Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 Mustafa Kemal Atatürk’ü üzen yazılar Meriç VELİDEDEOĞLU Gerek Milli Mücadele sırasında gerek Kurtuluş Savaşı süresince ulusal hareketi onaylamayan ve ona saldıran kimi gazetelerden Atatürk Söylev’de (Nutuk) söz eder; İkdam, Neologos, Ferda, Toksöz bunlar arasındadır. Ne var ki bu gazetelerde yazılanlar, Cumhuriyet’in ilanının hemen ardından İstanbul basınında yer alan yazılar denli bir üzüntü vermemişlerdir Atatürk’e. İstanbul’da yayımlanan Vatan, Tanin, Tevhidi Efkâr, Son Telgraf ve Adana’da Abdülkadir Kemali’nin çıkardığı Toksöz gazeteleri Cumhuriyet’in ilanını tüm yurtta duyuran top atışlarının henüz dumanı tüterken topluca saldırıya geçerler. 30 Ekim sabahı bu gazeteler, Cumhuriyet’in ilanına karşı duydukları öfkeyi koro halinde seslendirirler. Atatürk Söylev’de bu gazetelerden yapılan alıntılara genişçe yer verir. Kuşkusuz bunlara Atatürk’ün verdiği yanıtlar da Söylev’de yer alır. ‘‘Cumhuriyet’in kuruluşunda ön ayak olanları’’ tüm güçleriyle yeren bu gazeteler, ‘‘Yaşasın Cumhuriyet’’ başlığı altında bile ‘‘Cumhuriyet’in yadsınacak bir biçimde kurulup halka duyurulduğunu’’ dile getirirler. Cumhuriyet’i kuranlara eleştiri Yapılan, yani Cumhuriyet’in ilanı: ‘‘Uygarlık dünyasını anlamış, okumuş, irdelemiş, devlet yönetiminde yeterlik kazanmış kafalardan çıkacak bir iş değildir’’ diyerek, Cumhuriyet’i önerenler ve kabul edenler ağır biçimde eleştirilir. Cumhuriyet’in ilanını Meclis’in alkışlarla coşku ile kabul etmesi de yerilip: ‘‘Cumhuriyet alkış ile dua ile şenlik ve donanma yapmakla yaşamaz’’ denilerek ardından: ‘‘Cumhuriyet bir büyü değildir. Millet Meclisi’nde bir büyü yapıldı; bundan sonra her iş kendiliğinden düzelecek, her derdin çaresi kendiliğinden bulunacak değildir’’ diyerek de daha ilk adımda Cumhuriyet yönetimi küçümsenip kuşku yaratılmaya çalışılır. Atatürk’ün soruları ‘‘Ben Cumhuriyetçiyim’’ diyenlerin, Cumhuriyet’in kurulduğu gün: ‘‘Cumhuriyet sözcüğüne put gibi tapmam’’ demelerinin anlamını, amacını Atatürk Söylev’de sorar ve yanıt ister. Daha ilk ağızda: ‘‘Cumhuriyet bize, yönetim biçiminin değişmesiyle birlikte kafa değişikliği de getiriyor mu? Bakanlar Kurulu’na girecek kişilere birer devlet adamı kafası armağan ediyor mu?’’ sözleriyle, Cumhuriyet’in önemini azaltmaya kalkışmak ‘‘Cumhuriyetçiyim diyenlerden beklenebilir miydi?’’ diye de sorar Atakilmeyeceği’’ vurgulanıp ‘‘Halife’nin bütün Müslümanlarca sevgi gördüğü (...) kendisini görmeye kurullar geldiği’’ dolayısıyla halifeliğin kolay kolay sarsılır bir onur olmadığı anlatılmaya çalışılır. Ertesi gün 10 Kasım’da Tanin gazetesinde Lütfi Fikri imzasıyla Halife’ye açık bir mektup yayımlanır. Söylev’de belirtildiğine göre Lütfi Fikri bu mektubunda: ‘‘Şaşarak ve üzülerek görülüyor ki, bugün şu hazineye (halifeliğe) saldırmak isteyenler dışardan kimseler (...) değildir; biz, Türkler...’’ dedikten sonra halifeliğin kaldırılmasının: ‘‘Türklük için kendini öldürmektir!’’ değerlendirmesini yapar. 11 Kasım günü de yine Tanin’de, bu açık mektubu destekleyen Hüseyin Cahit’in baş yazısı yayımlanır; Hüseyin Cahit makalesinde: ‘‘Halifelik bizden giderse, beşon milyonluk Türkiye Devleti’nin Müslümanlık dünyası içinde hiç önemi kamayacağını, Avrupa siyasası karşısında da küçük ve değersiz bir hükümet durumuna düşeceğimizi’’ hayıflanarak (!) belirtir. Saldırıların amacı Atatürk, Cumhuriyet’in ilanının üzerinden henüz daha on gün geçmişken Rauf Bey’inkiler de içinde olmak üzere yapılan bu karşı koyuşların ve saldırıların anlamını ve amacını şöyle açıklar: ‘‘Temel hedef ulusal egemenliktir; Türk ulusu, ulusal egemenliğini elde ettiğine göre Cumhuriyet’in ilanı gereksizdir, yanlıştır. Türkiye için en doğru yönetim, ulusal egemenlik ilkesinden ayrılmaksızın, Cumhuriyet ilan etmeyip, devlet başkanlığında ‘Halife’ sanıyla Osmanoğulları soyundan birini bulunduruna ‘meşrutiyet’ yönetimidir.’’ Aynı oyun sürüyor Ayrıca bunun kendilerinin ‘‘Cumhuriyetçi’’ olduğunu ilan eden kişilerce yazılıp istenmesi karşısında Atatürk’ün: ‘‘Gelecek kuşakların, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanı günü ona hiç acımadan saldıranların başında, ‘Cumhuriyetçiyim’ diyenlerin yer aldığını gördükleri zaman şaşacaklarını hiç sanmayınız!’’ vurgulaması, tam 80 yıl sonra da geçerli olup, bugün de Atatürkçülüğe karşı çıkanların bir yolunu bulup ‘‘Atatürkçü’’ olduklarını ileri sürmeleri, ne yazık ki aynı oyunun sürdüğünü göstermektedir. Cumhuriyet’in ilanından bir gün sonra Atatürk’ü bu denli üzen İstanbul basını, Cumhuriyet’in ilanından 80 yıl sonra onu memnun edecek bir tutum içinde midir? Ne yazık ki bu soruya yanıt: ‘‘Bin kez hayır!’’ C 82. YIL ÖZEL EKİ 29 EKİM 2005 CUMARTESİ 20 Aralık 1919 Sivas Kongresi’ne seçilen heyetle Atatürk Kayseri’de. türk. Yine bu gazetelerde yer alan: ‘‘Cumhuriyet, olayların zorlaması üzerine Türk ulusunun çaresizlikten kaçıp sığındığı bir saçak altı mı olacak?’’ ya da ‘‘Beyler, devletin adını taktınız, işleri de düzeltebilecek misiniz?’’ gibi ‘‘Kaygı ve umutsuzluk veren sözler yaymanın zamanı mıydı?’’ biçimindeki sorularla da üzüntüsünü dile getirir Atatürk. ‘‘Balonu uçurdular; ama görünüşe bakılırsa ipin ucunu kaçırıyorlar’’ diye sevinmenin pek yersiz olduğuna da işaret eder Atatürk. Bir başka gazetede de Atatürk’ün Cumhuriyet’in ilanına ön ayak olması yerine, Amerika’nın bağımsızlığını sağlayan George Washington’un yaptığını yapması, onun gibi çiftliğine çekilip, altı yıl beklemesi ve bu ara anayasa düzenlenerek ardından başkanlığın ona verilmesi gerektiğinden söz edilir. Rauf Bey’in yeğ gördüğü hükümet biçimi: Çoğunlukla Vatan, Tevhid ve Tanin gazetelerinin başyazarları Ahmet Emin (Yalman), Velit Ebuzziya, Hüseyin Cahit’in (Yalçın) yaptıkları bu gibi eleştirilere Atatürk Söylev’de şöyle bir yanıt verir: ‘‘Eğer bu yazarlar, Cumhuriyet’in ilanı günü yaygaralı saldırılara başlamayıp, önce Cumhuriyet ilanını iyi gözle görseler, içtenlikle karşılasalardı, kamuoyunu kuşkuya ve düzensizliğe sürükleyecek yerde Cumhuriyet’in ilanının yerinde olduğunu kamuoyuna aşılayacak yazılar yazsa‘‘Ulusal egemenliği sınırsız ve koşulsuz olarak yürüten Büyük Millet Meclisi hükümetidir.’’ Yine Rauf Bey’e göre: ‘‘Ad değişikliği amacı ve ereği değiştirmeyeceği’’ gibi ‘‘üst tabakada biçim değiştirmekle’’ yani cumhurbaşkanı seçmekle kısacası Cumhuriyet ilan etmekle: ‘‘gerçek gereksemelerin karşılanmış olacağını sanmak çok büyük bir yanılgı’’dır. Rauf Bey’in devamla: ‘‘... Cumhuriyet’in bir günde kararlaştırılıp ilan edilmesi halkta, ‘sorunsuz kişilerce düzenlenen bir yönetim biçiminin’ bir olupbittiye getirildiği kaygısını uyandırdı’’ demesini, Atatürk Söylev’de şöyle açıklığa kavuşturur: ‘‘Söz konusu ettiği sorumsuz kişi, eğer Meclis kamuoyunu Cumhuriyet ilanına yönelten ve Meclis’e bu konuda öneride bulunan kişi ise, o, ben idim. (...) Benim girişimlerimi ve yaptığım işleri halkta kaygı uyandırıcı nitelikte saymak (...) halka bu kaygıları dışardan aşılamaya kalkışmaktır.’’ Atatürk sözünün sonlarına doğru ‘‘Rauf Bey’in kendisini en iyi tanıyan kişi olduğu’’ ama bunları söylemesiyle bu yargısının değiştiğini üzüntüyle dile getirir. Halifelik sorusu Mütarekeden arta kalan bu basının üçüncü atılımı da Cumhuriyet’in ilanının hemen ardından ‘‘Halifeye bir rol yaptırmak isteğine kapılmasıdır’’ ki bunu: ‘‘Cumhuriyet ilanı yeniden bir halifelik sorunu ortaya çıkarmıştır’’ görüşüyle ortaya koyarlar. Bu gazetelerde örneğin 9 Kasım 1923 tarihli Vatan gazetesinde: ‘‘Bütün Müslümanlar ‘istemeyiz, demedikçe Halife’nin görevinden çeğunu belirten’’ soruları üzerine Rauf Bey: ‘‘... sorunu Cumhuriyet sözü üzerinde durarak incelemek doğru değildir’’ asıl sorun: ‘‘ulusumuzun gönenç ve bağımsızlığını, dokunulmazlığını ve yurdumuzun bütünlüğünü sağlayan bir hükümet biçiminin en uygun biçim olacağı’’ konusudur der. Rauf Bey’in gazetecilere verdiği bu yanıt karşısında Atatürk: ‘‘Cumhuriyet, ulusun gönenç ve bağımsızlığını, yurdun bütünlüğünü sağlayan en uygun hükümet biçimi değil midir?’’ diye sorar. Söylev’le gelen yanıt lardı, ondan sonra yapacakları her türlü eleştirinin içtenliğini ileri sürmekte haklı olabilirlerdi. Ama gördüğümüz davranış böyle olmamıştır.’’ Cumhuriyet’in ilanının karşısında olan bu İstanbul basınının ikinci atılımı da, Başbakanlıktan henüz istifa ederek ayrılmış olan Rauf (Orbay) Bey ile kendi görüşleri doğrultusundaki yönlendirme sorularıyla yaptıkları ve gazetelerinde yayımladıkları röportajdır. 1 Kasım 1923 günlü Vatan gazetesinde çıkan bu söyleşiyi Atatürk daha başka bir üzüntüyle okur; çünkü bu kez Cumhuriyet’in ilanının karşısında olan, düne kadar birlikte oldukları kişidir... Ahmet Emin ve Velit Ebuzziya’nın Rauf Bey ile yaptıkları bu söyleşide, ‘‘Cumhuriyet ilanınında kamuoyunun beklenmedik bir olay karşısında bırakılmış oldu CUMHURİYET’İN DORUKLARI BİZİ ÇAĞIRIYOR! Ümmetten ulusa geçişi çağdaş değerler kümesinin bir parçası sayarak ve mazlum milletler arasında Cumhuriyet’e bayraktarlık yaparak geleceğe ilerleyen Türkiye, benzersiz örnek olmasının yarattığı ilhamla tüm dünya için bir ışıltı olarak parlamaya devam ediyor... Mustafa Kemal’in, yurttaş kimliği üzerinde yükselen, tasada ve kıvançta birleşmiş bir ulus yaratma girişimi, dönemin olağanüstü koşullarında inanılmaz bir cesaret, önsezi, sağduyu ve halka duyulan güvenin ifadesiydi. Bugün Türkiye Cumhuriyeti hassas bir iç ve dış dengenin tam ortasında kendi dünüyle yarınını yine halka beraber, kopmaz ve sarsılmaz bir bilincin eşliğinde kurmayı deniyor... Cumhuriyetçi güçlerin fedakârlık ve duygusallığı, laiklik, yurttaş kimliği ve ulusal devletin barışı büyüten dinamiğinde kendi anlam örgüsünü kuruyor... Onun için şimdi biz Cumhuriyet’in doruklarına gitmeliyiz. Onun için Cumhuriyet, şimdi cumhuriyetçi güçleri doruğuna davet ediyor! Daveti kabulümüzdür, çünkü Cumhuriyet kalbimizin canevinde kabulümüzdür! Cumhuriyet Bayramı tüm ulusumuza, tarifsiz sevinçler içinde, kutlu olsun! Prof. Dr. Muzaffer ERYILMAZ Çankaya Belediye Başkanı, İç Anadolu Belediyeler Birliği Başkanı