Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAVAŞ ZENGİNLERİ VE İSTANBUL’DA HAYAT I. Dünya Savaşı ve ardından imzalanan mütareke Türkiye’yi bir yandan büyük bir yokluk ve yoksulluğa sürüklerken, diğer yandan açıkgöz vurgunculara büyük servetler kazandırdı. Savaş sırasında dört bir cephede savaşan ordu, malını satmaya çalışan tüccar için bir numaralı alıcı haline gelmişti. Rekabet koşullarının kalktığı bir ortamda tüccar, dilediği malı dilediği fiyatla satabiliyordu. Konumunu sağlamlaştırmak için ordunun ve devletin ileri gelenleriyle işbirliğine girişen bazı ticaret erbabı, bir anda inanılmaz kârlar elde etmiş ve savaştan servet kazanmıştı. İstanbul birkaç yıl içinde sefaletin ve sefahatin kol kola yaşadığı bir kent haline gelmişti. Pera’nın öteden beri ev sahipliği yaptığı varlıklı nüfusa, şimdi sonradan olma savaş zenginleri de katılmıştı. Bu zengin tüccarların bir numaralı kazanç kaynağı istifçilik ve karaborsacılıktı. Aldıkları malları gizlice stokluyor, bir süre geçip fiyatlar ikiye üçe katlanınca oturdukları yerden inanılmaz servetler ediniyorlardı. Kolayca kazanılan para müsrifçe harcanıyor, İstanbul’da sınırsız bir eğlence ve sefahat yaşanıyordu. Yeni zenginlerin en gözde yerleri, Pera’yla Şişli arasındaki bölge ve Adalar’dı. Buralarda kiralanan pahalı apartmanlar, köşkler Fransız malı eşyalarla döşeniyor, hizmetçiler tutuluyor, düzenlenen eğlencelerde su gibi içki akıyordu. Bir tas çorbaya muhtaç olan yoksul kesim ise gözlerinin önünde olup bitenleri büyük bir umutsuzluk, ama gıptayla izliyordu. Toplumu büyük bir çöküşe sürükleyen ortam, savaşın bitip İstanbul’un işgale uğradığı mütareke yıllarında da değişmedi. Değişen tek şey, 1919 yılından itibaren İstanbul’a akmaya başlayan Beyaz Rusların eğlence hayatına getirdiği yenilikler oldu. Bolşevik devriminden sonra Rusya’dan kaçmak zorunda kalan ve çoğunluğunu eski aristokratlarla zenginlerin oluşturduğu Beyaz Ruslar, içinden geldikleri ortam ve alışkanlıkları kısa sürede İstanbul’a taşıdılar. Kısacık kesilmiş saçları, “Rusbaşı” adıyla yeni bir modanın öncüsü oldu. İstanbullu “kibar” hanımlar, çarşafı bir yana atıp Ruslar gibi ince tülbentle gezmeye başladılar. Eski saray soylularının, konteslerin, kontların açtığı restoranlar, barlar, café’ler, kabareler ve gece kulüpleri, zaten savaş yıllarında tohumları atılmış olan sapkın eğlence hayatına hızla entegre oldu. Bol paralı zenginler, bu gibi eğlence yerlerinin müdavimi haline geldiler. Bu çalgılı sözlü eğlence hayatı, kentin işgalinden sonra yabancı askerlere de kucak açtı. Atatürk hakkındaki tartışmalı Bozkurt kitabıyla tanıdığımız H. C. Armstrong, Türkiye Nasıl Doğdu adlı eserinde İstanbul hatıralarını şu sözlerle aktarır: “Kara gözlü Rum ve Ermeni kızları bütün dikkatlerini İngiliz, Fransız askerlerine yöneltmişlerdi. Bunlar kurtarıcı, kahraman, galip sıfatıyla yaşıyorlardı... İstanbul’da hayat şen, günahkâr ve zevk vericiydi. Kahvehaneler içki ve raks ile doluydu. Kimse vatanını düşünmüyordu. Tokatlıyan’a gidip orkestrayı Üstte Yokluğu fırsat bilerek servete kavuşan sonradan görme savaş zenginleri, dönemin çizerleri için de mizah konusu oluyordu. Altta I. Dünya Savaşı ve sonrasında İstanbul’da büyük servet edinen savaş zenginlerinin en çok tercih ettikleri mekânlardan biri de, yokluğun belki de hiç hissedilmediği Adalar’dı. dinlemek, güzel kızları bakışlarla yakalayarak masalar arasında onlarla dans etmek hoştu... Evler, arabalar, motorlar emre hazırdı. Ordu bunları kesesinden yahut el koyduğu yerlerden temin ediyordu. Herkes işgalin üç beş ay devam edeceğini tahmin ediyor, bundan dolayı fırsatı ganimet biliyordu.”