22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 04 27/12/06 17:24 Page 1 CUMARTESİ EKİ 4 CMYK 4 30 ARALIK 2006 CUMARTESİ Orhan’ın hakkı Orhan’a Orhan’a Arabesk, ilk olarak arzı endam ettiği 70’li yıllarda aydınlarımızdan haklı haksız çok eleştiriye maruz kalmıştı. Yapılan en yaygın eleştiri; “Kaderci olması ve kitleleri toplumsal mücadeleden uzaklaştırması”ydı. Ama aynı aydınımız 80’lerden sonra baştacı ettiği “Özgün Müzik”i aynı derecede eleştirmedi. Burada müzik zevklerini çatıştırmak gibi bir durum yaratmak istemiyorum. Ben sadece yaşananların üzerine eğilmeye çalışıyorum. Belirtmek istediğim de arabesk adıyla saldırılan müzik türüne hiç kimse müzikal boyutta tartışma getirmedi. Tartışmalar sosyolojik boyutta kalınca, müzik yönü de es geçildi. Sonuçta da bu müzik tarzını eleştirenlerin kendileri “kadercilik” ağına düşüverdiler. O yoz diye nitelendirdikleri müziği dinleyenleri küçümserken kendileri pırıltılı bir ambalaj içinde arabeski yaşam biçimi olarak seçtiler. APTÜLKADİR ELÇİOĞLU İKİ ORHAN SUÇLU ARABESK MİYDİ? 70’lerde arabesk kendi çapında bir müzik tarzıydı. Dinleyen bir kitlesi vardı ve müzik piyasamızda Türk Halk Müziği, Sanat Müziği, Pop gibi tarzlar da kendi tavrını gösterebiliyordu. Kültür politikası Cumhuriyet’in ilk dönemi gibi devrimci olmasa da hâlâ varlığını koruduğundan popüler olmayan çok sesli müzik ve Klasik Türk Müziği de devlet desteğiyle nefes alabiliyordu. (Bugün bile TRT ne kadar bozulmuş olursa olsun klasik müziğin, cazın iyi örneklerine en fazla yer veren radyodur.) Ancak 80’lere doğru tek hakim arabesk olacaktı. Bunun kabahati hiç de bu türü yapanlarda değildi. Çünkü herkes piyasada daha kolay voli vurmak için kendi tarzını arabeskleştirdi. Sonrasında gelen krizlerle yerine bir türlü oturamayan müzik sanayimizin hüzünlü ahvali... Bir zamanlar bu tarzı ve dinleyenleri aşağılayanlar şimdilerde “kaz gelen yerden ördek esirgenmez” hesabı övgüler düzüyorlar. Hatta daha da öteye giderek kendi yaptıkları saldırıyı bir nevi görünmez “statüko”ya yükleyip bir taşla iki kuş vurmayı da hesaplıyorlar. Arabeske yapılan eleştirilerden Batı merkezli bakışa sahip olanlar bu tavrın çıkışının sebeplerini aramadılar bile. Dolayısıyla da kendi toplumlarına Batı merkezli baktıkları için oryantalist bir değerlendirmeydi bu. Şimdi yaşadığımızda da Batı’nın Doğu’ya bakışıyla arabesk ele alınıyor. Onları kimi zaman popüler tenor Pavarotti kimi zaman da Amerikan blues ustalarıyla eşleştirmeye çalışıyorlar. Bir anlamda da “siz bunu bilmezsiniz, biz biliriz” edasıyla mazlum arabeske misyonervari bir destek atıyorlar. Bazı zamanlarda halkla arada zaten kurulamayan güven bağını oluşturmak için arabeske göz kırpılıyor. Bu tanımların dışında kalan olumlu örnekler de yok değil. Ama onları oluşturan kuşak zaten 80’lerin içinde çocukluk dönemini geçirmiş insanlardan oluyor. Onların yaşadığı kültürel karmaşa neredeyse köyden kente göç edenlerin yaşadığı yabancılaşmayla aynı. Bu buluşmayı sağlayan rock topluluklarının samimiyeti artık fazlasıyla ortaya çıkmıştır. Geçenlerde gazetelerde Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk ile Orhan Gencebay’ın bir yemekte fotoğrafları yayınlandı. Bu yemek yayıncı kurum tarafından ödüle ithafen verilmişti. “Şehirli ve de Nobelli bir yazarla arabesk, ne alaka?” bakışı gazeteler tarafından öne çıkartılarak verildi. Efendim yazarımız gençliğinde kendisini gizli gizli dinlermiş o yüzden bizzat kendi arayarak davet etmiş. Post Modern bir şaşırtıcılığı yakalayan bu girişimin ardında gizlenen bir başka öge de her iki tarafın toplumun belirli kesimlerince afaroz edilmesiydi. Bir zamanlar halkın büyük bir kesiminden övgü alan Orhan Gencebay aydın kesim tarafından yerden yere vuruluyordu. Orhan Pamuk ise Nobel’i almasına karşın modernist aydınlar tarafından eleştiriliyor. Bunlardan biri de “Orhan Pamuk Türk Edebiyatını temsil etmiyor” diye atılan imzalardı. Bu görüş, Pamuk’un edebiyatçı kişiliğinden çok diğer yazarlarımızın isminin gözardı edilmesine karşıdır. Kendi adıma söylemem gerekirse Orhan Kemal, Sait Faik, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet gibi isimlerin birikiminin yok sayılmasına üzülüyorum. Orhan Pamuk’la aynı düşünsel kulvarda olmasam da onun edebiyatımızda bir renk ve boyut olarak durması benim edebiyatımın zenginliğidir. D inleyin eğlenin En iyi ‘elektronik artist’ İstanbul’da Duke Dumont ve Supercharger, bu akşam İndigo’da sahneye çıkacak. Diesel Music Ödülleri’nden ‘En İyi İngiliz Elektronik Artisti’ ödülünü alan Dumont, saat 22.00’de başlayacak gecede müzikseverleri setleriyle coşturacak. Ardından sahneye çıkacak olan Supercharger ise; funk, disco, house, brokenbeat, hip hop, R&B ve electro gibi birçok farklı türü birleştirerek, son 30 yılın değişik şarkılarını dinleyicilere sunacak. (0216 556 98 00, biletler 28 ve 23 YTL) Kadife sesli caz vokalisti Allan Harris ve Kerem Görsev Trio bu akşam ve yarın akşam saat 21.30’da JC’s İstanbul Jazz Center’da konser verecek. Kadife sesi ve repertuvarıyla ilgi çeken Harris şimdiye kadar pek çok albüm kaydetti: ‘Setting the Standard’, ‘It’s a Wonderful World’, ‘Here Comes Allan Harris and the Metropole Orchestra’, ‘The Music of Duke Ellington’, ‘Laid Back’ ve ‘Love Came the Songs of Strayhorn’. Sanatçı albümlerinde Ray Brown, Benny Green, Mark Whitfield ve Clark Terry gibi büyük isimlerle birlikte çalıştı. Yarın akşam Allan Harris ve ‘Kerem Görsev Trio’dan sonra yeni yıla Son de Cuba ile latin müziği eşliğinde gireceksiniz. (0212 327 50 50, biletler, yılbaşı gecesi hariç, 35 YTL) “HOR GÖRÜLMÜŞ” AMA HALKÇI Kendisi yaptığı müziğe “Serbest Çalışma” dese de Orhan Gencebay’a layık görülen “Arabesk’in Babası” imajı yıllar yılı üzerinde kaldı. Şimdi arabeskleşen kültürümüzden onun müziğine bakınca “Türk müziğini temsil eden” ögeleri bugün Türk Müziği diye yapılanlardan çok daha fazla hissedebiliyoruz. Türk Müziği’nde kırılma noktası olan ve yozlaşmayı başlatan gazino kültüründe ise Orhan Gencebay’ı çıkışından bu yana görmememiz de ilginçtir. Belki plak gelirinin yüksek olması onu buralardan uzak tutabilmişse de “Ben gazinolara çıkmam, ben halk konserlerine çıkarım” demesini çok eski tarihlerdeki müzik dergilerinden hatırlarız. “İkisinin de ismi Orhan” gibisinden bir yaklaşımla yapılan “hor görülmüş”ler birlikteliği olarak gerçekleşen yemekteki yaklaşım sonrası aklıma bunlar geldi. Doğru da olabilir ama Orhan Gencebay ciddi anlamda buralı ve halkçıydı. Eskiden onu dinlemiyor olsak da hatta kültürümüzü yozlaştırdığına bile inansak 70’lerdeki herhangi bir şarkısı bize geçmişten bir duygumuzu ve bu toprakları anımsatır. Arabesk tek başına hakim olunca müziğimizin diğer renkleri de yok oldu. Arabeske karşı çıkacağımıza okur yazarlar olarak diğer renklerimizi koruyabilseydik ya. Aynı şekilde Orhan Pamuk yerine Türk edebiyatımızın diğer renklerinin neden yok olduğuna dikkati çeksek ya. Yeni yıla ‘biz bize’ girelim Nardis Jazz Club olarak bu yıl oldukça değişik bir uygulama ile yeniyılı karşılıyor. Yılbaşı gecesi, giriş ücretinin ya da içki fiyatlarının artmadığı Nardis Jazz Club’de ‘Bizbize Band’ konser verecek. Gitarda Önder Focan, vokalde Özge Pınar, basda Erdal Akyol ve davulda Cem Aksel’in olacağı gece, yeni yılı caz eşliğinde karşılayacaksınız.. Nardis’e süpriz isimler de konuk olacak. (0212 244 63 27, biletler 20 YTL) KENTİN MÜZİĞİNİ NEDEN YARATAMADIK? Orhan Gencebay’ı bugünkü arabesk kültürden farklı yerde görüyorum. Kendisinin dediği gibi müziğini “Türk Halk ve Sanat Müziği’nin içinde serbest çalışmalar” diye tanımlayabiliriz. Ayrıca hem Batı hem de Doğu müziğinde önemli bilgilere sahip olduğunu da biliyoruz. Ancak basının ve okumuşların ona “Türkiye’de rock ve blues yapılsa Orhan Gencebay gibi olurdu” türünden yaklaşımları sunması bana gülünç gelmiştir. O zaten kendi başına bir şey ortaya çıkarmış, Batı penceresinden bir “olur” vermek ne nafile bir gayretttir! Oysa aydınlarımız ona ve arabeske bu tip payeler verecekleri yere “Neden kentin müziğini yaratamadık?” sorusunu sorsalar ya! Ne yazık ki köyden kente göç edenlerin sorunlarının görünmemesinden çıkan arabesk tek kent müziğidir. Eğer bir suçlu varsa kentin müziğini yaratamayan aydınlarımızdır. Erener ile Tırpan Sertab Erener ve Avusturya’da yaşayan genç kompozitör piyanist Sabri Tuluğ Tırpan, 5 Ocak Cuma akşamı saat 23.00’de Babylon’da müzikseverler ile bulaşacak. Gece, caz ve diğer müzik türlerinden seçilmiş İngilizce ve Türkçe şarkılar sunulacak. Konserin bilet fiyatları 35 ve 25 YTL. (0212 292 73 68) 2007’nin ik heyecan verici konseri: Art Brut ZÜLAL KALKANDELEN Ülkemiz, özellikle İstanbul, 2006 yılında kzulal?yahoo.com birçok önemli konsere sahne oldu. Fakat “geçip gitti işte” diye düşünüp anılarınızla teselli bulmaya çalışmanıza gerek yok. 2007, heyecan verici yeni konserlerle geliyor. Bunlardan ilki, 13 Ocak’ta İstanbul Babylon’da gerçekleşecek olan Art Brut konseri. Yılbaşı, bayram derken telaşa kapılıp konser biletinizi almayı unutmayın. Çünkü Art Brut, artpunk akımının en parlak topluluklarından biri. Londra’da yaşayan beş genç müzisyen tarafından kurulan grubun günümüzdeki konumuna geliş öyküsü gerçekten ilginç. İlk olarak “We Formed A Band” adlı bir şarkı kaydedip internet sitelerinde yayınlıyorlar. Bir gazeteci toplama bir albümde rastladığı bu şarkıyı MP3 olarak bir plak şirketine gönderince, şarkı single olarak yayımlanıyor ve grup birdenbire bütün müzik basınının dikkatini çekiyor. Mart 2004’te “single” olarak yayımlanan bu şarkı, Amerika’nın en önemli müzik dergilerinden Blender tarafından yılın en iyi “single”larından biri olarak değerlendiriliyor. Bugün ünlü müzik dergisi NME tarafından Art Wave akımı içinde Franz Ferdinand ve Bloc Party ile aynı grupta gösterilen grup, kısa zamanda birçok yeni şarkı yayımlayarak herkesi şaşırtmayı başardı ve 2005 yılında çıkan “Bang Bang Rock & Roll” adlı ilk albümleri büyük beğeni topladı. Grubun isminin kaynağı, Fransız ressam Jean Debuffet’nin 20. yüzyılda Londra’yı kasıp kavuran marjinal sanat akımı Art Brut (Ham Sanat). Debuffet, eserlerinde boya ve tuvalin yanı sıra kum, çakıl, çiçek, kurutulmuş otlar, ağaç kabukları gibi sıra dışı malzemeleri de kullanarak çağdaş sanata farklı bir soluk getiren, deliliğin insan görüşünü zenginleştirdiğini savunan ve kendi kendisinin öncüsü sayılan bir sanatçıydı. Grup, bu ismi rastlantı sonucu seçmemiş. Solist Eddie Argos, tam bir sanat tutkunu; özellikle kimilerince Pop Art’ın ilk eserlerini yaptığı kabul edilen İngiliz sanatçı Richard Hamilton’a ve Van Gogh’a hayran. Nitekim, grup birinci yıldönümlerinde, Argos’un sık sık sergiler dolayısıyla ziyaret ettiği Londra’daki ünlü Tate Modern’de bir konser verdi. Art Brut’ün çok konuşulan ikinci “single”ı ise “Modern Art” adını taşıyor. “Modern Sanat, bende çılgınca rock müzik yapma isteği uyandırıyor” diyor Argos. Tate Modern’de bir Hockney eserine ya da Pompidou’da bir Matisse tablosuna bakarken kalbinin nasıl hızla çarptığını anlatıyor bu şarkıda. böyle söyleyince, o kadar ünlü ve popüler olurlarsa adları hala Art Brut mü kalacak diye merak edebilirsiniz. “O zaman Art Naif (Naif Sanat) oluruz” diyor onlar da. “Emily Kane” adlı şarkı, bir müzisyenin, 10 yıl, 9 ay, 3 hafta, 4 gün, 6 saat, 13 dakika ve 5 saniyedir görmediği ilk kız arkadaşına nasıl hâlâ aşık olduğunu anlatıyor. El ele tutuşmaktan başka bir şey yapmayı pek bilmeyen 15 yaşındaki iki gencin aşkının saflığından söz ediyor. “Bad Week End”de ise, popüler kültürün artık ilgilerini çekmediğini, televizyonda kayda değer hiçbir şey olmadığını söylüyorlar. Bütün bu sözler size tanıdık geliyor ve bu tavrı kendinize yakın hissediyorsanız, Art Brut’ü bir de sahnede izleyin derim. Onlar aynı zamanda günümüzün en eğlenceli konser gruplarından biri. Senfonik rock sevenlere Senfonik Rock Orkestrası Almôra, 6 Ocak Cumartesi gecesi saat 22.00’de Studio Live’da sevenleriyle buluşacak. 2001 yılında Soner Canözer tarafından kurulan toplululğun üçüncü albümü ‘Shehrâzad’, yurtdışında çok beğenildi ve albüm Japonya’da yayınlandı. Almôra, 2006 yılında dördüncü albümü ‘1945’i çıkardı. Dünyaca ünlü tenorumuz Hakan Aysev, 71945’ten iki şarkı seslendirdi. (0216 556 98 00, biletler 17 YTL) POSTPUNK İLE BRİTPOP KARIŞIMI Art Brut’ün oldukça enerjik ve bir o kadar da eğlenceli müziği, özellikle The Stranglers, The Fall, Pulp ve Blur gibi grupları akla getitiyor. Bir tür postpunk ve britpop karışımı ve belki de bu nedenle o kadar ilginç. Eddie Argos’un kimi zaman yarı konuşur gibi söylediği çarpıcı şarkı sözleri de büyük ilgi topluyor. Örneğin, “We Formed A Band” adlı şarkıda şöyle diyor: “Süpermarketlerden albüm almayı bırakın/ Orada yalnızca listelere giren albümler satılır/ Biz İsrail ile Filistin’in iyi geçinmesini sağlayacak şarkıyı yazan grup olacağız/ Biz doğum günü şarkısı kadar evrensel bir şarkı yazacağız/ Bu şarkıyı sekiz hafta arka arkaya Top Of The Pops’da çaldıracağız.” Tabii, onlar DANdadaDAN Studio Live’da Punk, rock ve deneysel müziğin Türkiye’deki temsilcilerinden DANdadaDAN, 3 Ocak Çarşamba akşamı Studio Live’da konser verecek. Topluluk, Korhan Futacı, Berke Can Özcan, Feryin Kaya ve Burak Irmak tarafından 2005 yazında kuruldu. Grubun ‘Sen Bana Birini Android’ isimli ilk albümü, Kasım ayında Fono Müzik etiketiyle yayınlandı. Albümün ilk video klibi ‘Kuru Kuru’, Arda Öztürkcan tarafından çekildi. (0216 556 98 00, biletler 10 YTL)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle