02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 DENEYİM PAYLAŞIMI NİTELİKLİ KONUT VE KİMLİKLİ ÇEVRE OKTAY EKİNCİ Mimar Yakın geçmişe kadar "toplu konut" denilince akla hep tekdüze bir mimaride "tip"leşmiş blokların yan yana sıralanması gelirdi. Bu durum günümüzde de tümüyle terk edilebilmiş değil.Daha da önceleri "sosyal mesken" olarak tanımlanan bu bloklar, gecekondu önleme bölgelerindeki alt yapılı arsalar üzerinde genellikle kooperatifler eliyle inşa edildiler. Belediyelere devredilen hazine arazilerindeki uygulamalarda, arsa bedellerini de aynı alanın imara uygun duruma getirilmesi için yapılmış harcamalar belirledi.Mimarlık ve şehirciliğin kentsel ve çevresel önceliklerini gözetmeyen; tüm kararların ve tercihlerin olabildiğince ucuza mal olacak konutlar elde edilmesine odaklandığı bu örneklerde, kentlerimizin hemen tümü birbirlerinin aynısı yapı kütleleriyle kuşatıldı. Merkez semtlerdeki sivil mimarlık örnekleri ile eski dokular, yıpranmışlığın ve apartmanlaşmanın tahribatıyla kente kimlik katma güçlerini de yitirirken; kenar semtlerdeki tipleşmiş konut blokları ülkenin her yöresinde birbirlerine benzeyen "toplu konut semtleri" yarattılar.Denebilir ki Türkiye’nin özellikle son 50 yıllık "sosyal konut" panoraması, tarihin en zengin mimarlık ülkesine yakışmayan; yapı kalitesi ve malzeme tercihlerinde ucuzluk adına basitliğin ve çirkinliğin simgesi sayılabilecek bina yığınlarıdır. Bu nitelikler daha proje aşamasında mimari katkının en aza indirgenmesiyle ve planlamada "yerleştirme" anlayışının öne çıkmasıyla birlikte adeta kurumsallaştı; "toplu konut" denince insanların sadece barınmalarına dönük "ucuz daire"ler anlaşılır oldu. HABİTAT RÜZGARI Böylesi bir anlayışın yarattığı kimliksiz ve kalitesiz yerleşimler yerine, amaç çok sayıda ve ekonomik konut üretmek bile olsa, mimari karakterleri olan uygulamalara geçilmesi gerektiği ise özellikle 1996’daki HabitatII Kent Zirvesi’ne yapılan ev sahipliğiyle öne çıktı. Habitat buluşmasının TOKİ tarafından organize edilmesi; oturumlarda ve konferanslarda konutla insan ilişkisinin kültürel, soysal, çevresel yönleri üzerinde durulması; dünyadan örnekler sunulurken tipleşmiş çözümlerin eleştirilmesi, buna karşın özgün tasarımların övgüler toplaması. Türkiye’de de toplu konut uygulamalarında mimarlığın ve şehirciliğin önemsenmesi gerektiği yönündeki beklentilere önemli destek vermiş oldu. Nitekim, yine TOKİ’nin aynı yıllarda ürettiği yeni projelerde, her bölgenin yapı kültürü ve kent karakterinin gözetildiği örnekler, bu gelişmenin ürünüdür. Denebilir ki "devlet" ilk kez Doğu Anadolu’da oraya has, Batı Anadolu’da da oraya has bir konut mimarisinin, sadece tarihte değil, bugün de geçerli olması gerektiğinin farkına vardı. KENTSEL YAŞAMIN RENKLERİ Son yıllarda ise özellikle TOKİEmlak KonutÖzel Sektör işbirliğiyle ve doğrudan TOKİ arsalarında gerçekleşen "hasılat paylaşımlı" konut projelerinde, belli bir mimari özen ile yapı kalitesinin önemsendiği uygulamalarla karşı karşıyayız. Gerçi bu uygulamalar TOKİ’nin "sosyal projelerine kaynak aktarmak" gerekçesiyle üst gelir guruplarına yönelik gerçekleşiyor; ama, öyle bile olsa, mimari, malzeme, mekansal kurgular ve sosyalkültürel ilişkilerin organizasyonları açısından, ülkenin en gelişkin konut ve çevre düzenleme örneklerini yaratma iddiasıyla yarışıyorlar. Ne var ki tüm bu gelişkin düzey ile yapısal ve çevresel kalite yükselişine rağmen, orta ve üst gelir guruplarına "yarınların dünyası"nı sunan nitelikli konut projelerinde "kentsel ve kültürel bir sıcaklığı" bulmakta ne yazık ki zorlanıyoruz. Bu projelerdeki birkaç bin konutluk siteler, neredeyse küçük birer kent, kasaba ölçeğindeki yerleşimler olarak gerçekleşmelerine rağmen; gerek kentle olan şehircilik ilişkilerinde; gerek kendi arazileri içindeki yerleşim ve işlev planlamalarında; gerekse yapı kütleleri ile "nizam"ları açısından, yakın geçmişteki o "toplu konut" örneklerinin "öz"ünden kaynaklanan "yeknesaklığı" tümüyle aşabilmiş görünmüyorlar. Örneğin binlerce kişinin yaşayacağı yeni bir konut çevresinde, insancıl sokaklar, kenarlarında kahveleriyle meydancıklar, cıvıl cıvıl pazarlar, küçük çarşıcıklar, park ve gezi alanları, kültürsanat mekanları. Yani "kent yaşamı"nın renklerini ve sosyal ilişkilerini yaratmak yerine; koca koca yüksek konut bloklarını belli mesafeler bırakarak yerleştirmek; aralardaki alanları yine devasa alışveriş merkezi ya da sosyal tesislerle doldurmak; kalan yerleri de çim sahalar haline getirip kenarlarda yaya ve bisiklet yolları düzenlemek, acaba ne kadar çağdaş, ne kadar mimarcadır? Sözün kısası, son yıllardaki gösterişli ve gerçekten kaliteli konut projeleriyle, geçmişin "ucuzcu ve kimliksiz toplu konut" anlayışını artık tarihe terk ediyor gibiyiz. Ancak, bunu yaparken, mimari ve planlama katkılarının da kimlikli ve geleneksel kent yaşamından esinlenilmiş "insancıllık"lar içersinde gerçekleşmesi sağlanamaz mı?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle