18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 08 17/1/07 16:20 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Son Osmanlı: Yandım Ali ? Emret Komutanım: Şah Mat Si ne ma Ruhu şarkı söyleyen adam Mustafa Şevki Doğan’ın yönettiği Son Osmanlı’nın başrollerinde Kenan İmirzalıoğlu, Cansu Dere ve Emin Boztepe yer alıyor. Düşman donanmasının Boğaziçi’ne demirlediği gün Haydarpaşa Garı’nda trenden genç bir Paşa, Mustafa Kemal iner. Tahtacızadeler’den Yandım Ali ise bahreyiden terhis edilmiş, yıllarca cephede yer almış ama gördüklerinden sonra vatanın kurtuluşundan ümidi kesmiş bir külhanbeyidir. Evli sevgilisini kaçırıp yurtdışına gitmenin hayalini kurarken birgün Kemal Paşa’yla tanışan Yandım Ali, planlarını değiştirir ve kendini memleket meselesine adar. Popüler televizyon dizisi Emret Komutanım’dan uyarlanan filmin yönetmenliğini Mustafa Altıoklar ile Taner Akvardar üstlenmiş. Mehmet Ali Erbil, Sarp Levendoğlu, Seda Akman ve Hamdi Alkan’ın başrolleri paylaştığı yapımın senaryosu Levent Kazak’a ait. Sakatlar Haftası kapsamında yedi ruhsal özürlü vatandaş bir günlüğüne askerlik yapacaktır. 56. Piyade Alayı Karargâh Destek Bölüğü’ne konuk gelen yedi gönüllü, bölüğün askerlerine zimmetlenir. Bu gelişmelerden dolayı alayda karışıklık olacağını tahmin eden eski KGB ajanı Karpov, ezeli düşmanı Levent Üsteğmen’i alt etmek için şeytani planlar yapar. 8 ??????????????????????????????????? Beethoven’i Kopyalamak (Copying Beethoven), “Tanrı bazı insanların kulaklarına fısıldıyor, benimkisine ise bağırıyor. Bu yüzden sağırım” diyen büyük müzisyen Ludwig Van Beethoven’i bize tekrar hatırlatan güzel ve duygusal bir film. “Sessizlik hüküm sürmeye başlayınca ruhu şarkı söyleyen” ve iki yüz yıldır kulakların pasını silen bir adamın hiç bitmeyecek hikâyesi, kısaca anlatılmak istenen… Klasik müziğin dehalarından Ludwig Van Beethoven’in hayatıyla ilgili bugüne dek pek çok film çevrildi. 2006 tarihli Beethoven’i Kopyalamak bunlardan biri ve hâlihazırda sonuncusu… Beethoven’i Kopyalamak, Polonyalı kadın yönetmen ve senarist Agnieszka Holland’ın (59) imzasını taşıyan baştan sona keyifli ve yer yer hüzünlü bir yapım. İyi kotarılmış. Sinemaseverler, Holland’ı Gizli Bahçe (The Secret Garden), Tutkunun Şairleri (Total Eclipse) ve Üçüncü Mucize’nin (The Third Miracle) aralarında bulunduğu çoğu sıkı filmleriyle tanıyorlar. Ünlü Alman bestecinin son üç yılını kurgusal bir dille kaleme alanlar ise Stephen J. Rivele ve Christopher Wilkinson… Filmin başrolünde olağanüstü performansıyla Ed Harris var. İşte 30 yılı aşkın süredir sinemanın içindeki kurt aktörün döktürdüğü filmlerden bazıları; Akıl Oyunları (A Beautiful Mind), İnsan Lekesi (The Human Stain), Şiddetin Tarihçesi (A History of Violence), The Abyss, Pollock… Ed Harris’e eşlik eden güzel ise Truva (Troy) filmindeki Helen (Paris’in aklını başından alan ve kanlı bir savaşa yol açan kadın) rolüyle üne kavuşan 31 yaşındaki Alman aktris Diane Kruger… ALPER TURGUT ANNA İLE YOLLARI KESİŞİNCE... Viyana 1824. Yetenek abidesi Ludwig Van Beethoven (Ed Harris), sonradan dillere pelesenk olacak olan meşhur 9. senfonisini bestelemiştir. Maestro’nun artık son yıllarıdır. Bu büyük dahi neredeyse tamamen sağırdır. Eserini titreşimler sayesinde yaratabilmiştir. Notaların orkestra ve koro için kopyalanması gerekmektedir. Konservatuarın en başarılı öğrencisi Anna Holtz (Diane Kruger), prömiyere sadece dört gün kala Beethoven’in yardımına Hızır gibi yetişir. Beethoven’in yazıcılığına soyunan 23 yaşındaki genç kadın adeta bulutların üzerindedir. Çünkü besteci olmanın düşünü kurarken kendini biranda yaşayan en büyük müzisyenin karşısında bulmuştur. Beethoven ile aynı çatı altında yaşamak sanıldığı kadar kolay değildir. Maestro, egosu nedeniyle ulaşılmaz, sağırlığı yüzünden öfkeli ve terstir. Hayatı boyunca evlenmemiş olan Ludwig, döküntü bir evde kalmaktadır. Üstüne üstlük Beethoven, kaba ve pis bir adamdır. Örneğin çok ses çıkartıyorlar gerekçesiyle kedilerden nefret etmesi evde farelerin cirit atmasına yol açmaktadır. Tam ortasında çiş kapları bulunan bir evde, uluorta yıkanan ve kendisine kıçını gösteren bir adamla çalışmak genç kadın için kâbus gibidir. İnsanlardan nefret eden Ludwig’in tek sevdiği kişi yeğeni Karl Van Beethoven’dir (Joe Anderson). Amcasının piyanist olması için zorladığı Karl’ın ise dünya umurunda değildir. Hatta kumar borcu nedeniyle Ludwig’i evini soymakta beis görmez. Devrimi ıskalayanlar ASLI SELÇUK Yönetmenyapımcısenarist Corneliu Porumboiu (32), 12:08 Bükreş’in Doğusu’nda Romanya’daki politik ve sosyal gerçeği olağanüstü soyut bir mizahla aktarıyor. Genç sinemacı Çavuşesku yönetiminin sona ermesini çifte soruyla dile getiriyor: O yıllardan insanların belleklerinde kalanlar neydi, o dönem yaşanırken bireylerin tutumu nasıldı? Bu sorgulamasını televizyonun aracılığıyla yapıyor, devrik liderin ülkeden helikopterle ayrılmasını tüm dünyaya duyuran televizyonla. Büreş’in Doğusu’ndaki küçük bir kasabada (büyük bir olasılıkla Porumboiu’nun doğum yeri Vaslui’de) 22 Aralık 2005’te Noel arifesinde kasabalılar Çavuşesku’nun düşüşünün 16. yılını kutlamaya hazırlanmaktadırlar. Tüm kasaba denemese de tekstil mühendisi, yerel TV kanalının sahibi, program yapımcısı Jderescu (Teodor Corban) bu anlamlı günün önemini belirten canlı program telaşındayken spiker metresinin “Bu devrim yaygarası da nerden çıktı, Şu devrim dediğin kimsenin umurunda değil” sözlerini “Ne yapmamı istiyorsun, enflasyonla, çingene müziğiyle ilgili program mı yapayım”la yanıtlar. Jderescu yoğun çağrılarına karşın istediği konukları programına getiremez. Son andaysa iki konukla başbaşa kalır: Kasabanın Noel babası yaşlı emekli memur Piscoci (Mircea Andreescu) ve alkolik tarih öğretmeni Manescu (Ion Sapdaru). Piscoci bu yılda komşusunun isteği üzerine Noel baba olacaktır. Manescu’ysa karısından maaşını son kuruşuna dek kendine getirmezse evden atılacağı tehdidini alır. Piscoci’yle Manescu’yu yanına katan Jderescu stüdyoya geldiğinde Latin müziği çalan çingene orkestrasına kızıp Noel şarkıları çalın buyruğunu verir. Yaratıcı eğilimler içindeki genç kameramanın eşliğinde çekim hazırlığına girişen Jderescu, 22 Aralık 1989 günü saat 12:08’de kasabanın saat kuleli alanında neler olduğunu konuklarından aktarmasını ister. Manescu tam o anda orda olduğunu, Securitate’ın (Romen sivil polisi) onu tartakladığını, Piscoci ise o gün karısıyla şiddetle tartıştığını, onun gönlünü almak için botanik bahçesinden çaldığı manolyaları eşine verdikten sonra ıssız alana geldiğini, devrimin ayrımında olmadığını söyler. Raşomon’u anımsatan bu ilginç Romen versiyonunda konukların ve telefonla bağlanan izleyicilerin tanıklıkları birbirlerini hiç doğrulamazlar, adeta hepsi devrimi ayrı zamanlarda yaşamış gibidirler, devrimi ıskalamış, teğet geçmişlerdir. Kara kışın renksiz, harap binalarıyla çevrili ıssız sokaklarında başlayan 12:08 Bükreş’in Doğusu’nu oluşturan karamizahın gücü minimalist anlatımından, yalınlığından geliyor. 22 Aralık 1989 saat 12:08’de Çavuşesku’nun düşüşünden sonra kasabada bir devrim olup olmadığını soran Porumboiu bu iğneleyici, alaycı, dokunaklı filmiyle devrim sonrasi Romanya’daki ikilemlerin, çelişkilerin olabildiğince gerçekçi bir portresini çiziyor. Bu etkileyici durum komedisinde Doğu Avrupa mizah geleneğinin somut ilk elden tatlı, ılımlı gelen ama aynı ölçüde bıçak gibi keskin yüzünü duyumsuyoruz. “Devrimi herkes kendine göre yapar” diyen, devrimi sokak lambalarına benzeten emekli Piscoci’nin dediği gibi önce alanda yanan lamba diğerlerini de etkiler. Finalde yanmaya çalışan arızalı sokak lambası kasabada devrim olup olmadı mı sorusuna dolaylı bir yanıt veriyor. Gülerken hüzünleneceğiniz 12:08 Bükreş’ın Doğusu, Budapeşte Üniversitesi TiyatroSinema Bölümü’nü bitiren Porumboiu’nun ilk uzun metrajı. Bu etkili yapımıyla 2006 Cannes Altın Kamera ödülünü alan sinemacının Graffiti (2000), Love...Sorry (2001), Gone with the Wine (2002), Liviu’s Dream (2003), A Trip to the City (2004) adlı kısa metrajları da var. Komik olduğu denli aynı zamanda trajik çalışmasında sarsıntılar yaşamış bir ülkede gelecek o denli puslu, belirsizdir ki bireylerin geçmişleriyle olan bağlarının böylesine kopuk oluşunun filmdeki yansıyan yüzü çok vurucudur. Ekonomik, tarihi, sosyal sorunlarla dolu Romanya’nın çağdaş portresini ustalıkla çizen film kaçırılmayacak bir seyirlik. SON DÖRTLÜSÜ ANLAŞILMAZ Gündüzleri Beethoven’in her işine koşan Anna, geceleri ise büyük halası başrahibe Canisius (Phyllida Law) ve diğer rahibelerle birlikte manastırda kalmaktadır. Anna Holtz, senfoninin ilk gösteriminde Ludwig’in orkestrayı yönetmesine yardımcı olur. Zamanla Beethoven ve Anna arasında kopmaz bir bağ oluşur. Bu adı konulmamış bir aşktır. Anna’nın bir de sevgilisi vardır. Martin Bauer (Matthew Goode) züppe ve şımarık bir mühendistir. Aklını köprü yarışmasıyla bozmuştur. Köprü, Beethoven’in hayranı Arşidük Rudolph (Nicholas Jones) adına yapılacaktır. Beethoven, yarışma esnasında Martin’in hayalini (köprü maketini) ruhsuz diye parçalar. Martin, bir daha maestroyu görmek isterse Anna’yı hayatından sileceğini söyler. Anna büyük bir hışımla soluğu Beethoven’in yanında alır. Ludwig’in hesap soran Anna’ya yanıtı hazırdır: “Sen ne ona ne de bana âşık değilsin. Sadece ben olmak istiyorsun. Ve gitmen asla benden kurtulmanı sağlamaz” Ve Anna, sevgilisini bırakır, Ludwig’in yanında kalır. Beethoven, Anna’ya müzisyenleri anlatır: “Havadaki titreşimler tanrının nefesidir, insanın ruhuna hitap eden… Müzik tanrının dilidir. Biz müzisyenler, tanrıya en yakın insanlarız. Onun sesini duyarız, dudaklarını okuruz. Onun ismini söyleyen tanrının çocuğunu dünyaya getiririz.” Ludwig Van Beethoven, Anna Holtz’un yardımıyla müziğin geleceği için köprü inşa eder. Önce ona sonra Viyanalılara son dörtlüsü Grosse Fugue’yi dinletir. Eser çirkin ve anlaşılmaz bulunur. Maestro, 26 Mart 1827 günü yaşama veda eder. Oysa Grosse Fugue çağı için devrim niteliğindedir ve henüz doğmamış müzisyenlere ilham kaynağı olacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle