19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 08 27/12/06 17:20 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Tatil ? Beynelmilel Si ne ma 8 ASLI SELÇUK Son yıllarda Dünya sineması Afrika kıtasına, oradaki iç savaşlara, yasa dışı silah kaçakçılığına, ilaç trafiğine epey ilgi göstermeye başladı. Ortaya Out of Africa’nın (Sydney Pollack, 1985) uçucu egzotizminden, klişelerden çok uzak olan kıtadaki şiddeti, kırımı olabildiğince gerçekçi yansıtan, belgesel tadındaki anlatımlarıyla büyük bir yüreklilik taşıyan birçok film çıktı. Afrika’nın sarsıcı gerçeğini hiç kimse görmek, hiçbir büyük Amerikan stüdyosu da bu türdeki rahatsız edici projelere para yatırmak istemiyor. (The Holiday) Kadınlar Ne İster ve Aşkta Herşey Mümkün’ün yönetmeni Nancy Meyers’ın yeni filmi Tatil, hayatlarından memnun olmayan iki kadının evlerini değiştirmesini anlatan eğlenceli bir romantik komedi. Cameron Diaz, Kate Winslet, Jude Law, Jack Black, Eli Wallach ve Edward Burns gibi geniş bir oyuncu kadrosuna sahip yapım, ABD’de gösterildiği ilk üç haftada 37 milyon dolar hasılat elde etti. Dünyanın farklı köşelerinde yaşayan Iris ve Amanda aşkta aradıklarını bulamamışlardır. İnternette karşılıklı ev değişimi yapılan bir sitede tanışan ikili, evlerini geçici olarak değiş tokuş etmeye karar verince aşk onları bulur. 12 Eylül sonrası Adıyamın’ın bir kasabasında Gevende adı verilen müzisyenlerin başından geçen trajik komik olayları anlatan Beynelmilel’in yönetmenliğini Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez paylaşıyor. Başrollerini Özgü Namal, Cezmi Baskın, Umut Kurt, Bahri Beyat ve Oktay Kaynarca’nın paylaştığı filmin Tarsus, Adana ve Mersin’de gerçekleştirilen çekimlerinde yerel müzisyenler ve 3 bin kişiye yakın figüran görev aldı. Baskın ve Namal’ın müzisyen bir baba ve kızını canlandırdıkları filmde dönemin sert koşullarına alışmaya çalışan müzisyenleri zorlu günler beklemektedir. ??????????????????????????????????? Afrika mercek altında KURGU DEĞİL... Gattaca (1997) ve Simone (2002) gibi sıradışı yapımların yönetmeni Andrew Niccol, “Tüm filmlerim Hollywood kalıplarının karşısındalar, Lord of War’ı (Savaş Tanrısı/ 2005) Nicolas Cage ve Fransız yapımcım sayesinde çekebildim” diyor. Silah tüccarı Yuri’nin resmi yaşamı ABD’nin ışıltılı dekorunda geçer, gerçek işini de Güney Afrika’da zorba bir diktatöre silah satarak yürütür. “Silah kaçakçılığı her ne kadar kabul edilmese de Soğuk Savaş’ın bitmesinden Bush ya da Clinton’ın olmasının bir şeyi değiştirmeyeceğini, dünyanın bu eski mesleğinin ne yazık ki hep varolacağını vurguluyor. Tanrıkent (2002) ve The Constant Gardener’in (Arka Bahçe/2005) yönetmeni Fernando Meirelles, silah ve ilaç trafiğini aynı pislik olarak niteliyor. John Le Carre’nin romanından uyarladığı, Kenya’da çektiği Arka Bahçe, birkaç yıl önce Nijerya’da yaşanan gerçek bir öykü. Bir hastalığın yayılması sonucunda büyük bir laboratuar habersizce test edilmek üzere insanlara ilaç dağıtır, birkaç ay sonra bu ilacı alanlar bacaklarında ciddi sorunlar yaşarlar. Filmin Brezilya’da zan altındaki ilaç laboratuarlarının üstünde ayrı politik yansıması, laboratuarları gözlemleyen “pharma watchers” derneklerinin eylemlerine de olumlu katkısı olur. Uyarlamasında resmi ofislerde geçen öyküyü Afrika’ya indiren Meirelles, sigortacıların Kenya ve Nairobi çekimleri için bir servet aldıklarını belirtiyor: “Amerikan sinemasının yeni ufuklarla ilgilenmesi dünyadaki güncellikle de ilgili. Gezegenin geri kalanını görmezden gelerek ABD’de yaşayamazsınız” diyor sinemacı ama sinik Ruanda anlamda Amerika’yı li Ote Afrika’ya çeken oradaki tükenmek bilmeyen insan dramları... Sometimes in April’de (Kara Nisan/2005) Ruanda soykırımını gerçek olaylara dayanarak anlatan Raoul Peck, “Afrika’da film çekmek klişelere sırt çevirmek demektir. Çok ayrıntılı bir araştırmanın ardından filmimi katliamın gerçek mekanlarında çektim. Bana göre bu çalışmam bir filmden öte tarihin bir anını anlamaya çalışan bir yapıt. İzleyiciyi filme duygusal olarak katmanın dışında onu gerçekle yüzyüze getirmeye çalıştım” diyerek Kara Nisan’ı büyük bir Amerikan şirketinin katkısıyla yapamayacağını da belirtiyor. Film, Peck’e önemli olanaklarla tam bir özgürlük sağlayan Amerikan TV kanalı HBO’nun katkısıyla yapıldı. Peck, Kongo’nun bağımsız lideri Patrice Lumumba’nın yaşamını, 1961’de öldürülmesini anlattığı Lumumba’nın (2000) ABD’de büyük ilgi gördüğünü ekliyor. Terry George, Hotel Rwanda’da (Otel Ruanda/2004), Michael Caton Jones’ta Shooting Dogs’da (2005) Ruanda soykırımını değişik bakış açılarıyla aktarıyorlar. Sydney Pollack’ın The Interpreter’ı (Çevirmen/2005) bir Afrika devletiyle uzaktan bağlantılı bir gerilimdi. Kevin MacDonald, Uganda’da çektiği The Last King of Scotland’da (2006) İdi Amin Dada’yı çağrıştıran bir zorbanın yönetimini sorguluyor. Edward Zwick’in Güney Afrika ve Mozambik’te çektiği ülkemizde 9 Şubat’ta gösterime girecek Leonardo di Caprio’lu Blood Diamond’u (Kanlı Elmas/2006) Sierra Leone’de geçen bir retro serüven olarak tanıtılıyor. ABD’de Afrika kıtasına yönelen bu meraklı bakışların, ilgilerin ardında son yıllarda Denzel Washington, Samuel L. Jackson, Whoopi Goldberg, Halle Berry, Morgan Freeman gibi siyahi oyuncuların artışınında rolü var. Yeniden soluk almak… Kar Pastası (Snow Cake), henüz 19 yaşındaki hayat dolu kızını kaybeden otistik bir annenin yürek burkan öyküsü... Linda Freeman, yavrusunun acısını ve ona olan özlemini kendi evreninde yaşar. Ve gün gelir başka bir dramın kahramanı Alex Hughes ile yolları kesişir. Hiç tanımadığı oğlunu yitiren Alex, kar için adeta çıldıran Linda’nın farklı ve sıcak dünyasında matem havasından sıyrılacak, yaşama yeniden sarılacaktır. Kar Pastası, Ölüm Bizi Gözetliyor (My Litte Eye) ve Travma’nın (Trauma) yönetmeni Marc Evans tarafından çekildi, senarist Angela Pell ise ilk girişimiyle turnayı gözünden vurdu. Tiyatro kökenli ünlü İngiliz aktör Alan Rickman (61), bu güzel filmin başrol oyuncusu... Rickman, daha önce Aşk ve Yaşam’da (Sense and Sensibility) ‘Christopher Brandon’, Harry Potter serisinde ‘Severus Snape’, Michael Collins’de ise ‘Eamon de Valera’ rolleriyle hayranlarını büyülemişti. Sigourney Weaver ve CarrieAnne Moss ise Kar Pastası’nın diğer başrol oyuncuları... Bugün yaşı 58’e dayanan ABD’li aktris Weaver, sinemaseverler tarafından daha çok Yaratık (Alien) filmleriyle tanınıyor. Yaratık avcısı soğuk ve karizmatik ‘Ellen Ripley’i de başarıyla oynayan Weaver için Kar Pastası ile hayatının rolünü yakalamış dersek sanırım yanılmayız. 39 yaşındaki Kanadalı güzel oyuncu Moss ise Akıl Defteri’nde (Memento) ‘Natalie’, Matrix üçlemesinde de ‘Trinity’ ile kalpleri fethetmişti. İngiltereKanada ortak yapımı Kar Pastası, 2006 Berlin Film Festivali’nin açılış filmiydi. Altın Ayı’ya ALPER TURGUT aday olan film, 25. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde gösterim şansı yakalamıştı. Alex Hughes (Rickman), hiç görmediği oğlunu bir restoranda beklemektedir. Büyük bir heyecan ve merak içinde... Saatler birbirini kovalar ve restoran kapanır. Oğlu gelmemiştir. Çünkü delikanlı babasına ulaşmaya çalışırken sarhoş bir sürücü tarafından ezilerek öldürülmüştür. Elinde sadece oğlunun sevip, sevmediklerinin listesi ve fotoğrafları kalan Alex, kaybettiği hayalleri karşısında çıldırır. Sarhoş sürücüyü takip eder ve baba olma umudunu çalan adama okkalı bir yumruk savurur. Yumruk ölümcüldür. İstemeden katil olan ve dört yıl hapis yatan Alex’in serbest kalmasıyla film başlar. Oğlunun izini süren Alex, Kuzey Ontario’ya gelir. VİVİENNE NEDEN HOŞLANIRDI? İlk tanıştığı insan Vivienne (Emily Hampshire) adlı yaşam dolu genç bir kızdır. 19 yaşındaki Vivienne, otostop yaparak evine ulaşmaya çabalamaktadır. Vivienne, oğlunun yasını tutmaktan vazgeçmeyen üzgün ve yorgun Alex’i yol arkadaşlığı konusunda güçbelâ ikna eder. Yazar olmak isteyen genç kız, en iyi öykülerin yalnız ve hüzünlü insanlarda olduğunu düşünür. Daha yazmadığı kitabının adını “İçimizdeki Kanayan Çocukluk” koyan Vivienne’e göre Alex iyi bir seçimdir. Vivienne’nin neşesi yol boyunca Alex’i sarıp sarmalar ve somurtkan adam yıllar sonra gülmeyi başarır. Ancak Vivienne’in yaşadığı kasabanın girişinde kader onları yakalar. Genç kız en sevdiği şarkıyı söylerken bir kamyonla çarpışırlar. Alex’in burnu bile kanamazken Vivienne can verir. Alex hayatın sillesini ikinci kez yemiştir. Derin bir sarsıntı geçiren adam, Vivienne’nin annesi için aldığı hediyeyi (vurunca müzik çalan ışıklı toplar) teslim etmek ve hiçbir hatası olmamasına karşın af dilemek ister. Bir süre sonra kendini genç kızın evinin önünde bulur. Alex, Vivienne’nin annesi Linda Freeman (Weaver) ile böylelikle tanışacak ve 2 saat 20 dakika önce kızının ölüm haberini almış olan kadının neşesi karşısında şaşıracaktır. Linda bir otistiktir. Gayet konuşkan, insanları faydalı ve faydasız diye ayıran, temizlik takıntısı had safhaya ulaşan, kar yiyince orgazm olduğunu sanan Linda, Alex’in yaralarını kısa sürede saracak ve hayata tutunmasını sağlayacak yegâne kişidir. Tramplen ile zıplamak ve kardan adam yapmak… Linda, Alex gibi ciddi bir adamı dahi kendi dünyasına sokmakta gecikmeyecektir. Linda’nın kapı komşusu güzel dul Maggie ise Alex’in karla kaplı şirin kasabadaki kısa süreli konaklamasını adeta cennete çevirir. Alex, evde araştırmaları sürerken genç kızın, “Geçmiş sadece bir anıdan ibarettir, gelecek hayaldir, sadece şuan da gerçekten yaşarız” yazılı günlüğünü bulur. Gözyaşları acılı adamın kalbindeki buzları çözmeye başlamıştır. Ve o, tekrar nefes almaya karar verir. Alex biryandan da genç kızın cenaze töreni hazırlıklarını sürdürüyordur. Kendi dünyasıyla haşır neşir olan Linda’ya yaklaşır ve sorar; “Vivienne neden hoşlanırdı?” Linda bakmadan yanıtlar: “Hayatta olmaktan…” Savaş Tanrısı Son İskoç Kralı hemen sonra başladı. Doğu ülkelerinin kapılarını açmasına sevinildi ama buradan çıkan kaçak savaş nesneleri Liberya, Sierra Leone gibi çok sayıda Afrika ülkesine geçirildi, ölüm tacirleri böylece bir servet kazandılar” diyen Niccol sigorta şirketlerinin baskısına karşın Savaş Tanrısı’nı Güney Afrika’da çekmiş: “Filmimde olanlar kurgu değil, Libya’ya vereceği tankları çekim için önce bana kiralayan Çek Cumhuriyeti’nden bir kaçakçı, Kongo’ya silah satanlar hepsi yaşıyor. Diktatör ise Kaddafi, İdi Amin Dada ve Mobutu’yu çağrıştırıyor”. Filmin bu doğru iletisini gören Amnesty International, Savaş Tanrısı’nı silah ticaretini açıklaması açısından bilgilendirme kampanyalarında kullanıyor. Filmin yine de bir değişim yaratmayacağına inanan Niccol, ABD’nin dünyanın bir numaralı silah satıcısı olduğunu, Afrika’nın da bu silahların aktığı en büyük kıta olduğunu, başta (Night at the Museum) Shawn Levy’nin yönetmenliğini üstlendiği Müzede Bir Gece, gece bekçisi olarak işe başlayan Larry’nin başına gelen komik ve fantastik olayları anlatıyor. Ben Stiller, Carla Gugino, Dick Van Dyke, Owen Wilson ve Robin Williams’ın başrolleri paylaştığı film ABD’de gösterime girdiği geçen hafta 42 milyon dolar ile zirvede yer aldı. Yaşamı boyu fantastik maceralar peşinde koşmuş Larry, bütün girişimleri başarısızlıkla sonuçlanınca oğlunu göremeyecek duruma gelmiştir. Bir müzede gece bekçisi olarak işe giren kahramanımız asıl maceranın ziyaretçiler evlerine gittikten sonra başlayacağını öğrenecektir. ? Müzede Bir Gece Yılın son animasyon filmi olan Çılgın Dostlar’da, çılgın bir geyiğin evcilleşmiş bir bozayıyı vahşi yaşama dönmeye ikna etmesiyle macera başlıyor. Karakterleri; Martin Lawrence, Ashton Kutcher, Debra Messing ve Gary Sinise’in seslendirdiği filmi Jill Culton ve Roger Allers yönetti, yapım Sony Pictures Imagework’e ait. Cana yakın bozayı Boog, yavruyken kendini kurtaran ve ona bir anne gibi davranan park korucusu Beth ile mutlu bir yaşam sürmektedir. Çok konuşan bir geyik olan Elliot, Boog’un aklını çelince ikili ormanda hayvanlara aman vermeyen avcılara karşı mücadeleye girişir. ? Çılgın Dostlar (Open Season)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle