22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 08 28/9/06 15:53 Page 1 CUMARTESİ EKİ 08 CMYK Si ne ma 8 ? Dünya Ticaret Merkezi (World Trade Center) Tartışmalı filmlerin yönetmeni Oliver Stone’un son çalışması ‘Dünya Ticaret Merkezi’, 11 Eylül terörist saldırılarının hemen ardından kulelere giren ilk ekibin başına gelenleri konu ediyor. Nicolas Cage, Michael Pena ve Maria Bello’nun başrolleri paylaştığı yapım Amerika’daki gösteriminde tartışmalara ve protestolara yol açmıştı. New York Limanı Polis Departmanına bağlı John McLoughlin ile Will Jimeno’nun da aralarında bulunduğu beş polis saldırılardan sonra Dünya Ticaret Merkezi’ne girer. Kulelerin çökmesi üzerine mahsur kalan McLoughlin ile Jimeno mucizevi şekilde hayatta kalır ancak enkazın altında beton ve metal yığınları arasındaki bekleyişleri saatler sürecektir. ? Reeker 2005 yapımı ‘Reeker’, Dave Payne’in yönetmenliğini yaptığı bir korku filmi. Devon Gummersall, Derek Richardson ve Tina Illman’ın başrollerinde yer aldığı Reeker, kötü ruhların peşlerini bırakmadığı bir grup gencin hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Çöldeki bir partiye gitmek için yola çıkan arkadaşlar araçlarının benzini bitince geceyi terk edilmiş bir motelde geçirirler. Tek sorun motelin ölülere açılan bir kapı olmasıdır. ??????????????????????????????????? Kırsalda büyümenin sancılı hallerine dair... Özünde fasılalarla, 1989, 1995 ve 2004’te çektiği ve gişede pek ilgi görmese de genelde eleştirmenlerce beğenilen ilk üç filminde (A. Ay’la, Kaç para kaç ve Korkuyorum Anne’ye) dekor oluşturan İstanbul’u geride bırakarak, başta bağnazlık ve faşizm olmak üzere yoksulluk, işsizlik, cehalet, ırkçılık, hoşgörüsüzlük ve dini fanatizmin gelecek kuşakların önüne setler çektiği, taze dimağların zehirlenmekte, suçluluk duygularıyla törpülenmekte, genç beyinlerin körletilmekte, baskı altına alınmakta ve tutulmakta olduğu günümüzün ‘çağdışı’ Türkiyesi’nde, bu kez taşraya açılıyor, doğaya yöneliyor Reha Erdem, kamerasının kırsal kesime taşıyıp senaryosunu yazarak montajını da yaptığı, dün gösterime giren son filmi 5 Vakit’le. Kuzey Ege’nin deniz kıyısındaki tepelik, yaşlılık ve esen yele her daim açık, küçük, şirin bir köyünde geçen 5 Vakit. Bunuelvari karanlık bulutlardan sıyrılan dolunay görüntüleriyle açılıyor. Alışılageldiği gibi horoz, tavuk, eşek, kedi ve köpekleriyle yaşamı paylaşan köy sakinlerinden üç çocuğu, çocuktan ergenliğe geçmekte olan 1213 yaşlarındaki Ömer, Yakup ve Yıldız’ın, her an sevgiden nefrete, korkudan sevince, acıdan kahkahaya gide gele ağır ağır büyümelerini konu edinen yazaryönetmen Reha Erdem, Gece, Akşam, Öğleden Sonra, Öğle ve Sabah diye 5 bölümde kurmuş 5 Vakit’i. Yönetmen, senaryo, montaj: Reha Erdem / Kamera: Fiorent Herry / Müzik: Arvo Part / Sanat Yönetmeni: Ömer Atay / Oyuncular: Özkan Özen, Ali Bey Kayalı, Elit İşcan, Bülent Emin Yarar, Taner Birsel, Yiğit Özşener, Cüneyt Türel, Selma Ergeç, Köksal Engür, Tarık Sönmez, Sevinç Erbulak / Türkiye 2006. Beş Vakit SUNGU ÇAPAN Yıldız (Elit İşcan) ise okula gitmenin, keçi sağmanın ve bilumum ev işlerinin yanısıra, daha kundaktaki bebek kardeşine de bakmakla yükümlü. Kırsaldaki ataerkil aile yapısının sevgisizliğini, gerginliğini, her fırsatta iki yetişkinoğlunu azarlayıp paylayarak otoritesini konuşturan, aksi bir dede (Cüneyt Türel) figürüyle vurgulayan yönetmen, çocuklarla yetişkinlerin insanlık hallerini sergilerken, kuşaktan kuşağa süregelen bu dayakşiddet ağırlıklı, babasal zihniyetin de altını çiziyor, başkasının ağacından meyve kopardığı gerekçesiyle kimsesiz yeniyetme çobanı sopayla döven zorbanın (Korkuyorum Anne’nin babasıyla sorunlu, büyüyememiş Ali Düşenkalkar), yakınlarıyla ilişkileri zorbanınkinden farksız köy ileri gelenleri tarafından sorgulandığı sahnede. Yaşlılara iğne yapmaktan inek doğurtmaya ve yedek müezzinliğe kadar elinden her iş gelen, köyün joker’i Halil dayı (yine Korkuyorum Anne’nin eski sağlık memuru babası Köksal Engür) ya da köy yerinde kocaman bir buzdolabı edinmekten de geri durmayan, zamane Feride’si köy öğretmeni gibi yan karakterlerle renklendirilmiş film, tüm saflığı ve tazeliğiyle, sesleri ve sözleriyle canlı kesitler verdiği köy yaşamına tanık ediyor seyircisini. ?????????????????????? Moda ve medyanın şeytani dansı ALPER TURGUT Şeytan Marka (Prada) Giyer (The Devil Wears Prada), milyarlarca dolarlık moda dünyasına hükmeden medya devi bir kadının hikâyesi... Gücü, komploları ve şıklığı ayrıntılarıyla resmetmeyi unutmayan... Ünlü top modeller ile güzel kadınların geçit yaptığı filmde, birbirinden pahalı ve göz alıcı koleksiyonlara da yer veriliyor. Yapım için tipik bir kadın filmi deyip geçmek haksızlık olur, çünkü günümüzde moda ve medya ucundan kıyısından hemen her şeyi ve herkesi etkiliyor. Şeytan Marka Giyer, Lauren Weisberger’in dünyanın en ünlü moda dergisi Vogue’de staj yaptığı dönemi anlattığı Best Seller kitabının adı... Tam 27 dile çevrilen bu çok satan kitap, Vogue’nin en tepesindeki kadın Anna Wintour’u olduğu konusunda bugün hemen hemen her kes hemfikir... Artık 57 yaşında olan yetenek abidesi aktris, sinema kariyerine 29 yıl önce başladı ve tamı tamına 13 kez Oscar adaylığıyla (iki kez kazandı da) onurlandırıldı. Miranda’nın asistanı Andy Sachs rolünde ise güzel ama maharet yoksunu yeni yetme yıldız Anne Hathaway var. (Hathaway’in deneyimli oyuncu Stanley Tucci’nin çekimler sırasında kendisini taciz ettiğini açıklaması filmin ruhuna uygun düşüyor ve çoklarına göre reklâm kokuyor.) Meşhur mankenler Heidi Klum, Gisele Büdchen, Bridget Hall’in de kadrosunda yer aldığı filmde, ünlü moda tasarımcısı Valentino Garavani de küçük bir rol kapmış. Chanel, Dolce&Gabbana, Armani, Versace, Donna Karan, Bill Blass, Galliano ve tabii ki Prada, giysi ve aksesuarlarıyla filmi bir moda şölenine çevirmiş. Filmin konusuna gelince, hem moda dünyasının hem de dergi çalışanlarının karşısında tir tir titrediği Miranda kendisine bir asistan alacaktır. Birçok sıfır beden hemcinsinin rüyası bu görev, modadan ve sektörden bihaber, üstü başı dökülen hafif balıketli Andy’e verilir ve genç kadının hayatı kısa bir süre içinde zindana çevrilir. Bitip tükenmeyen angaryaların dışında Miranda, imkânsızın da başarılmasını istemektedir. Sıradan hayatına zaman ayıramayan üstüne üstlük sevdiklerinden git gide uzaklaşan Andy, herkesin birbirinin kuyusunu kazmakla iştigal ettiği pırıltılı dünyanın gönüllü kölesi haline gelir. Miranda’nın baskın karakterinin gölgesinde önce kılık kıyafeti sonra da kişiliği değişir. Filmin soundtrack albümü ise halihazırda satışta... Madonna’dan ‘‘Vogue’’, U2’dan ‘‘City of Blinding Lights’’, Jamiroquai’den ‘‘Seven Days In Sunny June’’, Alanis Morissette’den ‘‘Crazy’’, Moby’den ‘‘Beautiful’’, Azure Ray’den ‘‘Sleep’’, Ray Lamontagne’den ‘‘How Come’’ albüme hayat veren parçalardan bazıları... KAFASI KARIŞAN ÇOCUKLAR Bir an önce büyüklerin dünyasına dahil olmak isteyen ama yetişkinleri izledikçe kafaları daha da bir karışan çocukları, Erdem’in değişmez Fransız görüntü yönetmeni Florent Herry’nin kamerasıyla sürekli arkalarından takip ettiğimiz 5 Vakit, doğumdan ölüme insan nedir ki (Korkuyorum Anne’ninilk adıydı. İnsan nedir ki, malum) sorusuna kırsal kesimden verilen yanıtların toplamı gibi özenle planlanmış, tasarlanmış ve çekilmiş, gösterildiği festivallerden ödüllerle dönmüş, görülesi bir film özetle. Akrep zehiri ya da uçurumdan aşağı itmek gibi olmayacak yollardan, küçük kardeşini daha çok seven müezzin babasını öldürmeyi aklından geçiren kahramanımız Ömer’in Dostoyevskiyen baba nefretinin, sonunda babasını sevgili öğretmenini röntgenlerken yakalayan Yakup’a da geçtiği filmde, A ay’dan beri küçük oyuncuları yönetmekteki bilinen becerisini yineleyen, doğadan nefis kadrajlar yakalayan, gündelik hayat koşuşturmacasındaki ince duyarlıkların gözlemcisi, trajikomik an ve durumların avcısı, ayrıntısever yazaryönetmen Reha Erdem yine kendine özgü bir evren yaratmanın üstesinden geliyor. Bu kere Korkuyorum Anne’nin ‘‘kıpır kıpır hareketli, duygu ve coşku dolu, şenliklişamatalı” sıcak mahalle atmosferinden uzaklaşıp kırsalın ve doğanın koynunda, daha dingin, sakin ve pastoral tonlardan çalan Reha Erdem’in şimdiden tematik bir bütünlik arzeden filmografisinin şimdilik bu son eseri, bizim çok beğendiğimiz Korkuyorum Anne kadar iz bırakmasa da kuşkusuz haftanın filmi nitelemesini hak ediyor. Şimdiye dek şartlandırıldığımız, “yeniyetme travma”sıyla aile cehennemi üstüne kotarılmış bildik Hollywood yapımlarıyla bulanmış aklımıza, algımıza kuşkusuz iyi gelecek, etkileyici, yerel ve özgün bir taze soluk 5 Vakit. BEŞ AYRI ZAMAN DİLİMİ Saat başı kendiliğinden öten horozların yanısıra köy yerinde zamanı asıl belirleyen ezan sesiyle birbirinden ayrılan bölümlerden oluşan filmin konusu, genelde büyümenin sancılarına paralel, hergün bu beş ayrı zaman diliminde yaşanan insana özgü birtakım olaylar, durumlar, davranışlar ve hayatın etkilerine karşı verilen tepkiler. Yönetmenin önceki filmlerinde de dert edindiği, en gözde (hatta demirbaş) konusu sayılabilecek çocukluk büyümek / büyüyememek temasının, bu kez kırsal kesime uygulandığı 5 Vakit, kardeş çocuğu bu Ömer, Yakup, Yıldız’la yakın çevresindekilerin gündelik köy yaşamındaki ilişkileri, doğayla irtibatları ekseninde gelişirken, rol almak için sabırsızlandıkları yetişkinlerin sahnesine bir an önce ayak basmak isteyen üç çocuk kahramanı öne çıkarıyor. DAYAKŞİDDET AĞIRLIKLI BABA Köyde zamanı ve hayatı beş vakte indirgeyen ezanı, öksürükten yatağa çakılmadığında minareden okuyan müezzinin (Bülent Emin Yarar) büyük oğlu Ömer (Özkan Özen), gizliden gizliye güzel köy öğretmenine (Selma Ergeç) tutkun kankası Yakup’la (Ali Bey Kayalı), doğadaki ve evdeki cinselliğin keşfinden baba nefretine, gizli gizli sigara içmekten kan kardeşliğine kadar, çocukluk sürecine özgü çeşitli ortak paydalarda sık sık buluşuyor, çiftleşen eşek ya da köpekleri kıkırdayarak izliyorlar. Kıskandığı babasıyla annesinin duvarlardan taşan sevişme iniltilerini dinleyen, öğretmeninin verdiği Çalıkuşu’nu okuyan 2 Süper Film Birden Murat Şeker, ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi ‘2 Süper Film Birden’i; ‘‘Bugün dünyada ‘X Generation’ olarak anılan bir kuşağın Türkiye ekseninden hareketle haleti ruhiyesini gözler önüne sermek amacıyla’’ çektiğini belirtiyor. Tim Seyfi, Murat Akkoyunlu ve Uğur Polat’ın başrollerini paylaştığı komedi, 33 yaşındaki Necati’nin en büyük hayali olan sinema filmini çekmesini anlatıyor. Geçimini, şöhret olma hevesindeki genç şarkıcılara klip çekerek ve düğün kameramanlığı yaparak sağlayan Necati, ‘Yerçekimi Sıfır’ adlı filmini çekmek için büyük mücadele verirken kendini bir mafya hesaplaşmasının ortasında bulur. anlatıyor. Moda dünyasının önünde diz çöktüğü Wintour, sayfalarında kürke yer verdiği için hayvan hakları örgütü Peta’nın azılı bir düşmanı aynı zamanda. Weisberger’in kitabında Vogue dergisi Runway’a (Amerikalıların ‘Kedi Yürüyüşü’ne (Catwalk) taktığı isim), Anna Wintour ise Miranda Priestly’ye dönüşmüş. Ekran karşısında kendisine birçok hayran edinen Sex and City ve Entourage dizilerinin yönetmeni David Frankel, bu öyküyü 20 milyon dolar gibi küçük bir bütçeyle (Hollywood ölçeğinde) çekti ve şu ana dek film gösterime girdiği ABD’de iyi bir hasılat yaptı. Kibirli, bilmiş, dediğim dedik ve haliyle şirret medya imparatoriçesi Miranda Priestly’i kusursuz canlandıran Meryl Streep’in sinemanın en iyi kadın oyuncusu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle