03 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

işbaşına gelmesini sağlamak için çareler aramayı sürdürüyorlardı. Rauf, Fethi, İsmail Canbolat ve Kara Kemal Beyler bu arayışta Mustafa Kemal’e eşlik edecek, birlikte “ihtilalci bir komite kurmağa” karar verilecek, “padişahı değiştirmek, kabineyi düşürmek, yeni bir hükümet teşkil ederek daha azimli hareketlerde bulunmak” gibi ihtilalci tedbirler düşünülecekti. İşte bu ortamda, Tevfik Paşa beklenmedik bir adımla padişahı tam olarak tatmin etmediği gerekçesiyle nazırlarını istifa ettirerek 24 Şubat 1919’da yeni bir hükümet kurdu. Ama bu hükümet de uzun ömürlü olmadı. Tevfik Paşa hükümetleri, padişahın gözünde İttihat ve Terakki’ye karşı yeterince kararlı ve sert değildi. Tevfik Paşa’nın artık görevi tamamladığı, kurduğu hükümetlerin de miadını doldurduğu anlaşılıyordu. Vahdeddin için yeni hükümeti kuracak olan isim, kız kardeşi Mediha Sultan’la evlenerek saraya damat olan Damat Ferit Paşa’ydı. Damat Ferit kimine göre bir İngiliz centilmeninin iyi bir taklidi, kimine göre bugün dediğini yarın inkâr eden ve gerçek fikri hiçbir zaman bilinemeyen “bukalemunmeşreb” bir adam, “inatçı, cesur, akılsız bir ihtiyar”dı. Mustafa Kemal ise Damat Ferit ve hükümetini “padişahın isteklerine uymuş, onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş bir hükümet” olarak nitelendirecekti. Gerçek bir düzen adamı olan Damat Ferit Paşa, İtilaf Devletleri’nin isteklerine cevap vermek için gerekli adımları atmakta gecikmedi. 10 Mart günü eski nazırların, milletvekillerinin, subayların ve İttihat Terakkicilerin içinde olduğu kalabalık bir grubun tutuklanmasını sağladı. Tutuklananlar arasında ulusçu kadronun önemli isimlerinden Fethi (Okyar) Bey de yer alıyordu. İhtilalci fikirleri hayata geçirememiş olmak, Damat Ferit hükümetinin işbaşına gelmesi ve Fethi Bey’in tutuklanması, Mustafa Kemal ve arkadaşları için İstanbul’un doğru adres olmadığını göstermeye yetmişti. Şimdi yeni adımlar atmak gerekiyordu. Sadrazam Tevfik Paşa ile İttihat ve Terakki mensuplarının geleceği hakkında görüşen Franchet d’Esperey. MUSTAFA KEMAL, PADİŞAH VAHDEDDİN İLE GÖRÜŞÜYOR Mustafa Kemal, İstanbul’a gelişinin ardından Padişah Vahdeddin ile yaptığı görüşmeyi anılarında şöyle anlatıyordu: “Cuma günü selamlığa gittim; namazdan sonra beni oradaki salona davet eden Vahdeddin'le, dışarda bekleyenler tarafından çok uzun olarak yorumlanmış bir görüşme yaptık. Gerçekten görüşme zaman itibariyle pek kısa olmuştur. Ben tahmin edebileceğiniz konu üzerinde onu aydınlatmak ve uyarmak üzere söze giriş yaparken o çok ustaca bir tarzda izahatımı kesti, dedi ki: ‘Ordunun komutan ve subayları, eminim ki seni çok severler; bana teminat verir misin ki onlardan bana bir fenalık gelmeyecektir.’ Birdenbire böyle bir sorunun maksat ve manasına intikal edemedim, sordum: ‘Ordu tarafından aleyhte harekete ait bilgi ve özel haberleriniz mi var efendim?’ Gözlerini kapadı. Olumlu veya olumsuz cevap vermedi, aynı sorusunu tekrar etti. Cevap verdim: ‘Gerçi ben İstanbul’a geleli birkaç gün oldu, buradaki durumu yakından bilmiyorum; fakat ordu komutan ve subaylarının zatı şahanenizle karşı karşıya bulunması için bir sebep olabileceğini zannetmiyorum. Onun için temin ederim ki, hiçbir fenalığı beklemeyiniz.’ Karşımdaki adam kararını çoktan vermiş görünüyordu; biz ise bu kararın ne olduğunu anlayamayan veya anlamak istemeyen kimselerle temasta kalmış, karşı hiçbir tedbir almaya zaman ve fırsat bulamamış vaziyette idik. Padişah gözlerini açarken ayağa kalktı ve şu sözlerle görüşmeye son verdi: ‘Siz akıllı bir komutansınız, arkadaşlarınızı aydınlatıp telkin edeceğinizden eminim.’ Çok ümitsiz ve üzgün, fakat üzüntümün hakiki sebebini dahi anlayamamış bir halde Vahdeddin'in salonundan çıktım. Şişli'deki evimde yeni durumu değerlendiriyordum. İstanbul sokakları İtilaf Devletleri’nin süngülü askerleriyle dolmuştu. Boğaziçi, toplarını sağa sola çeviren düşman zırhlılarıyla, lacivert sularını göstermeyecek kadar örtülü idi. Herkes, ancak pek zaruri ihtiyaçları için evden çıkabiliyor, sokaklarda hatır ve hayale gelmeyen hakaretlere uğramamak için caddelerin duvar diplerinden büzülerek, eğilerek ve korkarak yürüyebiliyorlardı. Bütün sakınmalara rağmen yine bin türlü feci tecavüz sahneleri eksik değildi. Koskoca İstanbul ve koskoca İstanbul’un yüz binlerce halkı, sesleri kesilmiş bir halde idi. İstanbul ufuklarında yükselen şeyler yalnız düşman sesleri, düşman hakaretleri, düşman bayrak ve süngüleri idi. Şayanı hayrettir, artık adi bir mendil gibi ayak altında çiğnenen bu muhitte hâlâ bir saltanat, bir hükümet, bir varlık bulunduğunu sananlar vardı.” Mustafa Kemal’in Şişli’de 16 Mayıs 1919 tarihine kadar yaşadığı ev.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle