Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 03 10/8/06 17:11 Page 1 CUMARTESİ EKİ 03 CMYK 12 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİ 3 Çağla Kubat, Türkiye’nin en önemli sörf merkezine yapılmak istenen marinaya karşı savaş açtı Alaçatı’nın deli rüzgârı tehdit altında ’lı yıllarda Alaçatı’yı kalkındırmak için ortaya atılan Alaçatı Port Projesi bölgedeki sörfü ve turizmi engeller boyutlara ulaştı. Proje hazırlandığı sırada boş bir yer olan Alaçatı yıllar sonra sörf için ideal alan olarak keşfedildi. Buna karşın projedeki eksikler giderilerek yeniden gündeme getirildi. İki yıl önce yaşama geçerilme aşamasında sivil toplum örgütlerinin yoğun tepkisiyle karşılaştı. Proje kapsamında yapılacak evlerin ve marinanın, sörf için gerekli olan rüzgarı etkilemesinden korkuluyor. Kıyı kenar çizgisine aykırı olduğu gerekçesiyle projeye dava açan Mimarlar Odası İzmir Şubesi, yürütmeyi durdurma kararı aldırdı. Projeye ilişkin hukuki süreç devam ediyor. Sporcuların bir çoğunun projeye karşı çıktığını söyleyen Kubat, bu nedenle Alaçatı Koruma Derneği’yle ortak çalışma yürüttüklerini söylüyor. Derneğe üye olacağını belirten Kubat, ‘‘Alaçatı’da yapılmak istenen proje, rüzgarı engelleyebilir. Zenginler için yapılan marinaya gelen tekneler, yarış sırasında denizin ortasından geçiyor. Bunu ayarlayacağız demelerine karşın bir çok kez bu 1990 görüntülerle karşı karşıya kaldık. Yarışın ortasından tekne geçmesi hem bizim için hem de yabancı sporcular için oldukça kötü bir görüntü oluyor. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar korunabilmiş sörf alanı yok. Alaçatı’nın bu özelliğini yitirmemesi için elimizden geleni yapacağız’’ diyor. Alaçatı Koruma Derneği Başkanı Zeynep Öziş de, dünyanın ilk üçe girmiş önemli sörf merkezinde böyle bir projenin yaşama geçirilmesine sonuna kadar karşı olduklarını söylüyor. Öziş, ‘‘O proje ortaya atıldığı yıllarda sörf ortaya çıkmamıştı. O zamanlarda Alaçatı kalkındırma projesi olarak bakılmış. Ancak zaman içinde burası dünyanın önemli sörf merkezlerinden biri oldu. Üç açıdan bu proje sakıncalı. Birincisi buraya bina yapmak istiyorlar. Bunu da kanallar açarak ve denizi doldurarak yapmak istiyorlar. 3 bine yakın konut yapılması öngörülüyor. İkincisi de kıyı kenar çizgisine göre denize 100 metre yakından ev yapamıyorsun, ancak kıyı kenar çizgisini değiştirerek denizin ortasından geçirmişler. Üçüncüsü de bin 500 teknenin girebileceği marina. Bunların hepsi sörf yapılacak alanı etkiyecek şeyler. Biz bunu engellemek için girişimlerimizi sürdürüyoruz’’ diye konuşuyor. Çağla Kubat Rüzgâr sörfünde önemli başarılara imza atan Çağla Kubat, Alaçatı’da geçen hafta düzenenen Jim Beam Dünya Windsörf Şampiyonası’nda 6. sıraya çıktı. İkinci kez katıldığı uluslarası şampiyonada çok yakın sürelerle 6. sırada kalan Kubat’ın hedefi Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil etmek. Sörfte uzun boy avantajını iyi değerlendiren Kubat, yabancı sörf otoritelerinin de gözdesi oldu. Son yıllarda keşfedilen ve sörfün Türkiye’deki başkenti haline gelen Alaçatı, iki yıldır düzenlenen uluslararası turnuvalarla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Geçen yıl Avrupa Windsörf Şampiyonası’nın ardından bu yıl da Dünya Şampiyonası’na ev sahipliği yapan Alaçatı’da öne çıkan ikinci bir öge de Türkiye güzeli Çağla Kubat’tı... İTÜ Makine Mühendisliği mezunu Kubat, televizyonda da başarılı programlara imza attı. 15 yaşından bu yana sörf yaptığını söyleyen Kubat’ın, ikinci kez katıldığı uluslararası organizasyonda dünya sıralamasındaki rakipleriyle dişe diş mücadele etmesi sörf otoritelerinin de gözünden kaçmadı ve genç yıldıza bir çok teklif gelmeye başladı. EMRE DÖKER HEDEFİ MARKA OLMAK Alaçatı’da sörf yapmanın çok keyifli olduğunu söyleyen Kubat buna karşın sörf alanının tam ortasına yapılan marinanın ve Alaçatı Port Projesi’nin koyun özelliğini yitirmesine neden olabileceğini söylüyor. Alaçatı Koruma Derneği’yle marinanın yapılmaması için mücadele başlatan Kubat’ın isteği dünyanın sayılı yerlerinden olan Alaçatı’nın özelliğini kaybetmemesi... ‘‘10 parmağında 10 marifet var’’ detirtecek kadar başarılı olan Kubat, basketbol ve yüzme sporlarıyla da yakından ilgilenmiş. Televizyonda yaptığı programların yanı sıra Türkiye Güzeli unvanını da alan Kubat, Türkiye’yi Miss Universe’de temsil etme başarısı göstermiş. Şampiyonanın bir etabında dünya şampiyonunu geride bırakmayı başardığını anımsatan Kubat, ‘‘Ancak önemli olan tüm yarışların toplamı. Puanlar toplandığından yarışı 6. sırada tamamladım. Bu şampiyona benim için çok önemli bir tecrübe oldu. Alaçatı’da dünyanın en önemli sörfçüleriyle mücadele etme fırsatı bulduk. Dünya Şampiyonası’nın Alaçatı’da yapılacağını duyduğumuz zaman havalara uçmuştuk. Gerçekten tanıtım açısından da çok önemliydi ve bunu başardık’’ diye konuşuyor. Tecrübesizlikten kaynaklanan hatalarla 6. sırada kalan genç sörfçü, sponsoru Doğuş Otomotiv ile farklı organizasyonlara katılarak deneyim kazanmak istediğini söylüyor. Sörfte marka olmak için profesyonel ekiplerle çalıştığını ve fiziksel özelliklerini de kullanmak istediğini kaydederek şunları dile getiriyor: ‘‘Bu spora çok ciddi eğiliyorum. Dünyada kadınlar kategorisi çok boş kalmış. Erkekler fiziksel üstünlükleri nedeniyle daha başarılı olabiliyorlar. Benim uzun boy avantajım olduğu için diğer kızlardan daha şanslıyım. Diğer kızlar boyları kısa ve zayıf oldukları için kilo almak durumunda kalıyorlar ve erkeksi bir görünüm oluyor. Ben hem fiziksel hem de sportif başarılarımı kullanmak istiyorum.’’ ‘Çanakkale’ye katılan ‘asker balıklar’! ÖZGEN ACAR Kızıldeniz’den Fethiye Dalyan’a gelen kırmızıbeyaz çizgili, Türk milli futbol takımının çubuklu formalarını anımsatan ‘‘asker balık’’ denilen bir tür balığın varlığını duymuştuk. Ancak, Çankırı’nın Atkaracalar ilçesinden Çanakkale Savaşına Türk askeri ile gidip ‘‘gazi’’ olarak yaralı dönen kutsal ‘‘asker balıkları’’ ya da ‘‘yaralı balıkları’’ ilk kez duyduk! Kurşunlu ilçesinden geçerken ‘‘asker balıklar’’dan söz ettiklerinde meraklandık. Bir an, ‘‘Deniz kıyısındaki Dalyan nire, bozkırın göbeğindeki Atkaracalar’ı nire!’’, diye düşündük! ‘‘Görelim bakalım!’’ deyince Atkaracalar’a 5, Kurşunlu’ya 17, Çerkeş ilçelerine 18 km uzaklıktaki Ilıpınar Köyüne gittik. Adından anlaşılacağı gibi ılıman (kış aylarında eksilerde bile suyu artı 28 derece olan) biri küçük, ötekisi büyük iki bölümden oluşan havuzu gördüğümüzde düş kırıklığı yaşadık. Düş kırıklığının nedenine geçmeden önce, havuzların bakımı ile de görevli ‘‘Balıklı Büfe’’nin sahibi Ahmet Öztürk’ün anlattığı kutsal ‘‘asker balık’’ların öyküsünü dinleyelim: ‘‘ Atalarımızın anlattığına göre Çankırı’dan, Kurşunlu’dan, Çerkeş’ten, Atkaracalar’dan pek çok asker Çanakkale Savaşına gitmiş. Bu balıklar da onlarla birlikte Çanakkale’ye gittiğinde havuzda yalnızca 56 çift balık kalmış. Savaş bittiğinde, askerler gibi balıkların da çoğu dönememiş! Az sayıda geri gelen balık da gazilerimiz gibi yaralıymışlar! Bu nedenle bu havuzun balıkları o günden beri Selahaddin Eyubi’nin yeğeni Melik Eşref 1211’de Şanlıurfa’da yaptırdığı güzel cami ile gölün kutsallığını bütünleştirir. O gün bugündür gölün kutsal balıklarına kimseler dokunmaz. Ilıpınar çevresinde doğayı yara yara ilerleyen tüm ırmaklarda irili ufaklı değişik türde balık var. Hatta ünlü Tosya pirincinin can suyu Yeşilırmak’ın kollarından Devres Çayında yakalanan balıklardan da tattık. Ancak, asker balıkların çevredeki göl ve nehirlerdeki öteki balıklara hiç benzemeyişleri, yalnızca bu havuza özgün oluşları ilginçti. Koyu ve açık renkli iki çeşit olan ‘‘asker balıklar’’ bu havuzda doğmakta, büyümekte ve ölmektedirler. SAYILARI 600’Ü AŞMIYOR Havuzun yeraltından kaynayıp gelen suyu, kanallar ile tarlalara verilmekte, havuzla kanal arasında irice delikli filtreler büyük balıkların geçmesini önlemektedir. Söylendiğine göre bir balığın 80 bin yumurta yapmasına, yavruları filtreden kaçmalarına, daha sonra kanallardan toplanarak geri atılmalarına karşın havuzdaki balık sayısı hiçbir zaman 600’ü aşmıyor. Havuzun suyunun kükürtlü olduğu söyleniyor. Ilıpınar, 20 km uzaklıkta Kükürt Köyünde bir su kaynağına, 8 km ötede Cavundur Kaplıcaları havuzuna da doğal bir yer altı su ağı ile bağlantılı. Anlatıldığına göre havuzun suyu, sedef hastalığı gibi çeşitli deri hastalıklarına iyi geliyor. Köylüler, havuzdaki suyun azaldığını gören olmadığını da öne sürüyor. Ziyaretçilerin havuzun başındaki bir kumbaraya gönlünden koparak bıraktıkları paralarla biriken 300400 milyon liraya havuzun bakımı yapılıyor, tulumbasının elektrik faturası ödeniyor. Ilıpınar’ın kutsal balıkları, Şanlıurfa’nın kutsal balıkları kadar şanslı değil! Şanlıurfa’daki gibi tarihsel olmasa da, alçakgönüllü yeni cami balıkları ya da balıklar camiyi kutsuyor. Ne var ki Şanlıurfa kutsal balıkları, bakımlı çevresi ile on binlerce yerli ve yabancı turisti çekerken, çevre düzenlemesinden yoksun ilkel Ilıpınar kutsal balıklarının tanıtımına önem verilmeyişi çevre halkını üzüyor. Acaba, Çankırı İl Özel İdaresi buranın çevre düzenlemesini yaptıktan sonra ünlü Çavundur hamamları ile bir paket içinde tanıtımına yönelemez mi? kutsal kabul edilir. Kimse onları avlamaz.’’ ‘‘ !!!’’ ‘‘ Öykü burada bitmiyor! Ne zaman savaş olmuşsa, çevremizden giden askerlerle birlikte bu balıklar da savaşa gitmişler. En son 1974’te Kıbrıs savaşına buradaki balıkların yarısı katılmış, ama çoğunluğu sapasağlam dönmüşler...’’ Tabanı karışık çakıl taşı kaplı, bir metreden alçak havuzdaki balıklar bir an beni belleğimdeki Şanlıurfa’nın ünlü ‘‘Balıklı Gölüne’’ götürdü. Öyküyü bilirsiniz! Hani zalim kral Nemrut yıldız falında, bir kişinin çok tanrılara karşı çıkıp tek tanrılı bir dini savunacağını görür. Bu kişi, tek tanrılı üç dinin de tanıdığı Urfalı hemşehrimiz Hazreti İbrahim’dir. Üstelik bu kişi, kralın kızı Zeliha’yı da sevmektedir. Acımasız Nemrut, görkemli bir ateş yaktırır, yakındaki tepede eli kolu bağlı Hazreti İbrahim’i mancınıkla ateşin içine fırlattırır. Ne var ki ateş göle, odunlar da balıklara dönüşür! ‘‘Halilür Rahman (Allahın Dostu)’’ adı verilen bu göl ve balıkları o günden sonra kutsallaşır. Gördükleri karşısında günlerce ağlamaklı olan Nemrut’un kızı Zeliha’nın göz yaşlarından da bir başka gölcük oluşur. Ona da ‘‘Ayn Zeliha (Zeliha’nın Gözü)’’ adı verilir. Eyubi Devletinin kurucusu