Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet 29 Ekim 1993 ÖZELEK1 70.YIL PEYAMI SAFA Pedagojınin en büyük ınkılaplanndan biri de, cinsi terbiyeye ait klasik anlayışımın kökünden değiştirmiş olmasıdır. "Cinsi terbiye" mefhumu bile bu inkılapla yaşıt sayılabılir. Eskiden cinsi terbiye sadece ananevi ahlakın bir dalından ıbaretti. Fakat. bilhassa harpten sonra, cinsi hayatla bütün ruhı hayatın bırbirine en çapraşık münasebet örgülenyle sımsıkı bağlı olduğu anlaşıhp da "ciıısiyet'' diye tercüme edılebılecek müstakil bir "sexologie" bilgisi ortaya çıkınca, davayı müstakil bir mevzu halinde tetkik etmenın şart olduğunu herkes anladı. Artık cinsi terbiye, sadece ahlaka ait değıl; ruhun zekaya, hassasiyete, iradeye ait bütün davraruşlanyla alakalı bir mevzuydu. Ananevi ahlak, çocuğun cinsi hayata ait bütün tecessüslenni ayıp sayıyor ve tabiatiyle onun gözü arasına simsiyah bir yalan perdesi çekiyordu. Yaşı ilerlediği halde bir lahana yaprağı içinde dünyaya geldiğjni sanan çocuklar az değildi. Bunlar, "nefsi emmare"ye ait en meşru ihtiyaçlan bıle sefıl hay"vani bir hassasiyet planına irca eden ortodoks dini telakkilenn baskısı alünda, yaşlan ilerledikçe kendilerinde uyanan cinsi hayatın utananı duyuyorlar ve cemiyetin nehiyleriyle tabii ihtiyaçlan arasındaki muvazeneyi bulamadıklan için. ya suistimalin her türlüsü içinde cinsi dalaletlere düşüyorar. yahut sinir buhranlan geçiriyorlardı. Cinsi terbiye. çocuğun tabiatla temasırun onu azmaya değil, bılakis kendıne hakim olmaya sevk ettiğini ortaya koydu. Medenı dünyanın her tarafında kız çocukla erkek çocuğun bir arada okumasından doğan mahzurlann, ayn ayn tahsıl görmelerine nispetle pek az olduğu çoktan anlaşılmışü. Cinsıyet >asağının. cınsi ve ahlaki dalaletlerin her nevıne sürükledığini kim bilmez? Menedilen şeylere karşı duyaılan ihtiras azgınlığını bir tarafa bırakınız; fakat bu yasak, en tabiı havatında bile. çocukla mürebbi arasında iki tarafın da aşamayacağı bir duvar çektiğı için, gizli ve köklü ıtivatlann her türlüsünü, her nevi terbiye müdahalesinden azade sonsuz bir hürriyet içinde inkişaf ettiriyordu. Açılmayan. cerahatlannı boşaltmayan, pansuman olmayan bir vararun sebep olduğu tehlikeli ihtilatlar gibi, cinsi tecessüslerin ve ıhtiyaçlann kapalı kalması da, mürebbinin müdahalesıni sıfıra indiriyor ve yarayı azdınyordu. Cinsi terbiyede yasağın. korkunun. yalanın yerine ahlaki bir hürriyetin geçmesi bundandır. "Ahlâki" diyorum; çünkü bu hürriyet ahlakın düşmanı değil, bekçisidir. (Cumhuriyet 9 Şubat 1940) Eğitimin iki temeli: Akıl ve bilim VECtHİ TİMUROĞLL Cumhunyet, Atatürk devnminin devİet adıdır. Atatürk devrimınin doğrultusunu bilmeden, onun özünü kavramadan, Cumhuriyet'in hiçbir kurumunu doğru algılamanın olanağı yoktur. Cumhuriyet'in tüm politikalanru kavrayabılmek için Atatürk devriminin özünü bilmek gerekir. Kuşkusuz, cumhuriyetin eğitim ve öğretim pobtikalannı kavrayabilmek için de Atatürk'ün eğitime ve öğrenme bakış açısını bilmek zorunluğu vardır. Atatürk devriminin özü. Türkiye için "çağdaşlaşmak ve cagdaş uygaıitğm üstüne çıkmak"tır. Atatürk ilkelen diye bilinen "araok"un ereği de. Türkiye" yi çağdaşlaştırmaktır. Bunlardan daha tutarlı ilkeler bulunsaydı, çağdaşlaşmaya gjden yollar olsaydı. Atatürk için bu oklann dışına çıkmak o denli zor olmazdı. Altıokun "Laiklik. ulusalcdık, cumhuriyetçüik ve devrimcilik" ışınlan, Cumhuriyet dönemınin eğitim \e öğretim politikalannı yönlendırmiştır. Cumhnuriyet, devrimi yapan ve yaşama geçiren siyasal iktidann bu ilkeleri doğrultusunda, "Laik, ulusal, demokratik ve çağdaş" bir eğitimi ve öğretımi, bir bakjma. çağdaşlaşmanın ve çağdaş uygarhğın üstüne çıkmarun tek yolu saymıştır. Cumhuriyet'in tüm politikalan. "eğhinı >e öğretinT ppbtikalanna göre düzenlenmiştir. Oyleyse, şu soruyu sormalıyız: "Cumhuriyet, böyle bir eğitimi ve öğretimi yaşama gecirmek için, hangi köklü dünya görüşünii geüştirdi?" Cumhunyet, çağdaşlaşmak ve çağdaş uygarhğın üstüne çıkabilmek için her şeyden önce "şeriat"ı, toplumsal yaşamın ve kamu yaşamının dışına çıkarmak istiyordu. Denebilir ki Osmanlı, Tanzimat atılımmı yapmasına karşın, 619 yıllık yaşamında, her zaman "şeriat"a bağh kalmıştır. Bir başka deyişle, Osmanlı devleti, her zaman "Müslünıan bir devlet" olmuştur. tslamhk ise gerçek bir >asa dinidir. Oysa. başka dinler, birer yasa dini olmayıp birer yaşam biçimine eğıhmlidirler. SnouckHurgronje, L'Islam (Der Islam) adlı yapıtında. bu konuyu enine boyuna işler (1925 Berlin. s. 682; 1930 Paris. s. 647). "Şaria", dinsel yasa anlamındadır. tslamhğın "Kenditiğinden özu"nü ifade eder. gerçi. şenatı tümüyle uygulayan herhangi bir îslam devleti olmamıştır. ama toplumsal yaşama yansıülan devlet anlayışı ve yönetimi. "şaria"ya uygun ımgesini yaratmıştır. Kamu vicdanı, halifenin buynığunu, her zaman "zülu"nah"ın (Tann'nın gölgesı) buyruğu gibi algılamıştu". Yöneticiler, bu silahı her zaman kullanmışlardır. Işte Atatürk, yurt yönetimınde, halkjn mutluluğu için dinden kurtulmanın gereğme inanıyordu. Bu. şeriatsız deviet anlamını ifade eder. Şeriatın. kamu hukukunun ve özel hukukun dışında bırakılması, Ziya Gökalp'ın ortaya atüğı bir ilkedir. Gökalp, Meşihat adlı şiirinde, llmi Darülfiinuna bırak, hukuku devlete, Çahş yalntz yaymaya dindariığı. diyerek, Şeyhülislamlığı ve dinsel kurumlan, devlet yönetımınden uzaklaştırmayı ileri sürdü. Osmanlı aydınlan, çok daha önceleri, "milliyetçilik ve refonncııluk" kavramlan üzennde durmuşlardı. ama bunlan yaşama geçirecek dönüşümleri sağlayamamışlardı. Atatürk çağdaşlaşmak için gereken bütün dönüşümlen yaşama geçirdi. Bunu sağlayabilmek için art arda ödünsüz kararlar almıştır. Daha 1921'de Anayasa'ya "Egemenlik bağsız, koşulsuz müknndir" maddesini koydu. Bu madde. laikJeşmenın ılk öğesi, temel ilkesidir. Osmanlı'da egemenlik "Allah"ındır. Halife, Tann adma bu hakkı kullanır. Egemenlık. halifenin ehnden alınıp ulusa verilince, "şaria"dan kurtulmuş bir toplum yaşamı sağlamak olanağı elde edilmiştir . Bu ilke. 1 Kasım 1922'de. Saltanaün kaldınlması yasasının çıkmasına yolaçtı. 3 Mart 1924'te, halifebğın kaldınlmasını sağlayan yasa yürürlüğe girdi. 8 Nisan 1924'te, Şeriat Mahkemeleri kaldınldı. Bütün bunlar, hukukun bütün dallannın dinsel etkilerden annmasına yol açtı. Bun Cinsi Terbiye Enstitükri ülke kalkuunasmın temel eğitim kunımlanndan biriydi. Ve fakat kapatıldılar... 1950'den sonra ise kırsal kesimde açılan Kuran kurslan ülkeyi sardı. geçiş ertelenemezdi. 1 Kasım 1928'de, 1353 sayılı yasa ile "Latin abecesinin kabulü" sağlandı. Atatürk, bu durumu. "Bflgisizlik dönemini, olanaklann eherdiği ölçüde az zahmede aşabibnesi için milletin kendi diünde meramuıı anlâtabileceği bir araca gereksinimi >ardır. Bu da Latin abecesidir" diye açıklıyordu. Eğitim ve öğretım politikalanmn hangi esasa oturtulacağının bir göstergesı de Atatürk'ün 1924"te. Samsun Ticaret Lisesi'nde verdiği söylevdir. İslam mancında, dünya yaşamının ereğı "ahiret \aşamı"dır. Ahiretı kazanmak için "mürşid"e gereksinim vardır. Miirşid. tekke şeyhıdir, bir velıdir, bir deniştır. Atatürk, çağdaş >aşamın "mürşid"ıni, Samsun'da bütün Türkiye halkına bildiriyordu: "Hayatta en hakiki tnürşit ilimdir." Bütün bunlar, çağdaş eğitim ve öğretim politikalannı yaşama geçirmek için gerekli altyapıyı hazırlamıştı: "Ulusal, demokratik. laik ve çağdaş bir toplum için eğitim." Bu eğitim ve öğretim politikasının ikı temel öğesi vardı: Akıl ve bilim. Bu temel düşünüş biçimi, Cumhuriyet okullannın yönünü belirlemiştir. Cumhunyet'ın eğitim ve öğretim kurumlan. müfredatlannı aklın egemen olduğu bir dünya görüşüyle yönlendirmişler ve çağdaşlaşmak için bilimsel düşünüşü geliştirmişlerdir. Bilimsel düşünüşü geliştirmenin felsefesi de '"pozitivizm" olarak seçılmiştir. Eğitim polıtikasında aklı öne çıkaran Cumhunyet, laiklik ilkesiyle toplumu "aydudatnuj". pozıtivist felsefeyle de bilimsel yöntemle düşündürmüştür. Ulusal kimliği de TDK. TTK ve Halkevleri ile (19231933) bilinç düzeyine çıkarmayi sağladı. Bütün bu politikalan yaşama geçirebilmek için köklü bir yasaya gerek vardı. Atatürk, 3 Mart 1924'te, halifebgı kaldınnca. arkasından "430 sayılı Tevhidi Tedrisat" yasasını çıkardı. Bu yasanın birinci maddesi. "Türkiye dahilindeki bütün eğitim ve öğretim kurumlannın Müli Eğitim Bakanlığı'na bağlandığı"nı hükme bağlıyor. Yasanın ikıncı maddesi de ""Şer'îye ve Evkaf Vekaleti veya özel vakıflar tarafuıdan yönetilen bütün medreseler ve okullar, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmıştır" diye buvnruyordu. Beşinci madde. bütün askeri okullaria sağlık okullannın müfredatlannın da Mılli Eğitim Bakanlığı'nca düzenleneceğini hükme bağlayarak. Cumhuriyet hükumetlerinin eğitim ve öğretim politikalanndan ödün vermeyeeğini göstenvor. Bütün bunlar. şimdı birer düş. Vakıflar, vakıf okullan. Kuran kurslan, imam ve hatip okullan, özel amaçh okullar. bu yasayı yürürlükten kaldırdı. Şimdı. Cumhuriyet'in eğitim kurumlanna "akıl ve pozitivizm'* gıremiyor. Şeriat. tümüyle egemendir. Isteyenler müfredat programlannı inceleyebilirler Yazın ve tarih müfredatlan bir yana. biyoloji gibı bir fen biliminde bıle "Kuran'ın ayetteri** kullanılıyor. Cumhuriyet. kendi felsefesi doğrultusunda. sanat okullan öğretmen okullan. turlü meslek okullan ve "Kö\ Enstihıler"ı açü. Demokrasiye geçiyoruz diye, bütün bunlan yıktık. Şimdi. ulusal eğitim yenne Amerikanlaştınlmış eğitim. laik eğitim yerine dinsel eğitim. çağdaş eğitim yerine ortaçağ eğitimi, demokratik eğitim yerine şeriata hoş görünen eğitim veriyoruz çocuklanmıza. Köy Ensütüleri niçin kapatıldı? Bu çok ayn bir incelemeyı gerektirir. Fernıh Doğan Atatürk Anadolu'da Atatürk altında bir doru at Bütün yurdu gezdi Ne Erzıncan'ı kaldı ne Afyon'u Dileğince bıçım verdi O kurtuluş savaşı günleri Atatürk memleketin havasında Şenliğınde öfkesınde Saymakla bıtmez emekleri Yurdun her bir taşına O hünerli elı değdi Umut verdı yüreğinden halka Hürlüğü öğretti SABAHATTTN KUDRET AKSAL lann sonucunda çok onemli ıki "myaneti vataniye" yasası çıkanldı. 15 Nisan 1923"te. 334 sayılı vasa ile "Egemenliğin Meclis eliyle kullanılacağını, bu hakkın \azgecumez. devredilmez, bölüşülmez olduğu. buna karşı çıkanlann vatan haini sayüacağı" hükme bağlandı. 25 Şubat 1925'te. 556 sayıh yasa ıle de. "Dini ya da dinsel inançjarı siyasete alet etmek, bu doğnıhuda örgütJenmek" vatana ıhanet sayıldı. Bütün bunlar "İslam birügi" düşüncesini yok ettı. Sanıldığı gibi Mehmet Akif, şapka giymemek için değil. artık. Tür kiye Cumhunyetinde "tslam birliği" düşüncesinın örgütlenemeyeceğini anladığı için Mısır'a gitti. Beİki. Abduh'un ülkesınde. Hınt modernizmini örgütlemek olanağını bulabilirdi! Atatürk. bu tutumuna sonuna deein bağlıdır. Tevfik Rüştü Aras, 193Tde Kudüs'te yapılan İslam Konferansı'na, "dbıi siyasete alet etmek ohır" gerekçesiyle katılmadı. Şeriatın kamu hukukundan böylesine uzaklaştınlmasından sonra. bu devrimlerin yaşama geçirilmesine geldi sıra. Daha 1925'te. "Ibadeti zamana uydurma" ısteği dile getirildi. 1928'de. bu doğrultuda. İstanbul Üniversıtesı İlahıyat Fakültesı bir 'reform'programı yayımladı. Bu programda eğitim ve öğretim müfredatlannın "millileştirilmesinden ve ilmileşririlmesinden" söz ediliyor, toplumsal yaşamın ''akıUa >e bühnle" yönetılmesinın zorunluğu vurgularuyordu. "Din de bir toplumsal kunınTdur Övleyse. din de. aklın ve bilimin gereklerine uymahydı. Artık, eğitimin ve öğretimin çağdaş uygarlığa göre düzenlenmesi için ortam hazırdı. "Çağdaş egitimMe Üniversiteler bilim ve teknoloji üretebilmeli GENCAY ŞAYLAN Türkiye Cumhuriyeti'nin yetmişinci kuruluş yıldönümünün kutlandığı 1993 içinde, yükseköğrenim acısından iki önemli gelişmenin ortaya çıktığı görülmektedir. Bunlardan binncisi. yükseköğrenimin özelleşmesinın ya da bir başka deyişle vakıf üniversitelerinin sayısal olarak artmasırun belli bir hıza ulaşmasıdır. Diğeri ise, genellikle ünıversite çevrelennden çok tepki alan, 420.000 gencin açıköğretim yolu ile yükseköğrenim sistemine ahnmasıdır. 1993 yılı içinde öğrenime başlayan Galatasaray ve Koç üniversıteleri, yükseköğrenim sisteminde karşılaşılan dar boğazm her kesim tarafından iyıce bilincine vanldığını göstermektedır. Aslmda yükseköğrenim sisteminde ortaya çıkan dar boğazlan sadece yükseköğrenim talebınde olan kitlenin ya da onlann aılelerinin sorunu olarak düşünmek doğru bir vaklaşım olmayacaktır. Bu sorun yaşamsal bir öneme sahip olup. büyümenin, ekonomik, kültürel ve toplumsal gelışmenin ana belirleyidlerinden biri olarak algılanmak durumundadır. Toplumun ınsan malzemesi ile ilgili sermaye oluşumu. o ülkenin ekonomik performansını ve gebşmesini belirleyen birincil parametrelerden biri ve belki de en ağırlıklı olarudır. Örneğin yirminci yüzyıl içinde. "getişmekte olan" ülkeler kategorisinden "gelişmiş" ülkeler kategorisine geçişi ya da sıçramayı başarmış iki ülke olan Güney Kore ve Taivvan'ın bu görkemü ve şaşırtıcı performanslannda. insanı sennaye için yapılan yatınmlann çok önemli olduğu ortaya çıkmış bulunmaktadır. Türkiye, sevindırici bir düşme eğiliminin ortaya çıkmasına karşın hala büyük sayılacak bir nüfus artış hızına sahıptir. Buna karşıbk tüm eğitim için yapılan kamu harcamalan. GNP'nin yüzde 3.5 ile 4'ü civannda kalmaktadır. Özel harcamalar ile bu oranm bir miktar daha yukanya çıktığına kuşku yoktur. Ancak versitelerinin ufak bir bölümü dışında kalan kesimi. olanaksızlınüfus artışı sıfıra yakın olan gelişmiş, zengjn ülkelerde eğitim klar nedeni ile üniversiteye benzer bir kurum kimliği kazanamaharcamalannıı., GNP'nin yüzde 67'si arasında gerçekleştiği göz maktadır. Bu durumda toplumun gereksinme duyduğu yüksek önüne alınınca, ortaya umutsuzluğa götürecek bir sonucun düzeyb' iş gücünü oluşturacak ve tanımı gereği seçkin obnası geçıktığı soylenebilmektedir. reken üniversitenin özelleşmesi hızlanmaktadır. Türkiye'nin gelışmesi ve içine girdiği yapısal değışim. toplumVakıf ümversıtelerinin sayılannın artması. hiç kuşkusuz insan da eğitime olan talebi çok hızb bir biçimde yükseltmektşdir ve sermayesi oluşumunda kalıte sorununu kısmen çözecektir. Anbu talep artışınm oluşturduğu en >Tiksek baskı, üniversiteye vani cak Türkiye'nin sayısal büyüklükleri ve gelişme dinamikleri yükseköğrenim sistemine binmış gorünmektedır. Ömeğın açısmdan söz konusu özelleşmenın radıkal bır çözüm getirmek196061 ders yılında Türkiye'de yüksek öğrenime kayıth öğrenci ten uzak kalacağı. en azından şimdiki göstergelere bakarak söysayısı 65.297"dir. Bu sayı 197071 ders yılı için" 159.33l'e; lemek olanaklıdır. Çünkü yükseköğrenim oldukça yüksek mali198081 ders yılı için 237. yetleri gerektiren bır iştir ve ka369'a ve 199091 ders yılı bte ıle mabyet arasında da bır için ise 705.409'a yükselmiş • Yükseköğrenim için hızla artan ve doğru orantı ibşkısi olduğu bitir. Yani. talebin baskısı ile linmektedir. yükseköğrenimdeki sayı ya çok ciddi bo>utlara ulaşan talep, ülkeyi Yükseköğrenim ıçın hızla arda bu hİ2metten yararla yöneten politik kadrolann kabusu haline tan ve çok ciddi boyutlara ulananlar, 30 yıl içinde nüfus şan talep. ülkeyi yöneten politik artış hızının çok üstünde bir gelmiş bulunmaktadır kadrolann kabusu haline gelmiş hızla artmış bulunmaktadır. bulunmaktadır. Pobtikacılann Böylesine ağır bir talep baskısının ve belki de bundan da daha bu talep karşısında hareketsiz kalması mümkün değildir. İşte ağırhklı olarak yükseköğrenim sistemıni siyasal denetim alüna Başbakan Tansu ÇiDer'in bu yıl ÖSYM'de bir yere giremeyen sokma girişimlerinin, kah'te üzerinde çok oîumsuz bir etki yap400.000'den fazla öğrenciyi açıköğretim programlanna ahnası, masımn. kaçınılmaz bir sonuç olduğu açıktır. Özelükle YÖK dükısa vadeb bir önlem olarak düşünülmelidir. Bu girişün. kamuozeni altında yükseköğrenim sisteminin niformlaştınlması. büyunda bırçok çevre tarafından eleştirilmış "ucuz çözüm'" ya da yük sıkıntılara yol açmış gözükmektedir. Saynlan halen 50'yi ge"popütist göz boyama" türünden yargılara konu olmuştur. Bu çen üniversitelenn öğretım kalitelen arasında öylesine büyük bir eleştirilenn önemli oranda haklı olduğu. bu çözümün yeterb olfark oluşmuş bulunmaktadır ki. aynı meslek unvanını alan inmadığı açıktır. Ancak bse diploması ile işgücüne katilacak insanlan eşit düzeyde mesleki formasyona sahip varsaymak olasanlara, yetersiz de olsa bir eğitim şansının tanınması. kolaylıkla naksız hale gelmiştir. yadsınacak bir iş değildir. Aynca unutulmaması gereken nokta, adı üniversite olan ve ÖSYM'den öğrenci abp öğretim yapan birİşte bu ağır sonınlar karşısmda yükseköğrenimin özelleşmesi, çok kuruluşta eğitimöğretim düzeyinin daha yüksek olkaçınılmaz bir gelişme olarak nıtelenebilmektedır. Devlet ünimadığıdır. Yirminci yüzyılın son on yıbnı yaşayan Türkiye'de yükseköğrenım sistemı üzerinde oluşan bir diğer uzlaşma farklılaşmanın gereğıdir. 1980'li yıllann YÖK ginşimi büyük sıkıntılara yol açmış. ancak bu sıkıntılar yükseköğrenim ile ilgjb yeni uzlaşımlann oluşumunu sağlamış gözükmektedir. Üniversite, seçkinlık özelliği taşıyan bir kurum olarak yükseköğrenim sisteminin tamamını değil, bir kesımini oluşturmalıdır. Bunun dışında. yükseköğrenim sistemi, mesleki bilgi ve beceri kazandırarak insanı sermayenin oluşumunu sağlamabdır. Üniversite, mesleki formasyon verme yanında. en yüksek düzeyde bibm ve teknoloıiyi üreten, üretmekle kalmayıp bunu topluma yayarak toplumun malı habne gelmesini sağlayan bir kurum olarak düşünülmelidir. Eski tartışmalar, örneğin özerklik ancak böyle bir aynm içinde anlamını bulacak gözükmektedir. Bu konuda toplumda gerıiş bir uzlaşmanın ortaya çıktığı soylenebilmektedir. Örneğin YÖK sistemi, yanı bir başka deyişle 12 EylüTün. ünıversıtelen askeri disiplin ve denetim altına alma girişimi yasal düzeyde hala sürmekle beraber. gebşmiş seçkin üniversıteler. fıili bır özerklik kullanır hale gelmiştir. Şimdi bu yapılanmanın, yani yükseköğrenımde kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak ıkili yapılanmanın. yasal düzenlemelerle kurumlaştınlması ve bu ikib yapı arasındakı ilişkilenn kurubnası gündemdedir. Yükseköğrenim sisteminin yeniden kurumlaştınlması ve özellikle ikib yapının yasal düzenlemeye tabi tutulması, hiç kolay bir iş değildır. Böyle bir girişim ciddi bir pobtik mabyeti beraberinde getirecektır. Ancak unutulmaması gereken nokta, bu ikib oluşumun yaşanan bir gerçek olduğudur. Bir başka deyişle bu oîuşum, onu kabul etsek de yadsısak da bir gerçektir. Şimdi, bu gerçek ve diğer gereksinmeler doğrultusunda yeni bir yapılanmanın ortaya çıkması. yükseköğrenim tartışmalannın odağını oluşturmaktadır ve pobtik kadrolann en az 12 Eylülcüler kadar cesaretli davranması gerekmektedir.