19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ÖZELEK1 70.YIL Prof. Dr.TOKTAMIŞ ATEŞ Cumhuriyet 29 Ekim 1993 ra girişilen tüm çabalar (ki, bunlara devrimler diyonız), bu "vatandaşnı oluşturmak içindir. Hilafetın kaldınlması, Din lşleri Bakanbğı'run ve Vakıflar Bakanbğı'mn kapatılması, Eğitimin Birliği Yasası, Belli Unvanlann Kullanılmasının Yasaklanmaa Hakkındaki Yasa, Medeni Kanun, metrik ölçü birimlerinin abnmaa. Hafta sonu tatibnin pazar günü olarak düzenlenmesini sağlayan yasa, takvimin değişimi, Türk Dil Kurumu'nun kurulması, Türk Tarih Kurumu'nun kurulması vs, vs. hep bu, "rataBdaş ohqturaıa n çabalannın parçalandır. Mustafa Kemal'in kaleme aldığı ve Afet lnan adıyla yayımlattığı "VatandaşJık BflgJsT kitabına bugün bir göz atarsak; adeta çırpınırcasına bir çabayla, bu bilincin verilmeye çauşıldığını görürüz. Ama vüzyülarca "kul" zihniyeti içinde' yaşayan insanlann bambaşka bir bilince dönüştürülmesi kolay olmamıştır. 1924 Anayasası "nins cgenıcıtUğfaaBn tartışılmaz bir belgesidir. Fakat gerek Atatürk'ün yaşadığı dönemde ve gerekse ölümünden sonra 1946'ya dek, uygulandığını söylemek pek mümkün değıldır. Gerçekten, iki kez çok partili yaşam deneyimi yapıbnış ve ne Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, ne de Serbest Fırka deneyimlerinde başan sağlamak mümkün olmuştur. 1924 Anayasası çağına göre ileri bir anayasaydı ama, çoğunluk iradesi karşısında azmlık haklanna güvence getirememişti. Zaten DP iktidanrun bu anayasaya dayanarak çoğunluk iradesiıîi "çoğunluk tahakkürmrne çevimıesı, 27 mayıs devrimini hazırlayan temel etkenlerin başında geleceKtir. Atatürk'ün ölümünden sonra Türkiye'de oldukça baskıcı bir "Miffi Şef" dönemi yaşandı. Ancak o günlerin Avrupası'na baktığımız zaman, genellikle otoriter rejimlerin egemen olduklannı görüyoruz. Ve zaten Atatürk zamanında oluşturulamayan özgürlukçü demokrasinin, 2. Dunya Savaşı koşullan altında kurulmasını beklemek de mümkün değildi. Savaş sonrasında ufaktefek sanalarla da olsa, çok partili yaşama geçıldi. Türk Devrimi toplumun en ufak hücrelerine kadar nüfıız etmişti ama, bu dönemde bebrli çevrelere şirin görünmek arzusuyla, devrimden ödün verilmeye başlandı. Demokrat Pani kuşkusuz Atatürkçü bir parti idi. Başta Celal Bayar obnak üzere, kuruculannın Atatürk'e olan bağlıbklanndan ve Türk Devrimi'ne sahip çıkma duygulanndan kuşku duymak mümkün değildi. Ama daha önceki çok partili yaşam deneyimlerinde görülen şey burada da ortaya gençlerinin odalanru süslerdi. Çok anahatlanyla vermeye çabalamamıza çıktı ve devrim karşıtı kimi güçler, Demokrat Parkarşın. oldukça uzun süren bu kuramsal açıkla ti'yi çevTelediler. Garip bir 'intikam duygusu" malanmızdan sonra Türk Devrimini tanımlar içindeki DP de bır anlamda bunlan kucakladı. sak: "Türk Devrimi. teokratik yapılı bir monarsi1961 Anayasası Türk demokrasisi için büyük den, halk egemenliğine dayanmaya çalışan laik bir bir asamadır. özgürlüklerin önündeki tüm engelcumhuriyete ve o monarşinin kullanndan, laik ler kaldınlmış ve demokrasiye büyük bir ivme kacumhuriyetin vatandaşlanna geçiş"tir. zandınlmıştır. Ancak "sosyal gelişme ekooomik tşte Türk De\Tİmi budur. "Kıydan "vatan geüsmenin önüne gecince", bu dengesizhk 12 Mart daş"a geçiştir. Alfabe, şapka, medenı kanun, di hükümet darbesini getirdi. özgürlükler budandı. ğer yasalar, zaman ölçüleri, uzunluk ölçülerinin 19701980 arası, bir yandan hızb bir dönüşüm, bir değişimi vs., vs. hep bu devrimın unsurlandır. yandan da bır sorunlar yumağıdır. Petrol şoku, Bunlar vatandaşın oluşma sürecinın parçalandır. Kıbns çıkarması, ambargo, terör vb. olaylar TürVatandaş... Bir insarun ulaşmak isteyebileceğı kiye'yi hızla 12 Eylül'e getirdi. 12 Eylül'de çok en ilen noktadır. Tanımlarsak; "Yaşadığı toplum yanbş pobtıkalar izlendi. Toplumdaki çatışmalan da yasalar önünde eşft, hak ve sorumluluklan gene engellemek umuduyla dine ve tarikaüara inanınesnel yasalaria ve eşitlik içinde belirlenen özgfir lmaz ödünler verildı. Hem de Atatürkçülük adıinsan"dır, vatandaş. Ve Türkiye Cumhuriyeti va na. Ve bunlann sonunda, hem Atatürkçülük ucuzlar ve anlam değiştirirken, hem de içinden tandaşını oluşturmuştur. Bugün 70. yıldönümünü kutladığımız Türkiye çıkılması zor sorunlann tohumlan aülmış oldu. Cumhunyeti'nin 29 Ekim 1923'te ilarundan son' Bugün. o günlerde ekilenleri biçiyonız. NADIR NADI Özlenen Ruh Egemenlik ulusundur, diyoruz. Bu söz"Haklfnlyet milletindir" biçimiyle ilk kez Birinci Büyük Millet Meclisi Başkanlık kürsünün arkasına asıldığı sırada, egemenlik henüz ulusun değildi. Düşman, yurdumuzun bağrına hançerini saplamıştı. Ülkemizin önemli bölgeleri yedi düvel tarafından işgale uğramıştı. Saraya bağlı çevrelerden "Padişahım çok yaşa" sesleri yansıyordu. Bu seslere tempo tutanlar, egemenliği kişiliğinde topladığını vehmettikleri padişahın yabancı güçler elinde bir kukla haline düşürüldüğünü halktan saklama çabası içinde idiler. "Haklmlyet mllletJndir" yazısını Millet Meclisi Başkanlık kürsüsünün arkasına astıran Mustafa Kemal. olmuşbjtmiş bir gerçeği dile getirmediğıni elbette biliyor, bir özlemin gerçekleşmesi uğruna savaşıyordu. Egemenlik ulusun olmalı idi, egemenlik ulusun olacaktı. Nasıl başarılacaktı bu iş? llkin düşmanı yenecek, yurt topraklarını yabancı çizmesi altında ezilmekten kurtaracaktık. Sonra egemenliğe sahip çıkan sanayi ve onu ayakta tutmaya yarayan kuruluşları baştan aşağı yıkacakUk. Daha sonra ulus egemenliğinin vazgeçilmez şartı olan cağdas uygarlık düzeyine doğru yola çıkacaktık. Topsuz, topraksız, dikensiz çalısız, rahat bir yol değildi bu yol. Yüzyıllar boyu ihmal edilmiş, yarı sömürge halinde inim inim inletilmiş halkı eğitmek, onu köstekleyen sosyal ve ekonomik zincirleri koparmak, ona kendı öz gücünün tadını tattırabilmek için gerekli atılımlara girişmek gerekiyordu. Beş yılda, on yılda. on beş yılda tamamlanır iş degildi bu. Türkiye'nin gerikalmışlıktan kurtulması, çağımız koşullarına ayak uydurabilmesi, ancak devrimci iikeleri benimseyen halka dönük iktidarlarla adım adım gerçekleşebilirdi. Ne yazık ki, Atatürk'ün ölümü üzerine, hele çok partili yaşama geçeli beri biz devrim yolundan saptık. Bir ara duraladık ve arkasından gerisin geriye gittikçe artan bir hızla yuvarlanmaya başladık. Atatürk'ün önderliği altında devrinin sol eğilimlileri arasında sayılan ülkemiz, bugün sağa doğru koşuşan partilerin bir yarış alanı haline gelmiştir. DP, CHP'nin sağında yer almıştı. Millet Partisi DP'nin, Adalet Partisi Millet Partisi'nin de sağına kaydı. Şimdi ise yeni kurulan Milli Nizam Partisi Genel Başkanı Şayın Erbakan, Adalet Partisi'nin sola kaydığını iddia etmekte ve boş kaldığını varsaydığı sağ kanadı işletme amacıyla ortaya atıldığını söylemektedir. Partilerimizin genel durumuna şöyle bir baktğımız zaman, bunları sağ ayakları üzerinde seksek oynayan çocuklara benzetmemezlik edemeyiz. Kimi politikacılanmız hesabına belki pek yararlı olan bu oyunun, yurt çıkarları açısından hiç de iç açıcı olmadığını görmemeye imkan var mıdır? Ve bu oyun hep "Egemenlik ulusundur" parolası üzerine döndürülmek istenmektedir. 1920 yılında Mustafa Kemal'in kutsal bir ülkü olarak dört elle sarıldığı o temiz düşünce, bugün ticaret firmalarının reklam sloganı gibi anlamını yitirmiş; halka yürekten bağlı, halkı yükseltici değil, halktan uzak, halkı kandırıcı bir niteliğe bürünür olmuştur. Buna 1946 ruhu diyenler belki haklıdırlar. Ama neden saklayalım, biz 1920 ruhunun özlemini çekivoruz 1 (Cumhuriyet 28 Ocak 1970) 26 Ağustos Gecesinde Saatlar îki Otuzdan Beş Otuza Kadar Saat: 2.30 Kocatepe yaruk ve ihtiyar bir bayırdır, ne ağaç. ne kuş sesı, ne toprak kokusu vardır. Gundüz güneşin, gece yıldızlann altında kayalardır. Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizün. daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten evımize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için kayalıklarda şayak kalpakh nöbetçi okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den dünyanın en yıldızlı karanlığını. Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırbktepesi olmasa Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek. Kuzeydoğuda Güzelimdağlan ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor. Ovada Akarçay bir pınltı halinde ve şayak kalpakh nöbetçirun hayalinde şimdi yalnız sulann yaptığı bir yolculuk var: Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak. belki küçücük bir nehirdir. Akarçay Dereboğazında değirmenleri çevirip ve kjlçıksız yılan bahklanyla Yedışehitler kayasının gölgesine girip çıkar. Ve kocaman çiçekleri eflatun kırmızı beyaz ve saplan bir, bir buçuk adam boyundaki haşhaşlann arasından akar Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından gündoğuya dönerek ve Konya tren hattma rastlayıp yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider. Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynaklan ve yollan düşman elinde kalan bütün nehirleri. Kirn bilir onlar ne kadar büyiik. ne kadar uzundular? Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken Manisa'da geçerdi Gediz'in sulannı başı dönerek. Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltıb, öyle ferahtılar ki şayak kalpakİı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inamyordu ve gülen bıyıklanyla duruyordu ki rnavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu Paşalar: " Ü ç " , dediler. Sanşın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar Ince. uzun bacaklan üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepeden Afyon ovasına atlıyacaktı. NÂZIMHtKMET öğrencflerim zaman zaman sorarlar. "Hocam" derler. "fes yerine şapka giyflmesi devrim midir?" "Yazuuıı degiştirilerek Arap alfabesi yerine Latin esasına dayanan Türk alfabesinin alınması nedeo devrim sayüsın?" Devrimi elde silah, devleti ele geçırmek olarak tanımlarsak, bunlann hiçbiri devrim değüdir. Hatta devrimi doğru tanimlaHıgiTni7 zaman bile, bunlan devrim tanımı çerçevesine sokmakta zorlanınz. Tüm bu hususlan açıklayabilmek için öncelikle devnmi doğnı bir biçimde tanımlamak, aniından da Türk Devrimi'nin özelükleri üzerinde durmak gerekir. Ancak ondan sonra Türk Devrimi'nin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin yetmiş yılük maceraşı anlaşılabibr. Devrim, bir toplumda ekonomik ve siyasal yararlanma olanaklannın, toplumun geniş kesimleri yaranna hızla değişimidir. Siyasal alandaki değişım derken kastettiğimiz, "siyasal katüırodaki" artış, ekonomik alandaki değişım derken kastettiğimiz, "geür paylaşnnınuı" geniş kitleler yaranna değişimi ve toplumdaki "ekonomik nrsat eşrtiigJnuı" yaygınlaşmasıdır. Toplumdaki hızb değişım, eğer geniş kitlelerin yaranna değil, zaranna olursa; buna "karşı devrim", ya da "reaksiyoner devrim" denr. örneğin bir rejim degisiktiği sonucunda özgürlükkr ksrtianabiHr, siyasal kanlan zora sokulabiür, ekooomik alanda getir dağılunı bozulabttir, gene ekooomik alanda fırsat eşitiiğini ortadan kaldıncı önlemler ahnabilir, vs., vs. Her devrim iMflaDe, yani kanta obnaz. Şimdikrde "hidayete erdiği" için filozoflaşan eski bir soku yazar, bir zamanlar "Biftek ve devrim kansız ounaz" diye atıp tutardı ama, sız bakmayın. Kansız devrimler de vardır. Kanü olan şey "üıtilaldir" ve bu kavram genelükle devrim kavramıyla kanştınür. İhtilal, ya da ayaklanma, bir grubun devleti ele geçırmek için isyan etmesıdir. Bu grup askeri bir cunta olabiür, bir kent halkı olabiür, bir sınıf olabiür. etnik bir grup olabiür, bir bölge halkı olabiür, dinsel bir grup olabiür vs., vs.. Ama başanü olan her ihtilal gırişimi devrime yol açmaz. Kimi zaman karşı devrim ortaya çıkabilir. kimi zaman da sadece bir "hükümet darbesi" gerçekleşir. Hükümet darbesi, toplumdaki ekonomik ve siyasal yapıya hiç dokunulmadan, yönetimin farkb bir grubun ebne geçmesidir. örneğin bir cunta yönetimi, temel ilişkilere dokunmadan iktidan ele gecınrse, bir hükümet darbesi sözkonusudur. Devrimlerin ardında genelükle yeni oluşan, ya da yeniden güçlenerek tarih sahnesine çıkan sımflar vardır. Yani devrimleri genellıkle sınıflar yapar. Yeni bir sınıf, yeni taleplerin ortaya çıkması demektir. Yeni taleplerin ortaya çıkması ise eski düzenin bozulması ve yeniden biçımlenmesi demektir. Eğer eski düzen bu yeni talepleri karşılayabiürse. ya da karşılama esnekbğini gösterebüirse; herhangi bir patlama gerekmeksizin, yeni bir düzen oluşur. Eğer bu oluşum kısa bir sürede gerçekleşirse. bir devrim olmuş olur. Ama çoğu kez, eski düzen yeni talepleri yanıtlayamaz. O zaman ihülaller. ayaklanmalar, zorlamalar başlar. Bastınlması güç patlamalar ortaya çıkar. Bu süreç, ihtilal sürecidir Türk pevrimi'ni bu tanımlamalar çerçevesinde değerlendirmek mümkün değüdir. Zaten Türkiye'de Batı'da örneklerini gördüğümüz türden bir sınıf yapısı da olmamıştır. Ve bu nedenle Türk Devrimi kendine özgü bir devrim türiidür ve kendi türünün ilk örneğidir. Yetmiş yılda devrimler Gerçekten Türk Devrimi denildiği zaman anlaşılması gereken şey; toplumdaki tüm ulusal güçlerin biraraya gelerek yaptıklan bir antiemrjeryalist savaş ve bu savaş kazanıldıktan sonra, yukandan aşağı devrimlerle, modern bir devletin oluştunılmasıdır. Türk Devrimfndeki temel çehşki, 19. yüzyıl sonrasında Batı'da >aygın bir biçimde gördüğümüz emeksermaye çelişkısi değil; ulusal güçler emperyalizm çelişkisidir. Ve bu niteliğıyle Türk Devrimi modeli, Milb' Demokratik Devrim modebnin de öncüsüdür. Zaten Türk Devrimi'nin başka türlü olması da mümkün değıldı. Zira biraz yukanda da vurgulamış olduğumuz üzere: o gunlerin Türk toplumunda, Batıh anlamıyla sınıılaroluşmamıştı Aynı olguya, özelükle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra bağımsızbk mücadelesi veren eski sömürgelerde rastlanacaktır. Ve nasıl Che Guevara'nın resimleri bir zamanlar bizım gençlerimizin odalanru süslerse. Mustafa Kemal'in resimlen de, bu ülkelerin Mustafa Kemal'in egemenlik anlayışı ve demokrasi Dr. ALEV COŞKUN Egemenlik devlet kudretinin bir nitebğidir. Iç hukukta en üstün siyasal kudreti, uluslararası hukukta ise, bağımsız bir gücü belirtir. Ortacağda devletin varbğı mutlak kralbkta görülmüştür. Devlet ile kralbk a>Tıi kişibkte birleşmişti. Egemenlik. tek. asli, bölünmez hukuki bir kudret olan krala aitti. Fransız thtikb ve özelükle J.J. Rousseau'nun etkisiyle, bu mutlak egemenük görüşü yerini 'milü egemenük' görüşüne bırakmıştır. Fransız Ihtilali ile egemenüğın kaynağı gökten yere indiriüniştir; ilahi obnaktan çıkanlmış, insana ve akla ait bir kavrama dönüşmüştür. Mutlak iktidann, mutlak siyasal gücün kraldan millete intikaüyle 'milü egemenük' teorisi ortaya çıkmıştır. Eski Türklerde egemenüğin kökeni tanndan gebnektedir. Hunlar, kendi imparatoruna 'tannnın oğlu' derlerdi. Kutsal egemenlik hakkına sahip olup, mutlak ve sınırsız yetkilerle donatılmışlardı. Osmanblar egemenüğin bir soyda, hükümdar ailesinin bir uzvunda toplanmasuıı, tannnın emri ile gerçekleştirildiği ınananda idiler. Bu durum, haüfeliğin kabulü üe değişmiştir. Eskiden han, hakan, hünkar, sultan, padişah gibi anılan Osmanblar, Hilafetin elde edibnesiy le, Yavuz Sultan Selim'den itibaren (1517) Peygamber'in yer yüzündekı vekiü, tüm Müslümanlann nıhani reisi olan bir kişiliğe dönüşmüştür. Gerek kişiüği, gerek taç ve tahü, her türlü tecavüzden uzak tutulan padişah, yetkilerinin gerçek sahibi ve onlann esas kaynağı olarak karşılanan AUah'a karşı sorumlu bulunmaktaydı. Devlet, teokratik bir nitelik taşımaktadır. mektedir. 2122 Haziran 1919"da ünlü Amasya Tamimi'nde 'Milletin istiklaüni yine milletin azim ve karan kurtaracakör" diyordu. Bu tamım. Istanbul hükümetme ve padişaha bir başkaldındır. Milb egemenük ilkesınin ilk kez ortaya atıldığının vesikasıdır. 'Milli egemenlik ilkesi. Erzurum ve Sıvas kongrelerinin kararlannda etkib oldu. Bu iki kongre "Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait" olduğu kurabnın temel taşlanm oluşturmuştur. Erzurum Kongresi'nde. Misakı Milb'nin (miüi hudutlar) ilk tohumlan aülmıştır. tşte Erzurum Kongresi'nde kabul edilen önemü ilkeler• Milli hudutlar içerisinde vatan bir bütflndür. Onun kısunlan bir Turhan Selçuk birindeo a\rılamaz. ' • Milli bir hükümet kurulacakür. • Kuvav i Milliye'yi amil ve milli iradeyi (egemenliği) hakim kılmak esastır. Sıvas Kongresı tüm bu kavramlan onaylayan çok önemli bir kongredir. Artık seçılmiş bir temsil heyeti de vardır. Ingiliz Amirab Roberck'in Sıvas Kongresi'nden hemen sonra Londra'da Başbakan Lord Gurzon'a gönde rdiği rapor "milb egemenbk' kavramı açısından çok ilgınçtir. Amıra] Roberck raporunda, Anadolu'da gehşmeye başlavan milb hareketin. millete dayanmış olmasını, miÜi egemenliğine ve ileride bağımsız bir Cumhuriyet'e yönelmış olduğunu acıklamıştır. Şöyle diyor, İngıbz Amiral: "Alrnan bütün haberiere göre, milli hareket, Anadolu'da müstakil bir cumhuriyete doğru gelişmektedir... (İstanbul'daki) hükiunetin emri artık \apılmamaktadır." 23 Ekim 1920'de Ankara'da Buyük Millet Meclisi açıldı. Meclis yasama ve yürütme yetkilerinı kendisinde topladı. Böylece adı açıklanmayan fakat "bicimi bakunından ulusal egemenliğe dayanan Cumhuriyet niteliği taşıyan yeni bir devlet kurulmuş ohıyordu". Atatürk bu durumu Nutuk'da da belirtmiştir: "F.fendiler. bu esaslara dayalı olan bir hükümetin anlamı açıktır. Böyle bir hükümet, milli egemenlik esasana dayalı halk hükümetidir, Cumhuriyet'tir."' Ulusal Kurtuluş Savaşı zaferle sona erince. Atatürk artık Cumhuriyet'i ilan edebıbrdi. 29 Ekim 1923'te, akşam saat 18.45'te Büyük Millet Mecbsi oturumu açıldı. Anayasa değişikbğine dair Anayasa Komisyonu Başkanı Yunus Nadi Bey açıklamalarda bulundu. Sonunda Mecbs "Türkiye de>lennin hükümet şekünin Cumhuriyet" obnasma karar verdi. Saltanat ve haüfeük kaldınlmıştı. Cumhuriyetin kurulmasına kadar geçen süre içindeki aşamalan Atatürk bir konuşmasında şöyle özetler: "Devlet idaresini, Cumhuriyetten bahsetmeksizin, milü egemenlik esaslan içerisinde, her an Cumhuriyete doğru yürüyen şekilde temerküz ettirmeğe çabşıyorduk" demiştir. larla aynı çizgiye düşerek bu olumsuzluğu sürdürüyorlar. 1923'lenn şartlannı hiç düşünmeden, ya da o günleri hiç ırdelemeden sırf Atatürk'e çatabibnek için bu yargıda bulunuyorlar. tlhan Selçuk bu gibi moda dönekler için onlanda kırmadan şöyle yazdı. "Eski camlar bardak oktu, eski MarksistLeninist haydi dönek demeyelim ruhsal yıkımın enkazmda başka kuram oluşturmaya çabalryor, ama bu kez devrim değil, demokrasi bâhanesiyte..." Bu gibilere en güzel cevabı günümüzün çok ünlü ve en yetkiü siyaset büimcisi, Maurice Duverger veriyor. Dibmize Prof.Ergun özbudun gibi bir siyaset bılımcisi tarafından kazandınlan "Sryasi PartiJer" adb yapıtında Duverger Tek Parti ve Demokrasi bölümünde bu konulan irdebyor. Tekparticilik demokrasiyi tıkamadı Duverger: Tek partilerin genelbkle totaüter partiler olduğunu, gerek felsefeleri gerek yapılan bakımından bu yargımn her ülke için geçerü olmadığını söylüyor. Duverger'e göre "Bunun en iyi örneğini 19231946'ya kadar Türkiye'de tek parti olarak faaliyet göstermis bulunan CHP sağlar." Mustafa Kemal'in devriminin özünün ve ödevinin. "Orta Doğu uluslannui modernlesmeierini onley en başuca engek, yani şeriatçıiığa karşı mücadeie ederek Türkiye'yi batıiılaştınnak oiduğunu" bebrtiyor. Duverger'e göre Atatürk'ün yarattığı Anayasada "EgemenHk kayıtsız şartsız ülusıındur" ilkesıyle faşist rejimlerde her gün rastlanan otorite söyleminin yerini, Kemaüst Türkiye'de demokrasi söylemı abnıştır. Bu da tam olarak siyasal demokrasinin ilkelerini içermektedir. Atatürk'ün üderbğindeki tek particüik, tekelcibğe dayanarak überal demokrasiyi tıkamamışür. Hatta Mustafa Kemal sahip olduğu güçten rahatsızbk duymuştur. Çeşidi fırsatlarla bu tekele son vermeğe çabşmıştır. Duverger'e göre "bu olgıı tek başına bile derin bir anlam taşımaktadır". Hitler Almanyasmda ya da Mussobni ttalyası'nda böyle bir şey düşünüîemezdi. 1924'de Terakki Perver Partisi'nin kuruluşu, 193O'da Fethi Okyar'ın Serbest Fırkası kurulması kayda değer geüşmeler olarak vurgulanmaktadır. Ilhan Selçuk'un yindeyerek yazdığı gibi aydınlanma felsefesini yok sayarak insanbk tarihi anlaşılamaz. Türkiye'nin geçirdiği evrelerde anlaşılamaz. Atatürk'ün aydınlık devrimi özümsenmezse ne sosyaüst olunabiür ne de demokrat... Mustafa Kemal ve Milli Egemenlik Mustafa Kemal'in cağın gidişini ve Fransız İhtilab'nin getirdiği geüşmeleri çok iyi özümlediğini anlıyoruz. Egemenüğin padişaha değil, kayıtsız şartsız ve doğrudan doğruya Türk milletine ait olduğu fıkrini ilk ortaya atan ve gerçekleştiren Atatürk obnuştur. Mustafa Kemal, bu konu ile ilgiü ilk açıklamasını. Samsun'dan. sadrazama gönderdiği 22 Mayıs 1919 tarihli raporda bebrtmiştir: "Millet, milli hakimiyet esasını ve Türk mOliyetçüğiııi kabul etmiştir. Buoun için çabşacaktır." * Böylece ilk kez, milb egemenbk teonsi, resmi bir belgede dile getirilmekte, milb egemenük millet için bir hedef olarak gösterilmektedir. Mustafa Kemal, bu raporu ile aslında , saltanata karşı gel Eşi olmayan devrim 600 yılbk Saltanatın ve habfebğin kaldınbnası, Türk tanhınde eşi olmayan en derin, en anlamb devrimi ortaya koyuyordu. Böylece imparatorluk dönemi kapanıyor. Türk milleünin tarihi başbyordu. Bugünlerde Atatürk'ün bu devrimleri yaparken. neden çoğulcu demokrasinin gereklerini yerine getirmediği soruluyor. Atatürk çağdaşlaşma akımını başlatmıştı ama, bunlan tek partiye dayanarak "diktatörce" yapmışü. 1923 yıbnda tek partiü demokrasiyi başlatmadığı için Atatürk zorbaymış.. faşist yöntemler uygulayan bir zalimmiş. Bugünlerde bazı kalemler bu fıkırleri ilenye sürer oldular. Hem de solcu olduklanna bakmadan, şeriatçı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle