22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 03 24/8/06 15:07 Page 1 CUMARTESİ EKİ 03 CMYK 26 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİ 3 Oya Oğurcu, Türkiye’de İtalya ve İspanya’dan daha iyi mobilya üretildiğini söylüyor Bahçelere ev konforu OLCAY BÜYÜKTAŞ Çocukluğunda babasının demir karyola üreten fabrikasını sıkca ziyaret eden ve tasarımın büyüsüne orada kapılan Oya Oğurcu Yalun, küçük yaşta ilgi duymaya başladığı ev dekorasyonu ve tasarım konularında yurt dışında eğitim aldı. Türkiye’ye döndükten sonra bu alanda ün yapmış isimlerle çalıştı. Kısa sayılabilecek bir süre sonra da kendi kanatlarıyla uçmaya başladı. O yıllar için zor kabul edilebilecek mağaza tasarımlarını oluşturdu. İstanbul’un en büyük mobilya galerilerinden birini yaşama geçirdi. Fuarlarda dünyaca ünlü bahçe ve balkon mobilyası üreten şirketlerle ve tasarımcılarla tanıştı. 48 ülkeye bahçe ve balkon mobilyası ihraç eden Dedon Şirketi’nin Türkiye distribötürü oldu. Halen kendi tasarımlarının yanı sıra Dedon ürünlerini müşteriye ulaştıran Oğurcu, Dedon tasarımlarını da yönlendiriyor. Belki de babasının işi dolayısıyla ilgi duymaya başlıyor ev dekorasyonuna. Babası Türkiye’nin dört bir yanına gönderilmek üzere demir karyolalar üretiyor işlemeli başlıkları olan... Küçük denebilecek bir yaşta hafta sonları fabrikada çalışmaya başlıyor. İç mimari en büyük hayali olunca babası da liseden sonra bu alanda eğitim almak üzere İngiltere’ye gönderiyor. Orada lise diplaması geçerli sayılmayınca fazladan bir yıl daha okuyor Oğurcu ve 1976 yılında gittiği Londra’dan 1981’de eğitimi tamamlayarak dönüyor. Bir süre, önce Melih Birsel sonra Hasan Mingü’nün projelerinde yer alıyor. 1984’te de kendi kanatlarıyla uçmaya başlıyor. Zeki Triko mağazalarının dekorasyonunu yapıyor, kendi deyimiyle ‘‘o zaman pek de görülmüş şeyler değil yaptıkları’’ ama kabul görüyor. Aynı yıl Florya’da 2 bin metrekarenin üzerinde bir genişlikte mobilya galerisi açıyor, hem kendi tasarımlarını hem de yurtdışından getirdiği mobilyaları satıyor. Yurtdışından getirilenler özellikle bahçe mobilyaları. 1990’da Dedon’la tanışıyor. Bu ilişki 15 yıldır sürüyor. ‘‘Dedon’a fazla girdim, o zaman fabrika yoktu, tüm üretim fason olarak Filipinler’de üretiliyordu. Fabrika’nın Türkiye’de kurulması için çok çaba sarfettim olmadı. Şimdi görüyorum ki zaten olmazmış’’ diyen Oğurcu, Dedon ürünlerinin tamamının el dokuması olduğunu anlatıyor. İç aksamı Almanya’da üretilen ürünler Sebu adasına gidiyor, orada el dokumalarıyla kaplanıyor. Bir kişi, üç günde bir sandaliye örüyor. İşçilik çok ucuz ve çok sayıda üretim yapılıyor. 48 ülkeye yetecek kadar çok. Türkiye’de özellikle son 10 yılda bahçe mobilyalarının keşfedildiğini anlatan Oğurcu’ya göre, insanların kent dışında bahçeli evlerde oturmaya başlaması kadar dekorasyonla ilgili yayınlar da bahçe mobilyalarının keşfedilmesini sağlıyor. ‘‘Bir süre bu işi gözlemledik. Bizde daha çok evdeki sandalyeler bahçeye ya da balkona çıkarılıyor, kış gelince de içeri alınıyor. Oysa evimize, salona bir kanepe aldığımızda onun yeri pek değişmiyor. Dış mekân mobilyalarının da böyle olması gerektiğini düşündük. Bahçe ya da balkon mobilyaları da 12 ay kullanılabilmeli. Böyle olunca tasarım öne çıkmaya başladı. Richard Firnier’e başvurduk, sandalye tasarımı için. Rahatlığın ve tasarımın ön plana çıktığı iki yıllık bir koleksiyon sunduk. Bu satışlara büyük bir ivme kazandırdı’’ diyen Oğurcu, artık iki yılda koleksiyon sunulduğunu anlatıyor. Ancak çok hızlı bir tempo, yılın yarısının Sebu’da geçirilekecek olması, Oya Oğurcu’nun Dedon’la ilişkisini azaltmaya itiyor. O şimdi yalnız Dedon Desing grupta Richard Frinier, Nicolas Thomkins ve Frank Ligthard ile birlikte Dedon tasarımlarını yönlendiriyor. Bir de Türkiye distribütörlüğünü. Bu arada bir fikir vermesi için söyleyelim. Dedon’un 400 Avro’ya da 1.800 Avro’ya da sandaliyesi bulunuyor. Oyuncu adaylarına uyarılar iyatro yetenek sınavlarının yaklaştığı bu günlerde bir çok oyuncu adayı sınava gireceği için heyecanlı... Unutmayın tiyatro yetenek sınavlarına ünlü olup çok para kazanacağım diye girilmez ya da ÖSS’de barajı geçtim bari yetenek sınavlarına gireyim derseniz yanılırsınız. Sadece diploma almak için yetenek sınavına girenler şunu bilmeliler ki yerleri orası değil. Tiyatro oyuncusu olmak istiyorsunuz ve sınava gireceksiniz peki ne kadar hazırsınız. Tiyatro sanatçıları uyarıyor: ‘‘Eğer bir tiyatrocu olmak istiyorsanız, öncelikle iyi bir oyun izleyicisi olmanız gerekiyor, oyun ve tiyatro metinleri okumalısınız, klasikleri bitirmiş olmalı, şiir okumalı ve anlamalısınız, Kısacası genel kültürünüz iyi olmalı çünkü sadece yetenek tek başına bir şey ifade etmiyor. Yoksa iki kalas bir heves olarak kalırsınız.’’ Eski İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Araştırma Görevlisi ve Kenter Tiyatrosu oyuncularından Engin Hepileri ile konservatuvar sınavları hakkında konuştuk. Tiyatro yetenek sınav sisteminin en sağlıklısının hazırlık sınıfı olması gerektiğini söyleyen Hepileri, ‘‘Bir deneme senesi olması gerektiğini düşünüyorum. Oyuncu adayları on dakika içinde kendilerini ifade ediyorlar sınavda. Okula keşke on değilde yirmi kişi alsak ve bu zaman diliminde hazırlık sınıfındaki öğrenciler bir sene boyunca kendini bulmuş olsa ve hocaları tarafından daha sağlıklı yönlendirilseler. Belki onlar hocalarının da yardımıyla yazarlık bölümüne geçecekler belki de yönetmen olurlar, ya da dramaturg ve oyuncu adayları olacak kişiler de zaten orada kalacaklar’’ diyor. Tiyatro yetenek sınavlarına altı yüz kişi giriyor ve yaklaşık on kişi okulda okumaya hak kazanıyor. YÖK okullara beş günlük bir zaman tanıyor yani günde sınava hemen hemen yüz kişi giriyor. Onun için jüri her adaya sadece on dakika bazen ise beş dakika gibi bir süre tanıyor. Peki bu kadar kısa sürede adayın yeterli olup olmadığı nasıl anlaşılıyor. Hepileri, ‘‘Ben bu işe hayatımı koyuyorum demek önemli. Bunu on dakikada anlıyoruz aslında. Siz sınava kapıdan öyle bir gireceksiniz ki, içerideki jüriyi öyle bir kendinize doğru çekeceksiniz ki öyle bir duruşunuz öyle bir hitabınız olacak ki onlar yorgunluktan kafalarını kaldırıp sizi izleyecekler. Ben buradayım ben bu iş için varım ve sende beni izlemek zorundasın zaten zorunda olmasan bile izleyeceksin çünkü ben bu parçayı öyle bir oynayacağım ki şimdi iyi ya da kötü değil candan isteyerek oynayacağım diye düşünmek ve yapmak yeterli” diyor. Peki parçalarınızı seçerken nelere dikkat etmelisiniz. Her konservatuar zorunlu parça vermiyor. Bir trajedi, bir komedi ve bir şiir hazırladıktan sonra sınava giriyorsunuz. Hepileri, ‘‘Bence aday komediyi sesini, vücudunu, kondisyonunu ve diksiyonunu en iyi kullanabileceğini kendini ispatlayacak parçalar seçmeli. Komedi parçasını muhakkak beden hareketleriyle süslemeli. Avantajlarını öne çıkartabilecek parçalar seçmeli. Karakterine yakın kendine, yaşına yakın parçalar olmalı. Trajediye gelince kendi yaşamımızda trajediye çok yakın şeyler var yani bir çok şey yaşıyoruz. Tiyatro metinleri okurken evet bu beni anlatıyor bende bunu başkalarına anlatabilirim demeliyiz. Zaten tiyatro kendini ifade etme biçimidir. Jüri oyuncu adayını bir hamur gibi görür. Şunu göstermek zorundasınız. Ben bu işi istiyorum, bunu yaparken eğleniyorum, bu benim hayat görüşüm olacak. ” T BİR EV İÇİN 40 KİŞİ Özellikle 1995 yılından itibaren kendi tasarımlarına ağırlık veren Oğurcu, üretiminin çok büyük bir oranını da Türkiye’de yapıyor. Türkiye’nin mobilya sektöründe İtalya ve İspanya’dan bile daha iyi olduğun söyleyen Oğurcu, İtalya’dan alınabilecek bir mobilyayı, dörtte bir fiyata Türkiye’de üretmenin mümkün olduğunu belirtiyor. Ayrıntıyı çok sevdiği için kişiye özel tasarımları da çok sevdiğini anlatan Oğurcu, bir evin dekorasyonu için ortalama 4045 kişiyle görüşmek gerektiğini, ışıklandırmasından renk seçimine kadar her ayrıntının müşteriyi yansıtacak ve rahat etmesini sağlayacak şekilde tasarlanmasının kendisini mutlu kıldığını anlatıyor. ‘Yakındoğu’da Emanet’ Türkiye’yi Japonya’da temsil eden ilk Türk oyunu Japonya’da bir Türk oyunu Japonya’da büyük bir tiyatro köyü olduğunu ve tiyatro festivallerinin bu köyde yapıldığını biliyor muydunuz? Peki Türkiye’den bir oyunun, Özen Yula’nın yazıp yönettiği ‘Yakındoğuda Emanet’in Japonya’da oynandığını? İlk kez 2003’te Toga Bahar Festivali’nde sahnelenmek üzere davet edilen Yakındoğu’da Emanet, Toga Festivali’nin ÖZNUR 30. yılında bir kez daha sahnelendi. Oyun aynı zamanda tiyatrocu Tadashi Suzuki’nin ortak yapımcılığını OĞRAŞ Japon üstlendiği ilk Türk oyunu. Özen Yula ve ekibi geçtiğimiz günlerde yola çıktılar ve ikinci kez Toga Festivali’nde Türkiye’yi temsil ettiler. Varmalarına 20 dakika kala okyanusa düşme tehlikesi atlatıp ulaşabildikleri Toga’da seyircilerin olumlu tepkileri ve alkışlarını duyunca şimdi ‘‘iyi ki gitmişiz’’ diyorlar ‘Yakındoğu’da Emanet’in ekibi... Yetkin Dikinciler, Devrim Nas, Serra Yılmaz, Erdal Uğurlu ve Alper Maral gibi oyuncuların rol aldığı oyunda, intihar eden şizofren bir adamın ruhunun dünyaya dönerek acı çekmesi ve kendi öyküsünü anlatması konu ediliyor. Özen Yula oyunda, hareketin ağırlıklı olduğunun altını çiziyor. Yula, ‘‘Dolayısıyla seyircisinden çok şey isteyen bir oyun. Hatta seyircinin canını sıkabilecek kadar talepkar bir oyun. Bu toprakların geçmişi kanla kurulmuş. Tarihin en eski çağlarından beri. Şimdi de petrol, silah tüketimi, teknolojik ürünlerin tüketimi ve yeni pazarların bulunması ve ekonomik şiddet çağını yaşıyoruz. Bu toprakların içsel şiddetinden, vahşetinden başka, dışardan gelenin yarattığı farklı bir şiddet de söz konusu bu defa. Olan yine bu topraklara oluyor. Burada insanlar ölüyor, öldürüyor. Bu oyun Habil’le Kabil’den beri bu toprakların öyküsünü anlatıyor’’ diyor. Yula, oyunun festivale katılmasında, Suzuki’nun kurslarına katılan Devrim Nas’ın büyük etkisinin olduğunu söylüyor. Yula, ‘‘Suzuki’nin kurumu olan Japanese Performing Arts Foundation, ‘Yakındoğu’da Emanet’ oyununun ortak yapımcılığını İstanbul Kültür Sanat Vakfı’yla beraber üstlendi. Daha önce Tadashi Suzuki’nin kurslarına katılarak çalışan Devrim Nas’ın büyük payı var. Bir de bizi bu konuda bir araya getiren ve büyük özveriyle çalışan Yetkin Dikinciler’in. Yani aslında bu oyun bizim oyunumuz’’ diyor. Yula, Japonya’da bir kadın seyirciden aldığı tepkiyi unutamamış. ‘‘Oyundan sonra eleştiriler aldık, çok iyi şeyler söyleyenler de oldu. Tadashi Suzuki ilk gösterimden sonra bizi davet ettiği Shizouka’da, ‘Bundan sonra biz yaşlandık, tiyatroda yerimizi size bırakıyoruz’ dedi. Ama hiç kimsenin sözü bir kadının ki kadar etkili olmadı. Japonya’da 2003’te ilk gösterimden sonra bir kadın geldi, çevirmenlik yaptığını söyledi. Kızı da şizofrenmiş. ‘Kızım bana hep sesler duyduğunu söylerdi, farklı görüntüler. Sizin oyununuzda onun bana ne anlatmak istediğini anladım, sesler, fısıltılar, görüntüler’ dedi. Herhalde hayatımda aldığım alacağım en büyük iltifat olmuştur bu’’ diye anlatıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle