19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 17/10/07 16:18 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 20 EKİM 2007 CUMARTESİ rih Ta Kutsal ‘ticaret’ savaşları H ERDOĞAN AYDIN alkların dinsel bayraklar altında birbirleriyle karşılaşmaları tarihi olağanüstü acılara, daha önemlisi sonraki nesillere de koşullandırıcı bir şekilde aktarılan kalıcı yaralara neden olmuştur. Öyle ki barbar akınları bu açıdan çok daha masum olup halkların sonraki kaynaşmasını engellememiştir. Ama onlardan farkla din bayrağı altında gerçekleşen (kutsal) savaşlar böylesi bir kaynaşma yerine halkların bilincinde kapanması zor yaralar açmış, sonraki zamanlarda yinelenen çıkar çatışmaları ve bağnazlık kampanyaları için de tarihsel arka plan oluşturmuştur. Ne zaman ki iç sorunların unutturulması veya ötekiler aleyhine yayılma yönelimi gerekmiş olsa, geçmişteki dinsel çatışmalar güncelleştirilmiş ve bunlarla sağlanan coşkunlukla sorunlar gerçek nitelikleriyle konuşulamaz hale getirilmiştir. Haçlı seferleri bu amaçla sonraki zamanlarda sıklıkla kullanılmış ‘kutsal savaş’ örneklerinin başında gelir. Piza donanması 1062’de Palermo limanına girer…” (Avcıoğlu, age., s.1776) Esasen “İtalyan kent devletlerinin artan zenginliği, en başta Doğu ticaretine dayanır. Bunlar Bizans ticareti gibi İslam’ın elindeki Suriye ve Mısır limanlarını ele geçirme çabasındadırlar. Bu nedenle Haçlı seferlerinin gönüllü olarak bankerliğini, armatörlüğünü ve savaşçılığını yapacaklardır.” (Avcıoğlu, c.4, s.1779) İÇTEKİ YIKIMIN DOĞUYA İHRACI “M. Bloch’un deyimiyle savaş bir ‘soylu sanayii’ ve kâr kaynağıdır. Barış ise ekonomik kriz ve prestij krizi demektir. 11. yüzyıl Avrupa’sı, kent ve köylerin şövalyeler tarafından yağmaları ve cinayetleri ile doludur. Nitekim kilise adamlarının öncülüğünde ‘barış birlikleri’, ‘Tanrı mütarekeleri’ ve ‘barış paktı’ gibi 11. yüzyılda çoğalan hareketler, şiddet, terör ve yağmayı sınırlama amacını güder. M. Bloch’a göre, Batının en azgın guruplarının uzak savaşlarda yitip gitmeleri Batı uygarlığını gerilla savaşları içinde boğulma tehlikesinden kurtarır. Her Haçlı seferinin başlangıcında eski ülkeler daima biraz daha barışa kavuşur, daha iyi nefes alır.” (Avcıoğlu, age., s.1784) “Savaş için geliştirilmiş bir toplumun artık fonksiyonu kalmadığından, bu saldırganlık içe dönmüş ve birçok eyalet, daha küçük parçalara bölünmüştü. Şövalyeler çevreyi teröre boğmaktaydılar. Şiddet, gelişigüzel istekleri elde etme yöntemleriyle, insanların tanıdığı tek otorite haline gelmişti. Eyalet hükümetlerinin bile kontrol altına alamadığı bu şiddet, 11. yüzyılın ilk yarısında zirveye ulaşmıştı. Kilisenin bu şiddete karşı tepkisi önce barışçı olmuş ve ‘Tanrının barışı’ çağrısı ile bu şiddet hareketlerini önlemeye çalışmıştı. Fakat bu çaba, savaşçılara ve şövalyelere pek tesir etmemişti.” (Demirkent, age., s.10) İşte bu ortamda dışsal bir motivasyon olarak Kudüs ve orada elde edilecek zenginlikler, içsel ve yıkıcı enerjinin dışarıya yönlendirilerek soğutulması ve bu yönlendirme üzerinden Kilisenin tüm otoriteler üstünde hakimiyet kurması söz konusu olacaktı. e ç GÖRÜNÜŞTEKİ NEDENLER Haçlı Seferlerinin vahşeti, savaşa yüklenen ‘kutsal’ anlam ve savaşçıların dinsel fanatizmiyle meşrulaştırılmıştır. Ancak dönemin nüfusuyla karşılaştırıldığında gerçekten de inanılmaz sayıda bir insan seferberliğiyle sağlanan bu savaşlar zincirini dinsel fanatizmle açıklamak yeterli olmayacaktır. Bu noktada, ‘Kudüs’ün kurtarılması’, ‘Doğulu Hıristiyanlara yardım’, ‘Türklerin Anadolu’yu ele geçirmesinin yarattığı kaygı’ gibi nedenler de yeterli bir açıklama olmaktan uzaktır. Esasen hiçbir dışsal gelişme bu denli büyük bir seferberlik gerçekleştirmeye yetmezdi. Dolayısıyla böylesi bir seferberliği sağlayan nedenleri esasen içte, 11. yüzyıl Avrupa’sının sosyal, ekonomik ve siyasal konjonktüründe, yani böylesi büyük bir seferberliğin örgütlenebilmesini sağlayabilecek koşullarında aramak gerek. Bu bağlamda ‘kutsal toprakları kurtarmak’ sloganıyla düzenlenen Haçlı Seferlerinin, “aslında Batı aleminin Türkleri Anadolu’dan atmak ve Anadolu ile birlikte bütün Yakındoğu’yu kendi hakimiyetleri altına almak için düzenledikleri siyasi amaçlı askeri bir harekettir” şeklindeki açıklama, (Ebru Altan, bkz., Haçlı Seferleri Tarihi, s.VII); yine, “Türklerin İstanbul Boğazı’na doğru ilerlemesi, Bizans İmparatoru Aleksios Kommenos’un Papa’dan yardım istemesi I. Haçlı Seferine yol açtı” (Cambridge İslam Ülkeleri Tarihi, s.82) gibi açılımlar, hep yüzeydeki nedeni esas nedenin üstüne geçirme açılımlardır. Bu bağlamda Haçlı Seferlerini “Türk ırkının büyük güçlerle doğudan batıya yönelmesi ve İslamın durmuş olan hamle gücünü yenilemek gayretine girmesi” karşısında “bunun reaksiyonu olarak” açıklamak ise (I. Demirkent, Haçlı Seferleri Tarihi, s.1) durumu açıklamanın daha da uzağına düşmek demektir (Ki birazdan göreceğimiz gibi Demirkent, gerçek nedene de işaret eden ender tarihçilerden biridir). Kuşkusuz Türk yayılmasının bir dönem Bizans’ta yarattığı paniğin Haçlı atmosferinin oluşumunda etkisi olmuştur. Ancak bu açıklama bizi asla seferlerin asli nedenine götürmez. Üstelik Selçuklu Sultanı Melikşah’ın 1092’deki ölümü sonrası Selçukluların içine düştüğü taht kavgası temelindeki bölünme ve iç savaşlar da Bizans’ı rahatlatan bir işlev görüyordu. Bu bir yana bir ‘ırkın’, hele ki durmuş bir yayılmayı ‘yenilemek gayreti’ temelinde hareket ettiğini söylemek, fazlasıyla ideolojik ve öznel bir açıklama örneği oluşturur. saldırganlıkların gerçek nedeni yerine, bize gösterilen nedenlerine inanan aptallara dönüşür, egemen çıkarların askerleri konumuna düşeriz. Haçlı Seferleri bu gerçekliğin tarihteki en dramatik örneklerinden biridir. Nitekim bu bilimsel soğukkanlılıkla gerçekleri aradığımızda, Papaların bile saf dinsel amaçlarla davranmadıklarını, aksine dini en çok istismar eden güçlerin de din adamları olduğunu görürüz. Çünkü dinsel ideoloji, (tıpkı diğer ideolojiler gibi) bir araç olarak egemenlerin iktidarlarını ve çıkarlarını kutsamakta ve kitleleri kendi haklarına yabancılaştırıp yedeklemekte kullandıkları temel motivasyon aracıdır. Özetle dinsel heyecan Avrupa halkları ve egemenlerinin harekete geçirilmesinde başlıca amil olacak, ancak Haçlı seferlerinin asla gerçek nedeni olmayacaktır. O halde bu gerçek nedeni bulmak için dönemin Avrupa’sına gidelim: ekonomik nedenlerdi. Batılılarca bu hareketin en önemli unsuru olarak ileri sürülen dini motif ise, sadece itici bir güçtü. Çünkü Haçlı Seferleri düşüncesinin ortaya atıldığı sırada Avrupa’da yıllardan beri süregelen açlık, yoksulluk ve topraksızlık sıkıntılarının doğurduğu kargaşa yanında, ücretli askerlik anlayışı, savaşçı ve kolonizatör bir taşma hareketi de başlamış bulunuyordu.” (Demirkent, age., s.2) Bütün Avrupa’yı denetimine alan bu kriz, aynı zamanda kendisine çözüm üretecek gücü Avrupa’nın mutlak egemeni konumuna yükseltecek bir niteliğe sahipti. Şövalyelerin yıkıcı enerjisini ve geniş halk yığınlarının yoksulluk ve anarşi karşısındaki çaresizliğini kullanabilecek bir açılım, Avrupa çapındaki iktidar kavgasının çözüm dinamiğini oluşturmaktaydı. İşte bu ortam krallara karşı kendi egemenliğini yükseltme kavgası yürütmekte olan Papalık için de olağanüstü bir fırsat yaratıyordu. Bu anlamda Papalığın Doğu halkları aleyhine geliştirdiği vahşet çözümü, gerçekte içeride sürmekte olan egemenlik savaşının sonucuydu. KİLİSENİN KAZANCI MUTLAK İKTİDAR Ancak dini kampanyaların asıl nedeni de yine dışsal değil içseldi: “11. yüzyılın ikinci yarısı kilise iktidarının güçlendiği bir dönemdir. Daha önceleri Alman imparatorlarının atadığı ve azlettiği papalar, kilisenin temsil ettiği ruhani iktidarın üstünlüğü ilkesiyle ortaya çıkarlar. Papa Gregoire VII. (Ö. 1085) çeşitli krallıklara yayılmış kilise örgütü üzerinde papalığın otoritesini kurmak için mücadele eder. Kralların ve baronların eyaletlerdeki kilise adamlarını atamalarına karşı çıkar. Fransız kralına boyun eğdirir, Alman imparatorunu aforoz eder. Alman soylularını imparatora karşı ayaklandırır. Eskiden imparatorluk aygıtıyla bütünleşen kilise, feodal toplumsal düzen içinde dinsel otoritenin tek kaynağı olan özerk bir kuruluş olur. … Papalığın bu iddiası, krallarla kazanılması güç mücadelelere yol açar. Bu mücadelede papalar, Hıristiyanlık uğruna İsa’nın gömütünü kurtarma girişimini, siyasal ve dinsel kudretlerini arttırmak için bir koz olarak kullanır.” (Avcıoğlu, age., s.1781) Özetle kışkırtılan dinsel kampanyalar ve seferlerin önemli bir sonucu Avrupa çapında iktidarın bütünüyle Kilisenin eline geçmesiydi. Kralların bu dalganın önünde dayanması olanaksızdı; çünkü kendi halklarına ve diğer kral ve senyörlere karşı olan çıkarları, kıta çapında bir çözüm üretmelerini olanaksızlaştırıyordu. Bunu başarabilecek biricik güç, gerek içerideki kapsayıcı ideolojik temsiliyeti gerek dışarıya yönelik topyekün seferberliği sağlayabilecek gücüyle Papalıktı. Bu dönemde Papalık, Karolenj iktidarının parçalanmasının ortaya çıkardığı siyasal boşluğu doğrudan kendisi doldurmak için olağanüstü bir mücadele yürütmekteydi ve bu mücadeleyi dünyevi iktidarlara karşı kazanabilmek için dini motivasyonu kışkırtıyordu. Din Avrupa’da biricik birleştirici güç olarak yükseldikçe, Papalığın siyasal egemenler karşısında konumu da yükselmekte ve Haçlı seferberliğinin koşulları da olgunlaşmaktaydı. ORADA FAKİR OLAN BURADA ZENGİN OLUR Bu koşullarda tam bir talan seferi olarak şekillenecek olan Haçlı seferleri, içerideki bu yıkıcı enerjiyi dışarıya yönlendirirken, aynı zamanda ciddi bir zenginleşme olanağı sağlayacaktır. Nitekim Fulcher of Chartres 1124’te; “Batıda fakir olanları, Tanrı burada zengin yaptı. Orada birkaç kuruş parası olan burada birçok altınlara sahip. Orada bir köyü bile olmayana Tanrı burada bütün bir kasabayı verir” diye kaydedecektir. (D. Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, s.1785) Doğuya egemen olma fikri bu koşullarda Marx’ın da ifade ettiği gibi, giderek “Haçlı çılgınlığını ticari bir alışverişe döndürmeye kararlı” İtalyan burjuvazisinin beslenme alanına dönüşecekti. Esasen Haçlı seferlerinin bu arka planını geriye doğru izlediğimizde, yüzyılın başında belirginleşmeye başlayan Avrupa’daki ticari atılımın, Akdeniz üstünlüğünü ele geçirmeye başlamasıyla karşılaşırız. “Bizans İmparatorluğunun dışında kalan Cenova ve Piza 11. yüzyıl başlarında Batı Akdeniz’deki İslam egemenliğine karşı mücadeleye girişirler. 1016’da Cenova ve Piza ortak donanması İslam korsanlarını Sardunya ve Korsika’dan atar. 1034’te Cezayir’de kendilerine köprü başı kurarlar. 1087’de Papa’nın liderliğinde Roma, Cenova ve Piza’lı denizciler Sicilya boğazını denetleyen Tunus’taki Mehdia limanını boyun eğdirir ve deniz ticaret yolunu kendilerine açarlar. Daha önemli bir gelişme, İtalyan desteğiyle Normanların Sicilya’yı İslamdan almalarıdır. VAHŞETİN ARDINDAKİ GERÇEK Bu dönem Avrupa’sında nüfus hızla artmakta, ancak üretim ve bölüşüm ilişkileri bu nüfusu doyurmamaktaydı. Öyle ki söz konusu bu “nüfus artışını önlemek için miras ve evlilik sistemleri bile baskı altına alınacak”, ama sorun çözülemeyecektir. “Haçlı Seferleri için vaazlar verildiği devre, kuraklık yüzünden hasadın çok fena olduğu ve neticede tarımda büyük bir çöküntü yaşandığı zamana rastlar. 1094’teki sel ve salgın hastalıklarını ertesi yıl kuraklık ve açlık felaketi izlemişti. Papa Clermont Konsili’nde (1095) ‘bu memleket artık sakinlerini doyurmaktan acizdir; onun için mülkü tahrip ediyor ve bitmez tükenmez şekilde birbirinizle savaşıyorsunuz’ diyecekti.” (Demirkent, age., s.12) Özetle “Haçlı seferlerinin doğuşunda, Ortaçağ Avrupa toplumunu zorlayan unsurlar aslında siyasal, sosyal ve YÖNTEMSEL ANAHTAR Peki ama Haçlı Seferlerinde karşılaştığımız vahşeti mümkün kılan neydi? Kendi egemenlik ilişkilerinin tıkanışı altında bunalan Avrupa’nın en alttakileriyle en üsttekilerini birleştirip, başka halklara ve inançlara karşı bir ateş topuna çeviren gerçek neden neydi? Sorunun yanıtı öncelikle yöntemsel bir düzlemde aranmalı. Bu noktada dış politik seferberliklerin hep içteki egemenlik ilişkilerinin tıkanma noktalarında şekillendiğini, savaşların da, bu anlamda politikanın silahla sürdürülmesinden başka bir şey olmadığı gerçeğini kendimize anımsatmamız gerek. Üstelik bu gerçeklik, sadece tarihin değil, günümüzün dış yayılma savaşlarını anlamak için de aynen geçerli bir anahtar oluşturur. Aksi taktirde belli ideolojik kılıflara sarmalanan eaydin?cumhuriyet.com.tr Sergi Sanat Akmerkez’de 5 Sanat Akmerkez’de farklı eserler ve sanatçılarla bu yıl 5. kez sanatseverlerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Bu yıl 5. kez düzenlenen sergide Adnan Çoker, Adem Genç, Bedri Baykam, Bubi, Burhan Doğançay, Bünyamin Özgültekin, Ergin İnan, Ferruh Başağa, Güngör Taner, Mustafa Altıntaş, Mustafa Ata ve Zekai Ormancı’nın da aralarında bulunduğu sanatçıların eserleri sergilenecek. Türkiye’nin önde gelen 12 ressamının Porland Porselen ürünleriyle yaptıkları çalışmalardan oluşan ‘12 Sanatçı 12 Tabak’ sergisi de ‘Sanat Akmerkez’de 5’in bir parçası olarak izlenebilecek. Sergi, Sanat Akmerkez’de 22 Ekim 22 Kasım tarihleri arasında sanatseverlerle buluşacak. (Tel: 0 212 282 01 70) Çimentofayansavize S ahne tozu Savaş ikinci perdede çıkacak İstanbul Devlet Tiyatrosu, bu sezon Çek yazar Oldrich Danek’in tiyatroya dair yazdığı eserinin uyarlamasını sahneye koyuyor. Yücel Erten’in yönettiği oyun, Danek’in, bir aktörün anıları üzerinden tiyatro sanatının gücü ve büyüsüne yaptığı gönderme. Dünyanın gördüğü en acılı ve en hüzünlü yıllarda aşk, İkinci Dünya Savaşı, ahlak, şeref, ihanet ve her şeye rağmen tiyatro yapabilme tutkusu arasında parçalanan seçimleriyle çok etkileyici bir öykü. Hakan Meriçliler, Levent Güner, Alpay İzbırak, Burak Şentürk, İpek Bilgin, Şenay Gürler, Esra Ruşan, Selen Domaç, Deniz Evrenol’un rol aldığı oyun, bugün, 23, 24, 25 Ekim tarihlerinde Oda Tiyatrosu’nda sahnelenecek. (Tel: 0 212 240 41 28) Popüler kültürün yarattığı simgeler, pratik yaşamlar ve sosyal olgular üzerinde duran Antonio Cosentino’nun dördüncü kişisel sergisi ‘çimentofayansavize’ çarpıcı kent resimlerine ve fayanslardan kurduğu oryantal dizisinde şehrin bozulmuş estetiğini irdelerken, modernleşmenin izlerini sürüyor. Sergide hızlı ve çarpık bir modernleşme anlayışıyla hırpalanan kent dokusunun kayıp ve değişimlerini sorgulayan sanatçının eserleri 6 Kasım tarihine dek Evin Sanat Galerisi’nde izlenebilecek. (Tel: 0 212 265 81 58) Kürklü Merkür İngiliz yazar Philip Ridley’in yazdığı ve Cem Kurtuluş’un çevirdiği Tiyatro Dot’un yeni oyunu Kürklü Merkür’ün yönetmeni Murat Daltaban; oyuncuları Serkan Altunorak, Rıza Kocaoğlu, Tuğrul Tülek, Enis Arıkan, Engin Altan Düzyatan, Veda Yurtsever İpek, Cemil Büyükdöğerli ve Cem Özeren. Oyun, dünyanın kaosa teslim edilmesinden sonra iki kardeşin hikayesini konu alıyor. Büyük kardeşin önceye dair anıları var ancak küçük kardeş hiçbir şey hatırlamıyor. Öykülerini arayan yedi genç adam ve bir kadın, bu yeni dünyada hayatta kalmaya çalışıyor. Oyun; bugün, 24, 25, 26 ve 27 Ekim tarihlerinde tiyatroseverlerle buluşacak. (Tel: 0 212 251 45 45) Kadife Çiçekleri Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nun geçen yıl büyük ilgi gören oyunu Kadife Çiçekleri bu sezon da seyirciyle buluşuyor. Amerikalı yazar Paul Zindel’in, 1971 yılında Pulitzer Ödülü kazanan ve yazıldığı günden bu yana dünyanın dört bir yanında sayısız kez oynanan oyunu, kadın hareketlerinin başladığı yıllarda birbirinden farklı dört kadının hayata tutunma serüvenini anlatıyor. Kadriye Kenter’in yönettiği, Yonca Cevher Yenel, Cihan Bıkmaz, Nazan Koçak, Cihan İnan Bekar, Gülru Pekdemir’in rol aldığı oyun 24 ve 31 Ekim tarihlerinde Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sahnelenecek. (Tel: 0 212 661 38 95) Sanki Tam otuz yıldır, amatör fotoğrafçılıktan fotoğraf sanatına giden yolda, yalnızca sergiler açmakla yetinmeyip, birçok öğrenci yetiştiren ve aynı zamanda da fotoğraf kuramı üzerine çalışmalar yapan Merih Akoğul, 2000’li yıllarda çekilmiş; sergilerde görülmemiş ve hiçbir kitaba girmemiş 35 ‘bağımsız’ siyah beyaz fotoğraftan oluşan ‘Sanki’ başlıklı sergisiyle nesneler, mekanlar ve insanlar arasındaki ilişkiyi, kendine özgü bakış açısıyla yeniden yorumluyor. Akoğul, Türkiye’nin farklı köşelerinde tanık olduğu görüntüleri, siyah beyaz fotoğraflarla sorguluyor. ‘Sanki’ sergisi 3 Kasım tarihine dek İstanbul Fotoğraf Merkezi’nin içinde yer alan Leica Galeri’de görülebilir. (Tel: 0 212 238 11 60)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle