22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 17/8/06 17:35 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK Si ne ma 10 SUNGU ÇAPAN Yönetmen koltuğunda oturan, yapımcılığının yanı sıra başrolü de üstlenen, Hollywood’un ön plana pek çıkmamış şöhretlerinden, yılların deneyimli oyuncusu Tommy Le Jones’a 2005 Cannes Festivali’nde en iyi erkek oyuncu, senaristi Guillermo Arriaga’ya da en iyi senaryo ödüllerini kazandıran The Three Burials of Melquiades Estrada (Melquiades Estrada’nın Üç Kez Gömülmesi, Üç Defin adıyla dün gösterime girdi. Bilindiği gibi yönetmen Alejandro Gonzalez Inarritu’nun, 2000’li yılların başına damgasını vuran, Amores PerrosParamparça Aşklar, Köpekler, Gram, Babel üçlemesindeki düz bir kronolojik sıra izlemeyen, parça parça anlatım tarzıyla tanınarak ünlenen Meksikalı senarist Guillermo Arriaga’nın, (1997’de 18 yaşındaki Meksikalı göçmen bir işçinin uyuşturucu kaçırıyor gerekçesiyle ABD kolluk güçlerince, sınırda vurulup öldürüldüğü) gerçek bir olaydan esinlenerek senaryosunu yazdığı Üç Defin, bizim Güneydoğu’yu hatırlatan, TeksasMeksika sınırındaki, Rio Grande dolaylarından, sıradan bir cinayet ve sıradan olmayan bir intikam hikâyesini anlatıyor, baştan kabaca özetlemek gerekirse. Sınır bölgelerinde genelde ırkçılıktan kaynaklanan yığınla acı ve dramın özüne inmeyi başaran, son derece gerçekçi seyreden, hatta yer yer irkiltici bir hal alan Üç Defin, dostluk, bağlılık, adalet uğruna iki saatlik, sarsıcı ve sürükleyici bir ‘‘insanlık dersi’’ veriyor adeta. Teksaslı çiftlik yöneticisi, uzak batının geleneklerine bağlı, ahlak sahibi, adalet duygusu gelişkin, sözünün eri olan, eski toprak kovboy Pete’in (Tommy Lee Jones), Mike adındaki Amerikalı, şiddete eğilimli, cahil ve dengesiz, genç bir sınır jandarması (Barry Pepper) tarafından kaza sonucu vurulan, dostu olan ve çiftliğinde çalışan Meksikalı göçmen Melquiades Estrada’nın (Julio Cedillo), yerel yetkililerce örtbas edilen ölümünün peşini bırakmayarak olayı sonuna kadar soruşturup araştırmasını eksen alıyor film. Feleğin çemberinden geçmiş, eski babayiğin Güneylilere özgü, ‘‘esas oğlan’’ bakışlarıyla, dostunun matemini tutan Pete’i oynayan Tommy Lee Jones’un yönetmen ve oyuncu olarak doğrusu bizi fena halde şaşırttığı filmde hikâyenin temelini, kader duygusu ve hüzün oluşturuyor. Baştan sona kararlı, inatçı ve yer yer gaddar bir intikam meleğinden farksız Pete, izini sürdüğü arkadaşının katili Mike’ı zorla kaçırıyor, toprak altından çıkarılan Melquiades’in cesedini de bir katıra yükleyip garip bir üçlü halinde Melquiades’i Meksika’daki köyüne doğru yollara düşüyorlar, adaleti Üç Defin The Three Burials of tek başına yerine Melquiades Estrada / Yönetmen: getirmeye azimli Tommy Lee Jones / Senaryo: Guillermo Pete’in önderliğinde. Arriaga / Kamera: Chris Menges / Daha önce, 1995’te Müzik: Marco Beltrami / Oyuncular: The Good Old Boys Tommy Lee Jons, Barry Pepper, Dwight adlı bir TV filmi Yoakam, Julio Cesar Cedillo, January yönetmiş olan Jones Melissa Leo,Vanessa Bauche, Tommy Lee Jones Mel Rodriguez, Ignacio Guadalupe / gerçekten iyi ABD 2005 (Chantier Films) yazılmış, çekilmiş ve oynanmış bu ikinci yönetmenliğiyle yeni bir Clint Eastwood olacağının sinyallerini veriyor. Setlerdeki 40 yıllık deneyiminin ürünü olsa gerek, oyuncu yönetimindeki başarısıyla PeteMelquiades ikilisinin yanı sıra başka kanlı canlı çizilmiş karakterler de sunuyor; iyice yabancılaştığı, ‘‘gençlik aşkı’’ karısını artık ihmal eden, bencil, fırsatçı sınır jandarması Mike’le mutsuz karısı Lou Ann (January Jones), kasaba restoranının sahibesi Rachel’la (Melissa Leo) Pete’in kanıtlarını kabul etmeyen, şerif kocası Belmont (Dwight Yoakem) gibi. Özellikle bira kafasıyla, TV’deki pembe dizisinden gözünü ayıramayan karısını, mutfakta becerdiği sahneden sonra nefret ettiğimiz, duygusuz, dangıl dungul ve insan öldürmüş biriyken, filmin tüm ikinci yarısını kaplayan dehşetengiz yolculuk süresince, intikam meleği Pete’in alışılmamış, gaddarca, işkemcemsi cezalandırmasına maruz kalarak nedamet getiren, arınan, yeni birine evrilen Mike rolündeki Barry Pepper’dan karısını paylaştığı Pete’den hiç hazzetmeyen, hımbıl şerif Dwight Yoakem’e ve gitgide kadınlararası bir muhabbeti koyultan, Cincinatti’li taze gelin January Jones’la, gezgin gönüllü ama konumuna düşkün, olgun dilber Melissa Leo’ya kadar bütün oyuncu kadrosu gerçekten başarılı performanslar çıkarıyor, moda deyişle. Fondaki bir karakter kadar önem kazanan doğal mekânlar, başka bir gezegeni andıran vadiler, kayalar, kanyonlar, sonsuzluk duygusunu uyandıran panoramik manzaralarla zngin bir görsellik içeren bu westernden öte, intikamdan çok bir dostluk ve adalet filminin seyirciyi kıskıvrak ele geçirmesinde, yılların usta kameramanı Chris Menges’in nefis görüntülerinin de katkısı var kuşkusuz. Konusu, atmosferi ve şiddet öğesi bakımından Üç Defin’e benzetilebilecek, Sam Peckinpah’ın yaşı tutan sinemaseverlerin anımsayabileceği, 1974 yapımı ve Bring Me The Head of Alfredo GarciaBana Onun Kellesini Getirin’inden çok daha derinlikli, coşkulu, hüzünlü ve etkileyici bir film imzalamış oyuncuyönetmen Tommy Lee Jones bizce. Meraklısınca yeni haftanın kaçırılmayacak filmi Üç Defin kuşkusuz. Altın Leopar’ı ‘Das Fraulein’ aldı Haggis mafya filmiyle geri dönüyor 60.Uluslararası Locarno Film Festivali’nde büyük ödülü İsviçre yapımı ‘Das Fraulein’ kazandı. Filmin adaylığı, jüri üyesi Barbara Albert’in filmin senaryosuna katkıda bulunduğu ve jenerikte adı geçtiği için festivalin bitimine üç gün kala görevinden ayrılmasına neden olmuştu. Altın Leopar’ın yanı sıra FIPRESCI Ödülü’nü de kazanan, Yugoslavya’yı parçalayan savaşın derin izlerini anlatan İsviçre yapımı ‘Das Fraulein’, Yugoslav asıllı Andrea Stoka’nın ilk uzun metraj çalışması. ABD’li yönetmen Ryan Fleck’in, ‘Half Nelson’ isimli filmiyle Jüri Özel Ödülünü kazandığı festivalde Deniz Gamze Ergüven, ‘Bir Damla Su’ ile, Geleceğin Leoparları bölümünde, iki dilde altyazı ödülünü kazandı. Geçen yıl en iyi film dalında Oscar kazanan Crash filminin yönetmeni Paul Haggis yeni filmi 10th & Wolf ile seyirciyle buluşuyor. James Marsden (X men), Giovanni Ribisi (Lost in Translation), Val Kilmer (Heat) ve Dennis Hopper (Apocalypse Now) gibi çok iyi bir ekibi bir araya getiren yapım polisiye macera türünde. Gerçek ‘Donnie Brasco’ Joseph Pistone’nun hayat hikayesi üzerine kurulan film askerden dönen eski bir çete üyesinin geri geldiği mahallesinde arkadaşlarıyla bir araya gelmesini anlatıyor. Amerika’da bu hafta sonu seyirciyle buluşacak olan filmin ülkemizdeki gösterim tarihi belli değil. ??????????????????????????????????? Gaddar bir intikam meleğinden alışılmamış bir cezalandırma ??????????????????????????????????? 25. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde ‘‘Geleceğin Yönetmenleri’’ bölümünde gösterileceği ilan edilen Asi Gençlik son anda programdan çıkarılmış, yerine Kurt Kapanı (Wolf Creek) adlı adam kesme, biçme konulu seri katil filmi konulmuştu. Aşk acısıyla dedektif olmak ‘‘Asi Gençlik’’ (Brick), gösterime girdiği her ülkede ses getiren, bizdeki lisenin karşılığı hayli eksantrik bir Amerikan okulunda, tam tekmil suça, uyuşturucuya ve bunalıma bulanmış, aşka ve arkadaşlığa muhtaç yeni yetmelerin, boylarından büyük işler başardıkları hani tabiri caizse dört dörtlük bir ‘‘kara film’’ (film noir) denemesi... Herşeyden önemlisi sağlam yönetim, akıcı senaryo, işini bilen kamera, iyi oyunculuk, güzel müzik... Ağızlarda acı, tatlı, ekşi değişik tatlar oluşturan kendine has bir yemek (çorba değil asla!)... Ve huzurlarınızda: özellikle gençlik için yeni bir kült film adayı, farklı bir soluk... Depresyon çağında yaşıyoruz. Dünya, kan, şiddet, acı, gözyaşı denizinde debelenip duruyor. Coğrafyanın, savaş, çatışma, yıkım ve ölüm bölgelerine mahsus harbi öykülerinden uzak kalanlar (Amerikan kolej gençliği) da silahla okul basma, tecavüz, uyuşturucu batağı benzeri sahte hikayeleri kuşanıyorlar. Yeni dünya gençliği, özentilik gazıyla hareket edip, sevgisizlik girdabında çırpınıyor. Kin, nefret ve öfkeleri sınırsız... Vahşete meyledip dehşete düşürüyorlar. Ve besbelli bundan keyif alıyorlar (rahat batıyor belki). Sorunlu gençliğe dair bir çok yapım üretildi. Asi Gençlik de bunlardan biri ve Donnie Darko adlı ALPER TURGUT film gibi iyi kotarılmış, kara mizaha da sıkı sıkı tutunan deli dolu bir macera... Asi Gençlik’in yönetmeni Rian Johnson henüz 33 yaşında ve bu onun ilk uzun metrajlı filmi (10 yıl önce 8 dakikalık kısa bir filme imza attı)... Üstüne üstlük senaryo da kendisine ait. Johnson’un 2005 mahsulü Asi Gençlik’i, bağımsız filmlerin rüştünü ispatladığı yer olan Sundance Film Festivali’nde ‘‘Orjinal Vizyon’’ ödülünü kucakladı. Filmin oyuncuları arasında ise ünlü ve yıldız yok. Yarısı çocukken sinemaya başlamış, diğerleri de ya birkaç adı sanı duyulmamış yapımla haşır neşir olmuş ya da acemiliklerini atmak için ilk filmleriyle tanışmış. Ve filmde oynayan her karakterin bir simgesi var. Birinin yara bandı, diğerinin üzerinde ok işareti olan esrarlı cigara, ötekinin horoza benzer sürahi... Hatta filmin internet sitesinde bir argo sözlük var. Kim ne demiş anlaşılabilsin diye... Başkahramanız Brendan (Joseph GordonLevitt), sürekli bunalım takılan, yalnız, içe dönük bir tiptir. Canından çok sevdiği eski aşkı Emily’i (Emilie de Ravin), uyuşturucu illetine alıştırdığı için bir öğrenciyi ihbar etmiştir. Kolejde artık sevilmez ve konuşulmaz mertebesine ulaştığı için yemeklerini bile tek başına bir duvarın üzerinde yer. Emily ise, üç aydır kayıptır ve eroin batağında yitip gideceği mutlaktır. Emily’in Brendan’a telefon edip başının dertte olduğunu söylemesiyle öykümüz başlar. Emily ile buluşan Brendan, sevdiği kadının korkudan tavır değiştirdiğini farkeder. Artık kendince dedektif olmaktan başka çaresi kalmayan Brendan, okuldaki tek arkadaşı olan zeki ötesi Brain’den (Matt O’Leary) yardım ister. Sonra şifreler uçuşur, sır perdesi aralanır, geriye dönüşler birbirini izler. Ve Emily’in ölümü herşeye tuz biber eker. Çelimsiz Brendan, hiç birşeyden korkmayan, dövmekten ve dayak yemekten usanmayan çizgi roman figürüne dönüşür. Giyim tarzı berbat ötesi olan silik Brendan, film akmaya başladıkça göze daha bir karizmatik görünür. Öğrenciler, okul yönetimi dahil herkes kötü ve aslında suçludur. Sonra mafya lideri The Pin (Lukas Haas), onun beyinsizliği ölçüsünde sadık koruması Tugger (Noah Fleiss), güzel ve kurnaz Laura (Nora Zhetner), denemediği uyuşturucu kalmadığı gün gibi aşikar olan Dode (Noah Segan ve bir diğer güzel kız üstelik seksapeliyle Kara (Meagan Good) hikayeye katılır. Dedektif Brendan iş başındadır ve olayı aydınlatmadan kesinlikle durmayacaktır. Türkiye’deki vizyon tarihi henüz belirlenmeyen Brick, İngilizce ‘‘tuğla’’ demek. Kıssadan hisse Asi Gençlik (Brick), taş gibi bir yapım ve Kara Film denilen akımın inşaasına bir tuğla da o koymuş... (alperturgut@cumhuriyet.com.tr) Aykırı yönetmenlerden iki film birden Hollywood’un aykırı yönetmenleri Quentin Tarantino ve Robert Rodriguez yepyeni bir filmde buluşuyor. Grind House adını taşıyan yapım arka arkaya iki korku filmden oluşuyor. Rodriguez’in yazıp yönettiği Planet Terror’un çekimleri bitti, Tarantino’nun Death Proof’unun çekimine ise yeni başlandı. İki filmin arasında sahte fragmanlar ve reklamlar da yer alacak. İyi arkadaş olan ikili ilk olarak ‘92 Toronto Film Festivalinde tanışmışlar; o yıl Tarantino Rezervuar Köpekleri ile, Rodriguez ise El Mariachi ile ilk büyük çıkışını yapıyordu. Filmlerinde yer alan şiddet ve kara mizah öğelerinin benzerliklerinden kısa sürede sıkı arkadaş olan ikili çoğu kez birbirlerinin filmlerine de katkıda bulundular. İkili en büyük zevklerinden birinin Tarantino’nun evinde buluşup yetmişli yılların kült filmlerini seyretmek olduğunu söylüyor. Grind House projesinin ilhamı da buradan geliyor. Yetmişlerde New York’da Grind House denilen, dönemin B kalite aksiyon, dövüş, korku ve seks filmlerini arka arkaya gösteren sinema salonlarına bir gönderme olan filmin yapısı da aynı özelliği taşıyor. Quentin Tarantino’nun yazıp yönettiği Death Proof, ‘Slasher’ tarzı bir korku filmi. Slasher; genelde kurbanlarını ERDEM KOCA bıçak veya elektrikli testere gibi kesici aletlerle öldüren psikopat katilleri konu eden filmlere deniyor. Tarantino’nun filminin farkı ise Kurt Russell’ın canlandıracağı ‘Stuntman Mike’ karakterinin cinayetleri için kullandığı aletin bir araba olması. Sin City’den Rosario Dawson ve ilk başrolünü oynayacak dublör Zoe Bell’in de rol alacağı yapımın çekimlerinin Eylül sonunda tamamlanması planlanıyor. Robert Rodriguez’in filmi Planet Terror’un çekimleri ise tamamlandı. Eskiden beri bir Zombi filmi yapmayı isteyen yönetmen Tarantino ile bu projeyi tasarladığında filmin senaryosunu yazmaya hemen başlamış. Yakın zamanda birçok zombi filminin gösterime girmiş olması Rodriguez’i filmde bazı değişiklikler yapmaya itmiş. Bilindik yaşayan ölüler konusundan bulaşıcı hastalık ve mutasyon temalarına doğru kayan Rodriguez, yapımın John Carpenter filmlerinin havasında olduğunu söylüyor. Filmin başrollerinde Hollow Man’den Josh Brolin ve Six Feet Under’dan Freddy Rodriguez bulunuyor. Yetmişli yılların kült filmlerinin iki modern uyarlamasını arka arkaya seyredecek sinemaseverleri film arasında komik bir de sürpriz bekliyor. İki kafadar, Grind House’un dönemin havasını tam olarak yansıtabilmesi için eskiden olduğu gibi film arasında fragmanlar ilave edecek. Gerçekte var olmayan sahte filmlerin fragmanları arasında bir Kung Fu filmi, seks furyasını tiye alan ‘Cowgirls in Sweden’ isimli bir sexploitation filmi, bir zamanların modası sadece zenci oyuncu ve ekipleriyle çekilen bir blaxploitation filmi ve Sergio Leone’den etkilenilen bir Spaghetti Western bulunuyor. Yeni nesil Panasonic Genesis HD kamerayla çekilmekte olan ‘İki film birden’ Amerika’da 6 Nisan 2007’de gösterime girecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle