17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 7/11/07 16:31 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 10 KASIM 2007 CUMARTESİ Hepimiz üçüncü A sayfa insanıyız nnesini öldürüp emekli maaşını almaya çalışırken yakalanan bir adam, fikirleri yüzünden yok edilmek istenen bir gazeteciyazar, aile içinde ezilip karakterini ve yaşam enerjisini yitirme noktasına gelerek cinnet getiren başka bir insan, köprüden atlamaya çalışan çaresiz kişiler, namus adı altında işlenen töre cinayetleri... Her gün onlarca haber okuyoruz, acımasızca işlenen cinayetler, intiharlar... Suçun suçu var mıdır acaba? Yoksa insanları bu noktaya getiren sebepler midir suça teşvik eden? Tüm bu noktaları irdeleyen ve karakterlerin bir vücutta hayat bularak izleyiciye sunulduğu Can Tarlası, Halk Yönetmen Kocatürk: Tiyatrosu geleneğini sürdürmek ZUHAL amacıyla kurulan İstanbul AYTOLUN Halk Tiyatrosu’nun ilk oyunu. Kemal Kocatürk’ün yazıp yönettiği, Levent Üzümcü, Yıldıray Şahinler, Dolunay Soysert, Nasıl başladınız Can Tarlası’nı yazmaya? Çıkış Bahtiyar Engin ve Kocatürk’ün rol aldığı noktanız bir haber miydi yoksa oyun, üst noktada adalet kavramını ve bir birikim mi? bireyleri cinnet noktasına getiren sebepleri “3. sayfa haberlerine tuhaf bir yakınlığım vardır benim. Hatta tartışırken, alt noktada bireylerin kendi bazılarını çok üzülerek ya da sinirlenerek keser, saklarım. trajedilerinden ne kadar uzaklaştığını Onların her biri bir öykücüktür çünkü. Yaşanmış öykülerdir. Tüm trajedilerin ölmüş olması, savaşların artık naklen izleniyor olması, anlatıyor. Levent Üzümcü’yle üçüncü trajediye alışılması bizdeki duyguyu aşındırdığını düşünüyorum. sayfa haberlerine konu olanları ve suç Artık bu tür hikayelere üzülme dönemi kapandı. Çünkü teknoloji ve olgusunun arkasında yatan nedenleri medya bizi öylesine büyük bir bombardımana tuttu ki, hem konuştuk. Levent Üzümcü’nün rol aldığı tiyatro oyunu Can Tarlası, üçüncü sayfa haberlerine konu olan insanlar ve onların hikâyeleri üzerinden toplumsal sorunlara dikkat çekiyor SUÇ İŞLEMEDEN DURAMIYORUZ Dünyayı ayakta tutan şey belki de dengesizlik Toplumsal gerilim ne boyutta peki? İnsanların bu denli tahammülsüz olmasının nedeni nedir? “İnsanları çözemeyecekleri sorunlarla bu kadar başbaşa bırakırsanız, kendilerini bu kadar sorumlu hissettirirseniz insanlara, mutlaka bir patlama çıkar. İnsanların birey olarak yapabileceği hiçbir şey yok. Bu gerginliğin nedeni sosyolojik büyük olaylar aslında. İşte bugün Güneydoğu’da yaşanan sorunlar, siyasi görüşlerde çok farklı kutuplara giden süreç, bunun bütün ağırlığını insanlara, birey birey hissettiriyor. Hiç olmadık bir zamanda toplumsal yükün üzerine binmesi sonucu küçüklü büyüklü patlamalar yaşıyor insanlar.” Temelde hangi hassasiyetler insanları bu denli tahammülsüzlük noktasına getiriyor? “Ben ve tiyatrodan arkadaşlarım, işçi ve memur ailelerin, esnaf ve sanatkarların çocuklarıyız. Mesela benim babam ototamircisi. Birimizin bankacı, birimizin marangoz. Çok da fazla para kazanmayan ailelerden geldik. Çok da tok olmadık biz. Ama bugün maddi zorluk çeken, yağmur altında çıplak ayakla dilenen insanlar görüyoruz. Bu belki de bir şovdur. Ama insanların bunu yapması için müthiş bir itkiye ihtiyaçları var. Açlık gibi. Açlık çok önemli bir etken. Gayri safi milli hasıla yükseliyor olabilir ama açlarımız da fazlalaşıyor. Çünkü nüfusumuz yerinde durmuyor. GSMH belki de birilerinin milyon dolarcıklarını kabartıyor. Ama sorduğunuz zaman insanlarda para yok. Oysa biz sanki paramız varmış gibi yaşıyoruz. Kredi kartları var çünkü. Bu ülkede o kadar garip dengeler var ki. Cebinizde olmayan parayla alışveriş yapıyorsunuz, ödeyemeyince haciz ve cinnet. Parasızlık çok temel bir problem.” Parasızlık dışında ne gibi konular insanlarda bu denli bir gerginlik yaratıyor? “Dini inanışların, ırkların birbirleriyle problemleri var bu ülkede. Sosyal bazı problemleri yaratırken bunları düşünüyor olmamız gerekiyor. Bu bir birikme. Evlerden taksilerden Türk Bayrağı sallayarak çözüm bulamayız. Bu bir ses çıkarma yöntemi olabilir ama çözümün bir ortağı yapmıyor sizi. Problemin bir parçası olarak kalıyorsunuz. Din ve ırk sonradan edinilen şeyler değildir. Doğduğunuz an size takılan payelerdir onlar. Bununla büyür insanlar. Kendi dinini ve ırkını memleketinden daha fazla sevme durumu Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri. Bu benim çok takıldığım bir nokta. Hayatta hiçbir çaba sarfetmeden kazandığımız şeylerin tüm hayatımızı yönetiyor olması doğru değil. Din, insana huzur vermeli. Baktığınızda dini çekişmeler bizi yıpratıyor. Irkın, geldiğin yerdeki durum, bazı insanlara espri kaynağı olabilir ama neden benim ırkım bir problem haline gelsin? Neden düşmanlık yaratılsın? Çok garip dengeleri var bu dünyanın. Belki de dengesizlik onu ayakta tutuyor.” YABANCILAŞMA Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden yola çıkarak yazılan oyun, hangi toplumsal sorunlara dikkat çekiyor? “Üçüncü sayfa haberlerini okudukça tuhaf bir yabancılaşmanın içine düştük. Sanki onlar bizimle aynı dili konuşmayan, bizimle aynı ülkede yaşamayan, aynı mahallede oturmadığımız, aynı otobüse binmediğimiz insanlarmış gibi hissetmeye başladık bir süre sonra. Üçüncü sayfa için yaşayanlar ve onları okuyan insanlar var sanki. Aynı sosyal statüden gelen insanlar birbirini vuruyor, birbirlerine işkence yapıp hunharca öldürüyor. Aynı ülkede yaşıyoruz ve aynı dili konuşuyoruz biz. Ama bir türlü farkına varmıyoruz ki o insanlar biziz. Kemal O yüzden bu oyunu 3. sayfa Kocatürk haberlerinin vücuda girmesini istediğimiz için yaptık. Bir de bu açıdan görünsün. Bu insanların ne gibi hikayeleri var onlara dikkat çekmek istedik. Bu insanların karılarını, kızlarını doğramaya götüren şey ne? Arkasında ne sebepler yatıyor? Bunu 35 dakikalık sahnelerin içinde irdelemeye çalışıyoruz.” dünyadan olaylara anında ulaşıyoruz hemde onların ağırlığı altında ezilir hatta yok olur hale geliyoruz. Artık hiçbir şey şaşırtmıyor, üzmüyor. Artık bu bireysel trajediler bize birşey demez hale geldi. Oysa ki her biri bir öykü bunların ve birşeyler yapılmasını hakediyorlar. Bu biriktirdiğim kısım. Bir gün de gazetede sürmanşet olarak ‘Bir dakika bile suç işlemeden duramıyoruz’ haberini gördüm. Günde 2 bin 200 suç işleniyormuş. Çok çarpıcı istatistikler var. Şiddet ciddi bir şekilde tırmanıyor. Bu tırmanışta hiç mi suçumuz yok?” Çok sert hikayeler var, hem güldüren hem ağlatan cinsten.. “Eleştiriyi yaparken güldürmeyi de amaçladım yazarken. Çünkü hikayeler çok sert. O sertliği aynı yalınlıkla vererek, ama boğmadan, güldürerek yazmaya çalıştım. İnsanlar gülerken, güldüklerini de sorguluyor. Kimseye birşey öğretmeye çalışmıyoruz. Sadece istediğimiz, seçimlerimize şöyle bir dönüp bakabilmeyi hatırlatmak. Hayatı daha anlamlı kılabilmek için bazı gerçeklerle yüzleşmek, hatırlamak gerekiyor. Yoksa bireylikten çıkıyor, bir güruha dönüşüyorsunuz.” NEDİR BU İNSANLARIN DERDİ Hangi olayları yansıtıyorsunuz? Kimdir bahsettiğimiz kişiler? “Mesela ailesinden 7 kişiyi öldürmüş. Öncesinde sevgilisine öldüreceğini söylemiş ve sevgilisi de avukat. Öyle çetrefilli ilişkiler var ki aslında. Bir diğeri köprüden atlamak ‘zorunda’ olan adam. Neden oraya tutunup da kendini bırakmıyor aşağıya? Nedir aslında söylemek istediği şey? O kadar garip çaresizlikler çıkıyor ki bu yaşamların altından. Yani dünyanın hiçbir ülkesinde, o ülkenin aynı dili konuşan insanlarının, aynı havayı soluyan insanları arasında bu kadar farklı yüzyıllar olamaz. Dolmuş durağında beklerken omuzlarımızın birbirine değdiği insanlarla aramızda 300 yıl fark olabiliyor. Böyle bir zaman aralığında yaşıyoruz bu ülkede. Hiçbir platformda anlaşamayacağın insanlarla karşılaşıyorsun bu hayatta. Ne o insanlarla aynı yüzyılda yaşıyorsun, ne de aynı şeylere inanıyorsun. Aynı yemekleri yiyorsun, aynı dili konuşuyorsun ama anlaşamıyorsun. İnsanlar arasındaki kopukluk, iletişimsizlik ve bu noktaya getiren sorunlar.” Sizi en fazla etkileyen hikaye hangisi bu oyunda? “Bütün hikayeler çok etkileyici. Her biri sizi bir yerden yakalıyor ve yaralıyor. Çözmeye çalışıyorsunuz kendi çapınızda, kendi mesleğinizle bunları anlamaya çalışıyorsunuz. Nedir bu insanların derdi? Bu çok korkunç bir şey. Benim takıldığım nokta da bu zaten. Aynı dili konuşup, aynı havayı soluduğum belki aynı yerde askerliğimi yaptığım insanlarla nasıl aramda bu kadar fark olabiliyor? Hem kendimiz, hem de çocuklarımız için bunu anlamaya çalışıyoruz.” Sergi Yıl 1938 ‘Yıl 1938’ sergisi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda vefatının ardından naaşının Ankara’daki Etnografya Müzesi’ne nakledilmesini konu alan fotoğraflarından oluşuyor. Akbank’ın katkıları, Milli Saraylar Daire Başkanlığı ve 3.Boyut Proje Üretim Merkezi işbirliğiyle gerçekleşen sergide, Atatürk’ün 10 Kasım 1938 saat 09.05’den 21 Kasım 1938’de Etnografya Müzesi’ne defnedilmesine kadar geçen süre içindeki İstanbulİzmitAnkara yolculuğu sırasında çekilen 54 adet fotoğraf yer alıyor. ‘Yıl 1938’ adını taşıyan sergi, 10 Kasım Cumartesi günü Dolmabahçe Sarayı girişinde açılacak ve 25 Kasım’a kadar ücretsiz olarak gezilebilecek. Einstein Sergisi Einstein Sergisi, Einstein’ın devrim niteliğindeki bilimsel kuramlarını son teknoloji ürünü etkileşimli objelerle aydınlatıyor ve onun büyüleyici yaşamını el yazması belgelerle keşfediyor. Sergi, Einstein’ın Devrimi, Yaşamı ve Çağı, Işık, Zaman, Enerji, Yer Çekimi, Savaş ve Barış, Dünya Vatandaşı, Einstein’ın Mirası gibi bölümlerden oluşuyor. Sergi süresince düzenlenecek canlı performanslar, etkinlikler, konferans ve workshop’lar da serginin en önemli bölümlerini oluşturuyor. Sergide Einstein’ın ışık, zaman, enerji ve yerçekimi hakkındaki kuramlarını açıklayan, etkileşimli objeler, çalkantılı özel yaşamına tanıklık eden, eşlerine yazdığı şahsi mektuplar ve ona mektup gönderen çocuklarla olan eğlenceli yazışmaları, Genel Görelilik Kuramı el yazmalarını ve birleşik kuramı ararken yaptığı son hesaplamaları içeren bloknot, günümüzün önde gelen fizikçilerinin Einstein’ın mirası hakkındaki yorumlarını içeren video gösterimi ve çocuklar ve yetişkinler için uygulamalı atölyelerin yer alacağı eğitim laboratuvarı. Maslak’ta Doğuş Power Center içinde yer alan Doğuş OtoMotion, Kasım’dan Mart 2008’e kadar görülebilecek. S ahne tozu Martı Kral Dairesi Bekleyen Ünite Bekleyen Ünite, Turan Aksoy’un ‘Üniteler’ adı altında yapmakta olduğu olan bir dizi üç boyutlu çalışmanın beton, alçı ve ahşaptan oluşan üç katmanlı, sonuçlanmış ilk yapısı. Üniteler, yaşanmışlık etkisi taşıyan ancak işlevsiz, etkisini ve anlamını kullanılan materyal özellikleri ile izleyicinin bu materyallere dayalı deneyimlerinden alan bir çalışma. Sergide, Bekleyen Ünite’nin yanı sıra 1989 ve 2007’de iki ayrı grup halinde yapılmış ‘Nesne Resimler’den örnekler, ikili ilişkilerde alan sorunu üzerine yoğunlaşan ‘Özgür Olabilmek İçin Çok Yakın’ adlı bir ayna çalışması ve sevişmeyi belli oranda pornografik fotoğraflama ve pozlar üzerinden bir inşa çalışması olarak sunan ‘Aşk Yapmak’ adlı bir fotoğraf çalışması bulunuyor. Sergi 7–28 Kasım tarihleri arasında Roxy Etkinlik Platformunda görülebilecek. (Tel: 0 212 249 12 83) İstanbul Devlet Tiyatrosu, İngiltere’de vücut ve mask tiyatrosu projeleri üreterek dünya çapında şöhretli oyunlar tasarlayan rejisör Toby Wilsher’ın kurguladığı ‘Kral Dairesi’ni bu sezon İstanbul’da sahneye koyuyor. İstanbul’da bir otelin kral dairesinde geçen oyunda otelin bilgisayarının bozulması üzerine aynı gün üç ayrı çiftin kral dairesine rezervasyon yaptırmasının ardından çıkan kargaşayı konu alıyor. Oyun bugün, yarın 13, 14, 15 ve 16 Kasım tarihlerinde Oda Tiyatrosu’nda sahnelenecek. (Tel: 0 212 245 25 90) Çehov’un aynı adlı eserinden uyarlanan Martı, Çarlık Rusya’sının son demlerinde aydın ve burjuva sınıfının yaşantısına bir eleştiri. Oyundaki baş karakter Treplev’in öldürdüğü martıdan yola çıkarak izleyenlere oyundaki asıl martının kim oldugunu düşündürüyor. Çehov’un komedi türünde yazdığı ancak kendi içinde bir hayli acıklı olan hikayesi Oyunbaz tiyatro grubu tarafından sahneye koyuluyor. Yarın ve 25 Kasım tarihlerinde Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü’nde sahnelenecek olan Martı, Abdullah Cabaluz tarafından yönetilirken Pınar Akkuzu, Aslıhan Azeri, A.Sinan Cebecigil, Güray Dinçol, Tuna Öztunca, Güven Soydan, Evrim Şahintürk, Tolga Şengül, İpek Türktan, Sibel Ulusoy, Orkun Yeşim, Onur Yıldırım rol alıyor. (0 212 311 50 00) Çıkmaz Sokak Çocukları Lyle Kessler’in yazdığı, Gencay Gürün’ün yönettiği, Cüneyt Türel, Ömer Akgüllü ve Serhan Arslan’ın oynadıkları, bir döneme damgasını vuran ve kült oyun haline gelmiş ‘Çıkmaz Sokak Çocukları’ seyircisiyle buluşuyor. Oyun, anasız babasız iki yetim kardeş olan Treat ve Phillip’in Philadephia’daki evlerinde geçiyor. Treat küçük soygunlarla evin geçimini sağlamakta, Phillip ise dış dünyadan uzak evin içinde kurduğu kendi dünyasında yaşamaktadır. Bu iki kardeşin sürdürdükleri tekdüze yaşam, bir gece bir yabancının evlerine gelişiyle bozulur. Sonradan bu iki kardeş için bir “kurtarıcı” olacak olan yabancı da aslında bir yetimdir. Profilo Alışveriş Merkezi’nde bugün, yarın, 16, 17 ve 18 Kasım tarihlerinde sahnelenecek. (0 212 216 44 00) Kürklü Merkür İngiliz yazar Philip Ridley’in yazdığı Tiyatro Dot’un bir distopyayı anlatan yeni oyunu Kürklü Merkür dünyanın kaosa teslim edilmesinden sonra iki kardeşin hikayesini konu alıyor. Büyük kardeşin geçmişe dair anıları var ancak küçük kardeş hiçbir şey hatırlamıyor. Öykülerini arayan yedi genç adam ve bir kadın, bu yeni dünyada hayatta kalmaya çalışıyor.Oyun, 14, 15, 16 ve 17 Kasım tarihlerinde tiyatroseverlerle buluşacak. (Tel: 0 212 251 45 45)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle