22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 C Altıgözler köprüsünün altından güneydoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise’yi sağda bırakıp, gider. 82. YIL ÖZEL EKİ 29 EKİM 2005 CUMARTESİ Atatürk’ün kaleminden 82 yıl önce Ankara’da ekim ayı soluk soluğa yaşanmakta, yeni bir oluşuma doğru akar gibi bir gidiş, gözle görülüp elle tutulurcasına hissedilmektedir. Öyle ki bu gidişi durdurmak isteyenlerin engellenmeleri bile bu oluşuma katkı yerine geçmektedir. TBMM Hükümeti’nin Bakanlar Kurulu Başkanı Fethi (Okyar) Bey’dir. Bu göreve Rauf (Orbay) Bey’in istifa etmesiyle İçişleri Bakanı’yken getirilmiştir. Rauf Bey görevi bırakalı iki ay kadar olmuştur. Rauf Bey, Lozan Barış Konferansı sırasında uyuşmazlığa düştüğü Başdelegemiz İsmet Paşa’nın İsviçre’den Ankara’ya dönüşünde düzenlenen karşılama törenine katılmak istememiş, ‘‘Seçim bölgem Sıvas’a gitmek istiyorum’’ diye Atatürk’ten izin rica etmişti. Bunun üzerine Atatürk kendisine: ‘‘Ankara’da bulunarak İsmet Paşa’yı, hükümet başkanına yaraşır bir biçimde kabul etmesi ve kutlaması gerektiğini’’ bildirmişti. Ne var ki Rauf Bey, ‘‘Kendimi tutamıyorum, yapamayacağım!’’ diyerek isteğinde direnince, Bakanlar Kurulu Başkanlığı’ndan çekilmek zorunda kalmıştı. İşte bu istifadan sonra Hükümet Başkanlığı görevi Fethi Bey’e verilmişti. Bu olaylar, 1923 yılı Ağustos ayının başlarında geçer. Meclis’çe seçilmesini sağladı (25 Ekim 1923). Oysa ben, Sabit Bey’in İçişleri Bakanı olmasını uygun görmemiştim. Sabit Bey’in kimi illerde vali olarak çalıştırılmış bulunmasını, yeni Türkiye’nin içişlerini yeni koşullarla yönetebileceğine yeterli kanıt sayamıyordum. Rauf Bey’in de Meclis İkinci Başkanlığı’na seçilmesini doğru bulmuyordum. Çünkü Rauf Bey, daha dün Bakanlar Kurulu Başkanı idi. Ne gibi duyguların etkisi altında çalıştığından dolayı, başbakanlıktan çekilmek zorunda bırakıldığı biliniyordu. Buna karşın, onu Meclis’in İkinci Başkanlığı’na getirmekle, bütün Meclis’in onun görüşüne katıldığını; yani bütün Meclis’in Lozan Barış Antlaşması’nı yapan ve Bakanlar Kurulu’nda Dışişleri Bakanı olarak bulunan İsmet Paşa’ya karşı olduğunu göstermek amacı güdülüyordu (...). Fethi Bey ve arkadaşları hükümet işlerini rahatça yapamayacak bir duruma getirildi (...). Bakanlar Kurulu çalışmalarının her gün temelsiz birtakım nedenlerle çığırından çıkarıldığı kanısına vardıktan sonra, uygulamak için sırasını beklediğim bir tasarının uygulama zamanının geldiği yargısına varmıştım (...). Gerek Bakanlar Kurulu Başkanı Fethi Bey’in, gerek öbür bakanların çekilmeleri zamanının geldiğini ve bunun gerekli olduğunu ileri sürdüm. Yeni Bakanlar Kurulu seçiminde, şimdiki bakanlar Meclis’ce yeniden seçilirlerse; bunlar, yine bakanlıktan çekilecekler ve Bakanlar Kurulu’na girmeyeceklerdi (...). Baylar, alınan bu kararın ve böyle davranışın içyüzü incelenirse şu sonuç çıkar: İktidar tutkusu olan grubu hükümet kurmakta büsbütün serbest bırakıyoruz (...), bunların diledikleri gibi bir Bakanlar Kurulu kurarak ülkenin alın yazısına el koymalarında bir sakınca görmüyoruz (...); şu ya da bu yolda bir hükümet kurmayı başarabilirlerse, bu hükümetin yönetim biçimini ve yönetimdeki becerisini bir süre izlemenin ve dahası ona yardım etmenin uygun olacağı kanısına vardık (...). Hükümet kurmayı başaramazlarsa ortaya çıkacak düzensizlik, elbette Meclis’i uyarmaya yarayacaktı.’’ Bu kararlar Bakanlar Kurulu’nun Atatürk’ün konutunda, Çankaya’da 25 ve 26 Ekim günleri yaptığı toplantılarda alınır ve sonunda toplu istifa yazılır. Bu çekilme yazısı 27 Ekim’de önce Halk Partisi Genel Kurulu’nda, daha sonra da Meclis’te okunur. Gelişmeleri yine Atatürk’ten aktaralım: ‘‘Bakanlar Kurulu’nun çekildiği belli olur olmaz, Meclis üyeleri, Meclis odalarında, evlerinde grup grup toplanarak, yeni Bakanlar Kurulu listeleri düzenlemeye başladılar. Bu durum, 1923 Ekim ayının 28’inci günü geç vakte dek sürdü. Hiçbir grup, bütün Meclis’çe kabul olunabilecek ve kamuoyunca iyi karşılanacak adları içeren bir aday listesi saptayamıyordu. Özellikle, bakanlara aday düşünülürken, o denli çok istekli çıkıyordu ki, Düzenlenen listeye göz gezdirdim. Bence uygun olduğunu, ama bu listede adları bulunan kişilerin de düşüncelerinin ve kabul edip etmeyeceklerinin sorulması gerektiğini söyledim. Bu önerim uygun görüldü. Örneğin, Dışişleri Bakanlığı’na aday gösterilen Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey’i çağırdık. Yusuf Kemal Bey, bu listeye girmeyeceğini bildirdi. Bundan ve buna benzer başka durumlardan anladım ki, Parti Yönetim Kurulu da kabul edilebilecek kesin bir aday listesi düzenleyememektedir. Yönetim Kurulu üyelerine, gerekenlerle daha çok görüşerek, kesin bir liste yapmalarını öğütledikten sonra yanlarından ayrıldım. Gece olmuştu. Çankaya’ya gitmek üzere Meclis’ten ayrılırken, koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit paşalara rastladım. Ali Fuat Paşa, Ankara’dan ayrılırken bunların Ankara’ya geldiklerini o günkü gazetede de okumuştum. Daha kendileriyle görüşmemiştim. Benimle görüşmek için o zamana değin orada beklediklerini anlayınca akşam yemeğine gelmelerini Milli Savunma Bakanı Kâzım Paşa’ya ve Fethi Bey’e de Çankaya’ya benimle birlikte gelmelerini söyledim. Çankaya’ya varınca, orada beni görmek üzere gelmiş olan Rize milletvekili Fuat, Afyonkarahisar milletvekili Ruşen Eşref (Ünaydın) beylere rastladım. Onları da yemeğe alıkoydum. Yemek yenirken ‘Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz!’ dedim. Orada bulunan arkadaşlar, hemen düşüncemi benimsediler. Yemeği bıraktık. O dakikadan başlayarak izlenecek yöntem için kısa bir program düzenledim ve arkadaşları görevlendirdim.’’ 28 Ekim gecesi Kurtuluş Savaşı’nda Sıladan Mektup. (Çizen: Hikmet ONAT) 26 Ağustos Gecesinde Saatler İki Otuzdan Beş Otuza Kadar Saat: 2.30 Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır. Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim, daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için kayalıklardan şayak kalpaklı nöbetçi okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe’den dünyanın en yıldızlı karanlığını. Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa Afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek. Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor. Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var: Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir. Akarçay Dereboğazı’nda değirmenleri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar. Ve kocaman çiçeklerin eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar Ve Afyon önünde Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri. Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular? Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan’dan önce ve Seferberlik’ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken Manisa’da geçerdi Gediz’in sularını başı dönerek. Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu Paşalar: ‘‘Üç’’, dediler. Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına atlıyacaktı. NÂZIM HİKMET Meclis’in tutumu Ekim ayına varıldığında Meclis’in bütün gücüyle hükümete yüklendiği görülür. İşte Meclis’in bu tutumunu Atatürk büyük Söylevi’nde(*) şöyle anlatır: ‘‘Baylar, çok geçmeden Meclis’te Fethi Bey’in başkanlığındaki Bakanlar Kurulu’na ve özellikle Fethi Bey’in kendisine karşı iğnelemeler ve eleştiriler başladı. Anlaşıldığına göre kimi milletvekillerinde bakan olmak istek ve dileği artmıştı. İşbaşındaki bakanları beğenmiyorlardı. Fethi Bey, dikkatini ve gücünü Bakanlar Kurulu Başkanlığı görevinde toplayabilmek için, İçişleri Bakanlığı’ndan çekildi. Yine o gün, Meclis İkinci Başkanlığı da Ali Fuat Paşa’nın çekilmesiyle boşaldı. (24 Ekim 1923). Bizimle görüşte ve çalışmada uzlaşıp birleşmeyi gerekli görmeksizin bağımsız ve gizli olarak çalışan küçük bir grup belirdi. Bu grup temiz yürekli ve haksever gibi görünerek, bütün parti üyelerine kendi görüşlerini benimsetmede başarılı olmaya başladı. Örneğin, bir parti toplantısında, İçişleri Bakanlığı’na Erzincan Milletvekili Sabit Bey’in ve Meclis İkinci Başkanlığı’na da İstanbul’da bulunan Rauf Bey’in, herhangi birini öbürlerine yeğleyerek saptanacak listeyi kabul ettirmekteki güçlük, liste düzenlemekle uğraşanları umutsuzluğa ve kaygıya düşürdü.’’ Ne bu grupların soluk almadan yaptıkları çalışmalar, ne de İstanbul basınının başta Rauf Bey olmak üzere, Bakanlar Kurulu Başkanlığı’na seçileceği umulan kimi kişilerin resimlerini yayımlayarak yaptığı uyarmalar herhangi bir sonuç alınmasını sağlayamaz. Öte yandan Halk Partisi Yönetim Kurulu da bir liste hazırlamak için yoğun çalışmaya başlar; ne var ki onlar da üzerinde anlaşma sağlanan bir Bakanlar Kurulu listesi belirleyemezler. Düğümü açarak, Meclis’in durumunu kurtarmak üzere Atatürk’ün ortaya koyduğu çözüm yolunu kendinden dinleyelim: ‘‘28 Ekim günü akşam üzeri toplantı halinde bulunan Parti Yönetim Kurulu beni çağırdı (...). 28 Ekim gecesi Çankaya’da bulunan konuklar oradan erkence ayrılırlar, yalnızca İsmet Paşa kalır. O gece boyunca Atatürk ile İsmet Paşa, Cumhuriyetin ilanı için anayasada yapılması gereken değişiklikleri içeren bir tasarı hazırlarlar. Bilindiği gibi bu değişikliğin en önemlileri yönetim biçimiyle ilgili olanlardır. ‘‘Türkiye devletinin hükümet biçimi cumhuriyettir’’ tümcesiyle başlayan yenilikler, cumhurbaşkanının devletin başı olmasını saptamasıyla sürer, ardından başbakanın cumhurbaşkanınca seçileceği, bakanları da başbakanın seçeceği ve oluşan Bakanlar Kurulu’nu cumhurbaşkanının Meclis’in oyuna sunacağının belirtilmesiyle noktalanır. Cumhuriyet’le bizi aydınlığa kavuşturanların yüzünü kara çıkarmayacağız. Bayramımızın 82. Yılı hepimize kutlu olsun. KERAMETTİN YILMAZ Ölüdeniz Belediye Başkanı Gazi Mustafa Kemal’in bizlere emanet ettiği Cumhuriyet’i sonsuza dek koruyup, yücelteceğiz. Balçova Halkı Adına Mehmet Ali ÇALKAYA Balçova Belediye Başkanı İzmir Atatürk’ün iki isteği Atatürk iki isteğine de ulaşır. İlki yıllar öncesinde düşlediği cumhuriyet yönetimini yeri ve zamanı geldiği için uygulamaya koyması, öteki de artık başbakanı da bakanları da tek tek Meclis’in seçme karmaşasına son verilmesi... Ertesi gün, 29 Ekim Pazartesi öğleden sonra saat 13.30’da Halk Partisi Genel Kurulu’nda bu değişiklik tasarısı okunup tartışıldı. Saat 18.00’de Meclis toplantısında ele alındı. Bu tarihsel oturumun sonucunu Atatürk şöyle anlatır: ‘‘Baylar, Meclis’ce Cumhuriyeti kabul kararı 29/30 Ekim 1923 gecesi saat 20.30’da verildi. On beş dakika sonra, yani 20.45’te cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. Durum o gece bütün ülkeye bildirildi ve her yerde, gece yarısından sonra, yüz bir kez top atılarak halka duyuruldu. ilk Hükümet’i İsmet Paşa’nın kurduğunu ve Meclis Başkanlığı’na Fethi Bey’in seçildiğini biliyorsunuz.” “Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.” Cumhuriyetimizin 82. Yılını kutluyoruz. Tüm halkımıza kutlu olsun OSMAN ÖZGÜVEN Dikili Belediye Başkanı “ULUSUN SEVGİSİNİ, HER ZAMAN DAYANAK BİLEREK, “Cumhuriyetin yılmaz bekçisiyiz” HEP BİRLİKTE İLERLEYECEĞİZ. TÜRKİYE CUMHURİYETİ MUTLU, BAŞARILI VE UTKULU OLACAKTIR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK” 29 EKİM 1923 TÜM ULUSUMUZUN CUMHURİYET BAYRAMINI KUTLAR, SEVGİ VE SAYGILARIMI SUNARIM. MUSTAFA UĞUR OKAY İNŞ. YÜK. MÜH. SALİHLİ BELEDİYE BAŞKANI ADANA SANAYİ ODASI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle