01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SİYASET 8 5 13 "...kısaea yarııı pek de fena olmayaıı, hatta iyi diyebUeceğiıniz,yer yer güneşli bir gün olacak" CEM BEHAR BÜŞRA ERSANLI üııürnüz İngiltere'sinde birkaç Gnıntnış şair var.EnBunlardan biriçok ta"şairiflzam" seçilecek. çok üzerinde durulan aday "Philip Larkin. Philip Larkin, Kuzcy ingiltcre'de 300.000 nüfuslu bir kıyı şehri olan Hull'da yaşıyor. Burası ellilerden bu yana var olan bir üniversitesiyle, balıkçılık ve limancılığıyla tanınır. Bir de dünyanın en uzun asma köprüsü bu şehirle güney yakasını birleştiren Humber Bridge. 1410 metre uzunluğunda olan bu köprüden sonra sıra New York, San Francisco ve Michigan'daki köprülere geliyor. Boğaz Köprüsü 1074 metre ile beşinci sırada yer alıyor. Ne yazık ki bu koskoca köprü bölgenin hareketsizliğini ve yalnızlığını değiştirmemiş. Bizim köprü gibi tıkanmak şöyle dursun üzerinde araba bile görmek büyük rastlantı. Işte Philip Larkin böyle bir hareketsiz ortamda yaşıyor. Ikinci Dünya Savaşından oldukça büyük zararla çıkan Hull şehrinin 1015 yıl önceki licari hareketliliği de ortadan kaybolmuş. Philip Larkin, Hull Üniversitesi kütiiphanesi müdürü. Her sabah muntazam işine gelen iriyarı, gülümsemesi kıt bir insan. Hep yalnız bir hayat sürmüş. Kütüphanede çalışmasına rağmen gerçekte bir emekli tarzında yaşayan Larkin, şiirlerinin ve şairliğinin de tamamen kendisine kalmasını arzu ederken birdenbire neredeyse Ulkenin resmi şairi haline geldi. Universiteye çok yakın sakin ve geniş bir cadde üzerinde bahçeli bir evde oturuyor. Onun evi de Ingiltere'deki birçok evin verdiği duyguları veriyor insana: Sanki bu eve kimse girmiyor çıkmıyor, bu evde birşey olmuyor; ne bir kutlama, ne bir parti. Larkin kütüphaneciliği dışında insanlarla pek görüşmüyor. Hele hele sanatmı bir tartışma konusu haline getirmekten özellikle kaçınıyor. 1974 yıhndan beri şiir de yayımlamıyor. Buna rağmen şöhreti hep artan ve üzerinde geniş çapta spekülasyon yapılan bir kişi... lngiltere'nin bclli başlı gazeteleri için mülakat yapmaktan kaçan Larkin "Bu benim özel hayatımdır" diyor. Larkin 'e meslektaşlan ve üniversite öğretim üyeleri dahi ulaşamıyor. Oysa neredeyse 30 yıldır Hull'da yaşıyor ve bir o kadar da universitede çalışmış. Kütüphanenin genişlemesinde, yeni kütüphanenin yapılmasında, yeni bölümlerin açılrnasında ve personelin kat be kat artması sırasında hayli meşgul yıllar geçirmiş. Larkin ne başka bir şehirde yaşamayı ne de sosyal bir olay haline gelmeyi istiyor. Çok yavaş ürettiği özgün yapıtları da hızla kapışılıyor. Iki yıl önce "Observer" ve "Paris Riview" dergileri için yaptığı bazı açıklamalar kendi hakkında söylemiş olduğu en ender sözler. Bu mülakatlarda üzerinde durduğu konu, yalnızlığından ve Hull şehrinden memnun olması... Fakat 1974 yılında ev değiştirme zorunda kalınca şiir üretemeyecek hale gelmiş; değişiklikten hiç hoşlanmıyor. Yeni evini hâlâ sevip sevmediğini bilemiyor. Çocuklardan nefret ediyor, çocukken kendini de pek sevmemiş. Eski şairiâzam Wordsworth için "nergis çiçekleri" (daffodils) ne ise, Larkin için de "mahrumiyet" oymuş. Bunu kendisi söylüyor. örneğin Paris ya da Roma'dan, Londra'ya gidince bu kent (7 milyonluk nüfusuna rağmen) pek de canlı bir gece yaşamına sahip olmadığı izlenimini veriyor. Picadilly yakınındaki ünlü Soho yöresi de alan olarak o kadar küçük ki... "Kuralı doğrulayan istisna" diye görülebilir kolayca. Esasında bu yanlış da değil. Ingilizlerin büyük bir çoğunluğunun gece hayatını "pub"larla sınırlamak mümkün. Bu meşhur " p u b " lar zaten saat 10.30, ya da en gec 11 .OO'de kapıyorlar. O saatten sonra da Ingiltere'de hoş vakit geçirmek olanaksız gibi. Aslında gece kulübü ve benzeri içkili yemekli pahalı yerleri bırakın, sinema ve tiyatro giriş çıkışlarında da bir kalabalık göremezsiniz. Oysa Paris'te daiına ufak da ne varan çetrefilli yollardan geçiyor. Aslında bu durum sadece lngiltere'nin köklü avamseçkin aynmı geleneğinden ya da asılzadelerin varhğından, sosyal adaletsizlikten kaynaklanmıyor. Birçok gözlcmci bu olgunun daha derin sosyolojik kökenleri bulunduğu kanısında. Bir yanda lngiltere'nin bir Akdeniz ülkesi olmadığı gerçeği, insanlarının da neşelerini "Içe dön ü k " bir biçimde ifade etme alışkanlıkları olgusu var. Bunun ötesinde bir de Protestan ahlakının etkisinden söz ediliyor. Buna göre eğlence makbul birşey değil. Dinlenmek, rahatlamak, kendini koyvermek her şeyden önce bir günah ya da en hafif deyimiyle bir " a y ı p " . Zaten aşırı bir kahkaha ve yüksek sesli bir şikâyet dahi duymanız güç bu ülkede. Yalnız tabii insanların gerçekten de kapıp koyvermekten kaçınamadığı zamanlar var. Bu durum da, doğal olmaktan çıkıp bir " a y ı p " haline gelince en iyisi bu işi gizli yapmak; para sahibi olmak şartıyla, ya da dağıtma gereksinimi duyulan anlarda ve bazı şahsi bunalımlarda eğlenceyi gerçek suça çevirmek. Zenginler gizlilik içinde rahatlarken ve "kötü örnek" olmaktan kaçınırken yoksullar örneklerin en kötüsünü seçmeye itiliyorlar. Özellikle ufak şehirlerde "pub"lar erkeklerle dolarken birçok tecavüz olaylarını önlemek için kadınlara yardım dernekleri kurulmuş. ve Çinli bakkallar meraklıların evlerinde de bazı lezzetli şeyler pişirebilmelerini sağlamak için özgün mallarını satıyorlar. Zaten yemekle ilgili konularda gerek Çinliler gerekse Hintliler, lngilizlerden çok daha fazla ve azimle çahşıyorlar. Ancak Ingiliz mutfağına da hakaret etmeyelim: Kızarmış balıkla patatesin yanyana gelmesinden oluşan "fish and chips" tngiliz ulusal yemeği sayıhyor, bir tngiliz. icadı olarak da övünç kaynağı oluyor. 85'E GIRERKEN İNGİLTERE: YALNIZLIK, YOKSULLUK VE YARATICILIK/2 Ingiliz insanını mutlandıran sınırlı şeylerden biri: Hava durumu Bir göz ışık, elektrikli battaniye "Nice weather, isn't it?" Orta halli Ingilizler fazla israf yapmadan yaşamayı, gündelik yaşamın zorluklarını doğal karşılamayı ilke edinmişlcrdir. Temiz hava konusunda kendi kendilerine yaptıkları sürekli propaganda da onlara bir hayli yardımcı olur. örneğin bisikletle dolaşmak, spor yapmak ve temiz havadan yararlanmaktır. Ayrıca benzin israfı da olmuyor. Kış akşamları öyle evin her odasında ışık göremezsiniz, genellikle tek odanın ışığı yanar. Televizyon seyreden çoksa, bazen o da yanmaz. Aile fertleri bu odada otururlar çünkü ısıdan ve elektrikten tasarruf ctmek isterler, evlerinde bulunsa bile merkezi ısıtmayı kullanmazlar. Bir ufak gaz sobasıyla idare edip uykuları geldiğinde tum güçlerini toplayıp kendilerini yataklarına atarlar. Yaşlılar genellikle elektrikli battaniye kullanırlar; birkaç dakika ısıtılan yatak rahat bir uyku için hazırdır. Sabahları daima gülümseyen yaşlılar "good morning" demeyi hiç ihmal etmezler. İnsanlar birbirlerine pek homurdanmaz. örneğin bir Kastelli olayı karşısında bile Ingilizler pek küfür etmezler ve genellikle kısa yollu konuşmalarda sadece "havadan" bahsederler çünkü orada " s u " sorunu yoktur. Bu kısa konuşmalarda vazgeçilmez cümle "Niee wea(her, isn'l i t ? " dir. Güney Avrupalıların dehşetle karşıladığı bu yargı aslında 365 günün 60 günü için doğrudur ama Ingilizler bu soruyu en azından 300 günün sabahı sorarlar. Günde üç dakika güneş açsa onun adı "Nice weather" hava yağışlı olsa gene de sözü geçen dünkü "Nice weather"dır. Bu konularda birazcık karamsar olanlar, yağmura çamura, kara tipiye kusur bulmamak için her şeyi rüzgâra bağlarlar " I t is the wind" derler. Televizyonda hava durumunu gözlüklü, tombul ve çok sevimli bir spiker okur g,enellikle. Harita üzerinde her bölgeyi takıp ederek havanın yakın gelecekteki durumunu açıklar. Bu açıklamalannı Halit Kıvanç'ın çabukluğunda fakat çok edebi bir dille yapar. lstenileni en iyi veren bu spikerdir. Havanın nasıl olacağı pek belli olmaz, yalnız olumlu sözcükler daima iyi olacağı izlenimini uyandırmaya yeter. "tlkönceleri kuzey bölgelerinde görülen güneş, güney batıya doğru yol aldığında arada ufak yerel yağışlarla karşılaşacak. Tam bu sırada güneş doguda görünmeye ya da ilk önceleri göz kırpmaya başlayacak. Güney doguda sabah saatlerinde devam eden yagışlar zaman zaman az süre için de olsa pek küçümsenmeyecek güneşli dakikalarla aralanacak. Güney batıdaki rüzgara yagışlar eşlik edecek, ancak güneş buralarda da kendini gösterecektir. Kısaca yarın pek de fena olmayan hatta iyi diyebilecegimiz yer yer güneşli bir gün olacaktır." tngiliz yemeği: "BahkEkmek" Bu "eğlencesizliğe" bir de "yemeksizligi" eklemek kaçınılmaz. tngiliz mutfağının kötülüğü, lezzetsizliği, zevksizliği, çeşitten tamamen yoksun oluşu, sık sık alay konusu ölur, biliriz. "Nane soslu pirzola", "biftek ve böbrek böregl" gibi karışımlara ne denli dudak büksek yeridir. Ya da "ceket patates" denilen haşlanmış patatesin kabuğunu soyup tuz biberle garantili bir karın doyurma işlemine girişmek zorunda kalırız. Ancak sorun yine bir sosyal ahlak sorunu; yine bir tavır ve gelenek sorunu. Eksik olan ne malzeme güney ülkelerindeki sebzeleri saymazsak tabii ne de yaratıcılıktır Ingiltere'de. Eksik olan "sofra adabı", "sofra âdeli"dir. Ingilizlcr bu tür şeylerle vakit kaybetmeyi pek istemezler ve ağızlanna henüz lezzet ulaşmadan yiyeceklerini silip süpürürler. Evlerde, ailelerde her gün, belli saatlerde bir araya gelip, sofra kurup bir arada yemek pek yaygın değildir. Çoğu aileler ancak haftada bir (pazar günü kilise ayininden sonra) bir araya gelip yemek yerler. Sofrada 10 dakikadan fazla oturmaları da pek görülmcmiştir. Gerçekten de Ingiltere'de yemek bir an önce atlatılması gereken tatsız bir zorunluluk halindedir. Ulusal mutfağın yaratıcısı aile olduğundan, evde olmayan bu durumu lokantalarda da göremeyiz. tngiltere'nin hiçbir yerinde bir tngiliz lokantasına rastlayamazsınız. Peki, Ingilizler damak zevklerini nasıl tatmin ederler? Basit. Hint, Çin, ltalyan ya da (çok pahalı) Fransız lokantalanna giderek tabii. Ama çoğu bu lokantalarda da hızla yer yemeğini ya da kitabını okur bir yandan. lngiltere'nin en ücra köyüne kadar her yerde Hint ve Çin lokantalan var. Çoğunun fiyatlan da oldukça makul. Bazılarında da ısmarladığımz yemckleri paketleyip evinize götürebiliyorsunuz. Uzun yıllardan beri yemek piyasasına egemen olan Hintliler'in yanı sıra son yıllarda Çin lokantalarının sayısı iyice artmış durumda. Hint İNGtL TERE'NİN StSt yatıyla doğrudan ilgili. Insanların ha Eğlence "ayıp" ve "gizli" Avrupa'nın bir başka büyuk kentinden. olsa kalabalığın yarattığı bir sorun vardır. En doğrusu, bizim gibi "Tanrının aleIflde kullan" için zengin ve canlı bir gece hayatının olanaksız olduğunu söylemek... ÇUnkü eğer çok varlıkh ya da asılzade iseniz, tngiliz eğlence sistemi içindeki konumunuz hemen değişiverir. Dışardan bakıldığında farkedilmeyen pahalı özel kulüplerin kapılan ardına kadar açıhr. Bu kulüplere giren insanlar zaten sokaklarda 5 saniyeden fazla yürür durumda görünmezler. Ancak arabadan inip eteklerini tutarak kulübe girerler. Niteliklerini saklamak için özel gayret sarfetmiş olduğu izlenimini veren "kapah" eğlence yerlerine üyc olabilmenin koşulları da zenginliğe ve ötesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle