02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TÜRKİYE’NİN MİMARLIK GÜNDEMİ t Türkiye’nin Cumhuriyet Dönemi Mirası Tehdit Altında Özelleştirme ve dönüşüm kapsamındaki doğal ve tarihsel rezervlere yönelik uygulamalar; Dünya Miras Listesi’nde yer alan İstanbul’un, “tehdit altındaki kültürel miras listesine” alınması; Cumhuriyet dönemi mimari mirasının özellikle imar uygulamaları uğruna acımasızca tüketilmesi; orman alanlarına yönelik imar uygulamaları; Karadeniz Sahil Yolu örneğinde gördüğümüz doğal kıyı ve yeşil alan tahribatları örneklerinde olduğu gibi giderek bu değerlerimizi kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu uygulamalardan vazgeçilerek, kültürel varlıkların, yok olduklarında yerlerine yenisi konamayan bir yapıda oldukları; doğal kaynak kullanım ilkelerine önem verilmediği takdirde doğal değerlerimizin de tükeneceği unutulmamalı. Merkezî hükümetler ve yerel yönetimler, ülkemizin tarihî, kültürel ve kentsel mirasını gelecek kuşaklara aktarmakla yükümlüler. Türkiye’nin modernleşme ülküsünün, planlı büyüme yıllarının mimari ve estetik özelliklerini yansıtan Er ken Cumhuriyet Dönemi yapı ve çevrelerini kamusal bir değer olarak korumak ve benimsemek ise, ancak modern bir yurttaş bilinci ile harekete geçirilebilir. Ülkemizin, geçmişe tanıklık eden, yokluklar içinde çalışılarak, akılcı siyasetler izlenerek, fedakârlık edilerek başarılmış, vücuda getirilmiş kurumlara rağmen değil, onlar sayesinde ve onlarla birlikte büyümüş ve gelişmiş olduğu unutulmamalı. Erken Cumhuriyet Dönemi mimarlık mirası, kuruldukları kentlerde modern, “çağı yakalamış” mimarinin de ilk örnekleri olmuşlardır. Planlı biçimde, yeşil alanları ve diğer hizmet birimleriyle birlikte inşa edilmişlerdir. İçlerinden hiçbiri, mimari özelliklerindeki çeşitlilik bakımından diğerinden daha az önemli ya da daha az korunmaya değer değildir. Bu yapılar, kentlerimizin, hızlı ve plansız yapılaşma yüzünden nefes alamaz hale gelen, mimari zenginliğini yitiren dokusu içinde, ağaçları, bahçeleri, özgün mobilyaları ve mimari mirasımıza kattığı çeşitlilik nedeniyle de önem kazanır. Bir yandan dönemin moda mimarlık örneklerini ve üsluplarını izleyen, bir yandan da Türkiye’ye özgü modern bir mimarlık akımı arayışını yansıtan bu yapı ve çevrelerin koruma altına alınmaları ve yeni işlevlerle yaşatılmaları hedeflenmeli. Cumhuriyet dönemi dahil bütün mimarlık mirasının envanterinin çıkartılıp tescil edilerek, koruma altına alınması gerekiyor. Bienal’den İstanbullulara “Modern Mimarlık”la Karşılaşma Çağrısı Eskidiği, verimli kullanılmadığı gibi gerekçelerle yıkılması sıkça gündeme gelen, yıkılmaması için önünde protestolar düzenlenen, modernleşme tarihimizin yapı taşlarından Atatürk Kültür Merkezi’yle, tiyatrosinema salonu, kitaplığı, spor ve çalışma alanlarıyla erken Cumhuriyet dönemi yapı mirasının sayılı örnekleri arasında yer alan Kadıköy Halk Eğitim Merkezi (Kadıköy Halkevi) binası, 10. Uluslararası İstanbul Bienali’ne evsahipliği yapan mekânlar arasında yer alıyor. Üstelik, çağdaş sanatla modern mimarlığın bu “planlı” karşılaşması, bienal için uygun sergi salonu arayışından kaynaklanmıyor. Modernleşme tarihimizin belleğini oluşturan, fakat yıllar içinde kimi zaman duyarsızca kullanılan, unutturulmaya ya da yıkılmaya çalışılan bu yapıların, mekânlar için üretilen “iş”ler vasıtasıyla ve sahip oldukları mimari, kentsel ve tarihsel değerleriyle birlikte gündeme taşınması hedefleniyor. “İmkânsız Değil Üstelik Gerekli: Küresel Savaş Çağında İyimserlik” temalı 10. Uluslararası İstanbul Bienali’nin diğer mekânları da, benzer bir duyarlılık gözetilerek seçilmiş, İstanbul’un kentsel, ekonomik ve endüstriyel gelişimini belgeleyen modern mimarlık ürünü yapılardan oluşuyor. Doğan Tekeli ve Sami Sisa’nın erken dönem çalışmalarından, “son derece deneysel bir metabolizmayı, tasarımı ve göndermeleriyle, zeki bir tavırla, geleneksel İstanbul çarşısıyla birleştiren” İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, eşsiz konumuyla “İstanbul'un, yarımkürenin her iki yönüne de bakan kapısı” Antrepo No. 3 ve son dönemde adından sıkça söz ettiren, Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan endüstriyel mirasın korunup modern bir üniversite yerleşkesi olarak yeniden yorumlandığı, ülkemizdeki sayılı kentsel dönüşüm örneklerinden bir tanesi, Santral İstanbul. Bienalin web sayfasında “Yakmalı mı Yakmamalı mı” başlıklı yazıda AKM’nin popülist siyasi iktidarla neoliberal ekonomik iktidar tarafından hangi niyetlerle dönüştürüleceğine şu sözlerle değiniliyor: “Mimarlık her zaman siyasi projelerle yakından ilişkili olmuştur. Bu ilişkinin en görünür imgesi ise kamu kurumlarıdır. Tarihin daha demokratik bir dönemi de olsa, bu durum modernist çağda da değişmedi; hatta güçlendi. Ama modernizm, temelde, idealist ve ütopyacıdır ve ekonomik, siyasi, sosyokültürel ve teknolojik ilerlemeye dayanır. Modern siyasi ütopya idealini mükemmel bir şekilde tasarlar. Bu ütopyacı vizyonu ifade etmenin kendine özgü dili anıtsallık ve etkileyicilik haline gelir. Hayati Tabanlıoğlu’nun tasarladığı, 1970’lerin başında inşa edilen, Taksim Meydanı’ndaki AKM, İstanbul’da kültürel ve politik törensel organizasyonların ve “yüksek sanat” gösterilerinin gerçekleştiği ana merkez… Atatürk’ün kavrayışı ve siyasi gücünün rehberliğin de laik, ilerici ve modern bir ulus devletin simgesi. Ancak bu son derece ilginç bina şimdi ölümcül bir krizle karşı karşıya; popülist siyasi iktidarla el ele ilerleyen neoliberal ekonomik iktidarın gücü tarafından nezihleştirilme tehdidi gündemde. Yerine daha süslü, “postmodern,” muhtemelen ticari bir havası olan bir kompleks planlanıyor. Protestolar düzenleniyor, AKM’nin sonunun getirilmesine ve nezihleştirilmesine karşı kamuoyunda yoğun tartışmalar yaşanıyor. Binanın doğuşu ise ironiyle dolu. Yeni inşa edilmişken 1970’de bir gösteri sırasında yanan bina, muazzam yeniden inşa ve koruma çalışmalarının ardından, birkaç sene sonra, küllerinden yükselen Zümrüdü Anka gibi tekrar açıldı. Ama şimdi ikinci bir yangınla karşı karşıya bu sefer küreselleşme, neoliberal ekonomi ve politik olumsuzculuk güçleri kundaklayacak binayı. AKM, yakmalı mı yakmamalı mı? Soru bu. Çağdaş sanatı kentsel gerçeklikle kaynaştırmayı amaçlayan 10. Uluslararası İstanbul Bienali vesilesiyle, AKM’nin kaderi kaçınılmaz bir şekilde üzerinde durulması gereken bir konu. AKM’ye sanatsal müdahaleler ve eleştirel vizyonlar getirip sergilemek binayı etkili bir şekilde halka tekrar tanıtabilir, binanın geleceği hakkında diyalog ve tartışma başlatabilir. Bu, bienal için “doğal” bir seçim. 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle