19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 02 10/8/06 17:12 Page 1 CUMARTESİ EKİ 02 CMYK 2 12 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİ YAŞAM Nevizade demlenmeye çağırıyor ELİF TOKBAY Baştan söyleyelim. Amacımız rakı şişesinde balık olmak değil. En azından bugün... Bugün yalnızca yüzlerce, binlerce insanın akşamları kafa dağıtmak, bir iki laf etmek, üç beş insan yüzü görmek ve leziz yemekler yiyip rakı içmek için yolunu tuttuğu Nevizade’nin havasını koklayacağız. İstanbul’da yaşayıp da Nevizade’yi bilmeyen var mıdır acaba? Bilmeyenler için biz anlatalım... Taksim’den Beyoğlu’na girin. Yürüyün. Galatasaray’a yaklaştığınızda sağa bir sokak kıvrılır, burası balıkpazarı. Balıkpazarının içinden geçip sağa döndüğünüzde sizi bir insan kalabalığı karşılayacak. Nevizade’ye hoşgeldiniz! Burası koca İstanbul’un eğlence yeri. Artık Nevizade’yle özdeşleşen ‘‘İmroz’un Yorgosu’’nun yanında alıyoruz hemen soluğu. Krependeki İmroz’un ortağı Yorgo Okumuş, İstanbul Rumlarından, garsonluktan yetişme, yarım asırlık meyhaneci... 1941’de Balıkpazarında kurulan İmroz, Krepen Pasajı’nın el değiştirip yıkılmasıyla Nevizade’deki yerini alıyor 1980’li yıllarda. Merhaba Eğlence de bir kültürdür.. Kimi masa başında dostlarıyla yediği bir yemekten, kimi güzel bir müzik eşliğinde içkisini yudumlamaktan, kimi çılgın gibi dans etmekten, kimi de bağıra çağıra şarkı söylemekten keyif alır... Parana, tarzına, beğenine, yaşına göre belirlersin ne yapmak istediğini sonra yorgunluğunu atar, kafanı rahatlatır, kurtlarını dökersin... Önemli olan etrafı rahatsız etmemek, eğlenceyi işkenceye dönüştürmemektir. Meşrutiyet döneminin Maarif Nazırlarından (Milli Eğitim Bakanı) Emrullah Efendi’ye atfedilen bir söz vardır ya, ‘‘Keşke bu mektepler (okular) olmasaydı.. Maarifi ne güzel idare ederdim... ’’ Şu günlerde İstanbul’un eğlence dünyasında yaşanan da bu... Valilik ve belediye el ele verip gece hayatına pranga vurma kararı aldı. Gerekçe gürültü kirliliği... Yerel yöneticilerin haklı olduğu noktalar yok değil. Gerçekten sorumsuz ve bilgisiz işletmeciler bir çok İstanbulluyu uykusuz gecelere mahkum ediyor. Ama kurunun yanında yaş da yanıyor. Şikayetler üzerine harekete geçen yetkililer, suçluyu ve suçsuzu ayırt etmeden toptan yasaklama yoluna gidiyor. Sonuç milyonlarca dolarlık zarar, turizm rezervasyonlarının iptali, binlerce çalışanın mağduriyeti.... 16 yıl önce başlayan ses kavgası daha uzun süre devam edecek. Savaş, görüntüde gürültü kirliliği yüzünden başladı. Ancak AKP’nin içkiye ve eğlenceye karşı bilinen tavrı da kafalarda soru işaretleri oluşturmuyor değil... İyi hafta sonları... açılmaya başladı. Millet ona hücum etti. Şimdi biraya dönüş var. Rakıdaki vergiler düşürülmedikçe iş zor. Bugün ben müşterinin masasına bir büyük rakıyı 50 milyondan getiriyorum’’ diyor, Sanat’ın müdavimlerinin ise gazeteciler, avukatlar, tiyatrocular olduğunu söylüyor. Nevizade’de gezintimiz sürüyor... Sokakta piyango bileti satan İsmail Yıldırım’a rastlıyoruz. 6 yıldır sokakta bilet satan Yıldırım pek konuşkan değil. Onun derdi tabii ki müşteriler. Halinden bezmiş dolaşıyor sokakta. ‘‘Büyük ikramiye bulan müşteriniz var mı?’’ sorumuzu biraz da sinirlenerek yanıtlıyor: ‘‘Bana söylemezler ki...’’ Tansiyoncusu, piyangocusu, viskicisi, bademcisi... Söz Nevizade’den açılmışken üç yıl önce yaşamını yitiren, akşamcıların vazgeçilmez dostu, akordeoncu Madam Anahit’in ruhuna da bir selam gönderelim... KADIN YOKTU Yorgo Usta yorgun. Dile kolay 85 yaşında bugün. Nevizade’yi anlatmasını istediğimizde ‘‘Ne anlatayım vre?’’ diyor. Bir yandan da meyhaneye girip çıkanları, sokakta olup bitenleri gözlüyor. Kendi deyimiyle ilk yıllarında ‘‘Berbat ve çamurlu bir sokak’’ olan Nevizade’nin bugünkü halinden memnun. Masalarda oturan kadınları gösteriyor. ‘‘Eskiden burada bir tane kadın göremezdiniz. Bugün gördüğünüz gibi kadınlar gayet rahat. Oturup içkisini içiyor. Yemeğini yiyor. Kimse de yan gözle bakmaz. Kadınlar gelince erkekler de kendilerine çeki düzen vermek zorunda kaldı. Eskiden yalnızca erkekler geldiği için her masadan bir küfür yükselirdi. Şimdi öyle mi ya...’’ Okumuş’un gözü şimdi İmroz’a giren bir müşteride. Belli ki müdavimlerden... İçeride bir masaya oturuyor. Yorgo Usta’yı daha fazla bekletmeyelim. Çünkü, misafirinin yanına gitmek için can atıyor. İçeri giriyoruz ve Fotino Grafyodel’in çilingir sofrasına misafir oluyoruz. O daha siparişini vermeden masası kuruluyor. Domates ve hıyardan oluşan mönüyü beyaz peynir ve rakı süslüyor. ‘‘Rejimde miziniz?’’ Sorumuzu gülerek yanıtlarken göbeğini gösteriyor. Yoksa İmroz’un meşhur lakerdasına, taramasına, patlıcan salatasına, pilakisine, ahtapotuna, çirozuna karşı koymak mümkün mü? Fotino Grafyodel, Yorgo Okumuş’un aksine Nevizade’nin eski günlerini arıyor. Ona göre eskiden herşey daha güzeldi. Çünkü eskiler yemesini içmesini bilirdi. Garsonlar müşterisini tanırdı, daha söylemeden mezeleri, içkileri masaya dizerdi. ‘‘Hadi oradan! Nesi güzeldi vre!..’’ diye lafa karışıyor Yorgo Usta. Grafyodel’in yanıtı ise hazır: ‘‘Şimdi balık almaya gidiyorlar. Buzlu Norveç uskumrusunu Marmara uskumrusu diye alıyorlar. Yemeyi içmeyi bilen yok.’’ Sihirli bahçe ‘Arkabahçe’ ÖZNUR OĞRAŞ ‘İstanbul’da kaç tane bahçeli mekan var’ sorusuna yanıt vermek zor. Ama İstanbul’un ilk bahçesi olan ayrıca minder ve hamak konseptini oluşturan ilk mekânı söyleyebiliriz sizlere; ‘Arkabahçe’. 1998 yılında açılan Arkabahçe’de tam yüz on iki tane ağaç olduğunu biliyor muydunuz? Yeşillikler içindeki mekanın sahipleri Nilgün Tecimer ve Ferah Aydın burayı açtıklarında kırk tane ağaç varmış. Tecimer, ‘‘Biz sonradan altmış tane ağaç diktik” diyor. Yirmi sekiz tane fındık, dört ceviz, on altı tane erik, iki malta eriği, dört ayva ağacı, iki vişne, elma, dut, incir yani anlayacağınız envaı çeşit ağaç var Arkabahçe’de... Ağaçların altında kitap okuyabilir, elinizi uzatıp bir meyve koparıp yiyebilirsiniz yani bütün bir gününüzü geçirebilirsiniz Arkabahçe’de... Rumelihisarı’nda olan mekana uzun bir yokuşu çıktıktan sonra ulaşıyoruz. Kapıdan içeri girince akla hemen ‘Alice Harikalar Diyarında’ adlı masal geliyor. Çünkü kendinizi sihirli bir bahçede buluyorsunuz. Bahçeye girince ağaçların üstünde kırmızı kelebekler, rengarenk çiçekler, oyuncak bisiklet, araba, ördek, kaplumbağa ve yengeç sizleri karşılıyor. Kuş seslerinin içinde kendinizi İstanbul’dan çok uzak hissediyorsunuz. Eğer keyif yapmak istiyorsanız hamaklarda dinlenebilir, etrafı çiçeklerle kaplı minderlerde içkinizi yudumlayabilirsiniz. Arkadaşlarınızla geldiyseniz ve kimsenin sizi rahatsız etmesini istemiyorsanız küçük kapalı bölmelerde oturabilirsiniz. Boğazı seyretmek isterseniz terasta hoş vakit geçirebilirsiniz. Sevgilinizle baş başa kalmak için ideal olan mekanın havuz başında salıncak sefasını da unutmayalım. Bahçeyi parti mekanı olarak da tanımlayan Tecimer, ‘‘Doğum günü kutlamaları, iş yemekleri, özel kutlamalar da yapılıyor. Mekanımız beş yüz kişilik. Biz ruhu olan bir yer olsun istedik. Mekanın geçmişten gelen bir tarzı var. Kısacası biz keyif ve rahatlık seviyoruz. Buranın da rahatça vakit geçirilecek bir yer olmasını istedik” diyor. Arkabahçe’nin en eskilerinden kırk beş yıllık ceviz ağacının olduğu bölüm de mekanın en güzel yerlerinden biri. Uzun gövdesiyle bahçenin ortasında duran ceviz ağacının da bir öyküsü var. Tecimer, ‘‘Biz geldiğimizde mekana ağaç için ölü dediler ama biz altına destekler yaptık ve yaşatmaya çalışıyoruz zaten hala yaşıyor” diyor. Ceviz ağacının olduğu bölümde Arkabahçe’nin en meşhur yemeklerinden ‘Balzamik Soslu Bonfile’nizi yiyebilir ya da biranızın yanında atıştırma tabağını da tercih edebilirsiniz. Genellikle caz müziğin çaldığı mekanın pazar kahvaltıları da oldukça ünlü. Bahçedeki ağaçlardan toplanmış eriklerden yapılmış marmelatı, incir ve ayva reçelini mutlaka denemelisiniz. Her gün saat 10.00’dan 02.00’ye kadar açık olan bahçenin müdavimleri ise Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, ressamlar, televizyon yapımcıları... Yorgo Okumuş JANDARMA ARIYOR Grafyodel, Gökçeadalı Rumlardan. İmroz’a eskiden arkadaşlarıyla öğlenleri gelirmiş. Yemeklerini yer, bir duble rakılarını içer, sonra herkes işine gücüne gidermiş. Şimdi ancak akşamları geliyormuş. Derken cep telefonu çalıyor. Telefonunu çıkaran Fotino Grafyodel bir telefonuna bakıyor bir bize: ‘‘Jandarma arıyor!’’ Grafyodel’in jandarma diye bahsettiği eşi: ‘‘Tüh! Nasıl oldu da kapatmayı unuttum ben bunu...’’ Eşiniz kızar mı rakı içmenize?’’ diyoruz. Kafa sallamakla yetiniyor. ‘‘Görüyorsun içtiğim rakı yarıdan az. Yediğim ise salata...’’ Bir misafirimiz daha var: Ecevit. Nevizade’nin tansiyoncusu o. Adı Hasan Bal. Emekli sağlık memuru. Önce herkesin tansiyonunu ölçüyor. Sonra sonuçlardan memnun, masanın bir köşesine kuruluyor. Beyaz peynirini yiyor, rakısını içiyor. Dediğine göre Hasan Bal desek Nevizade’de kimse onu tanımazmış. Ama Ecevit deyince herkes bilirmiş onu. Gerçek adını da ilk bize söylemiş... ‘‘Rakının tansiyonla bir ilgisi yok. İçmesini bilen adama hiçbir şey yapmaz. Herşey için öyle. Kararında yaptın mı sağlığına dokunmaz. Ama içmesini bilmeyen adamı fena çarpar’’ diyor, Grafyodel’e sohbeti için teşekkür ediyor ve ayrılıyor masadan Nevizade’nin tansiyoncusu ‘‘Ecevit’’. İmroz’da sohbeti uzaktan dinleyen biri daha var: Ali Kara. İmroz’un ortağı Ali Kara’ya meslek babasından kalma. Onun derdi ise Nevizade’deki biracılar. ‘‘Meyhane sokağında biranın ne işi var’’ diyerek sıkıntısını dile getiriyor. Ardından babasından, eski meyhanecilerden ya da Yorgo Usta’dan sayısız kez dinlediği bir ‘‘Nevizade efsanesini’’ anlatmadan geçemiyor: ‘‘Eskiden çamurlu bir sokakmış burası. Hatta bir kadının ayakkabısının çamura saplandığını ve kimsenin ayakkabıyı çıkaramadığını anlatırlar. Bugün ise tertemiz ve güvenli bir yer burası.’’ İmroz’un müdavimlerini sıralıyor: Murat Belge, Pelin Batu, Orhan Gencebay, Erkan Mumcu, Yüksel Yalova, Cemil İpekçi... Cemil İpekçi iki duble rakıdan fazlasını içmez, bir iki saat otutur gidermiş. Yediği ise sırf yeşillikmiş ünlü modacının... Sokak’taki biracılardan yakınan bir diğer meyhaneci ise Sanat’ın şef garsonu Mustafa Alişir. 1970’li yıllarda mesleğe komilikle başlayan Alişir, 1980’lerde bira furyasının başladığını anlatıyor. ‘‘Sonra şarap evleri Fotino Grafyodel İsmail Yıldırım Dileyene meze, dileyene sohbet Nevizade’nin belli başlı mekhanları... Saki: 1996’da açılan Saki hergün 12.0024.00 saatleri arasında açık. Mönüsünde 40’a aşkın meze bulunduran Saki’nin müdavimleri arasında politika, sanat ve edebiyat dünyasından ünlü isimler bulunuyor. (0212 244 16 83) Boncuk: Uskumru dolması, çerkez tavuğu ve elmadan yapılan tatlısı meşhur. Sıcak, soğuk mezeleri de leziz. Meyhanede Ermeni yemekleri (topik gibi...) ağırlıkta. (0212 243 12 19) Kallavi: Hergün saat 10.0002.00 arası açık olan meyhanede 15 çeşit meze bulunuyor. (0212 245 12 13) Neylemeyle: Meyhane balık çeşitleri ile dikkat çekiyor. Mevsimine göre 3540 çeşit meze bulunuyor. Patlıcan sövürmesi meşhur. (0212 249 81 13) İmroz: Nevizade’nin en eski meyhanelerinden olan İmroz’da 3035 çeşit meze bulunuyor. Meyhanede muhabbeti bozmamak için müzik yok. En meşhur mezesi lakerda ve tarama. (0212 249 90 73) İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Müdürü: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: İpek Aksoy Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu, Mustafa Doğan Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ hafta?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle