Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 03 28/9/06 15:48 Page 1 CUMARTESİ EKİ 03 CMYK 30 EYLÜL 2006 CUMARTESİ 3 Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Vücut kitle endeksi Sıfır beden, boy ile kilo arasındaki oranın (ki buna vücut kütle endeksi deniyor) 18’den fazla olması demek. Farzedin ki ben 60 kiloyum (ta kendisi!) boyum da 1.70, aradaki fark 10! Olmazzz... otur sıfır. Yeni beden yasasına göre ben bir obezim. Kilomun 50 olması gerek. Zaten koca kafa olan bendenizi 50 kilo düşünemiyorum. E.T. gibi! Bir süredir dünya medyasını meşgul eden ‘‘Sıfır beden var mıdır, ideal beden midir, sıfır bedeni yasaklasakta mı giyinsek, yasaklamasakta mı giyinsek, bir sıfır bedeni eksikti’’ tartışmaları ülkemizin de derdi oldu. Sezen Aksu deyişiyle ‘‘memlekete faydası olacaksa’’ yazalım. Yazalım ki türk kadınlarının fiziksel yapısı dikkate alınmadan gündemi (301. maddeden bile çok) meşgul eden bu konunun ne kadar da içi boş bir kavram olduğunu anlatalım. Anlatalım ki (sanki yeteri kadar yokmuş gibi) kadınlarda depresyon, mutsuzluk oranını arttırmayalım! ‘‘İnsanın kilosunun da modası mı olurmuş canım’’ dedirten bu sıfır zeka modası, pardon sıfır beden modası nereden çıkmış önce onu bir inceleyelim. Bildiğiniz gibi (Beyaz Saray’ın bayiisi) Hollywood, tüm dünyaya sadece film pazarlamıyor. İdeoloji, imaj, moda, yeme içme ve tüketim kültürü ile ilgili önermelerde bulunup insanlar için yaşam tarzı dayatıyor. Bunun son örneği, bir süredir özellikle de genç kızlar arasında bir kavram olarak dolaşan ‘‘sıfır beden’’ modası Türkçe meali ile 32 beden modası. Moda mı? Uzmanlara göre ruhsal hastalık. İnsanı ölüme götüren bir hastalık. İlk olarak Çaresiz (likten ne yapacağını şaşırmış) Ev Kadınları yani ‘‘Desperate Housewives’’ dizisinin yıldızları Eva Longoria ve Teri Hatcher’da görülen 32 beden (anoreksiya!) modası, podyumlara da sıçradı. Dünyada olup bitene duyarsız kalmayan biz Türklerse, olası bir Kainat Sıfır Beden Yarışması’nda Türkiye’yi temsil edecek kimseyi bulamayız, tüm dünyaya rezil oluruz diyerek konunun temsilcisi olarak şarkıcı Gülşen’i seçtik. Halbuki kızcağız zaten doğuştan çıtı, pıtı minyon birşey. Sıfır beden demek o değildir. Sıfır beden çılgınlığı, modern yaşamın sunduğu mutluluk paketlerini açtıkça sıkılan, Faber Castell kurşun kalemleri gibi incecik olmak isteyen 1517 yaş arası kızları da içine alacak şekilde genişliyor. Hollywood yıldızları Anne Heche, Teri Hatcher, Eva Longoria, moda dünyasının efendisi Kate Moss, gibi görünmek isteyen genç kızlar, sağlıklarını riske atarak 32 bedene inmeye çalışıyorlar. Çoğu ‘‘Yediklerini kusarak çıkarma’’ yöntemine başvuruyor. Ve tabii kaçınılmaz anoreksiya hastalığının kurbanı oluyorlar. Bu trende daha doğrusu bu tuzağa karşı uzmanların, anne ve babaları uyarıları yetersiz kalmış olacak ki başta Arjantin ve İspanya hükümeti olmak üzere gençlerin gelişim problemi yaşamalarını engellemek için yeni yasalar çıkarılıyor. Arjantin sinem@sinemertekin.com SİNEM ERTEKİN hükümeti, her mağazaya ‘‘büyük beden de satacaksınız kardeşim’’ zorunluluğu getirdi. Yasaya uymayanları binlerce dolar cezaya çarptırdı. İspanya’da ise defilelerde 38 bedenden küçük mankenlerin kullanılması yasaklandı. Geçtiğimiz günlerde yapılan Madrid Moda Haftası’nda kullanılan mankenlerin hepsi sizin bizim gibiydi. Madrid’ten sonra Londra’da yapılan moda haftasında ise sıfır beden tartışması iyice alevlendi. Tasarımcılar, defileleri düzenleyen organizatörler, Anoreksia ve Bulimia Dernekleri, Yeme Bozukluklarını Önleme Birliği yöneticileri, herkes birbirine girdi. Olan 2007 ilkbaharyaz modasına oldu kimse kıyafetler nasıl, önümüzdeki yaz moda ne olacak demeden ellerinde mezura mankenlerin ölçülerini tartıştı. Biri ‘‘yok efendim ister Akrep Nalan’ı çıkartırım defileme istersem de Esther Canadas’ı’’ derken diğeri ‘‘Hayır efendim insanlık adına reklam ve moda dünyasında sağlık sınırlarının altındaki ölçülerde manken kullanamazsın’’ bir diğeri ise ‘‘modacıların zevklerini kısıtlayamazsınız, özgürlüklerini sınırlayamazsınız’’ dedi. Peki ya buna ne dersiniz? Sıfır beden, aslında gay modacıların icadı imiş. Mümkün olduğu kadar kadınsı hatları yoketme güdüsü ile ortaya attıkları bu konunun gündemde kalması, tasarladıkları kıyafetten bile önemliymiş! Sizin de tahmin edeceğiniz gibi beslenme bozukluğu podyumlarda, mağaza vitrinlerinde tartışılacak bir konu değil. Daha da afili yazarsak ‘‘Sağlık bir zevk meselesi değil’’dir. Ayrıca Her ne kadar hükümetler sıfır beden konusu yasa koysa da moda dünyasının sadece defilelerle sınırlı bugün çoğu insan kalmamalıdır. Sıska sıska için bir güzellik kriteri yarattığı gerçek. Neyse ki bu kriterler tiplerin televizyona çıkarak sıfır beden tartışmasıyla (lehimize) değişmeye başladı. Vogue rejimlerini anlatması, dergisinin (bile) 42 beden mankenle yaptığı moda çekimleri, gazetelerde Victoria moda olanın balık etli olacağını kanıtlar nitelikte. Zaten Beckham’ın sadece çiğ balık unutmamamız gereken genetik bir gerçek var ki; Türk ve greyfurtla beslendiğinin kadınları, ne kadar zayıflarlarsa zayıflasınlar pek çoğunun yazılması, aferin Demet basenleri, kemik yapısından kaynaklanan formdan dolayı üst Şener’le aferin Ebru Şallı’nın bedenlerine oranla bir beden büyüktür. İster şişko, ister sıska önemli olan sağlıklı ve tek gram almadan hamilelik mutlu olmak, kendimizle barışık olmaktır. İmza: Alice (Harikalar Diyarından dönemlerini atlattıkları ile Alice) Eğer hala yok ben ille de sıfır beden olacağım diyorsanız övünmeleri de yasaklanmalıdır. Ve vermek istediğiniz kilolara eşdeğer bir de akıl ve fikir tabii bir insanın şişko patates diye ilan edinmeniz lazım diyorum ben. edilmesi de yasaklanmalıdır. Gelecek 42 bedenin NTV’de sunuculuk yapan meteoroloji mühendisi Gökhan Abur, Türkiye’de düzenlenen ilk Eurovision şarkı yarışmasının finalistlerinden Sahneden hava durumuna Meteoroloji mühendisi Gökhan Abur, iki yıldır NTV’de farklı hava durumu sunuş tarzı ve davudi ses tonuyla ilgi çekiyor. Eşi ona sunuculuğa başladığı ilk günlerde ‘‘ekranda doğal değilsin, böyle sunacaksan hiç sunma’’ diye tepki göstermiş olsa da o, kısa sürede adeta alanında ‘‘yıldız’’ haline geldi. Gökhan Abur’un aslında parlak sayılabilecek bir müzik geçmişi var. 1975 yılında Semiha Yankı’nın birinci olduğu Eurovision şarkı yarışmasında ‘‘Birgün Karşılaşırsak’’ adlı parçayla ilk 8’e kalmış. Uzun yıllar Selmi Andak’la çalışan Abur, ‘‘Altın Ses Yarışması’’nda 4. olmuş. 14 adet 45’lik plak da yayınlayan Abur, 1980’li yıllarda müziğin yozlaşmasıyla asıl mesleğine odaklanmaya karar vermiş. Kandilli Rasathanesi’nde uzun yıllar çalıştıktan sonra 2004 Eylül’ünde kendini NTV’de bulmuş. Abur, bu son iki yıllık dönem için ‘‘Müzikle uğraştığım gençlik yıllarımda da halkın ilgisi vardı ama şimdiki ilgi bambaşka’’ diyor. CANER ÖZTÜRK sunma’ demiş... ‘‘Eşim çok büyük dostumdur. Doğru bulmadığı her şeyi söyler. Eşim daha doğal olmamı istedi. Hâlâ bile en ufak bir şeyimi gördüğü zaman, ‘Bak bunu böyle yapmaman lazım, burada vurgulaman yanlış’ der. Yaşadığımız dünyada belki de insanların eşleri dışında da bu tip dostlara ihtiyacı var. Çünkü etrafınızda o kadar çok sizi şak şaklayan insanlar var ki. Onlara kendinizi kaptırdığınız zaman yaptığınız işinizde başarı grafiğiniz düşer. Yılların bana verdiği tecrübe bu oldu. Sizi gerçekten iyi bilen biri varsa yapıcı tenkitler iyi oluyor her zaman. Çünkü kendimi görüyorum. Hâlâ da yapmam gereken çok şey var. Biraz daha samimi olmam gerekiyor. Çok sert konuşuyorum gibi geliyor. Konuşma tarzımı yumuşatmam lazım.’’ Farklı bir hava durumu sunuş tarzınız var. Sizce bunun nedeni ne? ‘‘Bunda sahne deneyiminin faydası da vardır. Ama asıl önemlisi yıllardan beri hocalık yapıyorum. Ben dersleri de bu şekilde anlatmaya çalışıyorum. Genç denizcilere ders veriyorum. Hava olaylarını yaşayarak sunuyorum sanki.’’ BAY ‘HAVA DURUMU’ Yaptığınız iş insanların günlük yaşantısını doğrudan etkiliyor. İnsanların size karşı tepkisi nasıl? Kandilli’den ayrıldıktan sonra NTV’de hava durumu sunuculuğuna başlamanız nasıl oldu? ‘‘Tamamen bir tesadüf diyebiliriz. Bir gün çok sevdiğim profesör arkadaşım Miktad Kadıoğlu beni aradı ve ‘Kısa süreli bir program yapmak ister misin’ dedi. Tamam dedim. NTV’deki yöneticilerle görüştüm. Önce haftalık program yapmak üzere konuşurken sonra arkadaşlar deneme bandı çekelim dediler. Bir de eski şarkıcılığın etkisiyle biraz elimizi kolumuzu salladık herhalde. İlgi görünce günlük program yapmaya başladım.’’ Eşiniz ilk günlerde hava durumunu sunuş tarzınıza tepki göstermiş, ‘Böyle sunacaksan hiç ‘‘İlk zamanlar yayında adım çoğunlukla yazmıyordu. Sokakta beni görenler, ‘Bu ‘hava durumu’ değil mi’ diye sorarlardı birbirlerine. Müzikle uğraştığım gençlik yıllarımda da halkın ilgisi vardı. Ama bu ilgi bambaşka. Yaptığınız uyarılar, tahminler tutunca insanlardan gelen güzel tepkiler beni mutlu ediyor. Mesela geçen yıl bu dönemlerde İstanbul’un bazı yerlerinde yağış olacağını tespit ettik. Arkadaşlardan birisi ‘Hafta sonu birçok kişi Adalar’a gider, Adalar’da yağmur yağmayacak desenize’ diye öneride bulundu. O gün öyle dedik. Nitekim Adalar’a yağmur yağmadı. Birkaç gün sonra markette alışveriş yaparken yaşlı bir çift yanıma geldi. ‘Hocam biz hafta sonu Adalar’a gitmek için program yaptık. Ama herkes İstanbul’a yağmur yağacağını söylerken bir tek siz ‘Adalar’a yağmur yağmayacak’ dediniz’ diyerek teşekkür etti. Keşke teknik daha ilerlese de İstanbul’un her semti için tahminde bulunabilsek. Ama çok yakında o da olacak.’’ Çoğu zaman her kanalda farklı hava tahminleri yapılıyor. Türkiye’de hava tahmini yapmak zor mu? hava geliyor, hop diyor kuzeye kaçıyor. Halbuki üstümüzden geçip gitmesi lazım.’’ ‘‘Hem kolay, hem zor. Devlet Meteoroloji İşleri son yıllarda daha iyi tahminler yapmaya başladı. Biz ekibimizle birlikte dünyanın her tarafından gelen bilgileri de değerlendirerek tahmin yapıyoruz. Tabii ki Türkiye’nin havasını çok uzaklardan tahmin etmek kolay değil. Çanakkale ve İstanbul boğazları, değişik iklimlerin olması, denizlerin etkisi, Türkiye’nin hava akımlarının geçiş bölgesi olması tahminde bulunmayı zorlaştıran etmenler.’’ Peki Türkiye’nin bazı bölgeleri için hava tahmini yapmak daha zordur diyebilir miyiz? SEVİNDİREN YAĞMUR Yaptığınız hava tahmini ertesi gün tutmadığında ne hissediyorsunuz? ‘‘Evet bazı bölgeler daha zordur. İstanbul’un tahminini yapmak aslında kolay değil. Çünkü boğazın yapısını iyi bilmek gerek. İstanbul’da çarpık ve çarpık olmayan şehirleşmeden kaynaklı iklimsel sapmalar var. Bunların etkilerini zaman zaman görüyoruz. Bazen ‘‘Öyle bir şey olursa kendime kızıyorum, neden dikkat etmedim, neden görmedim diye. Doğru tahminler yaptıkça insanların güvenini kazanıyorsunuz. Mesela bunu Eylül’ün ilk gününde yaşadık. Cuma günü hava pırıl pırıldı. Biz akşam saatlerinde gök gürültülü sağanak yağış beklediğimizi, Cumartesi de bunun etkili olacağını söyledik. Cuma günü akşama doğru baktım havaya bulutlar yok. O zaman tedirgin oldum. Nerede kaldı bu bulutlar diye. Radarlara bakıyorum bulutlar geliyor. Ben eve gittikten sonra ilk şimşeğin çakışına kadar tedirgin oldum. Yağmur başlayınca da sevindim. Tabii doğru bilgi vermiş olmanın sevinciydi bu.’’