Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 07 17/10/07 16:19 Page 1 CUMARTESİ EKİ 7 CMYK 20 EKİM 2007 CUMARTESİ 7 ‘Kozmik torpilli’ oyuncu Fadik Sevin Atasoy, tiyatrocu anne ve babanın kızı. Doğum günü 1 Ekim. Yani Devlet Tiyatrosu’nun perdelerini açtığı gün. 4 yaşından beri sahnede olan Atasoy, hem tiyatroyu hem sinemayı büyük bir tutkuyla sürdürüyor. adik Sevin Atasoy, mesleğine tutkuyla bağlı bir oyuncu. Annesi ve babası da tiyatrocu olan Atasoy’un çocukluğu kulislerde geçmiş. O kadar ki, uyuma zamanı geldiğinde kuliste üstüne kostüm örterlermiş. Zaten annesinin karnında ilk altı ay sahneye çıkmış. Yani daha doğmadan önce bile bir şekilde sahneyle haşır neşir olmuş. Doğum günü 1 Ekim. Yani Devlet Tiyatrosu’nun perdelerini açtığı gece... Haliyle babası da sahnede öğrenmiş bir kızı olduğunu. Tam anlamıyla bir sahne çocuğu yani Fadik Sevin Atasoy. Hatta kendisine oyunculuk anlamında “kozmik bir torpil” yapıldığını bile düşünüyor ve ŞİRİN ekliyor: “Oynamak GÜVEN istemeyeceğim rol yoktur.” İlk sahneye çıkması 4 yaşında. İlk ödülü de 4 yaşında. Aslında Atasoy, ‘ilk’lerinde ödül almaya alışmış olmalı. Çünkü oynadığı ilk sinema filmi ‘O Şimdi Mahkum’ ile Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de ödüle layık görülmüştü. Üstelik de doğumgününde... Başarılı oyuncu bugünlerde çok yoğun. Andaç Haznedaroğlu’nun yönetmenliğini yaptığı Dudaktan Kalbe televizyon dizisinde oynuyor. Altın Portakal’da yarışacak Zeynep’in Sekiz Günü filminin başrolünü Rol olsun yeter Oyunculuğa 4 yaşınızda başladınız. Çok küçükmüşsünüz... “Evet. Annem de babam da oyuncu tabii. Hatta annemin hamileliğinin 6. ayına kadar sahneye çıkmışım. Benim doğduğum gün 1 Ekim, yani Devlet Tiyatrosu’nun perdelerini açtığı gece. Babam sahnede öğreniyor kızı olduğunu.” Tam bir sahne çocuğusunuz yani. “Evet. Biraz kozmik bir torpil var bana o yönde.” İlk ödülünüzü de 4 yaşınızdayken almışsınız. “Evet. Teneke oyunuyla Selçuk Tiyatro Festivali’nde ilk ödülümü aldım.” Oyunculuk yaparken şu tarz rolleri oynarım, şunları pek tercih etmem diyor musunuz? “Oynamak istemeyeceğim rol yoktur diyebilirim. Rol olsun yeter. Ayrıca gerçek bir sinema delisiyim. Oynasam da oynamasam da sinema aşığıyım.” Nasıl bu kadar çok sevdiniz sinemayı? Küçüklükten beri oyuncusunuz ama daha çok tiyatro aslında. “Evet benim anavatanım tiyatro. İlk izlediğim film, Milos Forman’ın Hair müzikaliydi. Filmde, hipinin zenginlerin masasının üstüne çıkıp özgürlük adına şarkı söylediği bir an vardı. Çok iyi hatırlıyorum, beyaz perdenin önünde o özgürlüğü yaşamak istedim. Sinema deyince aklıma özgür olabileceğim ve bunu aktarabileceğim bir yer geliyor.” F üstlendi. 16 Kasım’da vizyona girecek Mahsun Kırmızıgül’ün ‘Beyaz Melek’ isimli filminde de oyuyor. Ve Bahadır Karataş’ın çekimlerine başlayacağı ‘Usta’ da ise, Yetkin Dikinciler ile birlikte boşrolleri paylaşıyor. Sinemaya olan tutkusunu “İlk izlediğim film, Milos Forman’ın Hair müzikaliydi. Filmde, hipinin zenginlerin masasının üstüne çıkıp özgürlük adına şarkı söylediği bir an vardı. Çok iyi hatırlıyorum, beyaz perdenin önünde o özgürlüğü yaşamak istemiştim. Sinema deyince aklıma özgür olabileceğim ve bunu aktarabileceğim bir yer geliyor” diyerek dile getiren sanatçı, anavatanım dediği tiyatroyu da ihmal etmiyor tabii. Babası Sönmez Atasoy’un kurucularından olduğu New York’taki ilk Türk tiyatrosunda yer alıyor. Mayıs ayında perdelerini açacak tiyatroda, orta oyunundaki Kanlı Nigar figüründen yola çıkarak hazırlanan bir oyun sergilenecek. Atasoy ayrıca, Antalya Film Festivali kapsamında yapılan Avrasya Uluslararası Film Festivali’nin açılış gecesinin de sunuculuğunu yapacak. Genç oyuncu ile bu yoğun temposunun arasında buluştuk. Çekimleri Büyükada’da yapılan Dudaktan Kalbe’nin setine gittik, söyleşimize de fayton üstünde başladık. Dudaktan Kalbe sizin için daha ne kadar devam edecek? “Kaç bölüm sonra ayrılacağımı açıklayamıyorum ama kısa bir süre sonra ayrılacağım ben bu diziden. Zaten Reşat Nuri Gültekin’in kitabında da benim oynadığım karakter bir cümle geçiyor. Edebiyatta bunu Tom Stoppart yapar. ‘Deconstruction’ diyorlar. Yapı bozuculuk yani. Mesela Hamlet oyunundan iki karakteri alır ve onların gözünden başka bir şey yaratır. Bir televizyon dizisinde böyle bir şeyle karşılaşmak çok hoşuma gitti. Sette de çok güzel oyuncularla çalışıyorum. Benim için kaçırılmayacak bir teklifti.” New York’ta Türk tiyatrosu New York’ta kurulacak ilk Türk tiyatrosundan bahseder misiniz? “Art Society of New York adı. Babam kurucularından. Amerika’nın izniyle ve lisansıyla orada açılacak ilk Türk Tiyatrosu. Kültür Bakanlığı destekli bir proje değil. Geleneksel ve Çağdaş Türk Tiyatrosu’ndan eserler sergilenecek. Özellikle de Türk yazarlarının oyunları... İlk başta Türkçe olarak başlayacağız. İleriki aşamalarda o oyunları İngilizceye çevirip, İngilizce oynamayı da düşünüyoruz. Şu anda New York’taki Türk oyunculardan kurulu bir kadrosu var tiyatromuzun. Ama babam lisans da aldı, o nedenle önümüzdeki yıllarda Türkiye’den oraya oyuncu götürmeyi düşünüyoruz. Böylece buradaki oyuncularımızla yurt dışında oyunlar sergileyebileceğiz.” Zeynep’in Sekiz Günü bitti. Altın Portakal’da yarışacak... “Evet, çok heyecanlıyım. Bu sene ayrıca festivalde de çok güzel filmler gösteriliyor. Ingmar Bergman ve Antonioni’ye özel bölümler yapılıyor. Sinefillerin yani klasikçilerin, konvansiyonel sinemayı sevenlerin hakikaten festival havasında yaşayacağı bir repertuar var bu yıl. Çok önemli bir yönetmen de geliyor bu yıl: Francis Ford Coppola. Emir Kusturica benim sunuculuğunu yapacağım gece orkestrasıyla beraber çalacak. Yakinen müzikleri de dinlemiş olacağım.” Yarışacak filmler için ne düşünüyorsunuz? “Hiçbirini izleyemedim henüz. Ancak hepsi çok iyi projeler. Böyle olunca daha heyecanlı olur tabii. Düşünsenize bütün sene herkes heyecanla yüreğini bir filme koyuyor. Ve ondan sonra o yürekler bir arada toplanıyorlar. Hem festivalde birlikte vakit geçiriyorlar, sohbet ediyorlar; hem de kıyasıya yarışıyorlar. Gerçekten sinema festivali, çok keyifli bir şey bu.” Sünnetlileri istemiyoruz! Bunca yıllık oyunculuk deneyiminizde aklınızda en çok yer etmiş rolünüz hangisiydi? “Bulgaristan’da Carmen’i çok severek oynamıştım. Çünkü oyun, orada Türk Tiyatrosu’nu kurmamıza neden olmuştu. Yani Bulgaristan’a bağlı bir Türk tiyatrosu kuruldu. Ben de kurucularındanım. Carmen, Bulgar arkadaşlarımızla ortak oynadığımız bir projeydi. Yani Bulgarlarla Türkler aynı sahnedeydik. İzleyicilerimiz de yan yana oturuyorlardı. Orada şunu gördüm, biz gitmeden evvel duvarlarda pek hoş olmayan yazılar yazıyordu. ‘Sünnetlileri istemiyoruz’ gibi pek çok dışlayıcı yazılar vardı. Ama oyun bitip de bizim ayrılma vaktimiz geldiğindeyse herkes ağlıyordu gidiyoruz diye. Bu da sanatın aslında ne kadar önyargıyı yok edici olduğunu gösteriyor. Sanat, aslında kültürleri bambaşka bir noktada birleştirebilir.” Aslında bunu pek çok yerde yapabilsek ne güzel olur. “Evet. Maalesef ben biraz sitüasyonistim. Yani kişisel gelişime, psikolojiye ve bilhassa da sanata inanan biriyim. Politikacılar beni sevmeyebilir ama ben sanatı politikadan daha üstün tutuyorum. Çünkü sanatın verdiği duyarlılığı herkes taşıyor olsaydı gerçekten politikaya ihtiyaç olmazdı.” Afife Jale’yi ‘vurdular’ ZUHAL AYTOLUN Geçen yıl Duygu Asena’ya ithaf ettiği Geçerken Uğradım filminden sonra tekrar bir kadın filmi çekmeye koyulan senarist ve yönetmen Ceyda Aslı Kılıçkıran, ‘Kilit’ adını verdiği filminde sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını olan Afife Jale’nin hayatını sinemaya aktarıyor. Sahne tutkusundan vazgeçmeyen, radikallere başkaldıran, polis baskınlarına ve ölüm tehditlerine karşı duran, mücadele eden, savaşan ve inandığı değerler uğruna verdiği mücadele ile tarihe geçen Afife Jale ile günümüzde popüler kültürün yapıştırdığı etiketlerden sıyrılmaya çalışan ve aslında Afife Jale’ninki gibi savaşlar veren günümüz modern kadının hikayesi içiçe kurgulanarak anlatılıyor filmde. 1987 yılında Şahin Kaygun tarafından çekilen ve Müjde Ar’ın başrolünü oynadığı filmin ardından 2007 yılında farklı bakış açıları ve farklı farkındalıklarla tekrar sinema izleyicisiyle buluşuyor Afife Jale’nin yaşamı ve yine Müjde Ar ve Şahika Tekand’ın oyunculuklarıyla. Ar ve Tekand’ın yanı sıra Çiğdem Suyolcu, Necmi Yapıcı, Ayla Algan, Serap Aksoy, Mustafa Alabora, Mahmut Hekimoğlu, Tümay Torun, Zekeriya Hocalar’ın rol aldığı Kilit filmini senarist ve yönetmen Ceyda Aslı Kılıçkıran ile konuştuk. Ceyda Aslı Kılıçkıran, Serap Aksoy ve Müjde Ar. Müziği nasıl konumlandırdınız filmde? Selahattin Pınar bestelerinin yanı sıra Bulutsuzluk Özlemi ve Atilla Özdemiroğlu’nun müzikleri yer alıyor filmde. Zamanı bir illüzyon olarak görerek, geçmiş ile günümüzü nasıl içiçe geçirdiysek senaryoda, müziği de aynı şekilde kullanıyoruz. Zamanı silerek dönem sahnelerinde Bulutsuz Özlemi kullanıp, günümüzde Klasik Türk Müziği’ne yer veriyorum. Tıpkı senaryodaki gibi algıları kırmaya çalışıp, geçmişi ve günümüzü içiçe geçirerek kurguladım.” DÖNEMİN MÜCADELECİ KADINLARI Türk kadınıyla ilgili çalışmalar yapan ve kadın filmi çeken bir yönetmen olarak siz de eleştiri aldınız mı hiç? “Aldım tabi. Duygu Asena’ya ithaf ettiğim filmi çekerken, o kadar çok tepki aldım ki Asena’nın neler yaşadığını hissettim o an. Onun yerindeydim sanki. ‘Neden kadın filmi çekiyorsun?’ diye de eleştirildim. Bir kadın olarak en iyi kadın hikayelerini, kadın perspektifiyle anlatabilirim. Bunda ne tuhaflık olabilir ki. Ancak insanlar bu bilinçte değil. Erkek bakış açısıyla yazılmış bir senaryoyu çekmem, çünkü yanlıdır.” Kadın hikayelerini başarıyla sinemaya aktarabilmiş bir erkek yok mu yani? “Ömer Kavur ve Atıf Yılmaz var ama onlar çok özel insanlar. Onların filmlerini izlediğimde bir kadın hikayesini nasıl bu kadar iyi gözlemleyip aktarabilmişler diye çok şaşırırım her zaman. 1980’lerde kadın filmi boşluğunu doldurdular. Bugüne baktığınızda artık hiç kadın filmi çekilmiyor. Hatta çekilenler de ‘bunalımlı kadın filmi’ olarak etiketlendiriliyor. Sinema çeşitlilik gerektirir. Bir yönetmen hayatı nasıl algılıyorsa, o şekilde anlatmalıdır derdini. Ben hayatı kadın gözleriyle algılıyorum ve kadın hikayelerini sinemaya aktarmak istiyorum. Bugüne dek böyle geldi böyle de gidecek.” Türk kadını ile ilgili filmlere devam edeceksiniz. Sırada hangi proje var tasarladığınız? “Yine Türk kadınlarının mücadeleci yönünü yansıtan filmler çekmek istiyorum. Bir çok proje var tabi sırada. Ama Osmanlı kadınını anlatan bir film çekmek istiyorum. Dönem kadınları benim çok ilgimi çekiyor. Amacım kadınları daha iyi ifade etmek. Yaratılan bir imajı değil, olanı yansıtmak istiyorum. Yurtdışında da içine kapanık ve edilgen olarak algılanan Türk kadın imajını değiştirmeyi hedefliyorum.” (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) PARALEL YAŞAMLAR Kilit filmi Afife Jale ile modern kadının yaşadığı benzer mücadeleleri konu alıyor. Türk kadının yıllardan beri yaşadığı hangi sorunları gündeme getirmeyi hedefliyorsunuz filmle? “Afife Jale’yi çekmeyi hep istiyordum zaten. 1987 yılında çekilen filmi izlediğimde de aynı şeyi hissettim. Şahin Kaygun tarafından çekilen film, o yılın koşullarına göre çok iyiydi. Yönetmeni de anmak gerekir bu noktada. Bu filmin tekrarını yapmak yerine günümüzde yokmuş gibi görünse de dönüşerek ve değişerek tekrar kadınların yaşamına giren sorunlar, engellemeler, edilgenleştirmeleri konu almak istedim. Kilit filmi, Afife Jale üzerinden günümüzün bir eleştirisini yapıyor. Yıllar geçse de hala kadınları sanatçı olarak kafamızda oturtamıyoruz. Afife Jale’yi sorgularken, günümüzü de irdeliyorum filmle. Bunu gündeme getirmek gerekir diye düşünerek, filmi çekmeye koyuldum.” 1987’de çekilen filme nasıl bir bakış açısı ve nasıl bir farkındalık getiriyorsunuz? Ceyda Aslı Kılıçkıran’ın senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı Kilit, geçmişten günümüze dönüşerek tekrar tekrar yaşanan kadın sorunlarına ve kadın mücadelesine odaklanıyor “Türk kadınının yaşamındaki evrime dikkat çekmek başlı başına bir farkındalık. Çünkü 1987’den 2007’ye geldiğimizde neler değişmiş ise iki filmi kıyaslarken görebiliriz. Kilit filminde asıl farklılık ise kullanılan simgeler. Bu filmde Afife Jale vurularak ölüyor. Ama aslına bakarsanız Afife Jale 39 yaşında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yaşamını yitiriyor. Çok fazla kaynak, çok fazla da farklı söylenti var. Sadece mevcut metinden yararlanarak değil, pek çok kişiden görüş alarak yazdım bu senaryoyu. Her nasıl olursa olsun radikallere başkaldıran, örnek bir kadın portresi var karşımızda. Bu yaşadığımız dönemde bile sürüyor kadının mücadelesi. Hala muhafazakar bir toplumuz ve yine tarih tekerrür ediyor.” Kilit filminde neden vurdunuz Afife Jaleyi? “Biraz daha yaratıcılık ve farklılık katmak amacıyla. Çünkü Afife Jale’nin vurulması aslında toplum tarafından reddedilmesini ve yok edilmek istenmesini simgeliyor. Burada bir kadının içsel hesaplaşmaları ile toplum tarafından ‘vuruluşu’ anlatılmak isteniyor. Sembolik olarak Afife Jale’nin vurularak ölmesi aslında bir toplumsal değerin de ölmesi anlamına geliyor.” Afife Jale’yi yine Müjde Ar canlandırıyor. Farklı bir oyuncu kadrosu oluşturmak istemediniz mi? “Şahin Kaygun’un çektiği filmde de Müjde Ar ve Şahika Tekand rol alıyordu. Kilit’de de olmalarını istedim. Afife Jale’yi mutlaka Müjde Ar oynamalı diye düşünüyordum başka bir isim de gelmedi hiç aklıma. Oraya başka birini koyamadım. Müjde Ar da keza çok gurur duydu bu teklifi götürdüğümde.” ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ?