Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 08 24/10/07 17:00 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Across The Universe ? Testere 4 (Saw 4) Darren Lynn Bousman’ın yönettiği ve Tobin Bell, Scott Patterson, Betsy Russell ile Costas Mandylor’ın oynadığı Testere 4’te Jigsaw ve çırağı Amanda ölmüştür. Ajan Strahm ve Perez, yardım için dedektif Hoffman’ın ekibine katılır. Ekip Jigsaw’dan geriye kalanları inceleyerek bulmacanın parçalarını biraraya getirmeye çalışır. Jigsaw’ın oyunlarıyla tanışmamış olan son memur da doksan dakika içinde bir seri tuzağı aşmak ve eski bir arkadaşını kurtarmak zorunda kalacaktır. Si ne ma 8 (Across The Universe) Julie Taymor’un yönetmenliğini yaptığı filmde, Jim Sturgess, Evan Rachel Wood, Joe Anderson ile Dana Fuchs rol alıyor. Beatles’ın 33 şarkısından yola çıkılarak hazırlanmış bir aşk hikayesini anlatan film, klasik romantik filmlerin izinden gitmek yerine, aşkın gözüyle düzeni sorguluyor. Liverpool’dan yola çıkıp kayıp babasını aramak üzere New York’a giden Jude, yolunun Lucy ile kesişmesi üzerine, kendini savaş karşıtı protestoların ve rock’n roll temelli bir hayatın ortasında bulur. Jude ve Lucy, 1960’larda, ilham perilerinin kol gezdiği Greenwich Village’dan, sokaklarında isyan bayrakları dalgalanan Detroit’e uzanan dönemin savaş karşıtı ruhunun parçası olurlar. ??????????????????????????????????? Ödünsüz bir şiddet G Bir günahın tutsaklığında Kefaret (Atonement), bir çocuk günahının tutsaklığında, ömür boyu utanç içinde yaşayan bir kadını anlatıyor. O, iliklerine dek bağışlanmayı diliyor… Zekice kurgulanan, görsel bir cazibeyi de yedeğine alan Kefaret, son derece sürükleyici, etkileyici ve ilgi çekici bir yapım. Filmde hafif bir erotizm dozu var, romantizm ise tam kıvamında… Fonda ise aşk, yaşam, savaş ve ölüm… “Çağdaş Klasik” olarak nitelendirilen Kefaret, 35 yaşındaki İngiliz Yönetmen Joe Wright’ın ikinci filmi… Wright daha önce sevi öykülerini sevenlerin beğeniyle izlediği Jane Austen uyarlaması Aşk ve Gurur’u (Pride and Prejudice) yönetmişti. Dönem ve savaş filmi olan Kefaret, ünlü yazar Ian McEwan’ın aynı adlı çoksatan kitabından uyarlandı. Senaryo, Tehlikeli İlişkiler (Dangerous Liaisons) ile Oscar kazanan Christopher Hampton’un imzasını taşıyor. Aşk ve Gurur’da da oynayan genç ve güzel aktris Keira Knightley, yönetmenin fetiş oyuncusu olacak gibi görünüyor. Karayip Korsanları, Domino, Yıldız Savaşları, Kral Arthur… Özellikle Kefaret’te kusursuz bir oyunculuk sergileyen Keira, gitgide artan cazibesiyle birlikte büyüyor, yükselişi hızla sürüyor. Diğer başrol oyuncusu James McAvoy’un geçen yıl rol aldığı İskoçya’nın Son Kralı’nın ardından şansı açıldı ve üst üste kalburüstü yapımlarda boy göstermeye başladı. Filmin yardımcı oyuncu kadrosunda ise, her rolün ustası Vanessa Redgrave ile Saoirse Ronan, Romola Garai, Brenda Blethyn, Juno Temple, Patrick Kennedy ve Benedict Cumberbatch var. Dağıtımı UIP Filmcilik tarafından yapılan 35 milyon dolar bütçeli Kefaret, dün gösterime girdi. ALPER TURGUT karşılaştığı Robbie’yi akşam verecekleri küçük partiye çağırır. Cecilia, kendi sınıfından olmadığı için aşağıladığı ve sürekli kötü davrandığı Robbie’nin evlerine gelmesini istemez. Aslında genç kadının içinde bir yangın vardır ve Robbie’ye sırılsıklam âşıktır. Robbie’nin hisleri de farklı değildir. O, Cecilia’ya deliler gibi tutkundur. SINIF AYRIMININ YAKICILIĞI Çikolatadan servet kazanmak isteyen Paul Marshall, aynı zamanda ileri görüşlü bir adamdır. Büyük bir savaşın patlak vereceğini hesaplamış ve yatırımlarını ona göre yapmıştır. Biran önce yetişkin olma sevdasındaki kıvırcık Lola’ya ilgi gösteren Paul, onunla birlikte olmayı kafasına koymuştur. En güzel kıyafetlerini giyen Robbie, annesi Grace ile birlikte kaldıkları derme çatma kulübeden, Tallis’lerin evine doğru yürürken Briony’i görür. Ona ablası Cecilia’ya vermesi için bir mektup emanet eder. Ancak aşk mektubu yerine büyük bir hata yaparak, Cecilia’ya karşı hissettiği arzuyu yazıya döktüğü edipsiz mektubunu Briony’e vermiştir. Meraklı Briony, mektuba açarak bakar ve adeta beyninden vurulmuşa döner. Yine de ablasına teslim etmeyi unutmaz. Cecilia, mektubu okur ve kendini Robbie’nin kollarına atar. Cecilia, tam manasıyla şirretken, aşk ile değişen ve güzelleşen bir kadın haline gelmiştir. Ama yeni yeni tomurcuklanan bu sevda öyküsünün, Briony gibi bir belalısı vardır. O, ablası ile Robbie’yi kütüphanede uygunsuz bir vaziyette yakalamakta gecikmez. O esnada ikizler evden kaçmış, Lola, Paul Marshall’in tecavüzüne uğramıştır. Kıskançlık illetine meyleden Briony, suçluyu bulur; Robbie Turner… Evin kokona annesi Emily Tallis ile ağabey Leon, Briony’den yana tavır alırlar. İngilizlere dair sınıf ayrımcılığı yakıcılığını bir kez daha göstermiştir. Olay yerine gelen polisler, masum Robbie’yi tutuklarlar ve hapse atarlar. Geniş bir hayal gücü, geleceğin romancısı Briony’in hem yol göstericisi hem de handikabıdır. O, gerçeklerden kopmuş ve başkalarının kaderini belirleme gafletinde bulunmuştur. Bir çocuğun yalanlarla örülü, yanlış anlamalarla çevrili hayal gücü, istemeden de olsa (kestiremedi dersek daha doğru olur) günahı davet eder. Tallis ailesi dağılır peşinden 2. Dünya Savaşı başlar. Robbie Fransa’daki cepheye gönderilir, evinden ayrılan Cecilia ise yaralı askerlere bakmak için hemşire olur. Savaş, Briony için geleceğe taşıyacağı ve yaralı bir vicdanla yaşayacağı koca bir ömrün habercisi gibidir. Briony, mutlaka yaptıklarının kefaretini ödeyecektir. eorg (Ulrich Mühe) ve Anna (Susanne Lothar), oğulları Schorschi (Stefan Clapczinski) ve köpekleriyle birlikte göl kenarındaki yazlık lüks evlerine gelirler. Tam eşyalarını yerleştirirken yan komşuları temiz giyimli iki gençle birlikte onları ziyarete gelir. Beyaz tenis giysileri giymiş, beyaz eldivenli Peter (Arno Frisch) ve Paul’ü (Frank Giering) aile yakınları gibi tanıştıran komşu ordan ayrılır. Georg ve Anna’nın ASLI nezaketini kullanan gençler bozup, Anna’dan SELÇUK telefonu istedikleri yumurtaları da kırarlar. Anna onlara hemen evlerinden çıkmalarını, Georg’un onları bir an önce defetmesini ister. Paul, Georg’un bacağını golf sopasıyla kırar ve tüm aileyi elegeçirirler. Bu psikopat gençler aile bireylerini yadırgatıcı bir acımasızlıkla oyunlarına araç edeceklerdir. Paul, aileyle ertesi sabah dokuza dek onların canlı kalacaklarına bahse girişir. Oyunlarını oynarken iki genç değişmez bir konuşma biçemini aralarında sürdürürler. Etkin zeki katil Paul sürekli edilgen geri zekalı Peter’in aşırı kilolarıyla, zeka yoksunluğuyla dalga geçer, onun geçmişine ait çelişkili öyküler anlatıp durur. Bu öykülerde ikisinin kökenleriyle, acımasız dürtülerinin nedeniyle en küçük bir ipucu yoktur. Başka bir komşuları onları kısa bir ziyarete geldiğinde Anna korkudan hiçbir şey olmamış gibi davranıp Peter ve Paul’ü yakın dostları gibi tanıtır. Arabada köpeklerinin ölüsünü bulan küçük Schorschi yakındaki malikaneye kaçar, orada herkesin öldürülmüş olduğunu görür. pişmanlık duyar çünkü bu alışılmış geleneksel bir son değildir ve filmin geri kalanındaki gerilimi eksiltir. Tüm bunları Haneke bilinçli olarak filmine yerleştirmiştir, gerçekle kurgu arasındaki çizgiyi, bıçak sırtı sınırı tartışıyordur. ‘İZLENMESİ GÜÇ BAŞYAPIT’ CİNAYET DÖNGÜSÜ Paul’ü bir tüfekle öldürmeye çalışsa da silah ateş almaz. Paul, çocuk ve silahla birlikte geri döner. Birkaç işkence içeren oyundan sonra aile bireylerini eksiltmeye başlarlar. İlk seçtikleri küçük Schorschi olur, onu vurarak evi terkederler. Anna’yla Georg şoktadırlar, ne yapacaklarını bilemez bir durumda kendilerini evin dışına atarlar. Kırık bacaklı Georg yeterince iyi çalışmayan bir telefonla yardım istemeye çabalar, Anna çevresinde ümitsizce yardım arar. Peter’le Paul birden ortaya çıkarlar, Georg ve Anna’yı yakalayıp yeniden eve götürürler. Georg’u öldürürler, Anna’yı da göldeki rıhtıma bağlı yatın yanına sürüklerler. Saat sekize doğru boğulması için Anna’yı göle fırlatırlar, tutuştukları bahsi böylece kazanmışlardır. Daha önce ziyarete gelmiş komşularının rıhtımına yatla yanaşırlar, onlardan yeniden ödünç yumurta isterler, cinayet döngüsünü yeniden başlatırlar. Michael Haneke’nin çok tartışmalı filmi Funny Games (Ölümcül Oyunlar/1997) özellikle gözlem durumlarında kurgu ve gerçek arasındaki çizgiyi bulanıklaştırır. Paul karakteri zaman zaman doğrudan doğruya objektife bakarak izleyiciye seslenir. Ailenin yaşamda kalma bahsine izleyicidende katılmasını ister. Paul, finalde komşulardan yumurta istediğinde kameraya dönüp sırıtır. Paul’ün uyarıları filmin izleyici tarafından da izlendiğini belirtir. Haneke tam bu noktada “Kötülüğü, işkenceyi, sadizmi izliyorsunuz, hiçbir şey yapmıyor, yapamıyorsunuz” der. Paul izleyiciyi bahse sokarken onların aileden yana olduklarını biliyordur. Daha sonra kurbanlara son bir kurtulma şansı verdiğini, vermeseydi dramatik olgunun yiteceğini düşündüğünü belirtir. Gerilim türü çalışmalarda çoğunluk filmin en sempatik, cana yakın karakteri yaşar, Ölümcül Oyunlar’da ise tüm aile ölür. Anna, Peter’i vurduğunda aile için bir kurtuluş umudu belirir ama Paul uzaktan kumanda ile filmi geri sarar, Anna’nın atılımını önler. Paul, Schorschi’yi öldürmekten 1997’de Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’ye aday olan yapım jüriyi ikiye bölmüştü: Kimi filmi klinik acımasızlık olarak niteledi, temiz giysili kibar gençlerin işkence yarışını izleyicinin sürekli izlememesi gerektiğinden yanaydı, kimisi de filme izlenmesi güç bir başyapıt dedi. Altın Palmiye’nin verilmesinden son anda cayılan Ölümcül Oyunlar’a Avrupalı izleyici büyük ilgi gösterdi, film ABD’de ise görmezlikten gelindi. Tüm kıtada 5 bin 732 dolar hasılat yaptı. “ABD’de iyi iş yapsaydı yeni versiyonu düşünmezdik” diyor Tartan Films’in sözcüsü Hamish McAlpine. McAlpine, filmin sert, alabildiğine hoşgörüsüz olduğunu, Amerikalıların beğenmeyeceğini belirtiyor: “Mutlu son yok. Ölümcül Oyunlar’ı çok özel kılan yanı gerilim türünün tüm klişelerinden, kalıplarından uzak olması, bu türün bilindik tuzaklarını içermemesi. Tüm öngörülenleri tepetaklak ediyor. Bu ironiyi gözden çıkarırsanız Haneke’nin ruhunu ve filmi harcarsınız”. 1997 tarihli anti gerilimi Ölümcül Oyunlar’ı 11 yıl sonra Haneke yeniden çekiyor. Şiddetin sakınmasız analizi ve orta sınıfın ikiyüzlülüğü bu kez sinemada İngilizce olarak izlenecek. Michael Haneke’nin özel dünyasından habersiz, ikibinlerin başında çok moda olan Testere, Otel, Teksas Katliamı, Tepenin Gözleri, Kurt Kapanı, See No Evil gibi düşük bütçeli, şiddeti taşkın, ölçüsüz, biçemsel bir eğlence olarak yansıtan, gişe getirisi yüksek, gore türünün antitezi olan filmin zamanlaması çok doğru. Ocak 2008’de gösterime girecek dramatik gerilimde Naomi Watts, Tim Roth, Brady Corbet, Michael Pitt, Devon Gearhart oynuyorlar. Kışkırtıcı Ölümcül Oyunlar 2008’in çarpıcı şiddetiyle, acımasız sınırsızlığıyla, ürkünçlüğüyle, ödünsüz yürekliliğiyle izleyiciyi derinden etkileyip düşündüreceği kesin. GENÇ KADININ YANGINI İngiltere, 1935… Yaz ayları… Daktilo tıkırtıları en nihayetinde sona ermiştir. Burnundan kıl aldırmayan 13 yaşındaki Briony Tallis, yeni yazdığı oyununu bitirmiştir. Çilli ve kızıl saçlı yaramaz ikizler Jackson ve Pierrot ile onların ablası bencil Lola’yı oyununda oynamaları için ikna eder. Prova sona erince pencerenin kenarına gelen Briony, güzel ve kendisi gibi ukala ablası Cecilia’yı soyunup havuza girerken görür. Yanında kâhya kadının oğlu yakışlı ve melek ruhlu bahçıvan Robbie Turner da vardır. (Briony’in kendinden hayli büyük olan Robbie’den hoşlandığı belirtelim) Küçük kızın, geniş bahçeli, yazlık malikânelerinde tanık olduğu görüntünün bir yanılsamadan ibaret olduğunu tekrar çekimde anlarız. Günün ilerleyen saatlerinde evin ağabeyi Leon, geleceğin kodamanı olan arkadaşı Paul Marshall ile çıkagelir. Leon, yolda ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Vincent Paronnaud ile Marjane Satrapi’nin yönettiği ve Catherine Deneuve, Danielle Darrieux, Simon Abkarian ile Chiara Mastroianni’nin seslendirdiği animasyon Persepolis, Molla Devrimi sırasında yaşananları bir çocuğun gözlerinden anlatıyor. Eğlenceli olmayı başarabilen bu politik animasyon, Marjane Satrapi imzalı ödüllü çizgiromandan uyarlanarak beyazperdeye aktarılmış. Film, Küçük Marjane dokuz yaşındayken –köktendincilerin iktidarı ele geçirdikleri, kadınları örtünmeye zorladıkları ve binlerce insanı hapse attıkları yıllarda– başlayan Persepolis’in öyküsü, Marjane’i ebeveynlerinin onu güvenlik endişesiyle gönderdikleri ve Marjane’nin ülkesinden kaçmasının tek nedeni olan dinsel köktencilik ve aşırılıkla bir tutulduğu Avrupa’da geçirdiği yıllara ve küçük kahramanın yetişkinlik çağına dek izliyor. ? Persepolis