Amigo kızlar nezdinde kadınları meta gören resmi ifade, buluğ çağı delikanlılarını da su katılmamış geri zekâlılar gibi betimleyerek hayattaki yerini buluyor. Çok Fena’nın çıkış yolu da benzer örneklerinden pek farklı değil. Büyüme sancısı içindeki iki genç adam, liseyi bitirmenin ve bin bir anlam yükledikleri mezuniyet törenine katılmanın telaşı içindedir. Seth, geveze, ayakları yere “ A Sen olsan bu olaylarda ne duyumsardın? Bu sorular insanı her zaman eyleme geçirebilir” diyerek altı sıradan Amerikalıların yazgılarının kesiştiği Arslanı Kuzulara’da çağdaş Amerika’nın olabildiğince gerçekçi bir portresini çizmeye çalıştığını vurguluyor. Tartışmalar, anılar, yağan kurşunlar çevresinde gelişen, katlanan öyküde Amerikalıların birbirlerinde, dünyada yarattıkları derin etkilerini izliyoruz. ÜÇ BÜYÜK YILDIZ BİR ARADA Dürüst TV habercisini yorumlayan Meryl Streep insan yaşamının seçimlerden oluştuğunu, Arslanı Kuzulara filminin insan doğasının en karmaşık yönünü ortaya çıkardığını söylüyor. 11 Eylül’ün sonuçlarını, ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgalini eleştiren savaş karşıtı bu dram Hollywood’un üç büyük yıldızını (Robert Redford, Meryl Streep, Tom Cruise) biraraya getiriyor. Meryl Streep’le Out of Africa’da (Benim Afrika’m/1985) oynayan Robert Redford ilk kez Tom Cruise’la karşılıklı oynuyor, onu yönetiyor. Yirmibir yıl önce The Color of Money’de (Paranın Rengi/1986) Paul Newman’le rol alan Cruise, Newman’ın Butch Cassidy and the Sundance Kid (Sonsuz Ölüm/1969) ve The Sting’deki (1973) rol arkadaşı Redford’la buluşuyor. Yetenekli set ekibi California’daki Simi Vadisi’ni Afganistan sınırındaki sarp dağlara benzetmiş. Etik, etnik, politik, küresel çatışmaların yükseldiği bir çağda her bireyin karşı karşıya kaldığı sorumlulukları, seçimleri tartışan, taraf olmanın ya da olmamanın sonuçlarını ödünsüz, yetkin bir anlatımla vurgulayan Arslanı Kuzulara dün sinemalarımızda gösterime girdi. basmayan (okumak dışında her halta kafası basan), seks takıntılı, hafif obez bir genç… (Erkek cinsel organlarını çizmek gibi bir takıntısı var Seth’in…) Can ciğer dostu Evan ise, zeki, ürkek, aşkı arayan ve sürekli saçmalayan bir delikanlı… Ancak ortak noktaları da var. Lise yılları boyunca arkadaş grubu içerisinde loser yani kaybeden sıfatı taşımak gibi… Asosyallik mertebesine ise biraz da kendi istekleriyle çıktıkları gözden kaçmıyor. Farklı üniversitelere gideceklerini birbirlerinden saklamaları korkularının göstergesi gibidir. Gelecekte ne yapacağına karar vermek zorunda kalmak… Yaşam ile yüzleşmek… Sıkı dostların sınav vakti gelmiştir. Seth ve Evan’ın beğendikleri ancak birlikte olmayı hayal bile edemedikleri iki kız arkadaşları vardır. Ne sportif gözde gençler, ne ezik veya inek tabir edilen diğerleri… Seth ve Evan, ortada kalakalmış iki şaşkındırlar. 21 yaşındakilere içki verilmemesi onları sahte kimlikle alkol alma planı yapmaya iter. Onlara göre, içki almayı başarabilirlerse, ev partisinde olgun erkek muamelesi görecekler, umdukları kapıları da açmış olacaklar. Yanlarına ikisinden de eğlenceli bir tip olan Fogell’i alarak harekete geçerler. Uçuk, kaçık ve hayli komik olaylar peşi sıra gelir. Argo, küfür, cinsellik, içki, uyuşturucu… Gençlerin uzak durması gereken ne varsa onları bulur. Delilere rahmet okutan iki çılgın polisi (kendi devriye arabalarını delik deşik edecek kadar – Molotof kokteyli de cabası) de öykülerine katarlar. Sahte kimlikli Fogell tam içkileri almak üzereyken bu da nereden çıktı dedirten soyguncudan yumruğu yer. Polislerin olay yerine gelmesiyle plan bozulmuştur. Şimdi herkes başının çaresine bakmak zorundadır. Hem partiye yetişecekler, hem içkileri bulacaklar, hem Fogell’i kurtaracaklar. Gündüz, geceye dönmüş, yetişkin olmanın, cinsel düşkünlük yerine aşık olmanın, birbirlerine güvenmenin, sırt sırta vermenin zamanı gelmiştir. Büyümek hikâyenin özüdür… Sabahın ilk ışıklarında acemi yanları törpülenmiş olacaktır. VİCDANLARI HAREKETE GEÇİRİYOR Öykü, West Coast Üniversitesi’nde idealist profesörleri Dr. Malley’in (Robert Redford) yolunda giderek yaşamlarında önemli, kalıcı şeyler yapmak isteyen öğrencileri Arian’la (Derek Luke) Ernest’in (Michael Pena) aniden Afganistan Savaşı’na katılarak profesörlerini düş kırıklığına uğratmasıyla başlıyor. Dünyanın öteki ucunda Dr. Malley’in iki eski öğrencileri kendilerini acımasız bir savaşın, üstlerinin verdiği emirlerle kazanmayı umdukları bir çatışmanın göbeğinde buluveriyorlar. Bu iki askerin yaşamda kalabilme direnci Amerika’nın iki benzemez yüzünü yansıtan iki öyküyü birbirine bağlıyor. Washington D. C.’de geleceğin başkanı gözüyle bakılan, karizmatik Cumhuriyetçi senatör Jasper Irving (Tom Cruise) gündemde bomba etkisi yaratacak bir haber için dürüstlüğüyle tanınan TV habercisi Janine Roth’u (Meryl Streep) odasında ağırlar. Bir saatlik görüşme süresince senatör hem Amerikan medyasına hem de Amerikan hükümetine göndermeler yapar, gazeteciye terör savaşını kazanacak yeni küresel stratejisini açıklar. Senatör gazeteciye “Teröre karşı savaşı kazanmak mı istiyorsun? Evet mi hayır mı? Çağımızın özü bu evet ve hayır üstüne kurulu” der. California’daysa Dr. Malley, önceleri derslerine çok istekli ve çalışkan olan fakat daha sonra ilgisini yitiren öğrencisi (Andrew Garfield) ile onun yaşamdan beklentileri üstüne konuşmaktadır. Riske girme, cesaret, bağlılık nedir sorularını soran sinemacı, yaşamların nasıl bir anda tepetaklak olduğunu, insanları beklenmedik bambaşka yerlere sürüklediğini gösteriyor. Redford, “Filmim altını önemle yeniden çiziyorum bir savaş filmi değil, izleyicinin vicdanını, duygularını harekete geçiren bir film. Sen olsan ne yapardın? Ödül ‘3 dakika 50 saniye’nin Yönetmen adayı sinema öğrencilerinin uluslararası platformlarda eğitimine ve Türk sinemasının gelişimine katkıda bulunmayı amaçlayan Metro Group Kısa Fim Yarışması’nın beşincisini, ‘3 dakika 50 saniye’ adlı film ile Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Gamze Hakverdi kazandı. Türsak Vakfı Yönetim Kurulu başkanı Engin Yiğitgil başkanlığında Ayda Aksel, Muharrem Gülmez, Nurgül Yeşilçay, Atilla Dorsay, Tevfik Başer, Doğan Hızlan, Ali Saydam ve Nurdan Tümbek Tekeoğlu’dan oluşan jüri ikinciliğe ‘Hangi Savaş’ filmi ile Selçuk Üniversitesi’nden Güven Çelik, üçüncülüğe ise ‘Yoldaki Kedi’ filmi ile Can Kılcıoğlu layık görüldü. Yarışmada Mansiyon ödülünü ise ‘La’ isimli filmi ile Marmara Üniversitesi’nden Elif Nur Kerkük aldı. Yarışmada birinci olan Hakverdi, Londra New York Film Akademisi’nde burslu sinema eğitimi ve 2 bin 500 avro para ödülün yanı sıra dilerse Londra’ya gitmeden önce Metro Group sponsorluğunda özel İngilizce dersleri de almaya hak kazandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle