Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 02 17/1/07 16:24 Page 1 CUMARTESİ EKİ 2 CMYK 2 20 OCAK 2007 CUMARTESİ Kalkan’ın mekânı mekanı Balıkçı Kahraman Ç ocukluğumun bugünküyle kıyaslanmayacak derecede küçük ve daha yoksul İstanbul’unun özelliklerinden biri de, her semtin ürünü ile ya da başka bir deyişle her ürünün üretildiği semt ile anılmasıydı. Örneğin şimdilerde, pek ortalarda görülmeyen, nadiren manava düşenleri de, Karadeniz Ereğli’sinden gelen Osmanlı çileklerine, Arnavutköy çileği denirdi. Çenkelköy’ün hıyarı, Kanlıca’nın yoğurdu, Bayrampaşa’nın enginarı meşhurdu. Kalkan balıklarının “Haydi bre, Beykoz’un kalkanları bunlar, Beykoz’un!” diye satıldıklarını anımsarım. Artık Beykoz’da ne kalkan kaldı, ne de dalyan. Dalyancızadelerden Niyazi Bey kardeşim bile, aldı içten takma motorlu sandalını, tuttu Burgaz’ın yolunu. Son yıllarda ise, Karadeniz’e kıyısı olan devletlerle, Türk balıkçıları arasında, bazen ölümcül sonuçlar veren kalkan savaşlarına sahne oluyor. Kalkan hiç kuşkusuz sularımızın en güzel balıklarından biridir ve lüfer gibi yabancı dile çevrilmesi olanaksızdır. Yani Turbot sözcüğüyle belirtilen balık, kalkanın karşılığıdır, ama tam olarak bizim kalkan değildir. Ne var ki, artık kalkan öylesine nadir ve pahalı bir balık oldu ki, orta direk için ulaşılması güçleşti. Merhaba Her kültür, kendi müziğini yaratır. Acılarını, özlemlerini, umutlarını, savaşlarını, aşklarını, korkularını notalara döker insanoğlu... Müzikle dinginleşir, hüzünlenir, coşar, oynar, ağlar... Müzik doğal bir eğlence kaynağı gibi görünse de temelde insanın ve toplumun gelişimi üzerinde mutlak bir etkisi vardır. Bu gerçek felsefi ve bilimsel araştırmalarla ortaya konulmuştur. Bireyin kendini ifade etme biçiminde müzik vardır, yaratıcılığına katkı sağlayan da odur. Hareket ve ritmik yeteneklerin, estetik duyguların, kültürel birikimlerin hatta dil becerisinin gelişimine bile yardımcı olur. Platon’a göre insan ruhunu sakinleştiren ve huzur veren bir sanattır. Ona göre melodi; söz, makam ve ritim karışımıdır. Sözleri müziğin efendisi olarak görür. Filozof, müzik eğitiminin insanı yücelttiğini ve düzeni sağladığını savunur. Öyle ki tasarladığı ideal devletinde müziğin yerini de önemle vurgular. “Beden için idman, ruh için müzik” der. Konfüçyüs ise ‘tonların bir verimi’ olarak gördüğü müziğin yer ile gök arasındaki uyumu sağladığını savunur. Ahenkle oluşturulan müziğin iyi ruhları yönettiğini, insanı etkileyen “kötü tonların” ise bozuk bir hava yarattığını anlatır. Sadece insanları etkilemekle kalmaz müzik, bütün toplumu, ülke yönetimini de etkiler. Müzik bozulursa herşey bozulur Konfüçyüs’e göre... Bu hafta müziğin insan ruhuna etkisini bilimsel açıdan ele alıyoruz. Psikolojik bozukluklardan, alzheimere, madde bağımlılığından zeka gelişimine kadar müziğin tıp dünyasındaki önemini uzmanından dinliyoruz... Ve yine müzikle devam ediyoruz. 25 yıl geriye gidip Mavisakal’ı anımsıyoruz. Uzun bir sessizlikten sonra ‘yeni..den’ ortaya çıkışlarının öyküsüne ortak oluyoruz... Türkiye’de rock müziğin dününü ve bugününü konuşuyoruz... İyi hafta sonları... KARADENİZ YEMEKLERİ DE VAR 1954 Sürmene doğumlu Kahraman Altan Rumelikavağı’ndaki yerini 1995 in sonuna doğru açmış. O zamanlarda da, özelliği bu yerin kalkan balığıydı. Ama insan Karadenizli olur da, oranın özelliklerini, fasulya turşu kavurması, mığlama, evde açılmış Trabzon baklavası, tabii hamsinin enva – ı çeşidini ( mücveri de var) ve mısır ekmeğini ihmal eder mi? Meraklıları için kahramanda bunların hepsi var. İstanbul lokantalarında, pratik nedenlerle, (daha kolay yıkanıyor) yerini göbek salataya terk eden, kıvırcık salatanın bulunması, çevreden gelen rokaların lezzeti ve tazeliği de Kahraman’ın bir başka özelliği. Ama sizi daha kapıda duvarı asılmış karşılayan kalkanlar da belli ediyor ki, “Balıkçı Kahraman’ın en büyük özelliği kalkan yemekleridir.” Bir dahaki sefer gittiğimde, deneyeceğim, en büyük spesyalitesi Türkiye’de tek kendisinin yaptığını belirttiği kalkan tandır. Balık kokoreç artık az rastlanır bir spesyalite olmaktan çıktı. Daha önce sözünü ettiğim bir çok yerde rastlanıyor. Ama pek az yerde bu kıvamda gördüğüm özel hazırlanmış lakerda, mutfağı işinin ehli insanların yönettiğinin kanıtı. Giderseniz, sakın lakerdayı ihmal etmeyin. HAMSİLERİ DE UNUTMAYIN! Kalkanlara gelince: Bu balık bizde genellikle, tava olarak yenir. Oysa mevsiminde, (şubat ortalarından itibaren) iri ve yağlı kalkandan yapılan ızgara da çok lezzetli olur. Ben geçen hafta gittiğimde, henüz kalkanlar, o kıvamda değildi. Balık tutkunu olan Yılmaz Türkeri’nin de belirttiği gibi, yavru sayılacak boydaki kalkanların ızgarası hiç de fena olmuyor, ama söylediğim kıvama da ulaşmıyor. Onun için eğer kalkan ızgara yiyecekseniz ki, Kahraman’da özellikle o yeğleniyor, daha iri ve yağlı bir balık seçmenizi tavsiye ederim. Bu arada, hamsileri de unutmamanızı özellikle, fevkalade lezzetli olan hamsi ızgarayı da, hiç değilse meze niyetine denemenizi salık veririm. Balıkçı Kahraman, deniz ürünü mezeleri, özel hazırlanmış böceği ve balıklarıyla, meraklıları için denenmesi gereken bir yer. Masayı bunlarla donatırken, kalkanın, lakerdanın pahalı ürünler olduğunu bilmek, hesabı görünce sürprizle karşılaşmanızı da önleyecektir. BALIKÇI KAHRAMAN Rumelikavağı Caddesi No. 15 Rumelikavağı İstanbul Tel: (0212) 242 98 99 – 242 64 47 Faks: (0212) 218 38 67 GSM:0532 353 68 21 ‘Haremime Dokunma!’ Geçen haftanın en önemli gündem konusu, MHP ile AKP arasındaki “Kim daha milliyetçi?” tartışmasından sonra, harem tartışmasının devamıydı. Başbakan’m “haremimize bile girdiler” açıklamasıyla başlayan ardından CHP Genel Başkanı’nın “kimsenin haremine girmedik ama başörtüsü ayıpları örtemez” cevabıyla devam eden tartışmanın son kısmında, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın eşi Olcay Baykal’ı da tartışmaya dâhil etti ve kıyamet koptu. Nimet Çubukçu, “Neden Baykal eşini hiçbir yere götürmüyor?” diye soruyordu. Bu tartışmada kimileri “eşler siyaset dışı bırakılsın”; kimileri “Olcay Hanım, eşinin ardında ona destek olmayı seçmiştir”, kimileri de Başbakan’ın harem açıklamasına benzer biçimde “Olcay Hanım’a laf söyletmem” yorumunu yaptı. Deniz Baykal ise, “Olcay Hanım siyasetimin aksesuarı olmadı” derken belli ki eşinin bu erdemiyle övünüyordu. Ardından da ekliyordu, “Olcay Baykal’ın adını ağzına alma!”. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı’nın, Olcay Baykal’a mı, yoksa Deniz Baykal’a mı AYÇA AKPEK laf söylediği sorusu bir yana; bu tartışmada tuhaf ve ironik biçimde biri Başbakan olan genel başkanlardan birinin eşi ‘kamusal alanda görünme biçimi ile’, diğeri ‘kamusal alanda neredeyse hiç görünmemesiyle’ eleştiri konusu oldu. Sonunda ise tartışmanın tarafı olan erkekler egemenlik alanları olan eşlerine müdahaleyi “kimse birbirinin eşini siyasete karıştırmasın” diye önlemiş görünüyor. Ama acaba öyle mi? Bir kere dünyanın her yerinde siyasetçilerin özel yaşamları elbette belli sınırlar çerçevesinde ama müdahale altındadır. Bu müdahalenin nedeni hem “kamu yararı”, bazen de “kamu merakı”dır. Bu müdahale gereklidir. Çünkü siyasetçinin siyasetini dayandırdığı ilkeleri “ne kadar içselleştirdiği” konusu, siyasetçiyi inandırıcılık açısından kamunun denetimine tabi kılar. Bu nedenle de toplum siyasetçinin her davranışını hem evinde, hem de kamu alanında sorgulama hakkına sahiptir. Siyasetçinin davranışları ile söylemleri arasındaki çelişki bir inandırıcılık sorunu yaratır ki, böylesi durumlarda siyasetçinin özel yaşamından söz edilemez. Diğer yandan insan düşünmeden edemiyor, örneğin tartışmanın her iki yanındaki genel başkanlar acaba kadın olsalardı ve erkek eşleri üzerinden bir tartışma yaşansaydı, o erkek olan eşler eşinin arkasında, evin içinde, haremin parçası veya eşlerinin siyasetinin aksesuarı olarak değerlendirilir miydi? Ve o kadın olan genel başkanın eşi için kimse örneğin “Ahmet’e laf söyletmem” der miydi? Kuvvetle muhtemel demezdi. Çünkü kadın genel başkanın kocası, kadın genel başkanın egemenlik alanı sayılmazdı. Kadının bazen ‘haremin parçası’, bazen ‘yalnızca eşinin siyasetinin aksesuarı’ ama ‘mutlak biçimde erkeğin egemenlik alanında ve iktidarının ölçüsü’ olması gerektiği anlayışı, yaşadığımız topluma da hâkim olduğundan bu kadar uyum yasasıyla yapılan düzenlemeler, ‘ailenin korunmasına dair yasalar’, ‘şiddete hayır kampanyaları’ işe yaramıyor. Dayak yiyen, tacize uğrayan kadınlar hareme dokunulamadığından karakollardan geri dönüyor. Bu anlayışın en belirgin yansımasını geçtiğimiz yıl ceza yasasında yapılmaya çalışılan düzenleme de göstermişti zaten. “Bir tokatın bile aileye müdahaleyi gerektirmesi” sebebiyle aile içi şiddet şikâyete tabi suçlar kapsamına alınmaya çalışılmıştı. Bu yazının yazıldığı gün itibariyle; Ayşegül Arslan, kendisini döven eşinden şikâyetçi oldu, gözaltına alman kocası serbest bırakıldığının ertesinde, ‘haremine dokunulmasından’ rahatsız olduğundan karısını öldürdü. Siyateçilerin eşleri üzerinden yapılan ‘kadın tartışması’ birbirinin kirli çamaşırını ortaya dökmek üzerine yapıladursun birileri bazı haremlere dokunmalı. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı’mız ‘mini etektürban’ karşılaşmasını hatırlatan, ‘CHP’lilerin metresi, bizimkilerin imam nikâhı var’ kıvamında tuhaf paradoksal sorularla uğraşmak yerine, asıl soruları sormalı. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: İpek Aksoy Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu, Mustafa Doğan Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ hafta?cumhuriyet.com.tr