Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 EKİM 2005 CUMARTESİ 82. YIL ÖZEL EKİ 110 yaşındaki Kurtuluş Savaşı gazisi Gazi Yakup Satar: C 13 ‘Batılılara ve Ermenilere asla güven olmaz’ CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Türkiye’yi kurtaran neslin son temsilcilerinden 110 yaşındaki Gazi Yakup Satar, Eskişehir’in Hacı Seyit Mahallesi’nde 73 yaşındaki kızı Zekiya Tali ile yaşıyor... Osmanlı ordusu ile Atatürk’ün ordusunda tam 8 yıl vatan savunmasında bulunan Satar, Batılılara ve Ermenilere hiçbir zaman güvenilmemesi gerektiğini söylüyor. Yakınları aracılığıyla haberleri ve Türkiye gündemini yakından izleyen Gazi Satar,‘‘Biz, bu topraklarda yaşayanlar Batılılar ve Ermenilere karşı canımızı feda ettik. Bugün de aynı oyunlar oynandığını görüyorum. Hele ülkemizi bölmeye çalışan teröristlere bir anlam veremiyorum. Üzülüyorum’’ diyor. Gazi Yakup Satar, ‘‘Tatar’’ diye de bilinen Kırım Türklerinden. Osmanlılar döneminde, beş yaşındayken yakınları ile birlikte Eskişehir’e göçüyor... Kırım’daki dedeleri ve ailesi Rus çarlarına karşı ayaklananlara önderlik edenlerden... Annesini üç yaşındayken Kırım’da kaybetmiş. Kırım’dan yaralı olarak Eskişehir’e kadar gelen babası Ziya Bey de bir süre sonra Eskişehir’de ölmüş. Bugün kızı ile yaşadığı evinde, son günlerde ziyaretçileri artmış. Kent dışından çok sayıda kişi de kendisini telefonla arayarak halini hatırını soruyormuş. Komşuları, ‘‘Türkiye’ye dayatmalar artınca, Gazi Dede’yi de daha çok kişi aramaya başladı’’ diye konuşuyor. Hacı Seyit Mahallesi muhtarı Münir Çorakbaş, evin zaman zaman ziyaretçi akınına uğradığını doğruluyor. Satar kendisini ziyarete gelenlere, zaman zaman Kırım Türkçesi ile de (Tatarca) yaşadıklarını anlatıyor... Unuttuklarını ise yakınları anımsatıyor. Yakınları birçok olayı Satar’ın zaman içinde unuttuğunu, anımsayamadığını söylüyor. Yakınları,‘‘20 yıl önce biri dede ile konuşsaydı çok güzel bir belgesel çalışma ortaya çıkardı’’diyor. Ama konuşmamız sırasında unuttuğu birçok konuyu Gazi Yakup Satar’ın anımsadığını yakınları söylediler. Satar kendisine bağlanan mütevazı gazi aylığı ve Zorlu Holding’in her ay gönderdiği düzenli aylık ile yaşamını sürdürüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Eskişehir’deki mensupları sürekli kendisini arıyor. Ayrıca Eskişehir Hava Hastanesi’nden sağlık ekibi düzenli olarak Gazi Yakup Satar’ın sağlık muayenelerini yapıyor. Hayatında hiç içki ve sigara kullanmadığını belirten Yakup Satar, günde sadece iki öğün yemek yiyor ve bol bol uyuyor. arkadaşını Alman subaylar gazcı birliğine seçmiş. Gazi Yakup Satar ve arkadaşlarına ‘‘gizli bir görev için seçildiklerini’’ söyleyen Alman Subaylar 200’e yakın askere ayrı bir eğitim vermiş. 200 askere Almanya’dan getirilen elbiseler ile gaz maskeleri verilmiş. ‘‘Gazcılar’’ adı verilen birliğe, eğitimlerini tamamlamalarından sonra, roketler içine doldurulmuş tüpler verilmiş. Gazcılar Birliği’ne, düşmana kurşun yerine gaz sıkacakları söylenmiş ve ve gazların öldürücü özelliği olduğu anlatılmış. 200 askerin içinden başarılı olanlarından 50’si bir kez daha ayrılarak Haydarpaşa’dan yine özel bir trene bindirilerek Bağdat’a gönderilmiş. Gazi Yakup Satar, Bağdat’a vardıklarında 50 kişilik birliğin kendilerine ayrılan özel bir çadırda kaldığını belirterek şunları anlatıyor: ‘‘Çadırımız da özeldi. Yediğimiz içtiğimiz de. Bizim diğer Türk askerleri ile görüşmemimizi istiyorlardı. Özel birlik olduğumuz için bize diğer askerler gıpta ile bakıyordu. Sonra gaz kullanmasının milletlerarası bir anlaşmayla yasaklandığı söylendi. İngilizler Araplarla işbirliği içinde, Basra’ya doğru ilerliyorlardı. Ben makineli tüfek kullanmasını da bildiğim için, bana Alman malı bir makineli tüfek verildi. Bir yerde Araplar bizim yerimizi bildirerek İngilizlerin bizi kuşatmasını sağladılar. İngilizlerle kanlı çarpışmalar oldu. İngilizlerin kuşatmasını yaramayacağımızı anlayınca teslim olduk. Sonuçta ben sol kolumdan vurularak yaralandım. Bağdat’ta 10 bine yakın Türk askeri vardı. 5 binini İngilizler şehit etti. Şehitlerimizin tüfekleri ile askeri malzememizin düşmanın eline geçmemesi için, teslim olmadan önce bunları yaktık. İmha ettik. Atlarımızı ve katırları ise kestik.’’ Esir edildikten sonra, kendisi gibi yaralıların Bağdat’taki İngilizlerin sahra askeri hastanesine götürüldüğünü de belirten Satar, şöyle konuşuyor: ‘‘İlk önce bana kolumun kesileceğini söylediler. Bazı İngiliz askerleri bana ağır hakaretlerde bulundu. Sonra kolumu kurtardılar. Özellikle doktorlar ve hemşireler iyi davrandılar. 64 gün burada kaldıktan sonra, bizi İstanbul’a göndereceklerini belirterek sağ kalanlarımızı bir yerde topladılar.’’ Kırım göçmeni Duyma zorluğu dışında Gazi Yakup Satar’ın önemli bir sağlık sorunu da bulunmuyor. Vatanın kurtulmasından sonra, Yakup Satar Eskişehir’de fırıncılık, bakkallık yaparak hayatını kazanmış. Kendisi gibi Kırım göçmeni olan Huriye Hanım 110 yaşında olmasına ve 3 kez prostat ameliyatı geçirmesine karşın böbrek rahatsızlığından başka bir şikâyeti olmadığını anlatan Veysel Turan, Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’nca verilen altın madalyayı gözü gibi saklıyor. ‘Gücüm kuvvetim yerinde olsa, bugün de düşmana karşı savaşırım’ SABİT HORASAN KONYA 110 yaşındaki İstiklal Savaşı gazisi Veysel Turan, ‘‘Yeterli güç ve kuvvete sahip olsam, bugün de düşmana karşı, aynı kararlılıkla yurdu savunurum’’ diyor.. O, arabasıyla yiyecek taşıdı cephedeki askerlere... Geceleri şehitleri toprağa verdi... İnönü’de, Dumlupınar’da, Haymana’da, Polatlı’da çatışmaya girdi kendi tabiriyle ‘‘gâvur askerleri’’yle... Atatürk’ü gördü. Onun çakmak gözlerinin verdiği güçle hep birlikte söz verdiler: ‘‘Yunan’ı Ege Denizi’ne dökeceğiz..’’ Veysel Turan, 1316 yılında Konya’nın Sarayönü ilçesinde dünyaya geldi. Bir çiftçi ailenin büyük oğlu olan Veysel Turan, askerliğini bitirip köyüne döndükten sonra çiftçilikle uğraşmaya başladı. Arabasıyla tarlaya gitmek için ilçeden geçerken, ‘‘Seferberlik ilan edildi. Eli silah tutan herkes askerlik şubesine başvursun’’ çağrısıyla kendisini şubenin önünde buldu. Baba ocağına dönüp veda ettikten sonra at arabasıyla önce Akşehir’in, oradan da Ankara’nın yolunu tuttu. O, vatan borcu için ikinci kez cephedeydi artık... Veysel Turan, önce at arabasıyla yiyecek taşıdı cephedeki Mehmetçiklere. İnönü cephesinde savaştı. Aradan geçen yıllara rağmen sanki o günleri yaşıyormuşçasına, heyecanla anlatıyor Turan: ‘‘Yunan, sağ cenahtan öyle bir geldi ki neye uğradığımızı şaşırdık. Ellerindeki silahlar çok iyi. Bizde bir şey yok. Sol yana doğru çekildik. Ama çok zayiat verdik. Bu çekilme Haymana’ya kadar sürdü. Haymayapacağız, çekilecek miyiz, yoksa düşmanı denize dökecek miyiz’ dedi. Bu sözler bizi cesaretlendirdi. Hep birlikte ‘Yunan’ı denize dökeceğiz’ diye bağırdık.’’ Gazi’nin konuşmasından aldıkları cesaretle Haymana’da yeniden toparlanarak harekete geçtiklerini anlatırken, yorgun vücudu dimdik oluyor, gözleri ışıldıyor Veysel Turan’ın... Heyecanla anlatmaya devam ediyor: bizim daha ileriye gitmemizi engellemeye çalıştılar. Bu engelleme olmasaydı, Yunan’ı değil Ege denizine dökmek, Yunanistan’a kadar kovalardık.’’ Milli Mücadele’nin tarihinin yazıldığı o günleri anlatırken sesi titreyen Veysel Turan, ‘‘Ülkemiz, o günlerde büyük badireler atlattı. Milletimize Allah bir daha o günleri yaşatma nasip etmesin. Ancak gücüm kuvvetim yerinde olsa, bugün de düşmana karşı yine aynı şekilde yurdumuzu savunurum’’ diye tamamladı sözlerini. Turan ailesinin 2’si erkek, 5’i kız toplam 7 çocuğundan biri olan ve savaştan sonra yaşamını çiftçilik yaparak sürdüren Veysel Turan, halen Konya’nın merkez Selçuklu ilçesi Aydınlıkevler Mahallesi’nde en küçük kızının evinde yaşıyor. 110 yaşında olmasına ve 3 kez prostat ameliyatı geçirmesine karşın böbrek rahatsızlığından başka bir şikâyeti olmadığını anlatan Veysel Turan, Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’nca verilen altın madalyayı gözü gibi saklıyor. 3 ayda bir aldığı gazi maaşıyla geçimini sağlamaya çalışan Turan, yine de ‘‘Allah millete de devlete de zeval vermesin’’ diyor. T uran ailesinin 2’si erkek, 5’i kız toplam 7 çocuğundan biri olan ve savaştan sonra yaşamını çiftçilik yaparak sürdüren ve 3 ayda bir aldığı gazi maaşıyla geçimini sağlamaya çalışan Veysel Turan, yine de ‘‘Allah millete de devlete de zeval vermesin’’ diyor. na’da toplandık. Asker bitkin.. Aç, bit kavramış.. Sesler çıkıyordu kalabalıktan, ‘çekilelim’ diye. Öyle ki, şehit askerleri gece toprağa veriyorduk, askerin morali daha da bozulmasın diye. Hatta, akşam gömdüğümüz cesetleri geceleri köpekler çıkartıyordu. Derken, Mustafa Kemal Paşa geldi. Dikildi karşımıza; ‘Biliyorum güç durumdasınız ama bırakıp gitmek olmaz, Türk’e yakışmaz’ gibi askeri coşturacak konuşmalar yaptı. Onun, çakmak çakmak gözlerinin verdiği güçle yeniden toparlandık. ‘Ne ‘‘Polatlı yakınlarında Türk askeri çok büyük kayıp verdi ancak düşmanın Ankara’ya doğru ilerlemesine izin vermedik. Savaşta defnettiğim askerler arasında çok samimi arkadaşlarım da vardı. Eline erzak ulaşmayan ve yiyecekiçecek sıkıntısı çekmeye başlayan Yunan askeri, dağılarak batıya doğru kaçmaya başladı. Bana da bir at verildi ve süvari birliğinde görevlendirildim. Kaçan Yunan askerini, günlerce İzmir’e doğru kovalamaya başladık. Ancak İngiliz askerleri Kütahya’da önümüzü keserek ile evlenmiş. Beşi kız olmak üzere tam altı çocuğu olmuş. Eşini ise uzun yıllar önce kaybetmiş. Gazi Yakup Satar, beş yaşında, yakınları ve yaralı babası ile birlikte Batum’dan bir gemi ile Trabzon’a gelmiş. Oradan da atlı arabalarla günler süren bir yolculuktan sonra Eskişehir’e ulaşmış. Eskişehir’de ilk mektepte okumuş. Fırınlarda çalışmış. Osmanlı ordusuna katılmış 22 yaşına geldiğinde ise Osmanlı ordusuna asker olmuş. Çanakkale Savaşı devam ederken İstanbul’da Alman askerleri onlara eğitim vermiş... Kendisi Osman Nuri Tatar Yüzbaşı’nın bölüğünde görevliymiş. Kendisiyle birlikte 200’e yakın Bu ülke kolay alınmadı Bir gemi ile Basra’dan tam 22 günde İstanbul’a geldiklerinde kentin işgal edilmiş olduğunu görmekle şok yaşadıklarını belirterek anılarını şöyle anlatıyor: İstanbul sokaklarında yabancı askerler ‘‘22 günlük yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul’a ayak bastığımızda sevinmiştik. Ama gemide hiçbir İngiliz bize İstanbul’un işgal edildiğini söylememişti. Tam anlamıyla şok yaşadık. İstanbul sokaklarında yabancı askerleri görmek, bizim moralimizi iyice bozdu. İngilizler bize askerliğimizin bittiğini söylediler. Ben Eskişehir’e gelmek için trenle yola çıktım. Bilecik’e geldiğimizde aktarma oldu. Bilecik’te Mustafa Kemal Paşa’nın ordu kurduğunu ve vatanı kurtarmak için harekete geçtiğini duydum. Tekrar asker olmaya karar verdim. Vatan işgal altındayken, askerliği bırakmak olmazdı.’’ Satar, Çukurhisar köyüne Bilecik’ten aktarmalı olarak bindiği trenle gelince, başka bir trene gençlerin marşlar söyleyerek bindiğini görmüş. O gençlerin Mustafa Kemal’ın ordusuna katılan Türk gençleri olduğunu görünce, sevinmiş ve hemen Mustafa Kemal’in ordusuna orada katılmış. Evini görmeden tekrar cepheye, Sakarya’ya gimiş... Yokluk içinde Kurtuluş Savaşı’nı kazandıklarını belirten Satar’ın yanından ayrılırken titreyen dudaklarından şu mesaj dökülüyor: ‘‘ Bugün yine Batılılar bastırıyor. Haberleri yakından izliyorum. Ermeniler yine sahnedeler. Bu ülke kolay alınmadı. Herkes canını ortaya koyarak, vatanımızı geri aldık. En başta İngilizler olmak üzere Batılılara ve Ermenilere karşı dikkatli olalım.’’